Delikanlı; güzel, şık, kibar, akıllı, havalı, biraz da paralı, cazip, alımlı bir kız almak istiyor... Dindar ve de iyi ahlâklı olsun diye de eklemeyi unutmuyor tabiî...
Buraya kadar bir problem yok gibi... İsteyecek hakkıdır... Ne var ki dindar ve iyi ahlâklı olmasını diğerleri olmadan yeterli bulmuyor.. Madem bir tek hakkım var bu dünya nimetinden; neden isteklerimi sınırlandırayım diyor.... Eh buraya kadar da normal... Fakat ne var ki istediği standartın daha üstünü bulunca aklına taktığı birinden anında vazgeçebiliyor... Pazardan domates, tercih rehberinde bölüm seçiyor mübarek...
Aldı diyelim; Bu kez de hiç yaşlanmasın, güzelliği bozulmasın, hastalanmasın, ses çıkarmasın, hizmet etsin, hizmet talep etmesin istiyor... Bakmakla mükellef değil de sadece karşısına geçip bir süs bitkisine bakar gibi bakmaya mükellef gibi....
Genç kız; namazlı, abdestli, dini diyaneti, mal ve serveti yerinde olsun istiyor.. Tahsili ise ne kadar yüksekse o kadar iyi; arkadaşları arasında üstüne basa basa; gözlerini hafif kaydıra kaydıra söyleyecek nişanlısının kariyerini; hava atacak... Bunun yanında Hz. Yusuf yakışıklılığında olur mu bilemez; bilmesin de... zaten kim bilebilir kim erişebilir, ama hiç olmazsa Sami Yusuf yakışıklılığında olsun istiyor.. Koluna girdiğinde herkes onlara gıbta ile baksın, düşmanlarını çatır çatır çatlatsın istiyor... Etiler, Çamlıca, Boğaz sırtlarında evi olsun, onlar çok uç geldiyse hiç olmazsa yeni türeyen şık semtlerde üç katlı; ebeveyn banyolu ile başlayıp en az 20. maddede biten, o Amerikan filmlerinin bakımlı bahçelerini aratmayan benzerlikte çimlerin üzerinde ya da bambu masa sandalyelere kurulmuş vaziyette çocuğu eşi ve kendisiyle kurumlu ve de mutlu :) aile pozları vereceği günün hayaliyle yanıp tutuşuyor... Meçhul sevgilisine sosyal medyada ilân-ı aşk ederken listesinde bunlar yok ama.... Onları saklı defterde tutup suret-i haktan görüntüyle; Kâbe’ye de gidelim beraber, namaza da duralım, tesbihini takkeni veren bir el de ben olayım minvalli paylaşımlar döşeniyor...
Olunca da; hanımlık bana, hizmet sana, çocuk sevgisi bana, ilgisi sana...
Bana hiç kıymet vermiyorsun! şu face diye yazılan, ama bol hava pompalanır diye görünen platforma; Aşkımla beraber falan yerdeyiz diye atacak bir resmim biye yok anlıyor musun diye dövünüyor, kapris yapıyor, küslük çıkarıyor.. Nazı iğreti; niyazıysa hiç çekilmiyor....
Evlenmenin ve evlilikten gelen bereketin, huzurun, saadetin bu olmadığını; meşrû talebinizin bunca gayr-ı makul ve her kula nasip olmayan gayr-ı imkânî sınırlara sevk etmekle uğradığınız ve uğrayacak tek durağınızın ancak; “hüsran” olduğunu bu gençlere kimse neden söylemiyor..
Evlilik menfaat ilişkisi ise eğer; her iki tarafın da menfaatini gözeten bir tutumla hareket edilecek ki fazilet çıksın ortaya, ben kalkacak biz harcı katılacak gibi temeli sağlam olsun... biz çok mesuduz sonucu çıksın ortaya; biri karizmasının; diğeri güzelliğinin gücünü öbürünün üzerinde baskı unsuru olarak kullanmayacak... Allah nefsine düşkün kadın ve erkekleri sevmez buyuruyor Cenâb-ı Hak kitabında... Sen; kuvvetli olduğun yönünü diğerini ezmek için kullanıyorsan, menfaat beklentisini nalıncı keseri gibi kendine yontuyor da değil evini dünyasını başına yıkıp zindan ediyorsan eşinin; evlilik kurumunu sadece kendi arzularının tatmin edildiği bir olgu olarak görüyorsan; onun da veledi, meyvesi; ihtilâf olacak, didişme olacak, çekişme olacak, sana da yar olmayacak ki yuvan bu kafayla, aksine; dünyada cehennem azabını çektiğin bir mekân olacak, ama asla içinde huzur bulduğun bir mesken olmayacak... dilinde de tek bir şarkı olacak; “işte biz o zaman tükeneceğiz”... Allah muhafaza...
Bir grup arkadaşla yaptığımız bir derste; medeniyet-i hazıranın çürük 5 esasını mütalâa etmiştik... Evliliğimizin sağlam temeller üzerine kurulup kurulmadığının sağlamasını yapmak lâzım... Bu esasların ne kadar uzağındayız ne kadar yakınındayız diye test etmek lâzım akl-ı selim ile... Ve saadetin bu dünyada da sınırlı kalmayıp iki cihana da şamil olmasını temin etmenin; çürük akidelerini süslü söylemlerle adeta efsunlayıp kendine esir eden modern, ama sahte; tüketim ömrü çok kısa her türlü argümanlarından kaçınıp; Kur’ân’ın sağlam temelleriyle kurulu düsturlarını evlilik binasının imarına harc yapmakla mümkün olacağını hatırlamamız lâzım bir kez daha... Saadetin esaslarından nikâh ise: Evet, insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar, tavsiyesi rehberimiz olsa, kadında itaatin kölelik olmadığını; erkekte kayyumiyetin baskı değil denge unsuru olduğunu bilsek mesud olmak hiç te zor olmayacak...
Hakkımız olan mutluluğun ve nihayetsiz beklentilerimizin tatminin ancak bu şekilde bir kararda vasat çizgide duracağını bilmenin ferahlığını yaşayacağız...
Kadının adı yok sayıldığı bir asırda; günümüz şartlarına uyarlandığında; şirketler zincirinin başında, başarılı ve şöhretli iş kadını pozisyonunda asil ve güçlü bir hanımın, Âlemlerin Efendisine (asm) canını, malını, ailesini feda edercesine bir bağlılıkla bağlayan gücün ve herkesin yüz çevirdiği bir zamanda bir anlık tereddüde mahal vermeyecek şekilde sarsılmaz bir emniyetin ve inancın hediyesiyle onu dünya yüzünde gelmiş geçmiş kadınların en büyüğü yaparak Haticetü’l- Kübra olarak tesmiye edilip her daim saygı ve hürmetle anılması hanımlar için en güzel bir rehber olmalı...
Öte yandan kavminin en asil en genç en güzel kızları teklif edilirken; kendinden yaşça oldukça büyük bir hanımla kurulan aile saadetiyle de ümmetine numune-i imtisal olmalı RESÛL-ü EKREM (asm)...
Eksikliğin fazlalığa dönüştüğü; fazlalığın bir baskı unsuru olmasının akla bile getirilmediği rahmet yuvası... Karınca misali izleri sürülse ah ne güzel olacak...
Değilse evliliğin bu zamanda eğlencelik bir çerez kadar bile değeri olmayacak... maalesef olamayacak....