Nurs'tan doğan güneş (1)
Asrın Sultanına şefkat kucağı.
Mahzun kalpleri şâd eder Nurs Köyü.
Kadirşinas insanların bucağı.
Viran gönlü âbâd eder Nurs Köyü.
On dokuzuncu asr bitmek üzere.
Felâket, helâket asrı geliyor.
Osmanlı sahneden gitmek üzere
Yep yeni aktörler sahne alıyor.
Her tarafta bir kavga, bir kargaşa.
Bu âlem sancılı; çileye gebe.
Gözyaşı karışır bir tabak aşa.
Nefisler, kalplere eder galebe.
Böyle bir vasatta, Şark’ta bir belde.
Mütevekkil insanların diyarı.
Sabır, şükür duyguları gönülde
Kış içinde yaşar gibi baharı.
Mütevazi bir evde, tatlı telâş.
Bir doğum var, beklenir heyecanla.
Gözlerde sevinçten birkaç damla yaş.
Karşılanır, bir bebek ruh-u cânla.
Baba, fakîrü’l-hâl, Mirza Efendi.
Anne, mütedeyyin bir köy kadını
Herkes, düşünülen ismi beğendi.
Said olsun, “Said” korlar adını.
Nuriye Hanım, abdestsiz emzirmez.
Hamileyken, abdestsiz basmaz yere.
Sofi Mirza, haram lokma yedirmez.
Büyük değer verir; emeğe, tere.
Hareketli geçer çocukluk çağı.
Etrafa her şeyi merakla sorar.
Belejur, ona bir tefekkür dağı.
İlmin yollarını o günden arar.
Dokuz yaşındayken başlar yolculuk.
Tağ karyesinde birkaç gün ders alır.
Onunla kavga edince bir çocuk,
Ders arzusu başka zamana kalır.
Hizan Yaylasında kalır bir müddet.
Tahsil aşkı sönmez bir volkan gibi.
Nur Mehmet Efendi verse de kıymet,
Bazı talebeler bir yaban gibi.
Abdurrahman Taği, bir gönül eri.
Nurs’tan gelenlere himmet edecek.
Hangisidir bilmez, onlardan biri,
İslâm’a çok büyük hizmet edecek.
|