Muğla'nın Fethiye İlçesi'nde 40 derecenin üzerine çıkan sıcak hava, asfalt yollarda erimeye neden oldu. Sıvılaşan asfalt yolda yürüyenlerin ayakkabılarına yapıştı.
Hava sıcaklığının 38 ölçüldüğü Fethiye'de öğle saatlerinden itibaren hissedilen sıcaklık 41 dereceye ulaştı. Sıcak hava Kayaköy Mahallesi'nden Gemile Koyu'na ulaşımı sağlayan 7 kilometrelik karayolunda asfaltın erimesine neden oldu. Yolun büyük bölümünde sıvılaşan asfalt, araçlarıyla Kayaköy'ü ziyarete gelen tatilci ve vatandaşlara zor anlar yaşattı. Otomobil ve motosiklet sürücüleri araçlarına zift bulaştırmamak için yolun mıcırlı bölümünü kullanmaya çalıştı. Yoldan kalkan zift ise yürüyenlerin ayakkabılarına yapıştı.
SÜRÜCÜLER ZOR ANLAR YAŞIYOR
Gemile Koyu'ndan Kayaköy Mahallesi'ne motosikletle seyreden Hayrettin Çeliker, yolun eriyen bölümüne girmemek için kenarından geçmeye çalıştığını, eriyen asfaltın motosikletler için tehlikeli olabileceğini kaydetti.
Aynı güzergahta motosikletle gezinti yapan Bayram Mor da, "Bugün aşırı sıcak bir hava var. Asfalt kazalara davetiye çıkarıyor. Bu yola bir çözüm bulunması gerekiyor. Otomobiller bile yoldan geçmekte zorlanıyor" dedi.
‘SICAĞIN ŞİDDETİ, CEHENNEMİN HARARETİNDENDİR'
Ahiret âlemine ait menziller bu dünyevî gözümüzle görülmez.
Fakat, bazı rivâyâtın işârâtıyla, âhiretteki Cehennem bu dünyamızla münasebettardır. Yazın şiddet-i hararetine “Cehennem hararetindendir” [Buharî, 1:142, 162] denilmiştir.
Demek, bu dünyevî, küçücük ve sönük akıl gözüyle o büyük Cehennem görülmez. Fakat ism-i Hakîmin nuruyla bakabiliriz. Şöyle ki:
Arzın medar-ı senevîsi altında bulunan Cehennem-i Kübrâ, yerin merkezindeki Cehennem-i Suğrayı güya tevkil ederek bazı vezâifini gördürmüş. Kadîr-i Zülcelâlin mülkü pek çok geniştir; hikmet-i İlâhiye nereyi göstermişse Cehennem-i Kübrâ oraya yerleşir. Evet, bir Kadîr-i Zülcelâl ve emr-i Kün feye kûn’e (“Ol der; o da oluverir” - Yasin:82.) mâlik bir Hakîm-i Zülkemal, gözümüzün önünde, kemâl-i hikmet ve intizamla kameri arza bağlamış; azamet-i kudret ve intizamla arzı güneşe raptetmiş; ve güneşi, seyyârâtıyla beraber, arzın sürat-i seneviyesine yakın bir süratle ve haşmet-i rububiyetiyle, bir ihtimale göre şemsü’ş-şümus tarafına bir hareket vermiş; ve donanma elektrik lâmbaları gibi yıldızları saltanat-ı rububiyetine nuranî şahitler yapmış, onunla saltanat-ı rububiyetini ve azamet-i kudretini göstermiş bir Zât-ı Zülcelâlin kemâl-i hikmetinden ve azamet-i kudretinden ve saltanat-ı rububiyetinden uzak değildir ki, Cehennem-i Kübrâyı elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip âhirete bakan semânın yıldızlarını onunla iş’âl etsin, hararet ve kuvvet versin. Yani, âlem-i nur olan Cennetten yıldızlara nur verip, Cehennemden nar ve hararet göndersin; aynı halde, o Cehennemin bir kısmını ehl-i azâba mesken ve mahbes yapsın.
Hem bir Fâtır-ı Hakîm ki, dağ gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte saklar. Elbette, o Zât-ı Zülcelâlin kudret ve hikmetinden uzak değildir ki, küre-i arzın kalbindeki Cehennem-i Suğrâ çekirdeğinde Cehennem-i Kübrâyı saklasın.
Elhasıl: Cennet ve Cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden bir dalın iki meyvesidir. Meyvenin yeri ise, dalın müntehâsındadır.
Hem şu silsile-i kâinatın iki neticesidir. Neticelerin mahalleri, silsilenin iki tarafındadır. Süflîsi, sakîli aşağı tarafında; nuranîsi, ulvîsi yukarı tarafındadır.
Hem şu seyl-i şuûnâtın ve mahsulât-ı mâneviye-i arziyenin iki mahzenidir. Mahzenin mekânı ise, mahsulâtın nev’îne göre, fenası altında, iyisi üstündedir.
Hem ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudat-ı seyyâlenin iki havuzudur. Havuzun yeri ise, seylin durduğu ve tecemmu ettiği yerdedir. Yani, habîsâtı ve müzahrefâtı esfelde, tayyibâtı ve sâfiyâtı âlâdadır.
Hem lütuf ve kahrın, rahmet ve azametin iki tecellîgâhıdır. Tecelligâhın yeri ise her yerde olabilir. Rahmân-ı Zülcemal ve Kahhâr-ı Zülcelâl nerede isterse tecellîgâhını açar.
Amma Cennet ve Cehennemin vücutları ise, Onuncu ve Yirmi Sekizinci ve Yirmi Dokuzuncu Sözlerde gayet kat’î bir surette ispat edilmiştir. Şurada yalnız bu kadar deriz ki: Meyvenin vücudu dal kadar ve neticenin silsile kadar ve mahzenin mahsulât kadar ve havuzun ırmak kadar ve tecelligâhın, rahmet ve kahrın vücutları kadar kat’î ve yakindir.
Mektûbât, s. 15-16
LÛGATÇE:
Cehennem-i Kübrâ: Büyük cehennem.
Cehennem-i Suğrâ: Küçük cehennem.
haşmet-i rububiyet: Rabliğin, idare ve terbiye ediciliğin haşmeti, heybeti, büyüklüğü.
iş’âl: yakma.
küre-i arz: Dünya.
medar-ı senevî: Dünyanın güneş etrafında dönerken çizdiği farazî daire.
menzil: oda.
nâr: ateş.
Risale-i Nur gözüyle Cehennem
http://www.yeniasya.com.tr/ahmet-demirdogmez/risale-i-nur-gozuyle-cehennem_349954
Cehennem azabında tecelli eden adalet
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/cehennem-azabinda-tecelli-eden-adalet_373326
DHA