Bir süredir hemen tüm gazetelerde “Dink cinayeti”yle ilgili önemli yeni bilgiler yer alıyor. Biliyoruz ki, bilgi akışı “içeri”den. Bilgi sızmasını tetikleyen ise, doğrudan davayı ilgilendiremeyen, ancak dava üzerinden kurumlar içi ve kurumlar arası bir iç hesaplaşmayı ya da çatışmayı ifade eden bir mekanizma…
Türkiye böyle bir ülke…
Burada şeffaflaşma hukuk yoluyla gerçekleşmez. Susurluk skandalında olduğu gibi “temizlik” ancak kurumlar ya da birimler arasındaki kavgalarla mümkün olur. Bu kavgalarda kurum ve gruplar rakiplerini zora düşürmek için onlara ait ve aleyhlerine olabilecek gizli iç bilgi ve belgeleri dışa sızdırırlar.
Soruşturmaların hukuk eliyle derinleşmesi yerine bu tür kavgalar sonucu ilerleyebilmesi devlet-hukuk ilişkilerinin içindeki bulunduğu vahim durumu gösterir, şüphe yok...
Bu koşullarda yaşanan şeffaflaşma sınırlı, yetersiz, hatta manipülatif olur, buna da şüphe yok…
Ne var ki ülkenin hali böyledir…
Yarı kapalı bir sistemde, asayiş bilgisinin toplumsal bilgiye ezici bir üstünlük sağladığı, kaynaklar gibi bilginin de devlette tekelleştiği, saray kavgalarının belirleyici olduğu bir düzende haberciliğin bir kısmı, bu tür sızmalar üzerine kuruludur.
Bu durum sadece adli ve idari soruşturmalar açısından değil, başka ilişki ve yapılarla ilgili olarak da geçerlidir. Devlet içinde illegal faaliyetler, gruplaşmalar, kimi kurumların dayanaksız ve yasa sınırlarını zorlayan girişimleri, hatta darbe hazırlamak gibi anayasayı ihlal eden suç hazırlıkları “bu tür çatışmalar”la dışa sızarlar…
Genelkurmay Başkanlığı’nın akredite gazeteler ve gazeteciler hakkında hazırlattığı, askeri otoritenin basını yönlendirmesini doğal faaliyet olarak tanımlayan andıç basına böyle sızdı…
Çeşitli çetelerden, EMASYA Prokolü’nden, fişleme faaliyetlerinden kamuoyunun böyle haberi oldu…
Bir süre önce, bir internet sitesinden eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlük tuttuğunu öğrenmiştik. Günlük birileri tarafından Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın bilgisayarından kopyalanmıştı. Ve 2004 yılında kimi generallerin bir darbe girişimi içinde olduğunu ortaya koyuyordu…
Nokta Dergisi’nin yayın yönetmeni Alper Görmüş, derginin bu haftaki sayısında “Editörden” köşesinde şunları yazıyor:
“Türk basınının en tatsız klişelerinden biri de ‘Ele geçirdik’tir. Bazı haberler aslında ‘ele geçirilemeyecek’ kadar zordur. Ama birileri şu veya bu nedenle, şu veya bu amaçla sözü edilen dosyayı, haberi sözü edilen yayın organına aktarır…”
Alper Görmüş’e bu satırları yazdıran şey, Özden Örnek’in günlüklerinin tümünün, 2000 sayfa halinde Nokta Dergisi’ne aktarılmış olması.
Görmüş, haklı olarak, kamu yararı, toplumun demokratik sıhhati ve habercilik açısından sorumluluğunu yerine getirerek bu günlükleri yayınlamış… Dergi, “2004’te iki darbe atlamışız” başlığıyla 50 sayfasını bu günlüklere ayırmış...
Açıkçası ortada tam bir bomba var.
Türkiye’nin yakın tarihinin perde arkasını anlatıyor bu belgeler, 2002 yılından başlayan, New York süreciyle üst noktaya tırmanan devlet içi çatışmaların ve darbe hazırlıklarının ayrıntılarını ortaya koyuyor, vahim bir zihniyeti sergiliyor. Günlükleri muhtemelen gazetelerden ve dergiden, yorumunu ise köşelerden okuyacaksınız…
Ama esası atlamayalım:
Devlet içi kavgalar bilgi ve belge sızmasına yol açıp, hukuka aykırı halleri ortaya döktükçe, elbet bir şeffaflaşma yaşanıyor. Öte yandan bu şeffaflaşma hukuk üzerinden gerçekleşmediği oranda yaptırım içermiyor. İçermedikçe malum karanlık yapı ve zihniyet kendisini yeniden üretiyor…
Türkiye’deki devlet sorunu biraz da böyle bir şeydir…
Yeni Şafak, 29.3.2007
|