“Nasıl Karabağ ve Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız. Yapmamak için hiçbir şey yok” deyip peşinden “Sadece biz güçlü olmalıyız ki bu adımları atalım” lafıyla boşa çıkarılan “tehdit” İsrail’e karşı seslendirilmişti. İçeride de, dışarıda da ciddiye alınmayan bu sözlerin üzerinden iki ay geçti.
Ve bu defa Meclisin açılış konuşmasında öncekinin tam tersi şöyle bir laf sarf edildi:
“İsrail’in gözünü dikeceği yer vatan topraklarımızdır, Lübnan’dan sonra sıra bize geliyor.”
Devlet ciddiyeti ve ağırlığı ile de, dış politika ve diplomasinin gerekleriyle de, BM kürsüsünde okunan yazılı metindeki mesajlarla da hiçbir şekilde örtüşmeyen ve bağdaşmayan bu tutarsız sözlere DP İzmir Milletvekili Salih Uzun’dan şu tepki geldi:
“Bir Cumhurbaşkanı, ciddi bir devlet adamı böyle demez, Dİ-YE-MEZ. Parlamentoda hiç diyemez. Tedbir alır, strateji geliştirir, ama bu lafı edemez. Zayıflığınız düşmanları cesaretlendiriyor.”
Bu, işin bir ciheti. Diğer cihetinde ise Gazze’deki siyonist vahşetin Lübnan’a taşınarak devam ettirildiği bir süreçte bile İsrail’le ilişkilerdeki uygulamaların çelişkili hamaset söylemleriyle de çelişen bir çizgide sürüyor olması gerçeği var.
22 senelik AKP iktidarı boyunca çok çeşitli konularda yapılan işbirliği anlaşmalarının hiçbirinin iptal edilmemesi, askıya alınmaması, ticaretin de, Bakü ve Kuzey Irak çıkışlı petrolün “gemicik”lerle sevkiyatının da hâlâ devam etmesi gibi...
Yoğun tepkiler sonrasında “Durdurduk” denilen ticaretin üçüncü ülkeler ve “Filistin üzerinden” (!) sürdürülmesi gibi...
Bunlara ilaveten, Gazze ve Lübnan katliamlarında kullanılan savaş uçaklarını, silahları, bomba ve mermileri... üreten İsrail devlet şirketiyle birlikte Azerbaycan’da ortak askerî fuar organize edilmesi gibi...
ABD’nin Doğu Akdeniz’de düzenlediği İsrail’i koruma tatbikatına “yerli ve millî” Türk savaş gemisinin de dahil edilmesi gibi...
Malatya-Kürecik üssü ile İsrail’e verilen istihbarat desteğinin devam ettirilmesi gibi...
Bunlar yapılırken, Gazze’ye insanî yardım götürecek gemiye izin verilmemesi gibi...
Bunlar, “Güçlü olursak İsrail’e gireriz” tehdidi (!) ile “İsrail Lübnan’dan sonra bizi vuracak” lafı arasındaki derin çelişkinin bir defa daha hatırlatıp gündeme getirdiği örneklerden yalnızca bir kısmı...