Cumhurbaşkanı Sayın Sezer, görevinin 7. senesinde... Bugüne kadar hiçbir özel şirketin, hiçbir özel TV kanalının açılış, temel atma, hizmete açma veya yıldönümü törenine katılmamış olan Sayın Sezer, hayatında ilk defa özel bir şirkete ait TV kanalının kuruluş kokteyline katıldı.
Resmi kokteyllerden, hatta Anayasa Mahkemesi’nin kokteylinden bile çabuk ayrılmasıyla bilinen Sayın Sezer, Kanaltürk’ün kokteylinde uzun süre kalmış. Kanalın simge isimlerinden Cüneyt Arcayürek ve Kemal Yavuz’la, kanalın sahibi Turcay Özkan’la uzun uzun sohbet etmiş.
Daha önce de Sayın Hanımefendi, sürekli bu kanalı izlediklerini söyleyerek onları onurlandırmıştı.
Kanaltürk refikimizi ben de kutluyorum ama Sezer’in bu tavrını yadırgıyorum.
Hiçbir özel yatırımın temeline harç koymayan, açılış kurdelesini kesmeyen, yıldönümü kokteyline katılmayan Sayın Sezer’in herkesten esirgediği bu şerefi, belli bir siyasi çizgiye sözcülük yapan özel bir TV kanalına bahşetmeleri “tarafsızlık” ilkesine aykırı değil midir?!
Kadro atamaları
YÖK ve Anayasa Mahkemesi üyelikleri dahil, Sayın Sezer’in yaptığı atamalarda CHP’ye kayıtlı olduğu için “Ben partiliyim, özür dilerim” diyerek görevi kabul etmeyen veya geçmişte SHP’de, CHP’de, DSP’de siyaset yapmış birçok isim vardır.
Marksizmi savunan bir emekli akademisyen de vardır.
Olabilir. Çünkü tarafsız olması gereken kurullarda üyelerin ‘çoğulcu’ olmaları gerekir. Ama Sezer’in atamalarında “liberal” olduğunu söyleyen veya geçmişte AP’de, ANAP’ta, DYP’de, siyaset yapmış bir tek isim yoktur!
Bu tablo kadrolaşma değilse nedir?
Hiçbir özel, ticari veya medya şirketinin başarı törenine katılmayan Sayın Cumhurbaşkanımızın, belli bir siyasi çizgide yayın yapan bir kanalı özel surette şereflendirmesi de böyle “tarafgir” bir davranış değil midir?
Halbuki Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığı Anayasa emridir, parlamenter sistemin temel direklerinden biridir.
Anayasa ve Sezer
Sayın Sezer’in imzaladığı Anayasa Mahkemesi kararlarına göre:
“Başbakan ve ilgili bakanlar tarafından alınan bir kararın devlet başkanınca imzalanarak biçimsel olarak tamamlanması söz konusudur. Sorumluluğunu hükümetin taşıdığı kararnameler hakkında cumhurbaşkanının uyarı ve tavsiyede bulunmaktan öte direnmesi, sistemin özelliğine ters düşer...” (Karar No: 1993/18)
Bugün Sayın Sezer böyle mi davranıyor?! Aksine, Anayasa’nın vermediği bir yetkiden, “cumhurbaşkanının iktidar gücünü denetlemesi” yetkisinden bahsediyor! Bu hukuki icat, parlamenter sisteme kökten aykırıdır. Parlamenter demokraside iktidarları sadece meclis, yargı ve millet denetler.
Kararname veya kanunlar Anayasa’ya aykırı ise cumhurbaşkanı elbette geri çevirebilir. Ama bunu “yerindelik denetimi” için kullanamaz. Halbuki Sayın Sezer mahkeme başkanı iken, valileri halkın seçmesini, Milli Eğitim’in yerelleştirilmesini, Ankara’nın idari vesayet yetkisinin kaldırılmasını savunan Şerafettin Elçi’nin partisini Anayasa’ya uygun bulmuştu! (Karar No: 1999/1, Karşı Oy Yazısı)
Ama şimdi, Ankara’nın idari vesayet yetkisini, Milli Eğitim’in merkeziliğini ve valinin Ankara’dan atanmasını devam ettiren, sadece mahalli idare yetkilerini artıran yasayı Sayın Sezer Anayasa’ya aykırı bulmuştur!
Sayın Sezer, madem bu kadar “taraf”tır, bence görevi bittikten sonra, kendilerini “Üçüncü Adam” ilan etmiş olan Sayın İlhan Selçuk’la bir parti kursa veya CHP’nin başına geçse, demokrasiye daha uygun hareket etmiş olur. Millet de dört gözle böyle bir seçenek bekliyor zaten...
Milliyet, 7.12.2006
|