Adına ne denilse denilsin, ülkemizin çözmek mecburiyetinde olduğu önemli meselelerden biri de Güneydoğu meselesidir.
Teröre de bahane edilen bu meseleyi halletmek milletin ve memleketin menfaatinedir. Dolayısı ile hiç kimse “Kan akmaya devam etsin, terör sürsün” diyemez ve dememeli.
Ancak terörün nasıl sona ereceği, çözüme hangi yolla ulaşılacağı da mühimdir. Daha önce de benzer adımlar atılıp netice alınamadığı için ‘yoğurdu üfleyerek yeme’ durumu söz konusudur.
“Çözüm süreci, açılım süreci, demokratik açılım” gibi isimlerle ifade edilen süreç, 16 Temmuz 2014’te Resmî Gazete’de “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun”un yayınlanmasıyla başlamış ve 22 Temmuz 2015’deki Ceylanpınar terör saldırısı ile fiilen sora ermiştir.
Dolayısı ile şu anda gündeme gelen yeni ‘süreç’ten netice alınabilmesi için geçmiş dönemdeki ‘süreç’te yaşanan hataların yapılmaması icap eder. “2015’de süreçte ne oldu da netice alınamadı?” sorusu samimi olarak cevaplandırılmalıdır ki yeni süreçlerde benzer yanlışlar yapılmasın. Türkiye mutlak surette terörden kurtulmalıdır, ancak bu sadece sözle ve vaadle yapılamaz. Verilen sözlerin, vaadlerin ve kararların kararlılıkla desteklenmesi şarttır. Hepsinden önemlisi sürecin mutlak surette TBMM bilgi dahilinde ve olabildiğince şeffaflıkla yürütülmesi gerekir. Milletvekillerinin ve dolayısı ile milletin haberi, bilgisi ve tasdikinin olmadığı bir ‘süreç’in iyi netice vermesi pek de mümkün olmaz.
“Çözüm Süreci” için 2013’de kurulan “Akil İnsanlar Heyeti”nde yer alan Doç. Dr. Vahap Coşkun, yeni süreçle ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmış: “2015-2025 arasında bölgede çok keskin güvenlik eksenli bir siyaset yürütüldü ve insanlar birçok alanda maliyet ödemek durumunda kaldılar. Hem hukukî, hem siyasî, hem iktisadî açıdan ciddi bir tahribat yaşandı. Dolayısıyla bu insanlar da muazzam derecede bir moral bozukluğuna, bir ümitsizliğe sebebiyet verdi. Şimdi bir çözüm süreci tekrar başladığında insanların bu endişeleri, bu kuşkular taşıması doğal. (...) Aslında ilk çözüm sürecinde de öyle olmuştu. Yani ilk çözüm sürecinde başladığında toplumun desteği yüzde 30’lar civarındayken daha sonraki dönemde 1-2 yıl içerisinde bu destek yüzde 70-80’lere çıkmıştı. Dolayısıyla insanların başlangıçta birtakım endişeleri ve kuşkularının olması, normal. Ama ben genel itibarıyla gelinen noktanın insanların talepleriyle uyumlu olduğu kanaatindeyim.” (ankahaber.net, 5 Mart 2025)
Evet terör meselesi mutlaka çözülsün. Ama bunu yaparken yeni yaralar açılmasın. Samimiyetle adımlar atılsın ve Türkiye inşaallah bu cendereden çıksın. Meselenin özünde ‘kalpleri fethetmek’ olduğunu görmek gerekir. Bunu yolu da hak, hukuk ve adaleti tesis etmek değil mi? Esasında çözüm yolu beli: Adaleti tesis etmek...