Rakamlar her hangi bir konunun anlaşılması için yeterli olmayabilir, ama bazı gerçekleri görmemize de yardımcı olur.
Türkiye’nin çok önemli dertleri var, fakat bu dertler tam bilinmiyor ve haliyle çare de aranmıyor. Mesela, araştırmalara göre ülkemiz, her geçen gün daha mutsuz oluyormuş. Buna ilave olarak, birçok kişinin geleceğini karartan alkol ve uyuşturucu kullanımı da hızla artıyormuş. Yetkililerin açıkladığı rakam ve bilgiler, ürkütücü tabloyu görmek isteyene gösteriyor. Rakamlara göre, 2007 yılında 38 bin olan madde bağımlılığı merkezlerinde tedavi görenlerin sayısı, 2013’te 7 kat artarak 258 bin’e çıkmış. (Zaman, 13 Şubat 2015) “Ne oluyor?” diyerek çare aramamız gereken bir tablo ile karşı karşıyayız. Üstelik bu konuda, 2014’ün rakamlarına sahip değiliz. Bu tablonun daha kötü seviyelere gelmiş olduğunu tahmin edemez miyiz?
Her geçen gün daha mutlu ve huzurlu olmasını arzu ettiğimiz ülkemiz, yine rakamlara bakılırsa mutsuzluk yolunda ilerliyormuş.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ‘Memnuniyet Araştırması’na göre, 2013’te yüzde 59 olan mutlu olduğunu beyan edenlerin nisbeti, 2014’te yüzde 56,3’e düşmüş. Kadınlarda mutluluk oranı, 2013’te yüzde 61,9 iken, 2014’te yüzde 60,4’e, erkeklerde yüzde 56,1’den yüzde 52’ye gerilemiş. Kendi geleceklerinden umutlu olduğunu beyan edenlerin oranı, 2013’te yüzde 77 iken, 2014’te yüzde 73,8 olarak tesbit edilmiş. (AA, 13 Şubat 2015) Bu arada, kamu hizmetlerinden memnun olanların sayısı da azalmış. Bütün bu tablolar, geleceğe olan umutların azaldığını gösteriyor.
Gelecekle ilgili tahminler söz konusu olduğunda, her defasında ümitsiz olmamak gerektiğini ifade ediyoruz ve “Ümitvar olunuz” müjdesini hatırlatıyoruz. Dolayısı ile, karşımızdaki bu tablo sebebiyle ümitsizliğe kapılmamak gerektiğini de biliyor ve tekrarlıyoruz. Ancak bu, problemleri görmemek ya da inkâr etmek anlamına gelmemeli. Evet, problemler var. Tehlike ve tehditler var. Ama bütün bunları aşabilecek imkân ve fırsatlar da var. Çünkü elimizde Kur’an var. Onun hakikatli bir tefsiri olan Risale-i Nur var. Bu sebeple karşımızda duran ciddi problemleri çözebilir, onları mağlup edebiliriz.
Türkiye ile birlikte bütün dünyayı tehdit eden öldürücü/uyuşturucu, bağımlılığa sebep olan alışkanlıklara karşı Kur’an ezcahanesinde ilaçlar vardır. Türkiye’yi idare edenlere ve elbette hepimize düşen, bu ilaçları muhtaçlara uygun vasıtalarla ulaştırmaktır.
Tabii ki, hastalıkların tedavi edilebilmesi zamanında müdahaleyle mümkündür. Eğitim sistemimiz insanlara “doğru İslamiyet ve İslamiyete layık doğruluğu” anlatacak şekilde düzenlenmiş olsa, bu gün kurtulmaya çalıştığımız böyle bir tablo ile karşı karşıya kalır mıydık?
Bu feci tablodan kurtulmak istiyorsak, en önce kendimizi kandırmaktan vazgeçelim ve gerçekleri görelim: Mevcut eğitim sistemiyle bu tablo düzeltilemez. “Mecburi eğitimi 12 yıla çıkardık, filan filan dersleri de ilave ettik. Daha ne istiyorsunuz?” diyenler olabilir. En başta eğitim yılını çoğaltmaktan ziyade ve öncelikli olarak okutulan müfredatın, ders kitaplarının ne anlattığı önemlidir. Ders kitaplarının muhtevası, içeriği değişmeden düzelmek beklemeyelim.
Bu tablodan hepimiz sorumluyuz. Düzeltmek için de el birliği ve gönül birliği yapmalıyız. İşe eğitimden başlanırsa düzelme çok daha kolay olur...