|
|
ÂYET-İ KERİME MEÂLİ
Allah'ın âyetlerini okuyanlar hakkı için, şüphe yok ki, sizin ilâhınız birdir.
Sâffât Sûresi: 3-4
|
08.09.2007
|
|
HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ
Allah'ın, kula fakirlik ve hastalık verdiğini gördüğünüzde şüphesiz Allah onu günahlardan arındırmak istiyor demektir.
Câmi'ü's-Sağîr, c: 1, no: 364
|
08.09.2007
|
|
Dünyayı kesben değil kalben terk etmeli
İ’lem eyyühe’l-aziz! (Bil ki ey aziz!)
Dört şey için dünyayı kesben değil, kalben terk etmek lâzımdır:
1. Dünyanın ömrü kısa olup, sür’atle zeval ve guruba gider. Zevalin elemiyle, visalin lezzeti zeval buluyor.
2. Dünyanın lezâizi zehirli bala benzer. Lezzeti nisbetinde elemi de vardır.
3. Seni intizar etmekte ve senin de sür’atle ona doğru gitmekte olduğun kabir, dünyanın ziynetli, lezzetli şeylerini hediye olarak kabul etmez. Çünkü dünya ehlince güzel addedilen şey, orada çirkindir.
4. Düşmanlar ve haşerât-ı muzırra arasında bir saat durmakla dost ve büyükler meclisinde senelerce durmak arasındaki muvazene, kabirle dünya arasındaki aynı muvazenedir. Maahaza, Cenâb-ı Hak da bir saatlik lezzeti terk etmeye davet ediyor ki, senelerce dostlarınla beraber rahat edesin. Öyleyse, kayıtlı ve kelepçeli olarak sevk edilmezden evvel, Allah’ın davetine icabet et.
Fesübhanallah, Cenâb-ı Hakkın insanlara fazl ve keremi o kadar büyüktür ki, insana vedia olarak verdiği malı, büyük bir semeni ile insandan satın alır, ibka ve himaye eder. Eğer insan o malı temellük edip Allah’a satmazsa, büyük bir belâya düşer. Çünkü o malı uhdesine almış oluyor. Halbuki kudreti taahhüde kâfi gelmiyor. Çünkü, arkasına alırsa, beli kırılır, eliyle tutarsa, kaçar, tutulmaz. En nihayet meccânen fena olur gider, yalnız günahları miras kalır.
Mesnevî-i Nuriye, s. 106
Lügatçe:
kesben: Çalışmak, kazanmak noktasında.
zeval: Yokluk, son bulma.
gurub: Batış.
visal: Kavuşma, buluşma.
lezâiz: Lezzetler.
intizar: Bekleme.
haşerat-ı muzırra: Zararlı haşereler.
muvazene: Karşılaştırma.
maahaza: Bununla beraber.
vedia: Emanet.
semen: Para, fiat.
ibka: Bakileştirme.
temellük: Sahiplenme.
uhde: Bir işi üzerine alma, söz verme.
meccânen: Ücretsiz, karşılıksız.
|
08.09.2007
|
|
Arıları yutan virüs ve İlâhî düzen
HABER-YORUM
“ABD’de arıların toplu olarak gizemli şekilde
ortadan kayboluşuna, 2004’de İsrail’de keşfedilen bir virüsün neden olduğu düşünülüyor. Columbia Üniversitesi İmmünoloji ve Enfeksiyon Merkezi Direktörü Ian Lipkin yaptığı açıklamada, araştırmacıların, İsrail’de bulunan ve (Israeli Acute Paralysis Virus) IAPV adı verilen bir virüsün, bu olayın potansiyel nedeni olabileceğini düşündüklerini belirtti. Araştırmacılar, IAPV virüsünün, bu âfete maruz kalan hemen hemen tüm kovanlardan gelen örneklerdeki tek mikro
organizma olduğunu vurguladılar.” (aa)
Kâinatta mükemmel bir düzen, âhenk ve denge vardır. Varlıklar birbiriyle irtibatlıdır. Bir canlı türünün yok olması, başka bir canlı türünde artışa sebep olabildiği gibi; insan elinin tabiata menfî anlamda karışmasıyla ortaya çıkan bir takım olumsuzluklar da, ekolojik dengeyi bozmaktadır.
Sözgelimi, İsrail’de keşfedilen ve IAPV isimli virüs de, tabiata olumsuz bir beşerî müdahalenin sonucu ortaya çıkmış olmalı ki, ABD’de arıların toplu olarak ortadan kayboluşuna sebep olmaktadır.
Arıların azalması ise, kimbilir başka hangi olumsuzluklara sebep olabilir? Albert Einstein’in “Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalır. Arı olmazsa döllenme, bitki, hayvan, insan olmaz” demesi boşuna olmasa gerek.
Allah’ın kâinata koymuş olduğu İlâhî düzende, herşey herşeyle irtibatlıdır. Yaratılışa yapılan olumsuz bir müdahale, ‘kelebek etkisi’ de denilen zincirleme bir hareketle, başka istenmeyen ve beklenmedik durumlara yol açabilmektedir.
Varlıklar arasındaki bu sıkı irtibat, aynı zamanda tevhidin, yani kâinatın yaratıcısının tek olduğunun da delilidir. Bediüzzaman bu anlamda “Herşey herşeyle bağlıdır. Birşey herşeysiz yapılmaz. Birşeyi halk eden (yaratan), herşeyi halk etmiştir. Öyleyse, birşeyi yapan Vahid, Ehad, Ferd, Samed olmak zarurîdir” (Mesnevî-i Nuriye, s. 211) demektedir.
Tek olan Yaratıcı, başkasının fıtrata müdahalesini reddetmektedir. Öyleyse insan, yaratılışa müdahale anlamı taşıyan yanlış bir takım icraatlar içine girmekten kesinlikle kaçınmalıdır. İnsana düşen, bu kusursuz ve âhenkli işleyişe zarar vermeden, tabiattan müspet anlamda istifade yoluna gitmektir.
|
İsmail TEZER
08.09.2007
|
|
Risâleler neden bahseder?
Bir kitap, benden bahsetmiyorsa, beni anlatmıyorsa bana ne kadar hitap edebilir? Kaygılarıma, arzularıma, kısacası dertlerime derman olmuyorsa beni ne kadar tatmin eder o kitap?
Bu düşünceler içindeyken “Risâleler benden bahsediyor mu ve beni tatmin ediyor mu?” anlamında bir suâl geldi aklıma. Bu yazıda bu soruların cevabını bulmaya çalıştım…
Bizim evin önündeki çiçeklerden bahsediyor Risâleler, Rabbimizin o güzel san’atlarını tefekkür edip ruh dünyamı karanlıklardan kurtarabileceğimi söylüyor. Bana yanı başımdaki bir nimeti hatırlatıyor. Nazarımı nimetten Mün’im’e çeviriyor. San’attan Sanatkâr’a çeviriyor nazarımı ve bana ‘huzur-u daîmi’yi yaşatıyor. Zamanımı nurlandırıyor.
Kaygılarımı, endişelerimi kabullenip kusurlu olabileceğimi biliyor Risâleler. ‘Acz ve fakr’dan yoğrulmuş bir fıtratta olduğumu biliyor. Aczime ve fakrıma Kadîr-i Rahîm’in dergâhından uzanan bir el oluyor risâleler…
Hayatın içindeki benden bahsediyor. Günahlarla karşı karşıya kalabileceğimi biliyor. Günahlara karşı ‘takva’ kalkanıyla korunabileceğimi hatırlatıyor. Şeytanın hilelerine karşı en kuvvetli sığınağın ‘sünnet-i seniyyeye uymak’ olduğunu söylüyor.
Modern çağın içinde, kalbi kararmış, bakışına dünyevîliğin günah kokan hayalleri takılmış bir gençden, benden bahsediyor risâleler. Ve her şeye ‘mânâ-i harfî’ ile bakıp eşyada tecellî eden isimleri okuyarak beni bir kâinat okumasına davet ediyor. Bana ‘şeffaf, berrak ve nuranî îman gözlüğünü’ veriyor.
Kısacası, ben’den bahseder Risâleler… Kaygılarımdan, noksanlıklarımdan bahseder. Dertlerime derman sunar…
Sen, hayatın sorunlarını beline yüklenen, sana şifadır, derdine dermandır Risâleler…
Risâlelerden yaralarına merhemler bulabilmen duâsıyla…
Risâleyle kal… Çünkü senden bahseder Risâleler…
[email protected]
|
Cihan CAMBAZ
08.09.2007
|
|
Farklı hayat
Saniye saniye gün gün
Yaklaşıyor bize memât
Hücreden insana kadar
Canlı, çok farklı bir hayat
Kimisi sürer saltanat
Kimisi orta tabaka
Kimisinde çok meşakkat
Sırlarla dolu kâinat
Dertleri çokça bir hayat
İstiyor gayretle sebat
Çözüldükçe her bir problem
Edecek kişiler rahat.
|
İsa YAKAN
08.09.2007
|
|
BİR KISSA, BİN HİSSE
Zülkarneyn Aleyhisselâm ordusuyla gece yolda giderken, ordusuna:
“Ayağınıza takılan şeyleri toplayın!” diye emir buyurdu.
Ordu bu emri duyunca üçe bölündü. Bir grup:
“Çok yürüdük, çok yorgunuz. Gece vakti bir de ayağımıza takılan şeyleri toplayamayız!” dediler.
İkinci grup:
“Madem Komutanımız emretti, birazcık toplayalım, emre muhalefet etmeyelim.” Dediler ve az bir şey topladılar.
Üçüncü grup ise;
“Komutanımız bir şeyi boşuna emretmez. Muhakkak ona itaat laâzımdır. Bize düşen itaattir!” diyerek bütün ceplerini, abalarını, heybelerini ağzına kadar doldurdular.
Sabah olduğunda baktılar ki, meğer bir altın madeninden geçmişler! Ayaklarına takılan şeyler, meğer altın külçelerinden ibaretmiş!
Bunu anlayınca, birinci grup dizlerini dövdüler:
“Ah niçin almadık! Nasıl dinlemedik komutanımızın emrini. Keşke alsaydık! Bir tane bari alsaydık!” diyerek pişman oldular.
İkinci grup:
“Ah ne olaydı da biraz daha fazla alsaydık. Ceplerimizi, abalarımızı, heybelerimizi doldursaydık!” dediler.
Üçüncü grup ise:
“Keşke gereksiz eşyalarımızı atsaydık da, daha çok toplasaydık.” Dediler.
İşte, Allah’ın emrine uymayanlar, Ahirette:
“Keşke iman etseydik de, hiç olmasa Cehennemden kurtulsaydık.”
Ara sıra Allah’ın emrine uyanlar:
“Keşke biraz daha emre itaat etseydik de, biraz daha ikrama mazhar olsaydık.”
Allah’ın emrini gereğince tutanlar ise;
“Ah ne olaydı da, makamımızı daha da yükseltecek bir vakit daha namaz kılsaydık, biraz daha sadaka verseydik, oruç tutsaydık.” diyeceklerdir.
|
Süleyman KÖSMENE
08.09.2007
|
|
|
|