Vaktiyle bir düşünür, ‘bir liberal, tanımı gereği, özgürlüğe inanan insandır’ diye yazmıştı. Eğer liberalizm konusunda akademik bir makale yazıyor olsaydım, bu tanımda eleştirilecek yanlar bulurdum. Ama problemli yanlarına rağmen, bu yazının amaçları bakımından bu tanım yine de işe yarayabilir.
Türkiye gerçekten garip bir ülke. Özellikle de okumuş-yazmışları... Çünkü, bu ülkede bir liberal, başka hiç bir şey için değil, sadece özgürlükçü olduğu için muaheze ediliyor. Onu, Türkiye’nin medenî bir siyasete ve genel olarak daha özgür bir atmosfere kavuşmasını kendisine dert edindiği için karalıyorlar. Bu ülkenin ‘aydınlar’ı bir liberalden en önce ve her zaman özgürlüğün savunucusu olmasını değil, fakat devlet ideolojisinin ve adına ‘çağdaşlık’ dedikleri tek bir hayat tarzının sözcülüğünü yapmasını bekliyorlar.
İnsan haklarını, hukuk devletini, demokrasiyi, çoğulculuğu, iç ve dış barışı, dünyalılaşmayı savunmak onların gözünde bir liberal için bile kusur teşkil ediyor. Liberallerin de kendileri gibi skolastik olmalarını, özgür ve açık düşünceden uzak durmalarını istiyorlar. Türkiye’nin kimi ‘ilerici’leri resmî dogmaları takdis etmek ve düşünceyi dondurmak ham hayalinin peşinden koşuyor ve böyle olmayanlara düşmanlık besliyorlar.
Sadece liberallerin değil hiç kimsenin ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’ vatandaş olmasını istemiyorlar. Onlar aslında Türkiye’de özgür ve aktif vatandaşlardan oluşan medenî bir toplum değil, fakat egemen iradeye kayıtsız şartsız boyun eğmeye hazır bir ‘tebaa’ olsun istiyorlar. ‘Çağdaş’ görünümlü ama zihinleri tutsak bir yığın...
Bu ülkede eli kalem tutanlarımız, özellikle de onlar, liberalin de iki yüzlü olmasını tercih ediyorlar. Özgürlük, hoşgörü, barış ve adalet gibi evrensel değerlerin ‘bize özgü’ şartlara kurban edilmesine liberalin göz yummasını, onun kendi kendisini inkár etmesini bekliyorlar. Resmî adaletsizliklere ve hak tanımazlıklara boyun eğmeyen liberalin ‘küstahlığı’nı bir türlü affedemiyorlar. Onun dindarların da özgürlüğünü savunmasını hazmedemiyor, hatta bunu onun en büyük ayıbı (‘büyük günah’ı mı demeliydim acaba?) olarak görüyor ve göstermeye çalışıyorlar.
İstiyorlar ki, ilkokul düzeyindeki bilgi ve şartlanmalar yetişkinlik çağlarında bile yurttaşların zihinlerini tutsak almaya devam etsin. İnsanların zihinleri hiç bir zaman özgürleşmesin. Yurttaşlar hep çocuk kalsın, yetişkin olmasınlar. Hep çocuk kalsınlar ki, ‘demokrasi’ adı altında sahnelenmesini tercih ettikleri müsamerenin, siyasetsiz ‘siyaset’ müsameresinin hazzı onlara yetsin, bu oyundan kuşkulanmak akıllarına gelmesin.
Hiç kimse de bu oyunu ifşa etmesin, edemesin istiyorlar. Eğer bir liberal bunu yapmaya cür’et ederse onu yalan ve iftirayla boğmaya hazırlar. Kadim faşistlerle neo-faşistler birlik olup ona ‘çatlak profesör’, ‘skandal hukukçu’, ‘Cumhuriyet düşmanı’, ‘Türkiye düşmanı’, ‘láiklik karşıtı’, hatta ‘vatan haini’ gibi insafsızca yaftalar yakıştırmaktan marazî bir zevk bile duyabilirler.
Böyle yapmakla belki şu anki amaçları her neyse ona ulaşabilirler. Ama hepsi bu kadar, ondan ötesi yok. Ne bir liberali özgürlük davasından vaz geçirtebilir, ne de Türkiye toplumunun özgürlük ve refah arayışını engelleyebilirler. Bunların hepsi geride kaldı. Hırçınlıkları da bunu bildiklerinden olsa gerek.
Star, 28.3.2007
|