|
|
|
DP yeniden doğuyor |
DYP-ANAVATAN’ın birleşme takvimi, bugün DYP’nin gerçekleştireceği tüzük kongresiyle başlıyor. Bu kongrede DYP, ismini “Demokrat Parti” (DP) olarak değiştirecek. ANAVATAN ise haftaya DP’ye katılma kararı alacak.
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar ile ANAVATAN Genel Başkanı Erkan Mumcu’nun 5 Mayısta açıkladıkları, iki partinin birleşerek, seçimlere Demokrat Parti adı altında girmelerini öngören protokol doğrultusunda ilk adım bugün DYP kongresiyle atılacak.
Büyük Anadolu Oteli’nde gerçekleştirilecek kongrede DYP’nin adı Demokrat Parti (DP) olarak değiştirilecek. Partinin yeni amblemi de ‘’Türkiye haritası üzerine Kırat’’ olacak. Kongrede, Genel Başkan Mehmet Ağar bir konuşma yapacak, DYP’ye katılmak isteyen partilerin kabulüne ilişkin karar alınacak. 1983 yılında kurulan DYP’nin adı 25 yılın ardından değiştirilmiş olacak. Anavatan Partisi de daha önce açıklandığı gibi 2 Haziran’da kongresini toplayacak ve DP’ye katılma kararı alacak.
|
/ ANKARA
27.05.2007
|
|
|
Hükümet teslim oluyor |
“Biz Türkiye’yi daha baskıcı, yasakların daha yaygın olduğu bir ülke haline getirmeyeceğiz” kararlılığı sergilenirse bir yerlerden düğmeye basılmışçasına başlayan olayların duracağını belirten Mazlum-Der Başkanı Ayhan Bilgen, “Ama tam tersine boyun eğen, teslim olan bir tutum sergileniyor. Hükümet bindiği dalı kesiyor” dedi. Bilgen, polis tasarısı için “Özgürlükler anlamında kaşıkla elde edilen kazanımların kepçeyle geri verilmesidir” yorumunu yaptı.
Polise geniş yetki veren ve aylardır bekletilen kanun teklifi son terör olayları üzerine Meclis gündemine geldi. Bir çok yanlış uygulamaya yol açacağı sebebiyle endişe kaynağı olan tasarıyı Mazlum-Der Genel Başkanı Ayhan Bilgen’e sorduk.
*Polise geniş yetki veren tasarının Meclis gündemine gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
11 Eylül sonrasında dünyada yaşanan süreç göstermektedir ki güvenlik tedbirlerini sertleştirmek, insan ve toplum güvenliğini garanti altına almıyor. Bilâkis daha yoğun bir tehdit altına itiyor. Yasaklar ve baskıcı politikalar, şiddet ve çatışma ortamına hizmet ediyor.
*Beklentinin tam tersine bir sonuç mu ortaya çıkıyor?
Evet tam tersine. Bu dozdaki güvenlik politikaları özgürlükleri tehdit ettiği gibi güvenliğe de zarar veriyor. Burada uzun bir süreden beri bekletilen bir tasarının son olaylarla birlikte gündeme taşınıyor olması da ilginç. Bir komplo teorisi kurma noktasında değilim ama sanki bekleniyormuş gibi bir şüpheyi ister istemez herkesin hafızasına getiriyor. Ancak bir şekilde Türkiye’nin yaşadığı güvenlik sorunlarının sebebinin hukuksuzluk ve demokrasisizlik olduğunu, toplumsal barışın önündeki en önemli engelin özgürlüklerin kullanılamaması olduğunu görmek gerekiyor. Göz ardı edilen bir nokta daha var.
* Nedir o?
Polisin yetkileri arttığında polis yasasına atfedilen bazı tanımlamalar dolayısıyla aslında jandarmanın yetkileri de otomatik olarak artmış oluyor. Jandarma zaten bir süredir şehir merkezlerinde yetki alanı dışında görev yapıyordu. Kriz yönetimi uygulamalarının da doğabileceğini düşünürsek önümüzdeki dönemde yeni gerilimlerin olması, bir biçimde sivil siyasetin askıya alınması, mülki idarenin de, yargının da etkisiz kılınarak tümüyle güvenlik bürokrasisinin kontrolünde bir olağanüstü hal döneminin başlamasını doğurabilir. Halbuki Türkiye daha önce bunu tecrübe etti.
* Sivil siyaset çok mu çabuk teslim oluyor bu tür gelişmelere?
Hem sınır ötesi operasyon konusunda hem de Polis Vazife Selahiyetleri Yasası ile ilgili, siyasî irade olan hükümet ne yazık ki hem güvenlik politikası hem de özgürlükler açısından net ve kararlı bir perspektife sahip olmadığını bir kez daha gösterdi. Her yaşanan olay Türkiye’de tam da o eylemin istediği sonucu doğuruyor. Bu belki de en tehlikeli olanı. Bizim böyle bir yasa yapmamızı isteyenler, Kuzey Irak’a yönelik bir operasyon içerisinde sürüklenmemizi isteyenlerin ekmeğine yağ süren, onların talepleri doğrultusunda açılımlar içerisine giren bir Türkiye fotoğrafı ortaya çıkıyor ki bu manipülasyona, provokasyona açık bir hale gelmektir.
*Siyasî irade ne yapmalı sizce?
Şu kararlılığı ortaya koymalı; “Biz Ortadoğu batağına girmeyeceğiz ve biz Türkiye’yi daha baskıcı, yasakların daha yaygın olduğu bir ülke haline getirmeyeceğiz.” Eğer bu kararlılığı sergilerse bir yerlerden düğmeye basılmışçasına başlayan olayların duracağı düşüncesindeyim. Ama tam tersine buna boyun eğen, buna teslim olan bir tutum ne yazık ki sergileniyor.
*İktidarın bu tutumu seçim sonuçlarına nasıl yansır?
Bir kere iktidar bindiği dalı kesiyor. Daha önce 28 Şubat döneminde bir takım düzenlemeler, kamuoyundan saklanan -EMASYA gibi- bir takım protokoller gerçekleştirilmişti. Bugün yaşanan süreç bir süre sonra seçimlerin ertelenmesi ya da seçime gidilirken herkesin özgür düşüncesi içinde tercih yapacağı bir ortam yerine tümüyle kamplaşmış bir ortamda seçime gidilir ki bu gerilimin ülkeye faydası olmaz. Bu gerilimden ülkeye fayda ummak, partisine üç puan fazla oy çıkartmak aslında bindiği dalı kesmektir.
*AB’ye uyum çerçevesinde gerçekleştirilen demokratikleşme adımlarıyla da çelişmiyor mu?
Özgürlükler anlamında kaşıkla elde edilen kazanımların kepçeyle geri verilmesidir. TMK, TCK’daki bir takım maddeler, Polis Vazife Selahiyetleri Yasası, yapılan reformların tümüyle makyaj niteliğinde kalması, köklü ve derin bir demokratikleşme sürecini doğurmadığının çok açık bir göstergesidir. Atılan adımların, yapılan düzenlemelerin konjonktürel olduğu, sadece AB için yapıldığı, Türkiye’de sivil siyasetin güçlendirilmesi, demokrasinin yerleşmesi için yapılmadığı, hukuk devleti için de ciddi kazanımlara dönüşmediğini son bir yıl içinde yaşanan geri adımlar gösteriyor.
[email protected]
|
Kemal BENEK
27.05.2007
|
|
|
Anafartalar ayakta |
22 Mayıs’taki bombalı saldırıda büyük hasar gören, bütün camları kırılan ve harabeye dönen Anafartalar Çarşısı, büyük bir hızla gerçekleştirilen onarım ve temizlik çalışmalarının ardından yeniden hizmete açıldı.
Ellerinde Türk Bayrakları ve Atatürk posterleri taşıyan vatandaşlar, Ankara Büyükşehir Belediyesi Mehter Takımı’nın marşları eşliğinde terör eylemlerini kınadılar.
Trafiğe kapatılan Anafartalar Caddesi’ni dolduran vatandaşlar ‘’Kahrolsun PKK’’, ‘’Şehitler ölmez, vatan bölünmez’’ ve ‘’Ne mutlu Türk’üm diyene’’ şeklinde sloganlar attılar.
Törene katılan vatandaşlar üzerinde ‘’Hepimiz Türküz’’, ‘’Yılmadık, yılmayacağız, yıldıramazsınız’’, ‘’Allah’tan korkmaz, kuldan utanmazlar’’ yazılı pankart ve dövizler taşıdılar. Bazı iş yerlerinin penceresinden Türk Bayraklarının yanı sıra çarşıdaki yenileme çalışmasına destek verenlere teşekkür dileklerini ileten bez afişler asıldığı gözlendi. Ayrıca, üzerinde ‘’Kahrolsun PKK’’, ‘’Teröre lanet olsun’’ afişleri de dikkati çekti.
Törene Devlet Bakanları Beşir Atalay ve Ali Babacan, eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek, DYP Genel Başkan Yardımcısı Saffet Arıkan Bedük, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, Ankara Sanayi Odası Başkanı (ASO) Zafer Çağlayan, Anafartalar Çarşısı ve Çevresi Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Yusuf Tanrıverdi ile vatandaşlar katıldı.
|
/ ANKARA
27.05.2007
|
|
|
Türkiye, ‘kilit ülke’ rolünde |
Almanya’da faaliyet gösteren Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin (TAM) yeni araştırması Türkiye’nin Ortadoğu ile olan tarihsel bağlarını özetliyor. Araştırma, Irak, İran ve Suriye’ye yönelik siyasî ve politik çıkarlarını ortaya koyuyor, Türkiye’nin Ortadoğu ile gelişen ekonomik bağlarını istatistikî verilerle dayandırarak Alman ve Türk kamuoyuna sunuyor.
Araştırma, Türkiye’nin Batı ve İslâm dünyasındaki bağlarını dikkate alarak, Ortadoğu’ya yönelik siyasî, ekonomik ve güvenlik opsiyonlarını gösteriyor.
Araştırmayı yürüten Yunus Ulusoy, Türkiye’nin Ortadoğu’da “bölgesel güç olarak özgüvenli ve çok sesli bir dış politika aktörü konumunda olduğunu” söylüyor. Ulusoy’a göre Türkiye, hem İslâm dünyasında, hem de Batı dünyasında yer alan tek demokratik ülke olarak, Ortadoğu’da kriz çözebilecek bir ülke konumunda. Ulusoy’a göre “Türkiye, sivil ve ekonomik güce dayalı bölgesel dış politikası sayesinde İran, Arap ülkeleri ve de İsrail ile sıkı ilişki kurabilen bir ülke olarak Ortadoğu’nun yapılanmasında her zaman aktif rol alması gerekmektedir.“ TAM’ın araştırması, Amerika’nın Irak’ta uğradığı hüsranın ve doğurduğu iç savaşın sadece Türkiye için değil, Arap dünyası için de büyük bir risk taşıdığını ortaya koyuyor. Araştırmaya göre, Arap dünyası kapısının önünde Tahran, Beyrut, Bağdat eksenli bir Şiî güç birliğinin doğmasını, Türkiye ise Irak’ın toprak bütünlüğünü savunarak bir Kürt devleti oluşmasını engellemeye çalışıyor.
TAM Direktörü Faruk Şen’e göre, İran Şiilerle olan bağları sayesinde, Suriye ise Araplığı ortaya koyarak Irak’ın iç işlerine karışıyor. Bu şekilde Amerika’ya karşı ellerinde koz oluşturuyorlar. Türkiye ise konumu itibariyle hem Avrupa Birliği, hem ABD hem de Arap dünyası arasında denge oluşturarak kendi menfaatlerini koruyabilir. Tek yönlü politik eylemler Şen’e göre Türkiye’nin elini zayıflatır. Bu nedenle Türkiye’nin ortadoğu politikası çok yönlü geliştirilmelidir. Faruk Şen’e göre “Amerika’nın İslâm dünyasında büyük itibar kaybetmesi, bu ülkenin Türkiye’ye yönelik işbirliği ihtiyacını orta ve uzun vadeli arttırmaktadır.” Ne Avrupa Birliği, ne de ABD Şen’e göre Türkiye’yi kaybetme lüksüne sahip değil.
|
Yeni Asya
/ İSTANBUL
27.05.2007
|
|
|
Partilerin sıralaması bugün belirlenecek |
22 Temmuzda yapılacak seçime katılacak siyasi partilerin birleşik oy pusulasındaki yerleri bugün kura çekimiyle belirlenecek.
Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) belirlediği seçim takvimine göre, seçime katılma koşullarını taşıyan siyasi partilerin temsilcileri, birleşik oy pusulasındaki yerlerini belirlemek üzere Adalet Bakanlığının Gazi Mahallesi Konya yolu üzerindeki ek binasında yarın saat 11.00’de toplanacaklar.
YSK Başkanı Muammer Aydın ve üyelerin nezaretinde siyasi parti temsilcileri kura çekerek, birleşik oy pusulasındaki yerlerini belirleyecekler.
|
/ ANKARA
27.05.2007
|
|
|
Şener: Mesajlarımı şarapla verdim |
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, “Bir ara mesajlarımı şarap üzerinden verdim. Çünkü millî kültürümüzde de hoşgörü kavramı hep şarap üzerinden verilmişti” dedi.
Şener, Denizli gezisi sırasında Güney ilçesinde kurulu bulunan Pamukkale Şarapçılık tesislerinde incelemelerde bulundu. Burada bir gazetecinin “Şarapta vergi indirimine gidecek misiniz?’’ sorusunu cevaplayan Şener, “Gıda maddeleri üzerindeki KDV oranlarını düşürme çalışmalarımız sürüyor. Yasalar şarabı da gıda maddesi saydığına göre, bu çalışmanın içindeki konulardan birisidir’’ dedi. Şarapçılıkla ilgili bir toplantıda şarapla ilgili sıcak mesajlar verdiğini ve “Ben şarabın her şeyini bilirim, tadı hariç’’ dediğini hatırlatan Şener, şöyle devam etti: ‘’İnsanlar birbirini hoş görsün istiyorum. Yaşam ve düşünce biçimindeki farklılıklara, siyasi partilere bağlılıktaki farklılıklara rağmen insanların birbirini sevmesi, kucaklaması birbirine hoşgörüyle bakması benim temel arzum. Siyaset yaparken de bunu gerçekleştirecek üslubu benimsemeyi bir sorumluluk olarak görüyorum. Bir ara mesajlarımı şarap üzerinden verdim. Çünkü milli kültürümüzde de hoşgörü kavramı hep şarap üzerinden verilmiştir.’’
|
/ DENİZLİ
27.05.2007
|
|
|
Dünya, İsrail zulmüne ortak oluyor |
Mazlum-Der Genel Sekreteri Emre Yurtalan, dünyanın şimdiye kadar tüm politikalarını, kan, gözyaşı, işkence, tecavüz, fitne ve ambargo uygulama gibi insanlık dışı uygulamalar üzerine bina eden İsrail’in ve açık destekçisi ABD’nin yanında olarak, zulme ortak olduklarını söyledi.
Yurtalan, yaptığı yazılı açıklamada, İsrail ordusunun Batı Şeria’ya baskın düzenleyerek, aralarında bakan, milletvekili ve belediye başkanlarının da bulunduğu 33 kişiyi gözaltına almasının İsrail’in uyguladığı terör merkezli, güce dayalı, insan haklarını hiçe sayan devlet politikasının açık bir örneği olduğunu söyledi. Filistin halkının seçtiği ve iktidara taşımak istediği bir partinin, iktidar olmasının önüne geçmek için uygulanan siyasi, ekonomik ve terör içeren politikaların artarak devam ettiğini bildiren Emre Yurtalan, “Bağımsız Filistin için iş başına gelen ve halkını arkasına alan bir siyasî oluşuma, tüm dünya ülkelerinin açık destek vermeleri beklenirken, şimdiye kadar tüm politikalarını, kan, gözyaşı, işkence, tecavüz, fitne ve ambargo uygulama gibi insanlık dışı uygulamalar üzerine bina eden İsrail’in ve açık destekçisi ABD’nin yanında olarak, zulme ortak oldukları da görülmektedir” dedi.
Yurtalan, Mazlum Filistin halkının uğradığı bu insanlık dışı uygulamalara özellikle Türkiye hükümetinin en net tavrı göstermesi, İsrail ile diplomatik ilişkilerini askıya almasının gerekli olduğunu söyledi.
|
Fatih KARAGÖZ
/ ANKARA
27.05.2007
|
|
|
Kamuda kıyafet zorunluluğu kaldırıldı |
Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların, ceket giyme ve kravat takma zorunluluğu 15 Eylül’e kadar kaldırıldı.
Resmî Gazete’nin dünkü sayısında yayımlanan Başbakanlık genelgesinde, hava sıcaklıkları ile ilgili tahminler dikkate alınarak, sıcaklıkların bunaltıcı düzeylere yükselmesi sebebiyle çalışma şartlarında oluşabilecek olumsuzlukların giderilmesi, hava şartlarından kaynaklanabilecek verimlilik azalışının önlenmesi ve küresel ısınma etkilerinin azaltılması amacıyla Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelikte belirtilen hususlar da dikkate alınarak bakanlıklar ve valiliklerin bazı tedbirler alması istendi.
Buna göre, bölgelerin iklimi ve çalışma ortamları dikkate alınarak 15 Mayıs-15 Eylül 2007 tarihleri arasında makam odalarına giriş ve çıkışlar dahil olmak üzere ceket giyme ve kravat takma zorunluluğu kaldırıldı.
Öte yandan, önemli miktarlarda elektrik tüketimine sebep olan klimalar 22-24 dereceye ayarlanacak.
|
/ ANKARA
27.05.2007
|
|
|
Asıl tehlike açlık |
Dünyayı bekleyen asıl tehlikenin küresel ısınmadan çok gıda güvencesi olduğu, BM’nin 2005 verilerine göre 2.2 milyar insanın aç olduğu hatırlatıldı.
Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) Onursal Başkanı Hayrettin Karaca, son günlerde herkesin küresel ısınma ve kuraklıktan bahsettiğini, ancak asıl tehlikenin gıda güvencesi olduğunu söyledi. Karaca, TEMA Adana Temsilciliğini ziyareti sırasında, küresel ısınmanın 37 yıldır söylenmesine karşın, son günlerde gündemi yoğun bir şekilde meşgul etmeye başladığını belirtti.
Dünyayı bekleyen asıl tehlikenin küresel ısınmadan çok gıda güvencesi olduğunu vurgulayan Karaca, şunları söyledi: ‘’BM’nin 2005 verilerine göre 2.2 milyar insan aç. Bu rakam durmayacak ve hızlı bir şekilde artarak ilerleyen yıllarda 6 milyara kadar ulaşması bekleniyor. Bu nedenle gerekli tedbiri almalıyız. 6 milyar insanın aç olduğu bir dünyayı aklınıza bir getirin. Her 4 kişiden 3’ü aç olursa insanlar birbirini yiyecekler. Artık gazeteler kimin ülkesinde ne kadar insan yenmiş onu yazacak.’’
Karaca, 1980’li yıllardan beri gıda güvencesinin bilindiğini ancak hiç kimsenin umursamadığını vurgulayarak, bu sorunun kesinlikle dikkate alınması gerektiğini ifade etti.
“EN DEĞERLİ VARLIK TOPRAK”
TEMA’nın kendisine bir hedef koyduğunu ve ülke de en değerli varlığın toprak olduğunu anlatmak için kamuoyu oluşturduğunu belirten Karaca, şunları söyledi:
“Ancak, kamuoyu sadece ağaçlandırmayı dikkate aldı. Herkes ağaç dikiyor ve (benimde bir çamım vardı) diyor. Çok güzel, ancak toprak olmazsa çamı nereye dikeceğiz. Daha toprağın farkında değiliz. Her yıl 1 milyar 400 milyon ton üst toprak kayboluyor gidiyor. Toprak bizlere emaneten verilmiştir, ona sahip çıkmalıyız.’’
|
/ ADANA
27.05.2007
|
|
|
27 Mayıs zihniyeti yine işbaşında |
27 Mayıs darbesinin 47. yıldönümünde Yeni Asya’ya konuşan Tevfik İleri’nin kızı Cahide İleri Aksoy, 27 Nisan'da yayınlanan muhtırayı duyunca büyük üzüntüye ve hayal kırıklığına uğradığını ifade ederek, tepkisini “Yine demokrasimize zarar verildi ve hatta uzun zamandan sonra yeniden gazetelerde ‘darbe’ ihtimalleri tartışılır oldu. Çok yazık…” sözleriyle ortaya koydu.
27 Mayıs’ın en büyük zararlarından birini, “müdahaleleri başlatması ve müdahalelerin yolunu açması” olarak özetleyen Aksoy, “DP hükümetini irtica ile suçlayanlar yine şu anda aynı senaryo ile sahnede boy gösteriyorlar, zihniyetleri olsun, söylemleri olsun hiç farklı değil” değerlendirmesinde bulundu.
Röportaj bölümünü tıklayın
|
Hasan Hüseyin KEMAL
27.05.2007
|
|
|
Diyarbakır’a “Güneşevi” |
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesince hazırlanan ve AB destekli ‘’Güneşevi Eğitim ve Uygulama Parkı Projesi’’ ile oluşturulacak ‘’Güneşevi’nde, vatandaşlara güneş enerjisinden nasıl yararlanacakları pratik olarak gösterilecek.
Yılda yaklaşık 3 bin saat güneş aldığı bildirilen şehirde güneş enerjisinin oluşturulacak Güneşevi’nde yemekten ısınmaya ve aydınlatmaya kadar bütün alanlarda pratik uygulamayla güneş enerjisinden nasıl yararlanılacağı ziyaretçilere gösterilecek. Ayrıca, enerjinin elde edilme biçimleri ve ölçümlerinin internet aracılığıyla 24 saat dünya ile paylaşılması hedefleniyor.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Proje Destekleme ve Geliştirme Birimi Genel Koordinatörü Selma Yılmaz, yaptığı açıklamada, AB tarafından finanse edilen, Devlet Planlama Teşkilâtının koordinasyonunda, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından yürütülen ve Büyükşehir Belediyesince uygulanan projeyle, enerji ve ekoloji konusunda bilinç artırılmasının hedeflendiğini söyledi.
Projeyi önce güneş enerjisi olarak tasarladıklarını, ancak hayata geçirirken, ekoloji, malzeme seçimi, hidrojen, rüzgâr enerjisi gibi kavramların da çıkmaya başladığını ve bu yönde taleplerin gelmeye başladığını ifade eden Yılmaz, projenin büyük ilgi gördüğünü kaydetti.
Güneşevi’nin, güneş enerjisinin kullanım alanlarını gösteren 80 metrekarelik bir ev olduğunu ve temelinin de atıldığını belirten Yılmaz, projenin yaklaşık 90 bin avroluk bütçesi olduğunu kaydetti.
Bunun 78 bin avrosunun AB tarafından hibe edildiğini, kalan kısmını da Büyükşehir Belediyesinin karşıladığını anlatan Yılmaz, şunları söyledi:
‘’Ancak evin inşaatı bu bütçe dışında. Bunu da sponsorların desteğiyle yapacağız ki, yerelde sahipliği artırmak ve evin tanıtımını yapmak için. Bilinç oluşturmak amacıyla hayata geçirilen ev 80 metrekare, 2 katlı ve ahşaptan yapılacak. Ayrıca bazalt taş gibi yerel malzemeler kullanılacak. Bu, enerji üreten bir ev olacak. Evin tüm enerji ihtiyacı kolektörler sayesinde güneşten sağlanacak. Burada ayrıca sembolik de olsa rüzgâr enerjisinin nasıl kullanıldığını gösteren bir sistem kuracağız. Evin yakınında atıl duran su kulelerinden az da olsa rüzgâr enerjisinin nasıl kullanılabileceğini gelen ziyaretçilere göstereceğiz.’’
|
/ DİYARBAKIR
27.05.2007
|
|
|
AB’de 301’den yargılanan yok |
Uluslararası Yayın Komitesi temsilcisi Alexis Krikorian, “301. madde AB’de de var” diyenlere karşılık, “AB’de benzer bir maddeden yargıya düşen yok” derken PEN’den Whyatt ise “Benzeri düzenlemeden hapisle yargılanan görmedim” diye konuştu.
15 ülkeden 40’a yakın temsilcinin ifade özgürlüğü sorunlarını tartışacakları “Düşünce Özgürlüğü İçin 5. İstanbul Buluşması” Üsküdar Kız Kulesi’nde düzenlenen bir basın toplantısıyla başladı.
“Türkiye’de, Komşu Ülkelerde ve Bölgede İfade Özgürlüğü” buluşmasına katılmak için Türkiye’ye gelen Uluslararası Yayın Komitesi (IPA) temsilcisi Alexis Krikorian, PEN Hapisteki Yazarlar Komitesi Sekreteri Sara Whyatt ve Uluslarar ası Af Örgütü (UAÖ) Türkiye masası araştırmacısı Andrew Gardner, bianet’e Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301. maddesinin kaldırılması gerektiğini söylediler. Whyatt, “İstikrarsız süreçte kullanılma potansiyeli taşıdığı için bu tür düzenlemeler nerede olursa olsun yürürlükten kaldırılmalı” derken Krikorian, “AB içinde hiçbir yayıncı 301’e benzer bir maddeden mahkemeye düşmüş değil” diye konuştu. UAÖ’den Gardner ise, “İfade özgürlüğü sorunu uluslararası bir mesele ama 301. madde, yarattığı sorunlar yönünden öncelikli” dedi.
KRIKORIAN: AB’DE ULUSLAR
KANUNLA KORUNMUYOR
Temelde hakaret suçlarının Avrupa’da da yasal olarak bulunduğunu ifade eden Krikorian, “Bunlar arasında nitelik ve nicelik farkı var. AB içinde devlet başkanına hakareti cezalandıran düzenlemeler yok değil. 301. madde ‘Türklüğe hakareti’ cezalandırıyor. Avrupa’daki yasalar Fransız veya İtalyan kimliğini korumaya kadar gitmiyor. Kavramın ne denli belirsiz olduğunu ve ne gibi sonuçlar yarattığını zaten görüyoruz” dedi.
301’in ifade özgürlüğünü denetim altında tuttuğunu savunan Krikorian, “En azından yayıncılarla ilgili söyleyebilirim, AB içinde 301’e benzer bir maddeden mahkemeye düşen kimse yok. AB’de 301’e eşdeğer düzenleme olmadığı gibi, yayıncı ve yazarlar için de geliştirilmiş değiller” diye konuştu.
WHYATT: DÖNEM İSTİKRARSIZ, NEREDE
OLURSA OLSUN KALDIRILMALI
Whyatt ise Avrupa’da “devlet başkanına, devlet kurumlarına ve ulusa hakaret” suçlarını cezalandıran düzenlemelerin sadece Polonya, İtalya ve Almanya gibi iki üç ülkede bulunduğunu belirterek, bu tür düzenlemelere on yıllardır başvurulmamış olduğunu vurguladı.
“Bu tür suçlar yasalarda yer buldukça kullanılma potansiyelleri var” diyen Whyatt, bu yasaların nerede olursa olsun iptal edilmesi gerektiğini, “istikrarsız dönemden geçildiği için” bir gün en çağdaş ülkenin bile bunlara başvurabileceğini ifade etti. Whyatt, “Bir tek soruşturmadan değil, 100’ü bulan kovuşturmadan söz ediyoruz. Bu süreçte bir kişi de öldürüldü; Hrant Dink” diye konuştu.
1990’dan beri PEN’de çalıştığı söyleyen Whyatt, bu süre zarfında AB içinde 301 benzeri bir maddeden mahkemeye düşen kimseyi hatırlamadığını açıkladı.
GARDNER: 301, CİDDİ SORUNLARA YOL AÇTI
UAÖ’dan Andrew Gardner da, 301. maddenin yürürlükten kaldırılmasında yana olduklarını, TCK’nın yargıyı etkilemeyi düzenleyen 288 ve halkın bir bölümünü başka bir bölümüne karşı tahriki düzenleyen 216. maddelerine ilişkin uygulamaları da sorunlu gördüklerini söyledi.
Gardner “Nereye gitseniz ifade özgürlüğünün kısıtlandığını görürsünüz. Ama bazı yasal yönler başkalarına göre daha ciddî sorunlara yol açarlar. 301 de bunlardan” diye konuştu.
|
/ İSTANBUL
27.05.2007
|
|
|
3 AB ülkesinden üyelik desteği sözü |
Slovakya’nın başşehri Bratislava’da önceki gün başlayan AB Parlamento Başkanları Konferansına dün de devam edildi. TBMM Başkanı Bülent Arınç, konferans çerçevesinde dün İspanya, Portekiz, Bulgaristan ve Hırvatistan parlamento başkanlarıyla kısa görüşmeler yaptı.
Görüşmeleri hakkında bilgi veren TBMM Başkanı Arınç, İspanya Parlamento Başkanı İgnacio Gil Lazaro, Portekiz Parlamento Başkanı Jaime Gama ve Bulgaristan Parlamento Başkanı Georgi Pirinski ile samimi ve olumlu görüşmeler yaptığını bildirdi. TBMM Başkanı Bülent Arınç’tan Türkiye’nin müzakere süreci ve Türkiye’deki reform süreci hakkında bilgi alan İspanya, Portekiz ve Bulgaristan parlamento başkanları, “Türkiye’nin AB üyeliğini desteklediklerini ve katılımının birliği zenginleştireceği görüşünde olduklarını” belirttiler.
Bu arada evsahibi Slovakya Parlamentosu Başkanı Pavol Paşka’nın konferansa katılan parlamento başkanları onuruna önceki gün akşam verdiği yemekte de bir dizi ikili görüşme yapıldı. TBMM Başkanı Bülent Arınç, yemek sırasında Fransa Parlamentosu Başkanı Jean Pierre Bloch ile uzun süren bir görüşme yaptı.
Arınç, görüşmede Türkiye’nin müzakere sürecinin yanı sıra Türkiye-Fransa ilişkilerini de ele aldıklarını belirterek, “Fransız meslektaşının, ülkesindeki Türkiye muhaliflerine karşın gerek parlamentoda, gerekse senatoda Türkiye’nin çok sayıda dostu olduğunu ifade ettiğini” söyledi.
|
/ BRATİSLAVA
27.05.2007
|
|
|
Bakan Çelik: Cumhuriyet ve demokrasiden vazgeçmeyiz |
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Türkiye’nin gerçek anlamda bir cumhuriyet olması için ‘’Hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin’’ olduğu ilkesinin diri tutulup hayata geçirilmesi gereğine işaret etti.
Son 3 yıldır 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında düzenlenen, bu yıl da cumhurbaşkanı seçimi sebebiyle bugüne ertelenen 4. Türkiye Öğrenci Meclisi toplandı. Millî Eğitim Bakanı Çelik yaptığı konuşmada, dünyada totaliter, sosyalist, teokratik ve bürokratik cumhuriyetler olduğunu anlatarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ise Anayasa’ya göre demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti olduğunu hatırlattı.
Çelik, Türkiye’nin gerçek anlamda bir cumhuriyet olması için ‘’Hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin’’ olduğu ilkesinin diri tutulup hayata geçirilmesi gereğine işaret etti.
Demokratik bir ülkede farklılıkların barış ve huzur içinde yaşadığını belirten Çelik, bu farklılıkların, gökkuşağındaki renklere benzetilebileceğini söyledi. Farklılıkların ayrılık sebebi olmaması gerektiğini ifade eden Çelik, ders programlarıyla ilgili müfredatı yenilirken, çoğulculuk, tolerans, hoşgörü gibi kavramlara da yer verildiğini anlattı. Öğrenci meclislerinin, demokrasinin gerçek anlamda hayata geçirilmesinde yararlı olduğunu belirten Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Biz, ideal olanı bir araya getiriyoruz. Cumhuriyet adına demokrasiden, demokrasi adına cumhuriyetten vazgeçmek gibi bir niyetimiz yok. Bu ikisini bir arada ihtimamla, özenle ve cumhuriyetimizin, demokrasimizin temel ilkelerine en ufak bir leke getirmeden en ufak bir şekilde bunları örselemeden, yıpratmadan, cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmak gibi bir amacımız var.’’ Çelik’in konuşmasının ardından, 81 ilden seçilen Öğrenci Meclisi üyeleri ant içti.
|
/ ANKARA
27.05.2007
|
|
|
Savaşlar, medya üzerinden yapılıyor |
Bayrampaşa Belediyesi tarafından gerçekleştirilen Gençlik Festivali kapsamında yer alan konferansda, “medya ve savaş” konusu tartışıldı. 29 Mayıs tarihine kadar devam edecek olan GENÇTİVAL’de yer alan konulardan biri olan “Medya ve Savaş” ilişkisinin ele alındığı panelde gazeteci-yazar Coşkun Aral, Mete Çubukçu ve Sefer Turan, her gün medyada yer alan haberlerin arka planına dair önemli açıklamalarda bulundular.
Bayrampaşa Şehir Parkı yanında kurulan faaliyet çadırında gerçekleştirilen panelde, savaşın medyaya yansıtılmasında kendi içinde ayrıca bir mücadele olduğu, değişik örneklerle ortaya konuldu ve bu alanda kullanılan dilin insanları yönlendirdiğine dikkat çekildi.
Sefer Turan konu ile ilgili yaptığı açıklamasında, meselâ Irak savaşı başladığında Amerika’nın bu savaşı özgürlük harekâtı olarak isimlendirmesine karşılık, doğru bir örnek olarak NTV’nin ilk günden itibaren “Amerika’nın Irak’ı işgali” diyerek doğru bir teşhiste bulunduğuna dikkat çekerken, ancak genellikle dünyada cereyan eden savaşlara dair haberlerde medyada egemen olan ‘Amerikan dili’nin insanları bu anlamda farkında olmadan yönlendirdiğini belirtti.
Sefer Turan; “Filistin söz konusu olduğunda her gün duyduğumuz ‘çatışma’nın aslında İsrail’in karşı tarafa ateş etmesi veya baskı uygulaması anlamına geldiğini, yine işgale uğrayan ülkelerin insanlarının ‘direnişçi’ oldukları halde ‘terörist, aşırı dinci’ ve benzeri şeklinde isimlendirildiklerini görmekteyiz” dedi.
Medyada yer alan savaşa ait dehşet verici görüntülerin yer alıp almaması hususunda da dinleyicilerin sorularını cevaplayan Mete Çubukçu; maalesef medyanın çoğu kere reyting uğruna kanlı görüntüleri sevdiğini bunu yaydığını söyledi.
Meselâ bir füzenin atılması sonucunda enkaz altından çıkartılan çocukların son derece normal habercilik adına bildirilmesi gereken bir durum olduğunu belirten Mete Çubukçu, ancak bu görüntülerde de bazen, 11 Eylül 2001 ‘İkiz Kule’ saldırısında hiçbir görüntünün verilmemesi gibi -çünkü Amerika kendisinin de tabir yerindeyse kalbinden vurulabileceğini kendi halkına göstermek istemedi- siyasî kaygıların egemen olduğu örneğine değindi.
Coşkun Aral, haberlerin bumerang gibi olduğunu, yani bir şekilde iyisiyle kötüsüyle, olumlu veya olumsuz bizlere geri döneceğini belirterek gazetecilerin öncelikle insan olduğunu dolayısıyla bu anlamda taraf olduklarını belirtti.
Geç saatlere kadar devam eden panel, dinleyicilerin sorduğu pek çok sorulara cevapların verilmesiyle son bulurken, panelistler Bayrampaşa Belediyesinin GENÇTİVAL’de yer verdiği önemli konularla gençleri bilgilendirdiği ve kültür birikimlerine katkı sağladığı organizasyonlarından dolayı teşekkür ettiler.
|
Yeni Asya
/ İSTANBUL
27.05.2007
|
|
|
54 bin 301 iş günü kayboldu |
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre, yılın üç ayında 761 işçinin çıktığı 10 grevde 54 bin 301 iş günü kayboldu.
Bakanlık verilerine göre, üç aylık dönemde 2’si kamu, 49’u ise özel sektör iş yerlerinde olmak üzere toplam 51 grev kararı alındı. Grev kararlarından 15 iş yerini kapsayan 10’u hayata geçirildi. Grevlere 19’u kamuda, 742’si özel sektörde olmak üzere toplam 761 işçi katılırken, 54 bin 301 iş günü grevler sebebiyle kayboldu.
Aynı dönemde özel sektöre bağlı iş yerlerinde alınan 12 lokavt kararının hiçbiri uygulanmadı.
Yine aynı dönemde, 401’i kamu, 150’si ise özel sektör iş yerlerinde olmak üzere toplam 551 toplu iş sözleşmesi imzalandı. Bu toplu iş sözleşmelerinden bin 155 iş yerinde çalışan 52 bin 255 işçi faydalandı.
|
/ ANKARA
27.05.2007
|
|
|
Türkiye galvanizcileri tek çatı altına toplanıyor |
Dünyada çeliğin korunmasının bilinen en ekonomik ve uzun ömürlü yöntemi galvanizleme, ülkemizde de yaygınlaşıyor.
Ülkemizin gelişen sektörlerinden galvanizleme alanında faaliyet gösteren firmalar Galvanizciler Derneği çatısı altında birleşti. Yaklaşık 1 yıldır sürdürülen çalışmalar sonucu 24 Nisan 2007’de resmi kuruluşunu tamamlayan Galvanizciler Derneği’nin ilk yönetim kurulu firmalarını temsilen; Abbas Gül (Gülmelet Galvaniz-İstanbul), Ahmet Semih Akyüz (Kısmet Metal A.Ş.-İstanbul), Alim Kınoğlu (Alka Galvaniz-İstanbul), Alper Akçam (Mitaş T.A.Ş-Ankara), Bünyamin Halaç (Kıraç Galvaniz A.Ş-Bursa), Ercan Kahraman (Çepaş Galvaniz-Ankara), Murad Saygın (Tekom Puk-İzmir)’dan oluşuyor. Çalışmalarına hızla başlayan kurucu yönetim kurulu üyeleri, Eylül ayında gerçekleşecek ilk genel kurula hazırlanıyorlar. 30’a yakın firmanın katılımıyla kurulan Galvanizciler Derneği’nde öncelikle; işi ‘Sıcak Daldırma Galvanizleme’ olan firmaların biraraya gelmesi sağlanacak ve derneğin etkinliğin artmasıyla birlikte üye yelpazesi tüzük kuralları dahilinde genişleyecek. (Bilgi için: 212-347 60 50)
|
Yeni Asya
/ İSTANBUL
27.05.2007
|
|
|
Trakya'da arpa ve buğday zarar gördü |
Edirne Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Yorulmaz, yağışla birlikte yatmadan dolayı arpa ve buğdayda zarar meydana geldiğini belirtti.
Yorulmaz, yaptığı açıklamada, aşırı yağış ve rüzgârın etkisiyle Trakya’da hububatta küçük çapta zarar meydana geldiğini söyledi.
Arpa ve buğdayın yatmasıyla sütte olan ürünlerde verim kaybı olacağını ifade eden Yorulmaz, ‘’Trakya’da son 1 hafta içerisinde yağışla birlikte zararda meydana geldi. Bu zararın büyük boyutlarda olmaması sevindirici. Yağışların zarardan çok yararı oldu. Yağışlar dolgunlaşma döneminde olan arda ve buğdaya iyi geldi. Rekoltenin iyi olacağını tahmin ediyoruz’’ dedi.
Yağışların ayçiçeğine de büyük yararı olduğunu bildiren Yorulmaz, henüz çıkma devresinde olan ayçiçeğinin yağışlarla daha sağlıklı çıkmaya başlayacağını ve düşen yağış miktarının ayçiçeğinin gelişme dönemine kadar yeteceğini kaydetti.
|
/ EDİRNE
27.05.2007
|
|
|
Özel okul ücretleri el yakıyor |
Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı, özel okullarda bir öğrencinin maliyetinin 15 bin YTL ile 35 bin YTL arasında bulduğunu belirterek özel okul sahiplerini insafa dâvet etti.
Avcı, özel okul ücretlerinin mevzuat gereği, okulun bulunduğu ildeki enflasyon rakamları dikkate alarak belirlemeleri gerekirken, ortaya çıkan rakamlara göre yapılan zamlar enflasyonun çok üzerinde açıklandığını, anflasyon oranları yüzde 8-10 seviyesinde seyrederken, bazı özel okullar ücretlerine yüzde 23’e varan oranlarda zam yaptıklarını vurguladı.
|
Ahmet TERZİ
/ ANKARA
27.05.2007
|
|
|
|