Öteden beri hangi türden olursa olsun insanın kendini savunmasının bir eksiklik olduğunu düşünürdüm. Kendimize güvenememe olarak değerlendirirdim. Meselâ derdim ki, ben ne isem oyum, olduğumdan başka şekilde kendimi göstermek için nasıl gayret ederim? Bu düşüncemde pek de haksız değildim.
Kendimizi savunmaya kalkmak aslında kendimize olan güvenimizin sarsılmasından ya da kendimizi henüz tam tanımamamızdan başka bir şey değil. Başkalarının hakkımızdaki kanaatlerinin olumlu ya da olumsuz olması bizi kaygıya sürüklememeli. Çünkü onlar kendi açılarından, kendi pencerelerinden bize bakmaktadır. Belki de hakkımızdaki düşünceleri yalnızca onları bağlar. Bizi tanımadıkları kesin. Hele bizimle bir geçmişleri ve yaşadıkları hatıraları yoksa, yalnızca dışarıdan gözlemleyerek ulaştıkları tahminler elbette eksiktir.
Bu takdirde bize düşen nedir? Eğer kendimizi tanıyor ve biliyorsak, hakkımızdaki başkalarının düşüncesi bizi hiç rahatsız etmemeli. Kendimizi tanımıyorsak ve kendimizle ilgili bakımda kendimize düşeni yapmamışsak, o zaman başkalarının düşüncelerinden oldukça rahatsız oluruz. Çünkü davranışlarımızı onlara göre ayarlamaya çalıştığımızdan onların hakkımızdaki kanaatleri bizim için bir ölçüdür. Yani bir bakıma dışa bağımlıyız, davranışlarımızı kendimize göre değil de onlara göre ayarlıyoruz. Eğer onların değerlendirmesi olumlu ise seviniriz; ama bizde olmayan bir değerden ötürü olduğu için de sevincimiz geçici olur; bu çoğunlukla da ilerde büyük bir üzüntüye dönüşür. Onların değerlendirmesi olumsuz ise, damarımıza dokunacağından hoşumuza gitmez ve sonucunda yine üzülürüz.
Dikkat edilirse her iki durumda da iç çatışmasına giriyoruz. Biri bizde olmayanla sevinmemiz ve diğeri gerçekten bizdeki ile üzülmemizdendir ki rahatsız oluruz. Her iki durumda da kendimizi tanımıyoruz demektir. Daha önceden bir nefis muhasebesi yapmamışız ki, beklenmedik durumlar karşısında kaygıyı yaşarız; kaygıdan kurtulmak için de savunmaya geçeriz.
Kendimizle yeterince ilgilenmişsek, zaman zaman nefis sorgulamamızı yerine getirmişsek, duygularımızın bakımına özen göstermişsek, yeteneklerimizi ölçüp biçmişsek, sınırlarımızı çizebilmişsek, ne olacağımıza göre değil, ne olduğumuza göre hareket etmişsek, başkalarını değil kendimizi göz önünde bulundurmuşsak, yalnız Yaradan'a hesap vermeyi bellemişsek ve her şeyi O'ndan beklemişsek ve daha bir dizi kendimizle ilgili değerlendirmeleri yapmışsak, işte o zaman kendimizi tanıyoruz demektir. O zaman dış faktör ve değerlendirmelerden en az etkilenmiş oluruz. Fazla bir kaygı yaşamayız. Olur olmaz savunmalara geçmeyiz.
Kendimizi savunma mekanizmalarından biriyle savunma, ne olursa olsun bir kişilik zaafıdır. Olumsuz bir savunma, sadece iç dünyamızda bir rahatsızlık vermez, aynı zamanda dış çatışmalara da sebep olur. Kendimizi savunmayı en aza indirmek bizim elimizde. O da kendimizi tanımaktan geçer. Kendimizi tanımak, belki de iyi duygularımızla sürekli çatışma içinde olan kötü duygularımızın farkında olmaktır. Meselâ nefsimizin kötü duygularımızın ana kaynağı olduğunu biliyor muyuz? Kendini her yerde gösteren nefsin tuzaklarından haberimiz var mı?
Nefsimiz hakimiyeti öylesine ele geçirir ki, bazen kendimiz olup çıkar. Yalancı ben yani ego olan nefis, kendini hatasız kabul eder ve tenkide dayanamaz. Egosunun etkisinde kalan kişiliklerde savunma mekanizmaları daha çok. Dolayısıyla onlardaki iç çatışmalar da hat safhada.
Kendimizi tanımak, başta nefisle kavgalaşmaktan geçer. Ancak o zaman gerçek benle yalancı benimizi fark edebiliriz.
Savunma mekanizmalarının olumluları da var olumsuzları da. Olumsuz olanlar kişilik zaaflarından kaynaklandığı kesin. Psikolojide konu edilen olumlu savunma mekanizmaları, aslında bir duygu eğitiminden başka bir şey değil. Meselâ insanda cesaret güzel bir duygudur. Ama onun aşırısı saldırganlığa kadar varır ve bazen bu duygu yanlış kullanıldığında insanı canavarlaştırır. Cesaretin olumlu yönde eğitildiğinde neler yapabileceğini düşünebilirsiniz.
O halde savunmaya geçmeden ne olduğumuzu önce içimizde tartışalım; sonra savunma mekanizmamızı kullanalım. Unutmayalım ki, kendimizi her savunmaya geçtiğimizde eksik ya da eksik bıraktığımız yanlarımızın harekete geçtiğini bilelim.
|