Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Olay günlükte darbe planları

8 Ekim 2003: Hükümetin imam hatiplerle ilgili yasa tasarIsından rektörleri arayıp bazı talimatlar verdiğini söylüyor: “Kocaeli Üniversitesi rektörünü aradım ve ona da rektörler olarak bu işi hemen ve sert bir şekilde protesto etmelerini, arkalarında olduğumuzu söyledim.”

“Jandarma Genel Komutanı (Şener Eruygur) tam bir şahin. Genelkurmay Başkanı hakkında bir kanaate sahip olmuş ve o kanaat kendisinde bir saplantı haline haline gelmiş. Genelkurmay ne yaparsa yapsın şüpheyle karşılıyor.”

“Herkesin anlamadığı veya şüphelendiği birkaç konu şunlar: Genelkurmay Başkanı: Hükümetin adamı mı? Dinci mi? Bizi oyalıyor mu?”

13 Ekim 2003: “Genelkurmay İkinci Başkanı Org. İlker Başbuğ, imam hatip mezunlarına üniversiteye giriş kolaylığı sağlayan tasarının Anayasa’ya uygunluğu konusunda ciddi endişeleri bulunduğunu söyledi. Kara Kuvvetleri Komutanı’nı aradım, o da beni arayacakmış. Çok memundu. Zorlayarak da olsa Genelkurmay’a istediğimiz açıklamayı yaptırmıştık.”

25 Ekim 2003: Burada Aytaç Yalman, başında geçen bir olayı Özden Örnek’e anlatıyor: Harp Okulları açılışı için yapılacak konuşmada hepimiz mesajlar vermeye karar vermiştik. Genelkurmay Başkanı açılıştan bir gün önce konuşma metinini istedi. Ben size bu metni veremem dedim. Genelkurmay Başkanı peki ben kuvvet komutanlarının metinlerini kontrol edemeyecek miyim dedi. ‘Hayır, edemezsiniz diye cevap verdim. Örnek, Yalman’la yaptığı görüşmeden bahsettiken sonra, “Hepimiz artık bu Genelkurmay Başkanı’yla işlerin yürüyemeyeceğine, korkak ve cumhuriyetçi gözükmekle birlikte dinci, AKP’li görüşü desteklediğine karar verdik” diyor.

8 Aralık 2003: “Taylan Bilgel ile Aydın Doğan için konuştum ve kendisine “Bizim artık medyadan desteğe ihtiyacımız var. Hep bize, size güveniyoruz, diyorsunuz ama medya bize gerekli desteği vermiyor. Olayları hükümete karşı kullanmaları lazım” dedim.

7 Ocak 2004: “Tuncay Özkan’ın ziyareti... Benden OYAK’ın kurulacak şirkete hissedar olmasını ve böylece Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı bir çeşit koruma sağlamayı istedi. Ben de kendisine elimden geleni yapacağım, dedim.”

21 Ocak 2004: “14.00-14.30: Coşkun Kırca’nın ziyareti... 14.45-15.15: M. Ali Kışlalı’nın ziyareti... Her ikisi de bana ‘zaman geçiyor ve her gün daha kötüye gidiyoruz. Ne yapacaksanız yapın, yoksa geç olacak’ mesajını verdiler.”

3 Aralık 2003: YAŞ hazırlık toplantısında bazı komutanlar şu değerlendirmeler yapılıyor:

Orhan Yöney: “AKP’nin iktidar olmasına rağmen muktedir olamadığı halka gösterilmelidir. Bu yönde eylemler yapılmalıdır. Zaman geçtikçe karşımızdaki kitle büyümektedir. Yazarlar ve önemli kişilerle temasa geçerek ‘Eğer demokrasiyi korumak istiyorsanız sizinleyiz’ diye mesaj vermemiz lazım. Yargı bitmiştir. Yargıdan medet ummamalıyız. Ama yargıyı eski rayına oturtmak için destek vermeliyiz. Doğal müttefiklerimiz, üniversiteler ve sendikalardır. Bu kurumlar bizden işaret beklemektedirler.”

Fevzi Türkeri: “Basın, TÜSİAD, sermaye sahiplerini toplayıp bu iktidarın yaptıklarını anlatalım. Onları tarafımıza çekmeye çalışalım.”

Aytaç Yalman: “Zamanı boşuna geçirdik. Benim önerim hemen ve gecikmesiz eylem planına başlamak. Seçimden önce muhtıra vermeliyiz.”

Toplantıya katılan diğer komutanlar da benzer şeyler söyleyince Genelkurmay Başkanı Özkök şöyle bir değerlendirmede bulunuyor: “Açık konuştuğunuz için hepinize teşekkür ederim. Muhtıra vermeye niyetim yok. Bu hükümet gitmelidir. Demokratik yollardan bu işi halledeceğiz. Yapabileceğimiz birçok şeyin de olduğuna inanıyorum.” Özden Örnek ise şöyle bir not düşüyor: “Bu toplantı bence tarihi bir toplantıydı. Bir yıldır ilk defa yapılıyordu. Genelkurmay Başkanı’na onunla aynı fikirde olmadığımız mesajı verildi. O da kendinin yalnız olduğunu anladı.”

6 Aralık 2003: Jandarma Sosyal Tesisleri’nde bir araya gelen Şener Eruygur, Özden Örnek ve Aytaç Yalman ‘Sarıkız’la ilgili eylem planını ortaya koyuyor: “Önce basını ele geçirmeye çalışacaktık. Sonra rektörler ile temas edip öğrencileri sokağa dökecektik. Sendikalar ile aynı şekilde hareket edecektik. Sokaklara afiş astıracaktık. Dernekler ile temas edip hükümet aleyhine teşvik edecektik.”

3 Şubat 2004: Jandarma Genel Komutanı hemen 10 Mart’ta ihtilal yapalım diye bastırıyor. Kara Kuvvetleri Komutanı rahatsız oldu. Bana sen ne düşünüyorsun dedi. ‘Bir ihtilalin için zeminin hazır olması gerekir, yani halk ihtilali istemelidir. Ekonomimiz çok bozuk ve çökebilir. Bir diğer konu da ABD bundan önceki darbelere destek vermesine rağmen bugün AKP’ye destek veriyor. Onların istemediği bir darbe veya hükümeti idame etmek çok zordur. Yani ABD’ye rağmen bu işlem olmaz.”

***

“Sarıkız” adlı darbe girişiminin başlangıçtaki destekçileri Kara Kuvvetleri Komutanı Yalman ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Örnek’in kesin tavrının ardından tümüyle raftan indirilmesini izleyen günlerde, bu darbe girişiminin en aktif unsuru olarak öne çıkan Şener Eruygur tek başına darbe planlamış. Yalman, Örnek’e planın öteki komutanlarını da işe katmak ve sadece Hava Kuvvetleri Komutanı’nı işe katmak şeklinde iki alternatifli olarak düşünüldüğünü anlatıyor. 14 Ekim 2004 tarihli şu notlar dikkat çekici: “Fenerbahçe’de Aytaç Paşa’larla gittim. Daha çok o konuştu. Şener bizden habersiz darbe planı hazırlatmış. Adı da Ayışığı. Darbede kimin başkan olacağı belli değil. Hepimize davranışlarımıza göre bir kod adı verilmiş. Bu plan Genelkurmay Başkanlığı elinde olduğu için içlerinden biri tarafından sızdırıldığı için MİT ve hükümetin de elinde varmış. İkinci planda ise sen ve ben gösterilmiyoruz, sadece havacı var.”

***

Örnek Paşa günlüğünün değişik sayfalarında dönemin Jandarma Komutanı Şener Eruygur’un darbe yapmak için en hevesli isim olduğunu ve en büyük desteği Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına’dan aldığını kaydediyor. Örnek, Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın kendisini sık sık, “Eruygur’un niyeti, bir an önce Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ı tasfiye ederek, kendisi Kara Kuvvetleri Komuta ve ardından Genelkurmay Başkanı olmak” diye uyardığını söylüyor. Nitekim, Ayışığı darbesinin sunumlarında, “ABİDE” kodu verilen Büyükanıt’ın, tasfiye edilmesi notu da yer alıyor. Oramiral Örnek, Eruygur Paşa’nın Büyükanıt karşıtı “akıl almaz” karalama kampanyaları başlattığını da iddia ediyor.

Nokta dergisi, 29.3-4.4.2007

30.03.2007


 

2004’te darbe yapacaklardı…

Bir süredir hemen tüm gazetelerde “Dink cinayeti”yle ilgili önemli yeni bilgiler yer alıyor. Biliyoruz ki, bilgi akışı “içeri”den. Bilgi sızmasını tetikleyen ise, doğrudan davayı ilgilendiremeyen, ancak dava üzerinden kurumlar içi ve kurumlar arası bir iç hesaplaşmayı ya da çatışmayı ifade eden bir mekanizma…

Türkiye böyle bir ülke…

Burada şeffaflaşma hukuk yoluyla gerçekleşmez. Susurluk skandalında olduğu gibi “temizlik” ancak kurumlar ya da birimler arasındaki kavgalarla mümkün olur. Bu kavgalarda kurum ve gruplar rakiplerini zora düşürmek için onlara ait ve aleyhlerine olabilecek gizli iç bilgi ve belgeleri dışa sızdırırlar.

Soruşturmaların hukuk eliyle derinleşmesi yerine bu tür kavgalar sonucu ilerleyebilmesi devlet-hukuk ilişkilerinin içindeki bulunduğu vahim durumu gösterir, şüphe yok...

Bu koşullarda yaşanan şeffaflaşma sınırlı, yetersiz, hatta manipülatif olur, buna da şüphe yok…

Ne var ki ülkenin hali böyledir…

Yarı kapalı bir sistemde, asayiş bilgisinin toplumsal bilgiye ezici bir üstünlük sağladığı, kaynaklar gibi bilginin de devlette tekelleştiği, saray kavgalarının belirleyici olduğu bir düzende haberciliğin bir kısmı, bu tür sızmalar üzerine kuruludur.

Bu durum sadece adli ve idari soruşturmalar açısından değil, başka ilişki ve yapılarla ilgili olarak da geçerlidir. Devlet içinde illegal faaliyetler, gruplaşmalar, kimi kurumların dayanaksız ve yasa sınırlarını zorlayan girişimleri, hatta darbe hazırlamak gibi anayasayı ihlal eden suç hazırlıkları “bu tür çatışmalar”la dışa sızarlar…

Genelkurmay Başkanlığı’nın akredite gazeteler ve gazeteciler hakkında hazırlattığı, askeri otoritenin basını yönlendirmesini doğal faaliyet olarak tanımlayan andıç basına böyle sızdı…

Çeşitli çetelerden, EMASYA Prokolü’nden, fişleme faaliyetlerinden kamuoyunun böyle haberi oldu…

Bir süre önce, bir internet sitesinden eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlük tuttuğunu öğrenmiştik. Günlük birileri tarafından Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın bilgisayarından kopyalanmıştı. Ve 2004 yılında kimi generallerin bir darbe girişimi içinde olduğunu ortaya koyuyordu…

Nokta Dergisi’nin yayın yönetmeni Alper Görmüş, derginin bu haftaki sayısında “Editörden” köşesinde şunları yazıyor:

“Türk basınının en tatsız klişelerinden biri de ‘Ele geçirdik’tir. Bazı haberler aslında ‘ele geçirilemeyecek’ kadar zordur. Ama birileri şu veya bu nedenle, şu veya bu amaçla sözü edilen dosyayı, haberi sözü edilen yayın organına aktarır…”

Alper Görmüş’e bu satırları yazdıran şey, Özden Örnek’in günlüklerinin tümünün, 2000 sayfa halinde Nokta Dergisi’ne aktarılmış olması.

Görmüş, haklı olarak, kamu yararı, toplumun demokratik sıhhati ve habercilik açısından sorumluluğunu yerine getirerek bu günlükleri yayınlamış… Dergi, “2004’te iki darbe atlamışız” başlığıyla 50 sayfasını bu günlüklere ayırmış...

Açıkçası ortada tam bir bomba var.

Türkiye’nin yakın tarihinin perde arkasını anlatıyor bu belgeler, 2002 yılından başlayan, New York süreciyle üst noktaya tırmanan devlet içi çatışmaların ve darbe hazırlıklarının ayrıntılarını ortaya koyuyor, vahim bir zihniyeti sergiliyor. Günlükleri muhtemelen gazetelerden ve dergiden, yorumunu ise köşelerden okuyacaksınız…

Ama esası atlamayalım:

Devlet içi kavgalar bilgi ve belge sızmasına yol açıp, hukuka aykırı halleri ortaya döktükçe, elbet bir şeffaflaşma yaşanıyor. Öte yandan bu şeffaflaşma hukuk üzerinden gerçekleşmediği oranda yaptırım içermiyor. İçermedikçe malum karanlık yapı ve zihniyet kendisini yeniden üretiyor…

Türkiye’deki devlet sorunu biraz da böyle bir şeydir…

Yeni Şafak, 29.3.2007

Ali BAYRAMOĞLU

30.03.2007


 

Ya CHP’liler internetten habersiz, ya da dünya onlardan!

Dediğimiz çıktı! Türkiye’de internette çocuk pornosu haberlerinin abartılarak verilmesinin arkasından “İnternete büyük bir sansür getirileceğine” dair bilgilerim ve öngörülerim doğru çıktı.

Nitekim, İnternet üzerinde çocuk pornosunun önlenmesi için hazırlanan kanun tasarısın Adalet komisyonunda görüşülmesi sırasında CHP’li milletvekilleri bu yasanın içine “Atatürk’e karşı işlenen suçlar” diye bir bölüm eklemek istediler. Ne alaka!

Burası Türkiye... Her şeyin içine, yanına, yöresine, çevresinde, yörüngesine mutlaka Atatürk’e dair işlenen suçlar adı verilen bir acayip suç biçimi yerleştirilmeye çalışılıyor! Zaten Türkiye’de cari yasalarımızda “Atatürk’ü koruma kanunu” adı altında müstakil bir kanun var ve hakkında bu yasadan dava açılan kişilere hâkimlerin pek adil davrandıkları söylenemez!

Hakkında bu suçtan dava açılanların cezalandırılma oranları dikkate alındığında bu sonuca varmak kaçınılmaz oluyor. Galiba hâkimler Atatürk konulu davalarda adil davranırlarsa bu durum onların kariyerleri ile ilgili sorunlar çıkartıyor!

Şimdi... Çocuk pornosu ile Atatürk’e karşı işlenen suçlar arasında nasıl bir bağ bulunabilir. Elbette ikisi arasındaki ilişkide sadece “sansür bağı” var! Nitekim yasanın görüşmeleri sırasında “Atatürk’e, devrim yasalarına karşı işlenen suçlar ile, TCK’nın devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu da kapsama dahil edilsin” gibi alanı çok geniş ve herkesin düşünce ve görüşlerine göre istenilen noktaya çekilebilecek elastikiyete sahip bu konular CHP’liler tarafından dile getirilmiş. CHP’nin başka işi yok zaten.

Kendilerinin görevi rejimi korumak ve kollamak. Seçimler, iktidar olmak, seçmenle ilgilenmek onların kitaplarında yazmıyor! Varsa yoksa rejim... Herhangi bir konuda internete sansür getirmeye çalışmak kadar büyük bir yanlış olamaz.

Eğer böyle düşünenler varsa ya onlar interneti bilmiyorlar, ya da dünyadan bihaber yaşıyorlar demektir. İnternet öyle bir mecra ki sansür mümkün değil. Herkes dilediği gibi yayın yapabiliyor. Bu demek değil ki, her şey bütünüyle serbest olsun.

Mesela çocuk pornosu gibi her insanın hiç tereddüt etmeden suç sayabildiği bir konu hakkında düzenleme elbette olacaktır. Olmalıdır. Ama, bu yasaya başka şeyler ekleyip bulanık suda internete sansür getirmeye çalışmak büyük bir gaflettir. Yasanın şeffaflığına da gölge düşürür. Ki savcılar zaten söz konusu suçlar için kendiliğinden harekete geçip ilgili sitenin erişimini engelleyici kararlar alabiliyorlar.

Bu konuda onların önünde bir engel yok. O halde CHP niçin yasanın daha da genişletilmesi için çalışıyor? Sanıyorum bu kafa yapısı ile ilgili bir sorun!

Fikr-i sabitlikle ilgili bir şey olmalı..

Bugün, 29.3.2007

Nuh GÖNÜLTAŞ

30.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004