Başörtülü bir kadının kamu hizmeti veremeyeceğini öngören bir hükmün neden saçma olduğunu cumartesi günü göstermeye çalıştık. Bugün ilköğretim ve lisede başörtüsünü yasaklayan düzenlemenin kritiğini yapmaya çalışacağız.
Öncelikle başörtüsünü üniversitede serbest bırakıp öncesinde (ortaöğrenim) ve sonrasında (kamu hizmetinde) yasaklamanın, üniversite serbestisini iki yasak arasında bir sandviçe çevireceğinden anlamının olmadığını belirtmek gerekir. Siz bir kız çocuğunu ilkokuldan alıp dinden sterilize edilmiş bir ortamda eğiteceksiniz, lise son sınıfa kadar dini vecibelerini yerine getirmesine izin vermeyeceksiniz, sonra üniversitede “istersen başını ört” diyeceksiniz. Bunun çok zor olacağını belirtmeliyiz. Çünkü dini hayatı mümkün kılan vecibeler, sağlıklı din öğretimi ve bilinç yanında küçük yaştan alışkanlık (eğitim) kazanmaya bağlıdır. Ergenlik çağına giren bir kız örtünmeyip lise son sınıfa kadar başı açık yaşamaya zorlanıyorsa bu onun tabii ki örtünmesini güçleştirecektir.
Diyelim ki, dört yıllık üniversitede başını örttü, mezun oldu ve görev almak istedi, hemen onu bir kere daha başını açmaya zorlayacaksınız. Bunu bilen bir üniversite öğrencisinin başını örtmesine gerek kalır mı? Nasılsa başını açacaktır (aç, kapa, aç), dört yıllık ara bir dönemin önemli bir anlamı olmaz. Bir kadına bütün hayatı boyunca sadece dört sene (üniversite döneminde) temel dini bir vecibesini yerine getirmesine izin vermeniz “din ve vicdan özgürlüğü”nün korunup yaşanması anlamına gelmez. Okul öncesi ve ilköğretim çağındaki çocuklara Kur’an öğretmeyi yasaklayan hüküm de bunu öngörür. Çocuk küçükken Kur’an öğrenmese, 12 veya 15 yaşına gelince nasılsa öğrenmek istemeyecek, diye düşünülmüştür. Bu da aslında Kur’an öğrenmeyi “fiilen yasaklayan” bir düzenlemedir ve esasında dünya karşısında ayıp olmasa bunu hukuki metinlere de geçirmek isteyenler olacaktır.
Başörtüsü “dini bir vecibe” ise devlete düşen görev, bu vecibenin yerine getirilmesine müdahale etmemek, önünde birtakım engeller varsa bunları kaldırmak olmalıdır. Laiklik bunu gerektirir. Zira laiklik, temelde “din ve vicdan özgürlüğü”nü teminat altına alır. Burada hukuki düzenleme yapılacaksa, esas alınacak kriter, kızların hangi yaşta ergenlik çağına girdikleri hususudur. Bu ülkelerin iklimine ve diğer bazı şartlara göre farklılık gösterse de, ülkemizde genç kızlar genellikle 12-13 yaşlarında ergenlik çağına girerler (ilköğretim 6. ve 7. sınıflar). Başörtüsü dini bir vecibe olarak bu yaşta başlar, yani ergenlik çağına giren bir kız Hz. Peygamber (sas)’in hadiste açıkça belirttiği üzere bu yaşta başını dahil bedenini örtmelidir. Daha öncesinde kızların başı açık olmalarının herhangi bir günahı yoktur, ancak dini hayata alışmaları açısından bir iki sene öncesinden -ara sıra da olsa- örtünmelerinde fayda vardır ve kızların bu alışkanlığı kazanmalarından aileleri sorumludur.
Kuşkusuz, defalarca belirttiğimiz üzere, başörtüsü sadece dini bir vecibedir, bunu yerine getiren dininin önemli bir vecibesini yerine getirmiş olur. Yerine getirmeyen ise dinden çıkmaz. Kimse bir başkasını başını açtığı için ne dinden çıkmış ne de iffetsizlik yapmış olmakla suçlayamaz. Benim kanaatime göre başın örtülmesi veya açılması meselesine devletler müdahil olmamalı, herkesi kendi dini vecibelerini yerine getirmede rahat ve özgür bırakmalıdır. Böyle olmakla beraber dini hükümler “kişisel tercih” veya insanlar tarafından tanımlanmış, içerikleri ve sınırları belirlenmiş, dolayısıyla değiştirilmeye açık “bireysel haklar ve özgürlükler” kategorisinde ele alınamazlar. Maalesef Müslüman çevreler, Batı’dan ve içerideki Aydınlanmacı aydınlardan destek ve yardım alma umuduyla, dini vecibelerini “kişisel tercihlere, bireysel hak ve özgürlükler”e indirgediler, bunun sonucunda, bir başka kültürün tanımlayıcı hegemonyasını ve bu kültürün devlete verdiği müdahaleci yetkisiyle karşılaştılar.
Zaman, 4.2.2008
|