İstanbul B.B. karşısında ilk yarıdaki Galatasaray sıradan bir Anadolu takımı hüviyetindeydi. Korkak, kimliksiz, rakibini gol yememek amaçlı kontrol düşüncesinde bir takım. Buna rağmen G.Saray iki farklı geriye düşen taraftı. İkinci yarıda ise tamamen farklı olan bir G.Saray izledik. Rakibi boğan ve tek kale oynayıp skoru lehine çevirme düşüncesinde bir G.Saray vardı sahada. Hatta 80. dakikada 10 kişi kalmasına rağmen neticeyi beraberliğe taşımayı becerdiler..
Kalli"nin maçtan sonra, Perşembe günkü yorgunluktan bahsederek, ilk yarıdaki kötü oyuna mazeret üretme girişimini dil sürçmesi olarak kabul etmek lazım. Zira Kalli'nin bahsettiği yorgunluk maçın ilk yarısında değil maçın ikinci yarısında görülmeliydi. Halbuki tersi bir durum söz konusuydu. İkinci yarıda sadece Nonda'nın girmesi mi etkili oyunun tek sebebiydi. Tabiki hayır..
İlk yarıda futbolcularda anormal bir konsantre eksikliği vardı. İkincisi Kalli'yi bazen anlayamıyoruz. Neden maçın başında takımını ikinci yarıda oyuna başlattığı tertip ve düşünceyle başlatmadı? Dolayısıyla kaybedilmeyecek iki puan gitti. G.Saray tempolu başlamayıp, oyunu forse etmediği zaman hep sıkıntıya düşüyor. Tabiki rakibin oyun analizini yapıp onuda nazara alarak oynayacaksınız. Ama büyük takımlar ağırlıklı olarak kendi oyun felsefesini sahaya yansıtanlardır.. Eğer oyun planlamanız tamamen rakibe göre şekilleniyorsa büyüklüğünüzden bahsetmek söz konusu olamaz. İstanbul B.B karşısında iki farklı G.Saray izledik. İlk yarıda rakibin, ikinci yarıda kendisinin oyun felsefesine göre oynayan G.Saray.
|