Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyünde (Roboski) 17’si çocuk 34 kişinin savaş uçaklarıyla bombalanarak öldürülmesinin üzerinden 4 yıl geçti. Acılarının hala taze olduğunu belirten Roboskili aileler, adalet beklentilerinin kalmadığını vurguladı.
Roboski’ye düşen ilk bombanın Roboski’nin kıyameti olduğunu ifade eden olayda ölenlerden Yüksel Ürek’in annesi Emine Ürek, “Roboski katliamı, katliamı yapan insanların yanına kar kalmasaydı, belki diğer katliamlar yapılmazdı. İlk önce 2011 içerisinde bu failler yakalansaydı. Reyhanlı katliamı, Gezi Parkı katliamı, Diyarbakır katliamı, Ankara katliamı yapılmazdı.” dedi.
Roboski'de 28 Aralık 2011’de sınırdan çay, sigara ve mazot getirerek kaçakçılık yapan, çoğunluğu 12-18 yaş arası çocuk ve gençlerden oluşan 34 kişi, F-16’ların bombalamasıyla öldü. Olayla ilgili başlatılan soruşturma takipsizlikle sonuçlanırken, mağdur aileler, dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıdı.
Olayın üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen acısı taze olan Roboskili ailelerler yaşadıklarını anlattı. Katliamdan sonra kurulan Roboski İçin Adalet Derneği Başkanı Veli Encü, o gece 1'i öz kardeşi olmak üzere 11 yakınını kaybetti. Yakınlarını kaybeden ailelerin adalet taleplerine tercüme olabilmek için kurulan dernekte hukuki mücadele veren Encü, faillerin bulunması noktasındaki taleplerinin yerine getirilmediğini şu sözlerle dile getirdi: "Bizler hiçbir şekilde devletin tehdit ve baskılarına aldırış etmeden yolumuza devam ettik. Onurlu mücadelemizi sürdürdük. Şuna da artık inanıyoruz. Devlet Roboski katliamını aydınlatmak istemiyor. Faillerini ortaya çıkarmak, cezalandırmak istemiyor. Böyle bir çaba içerisinde. Çünkü 4 yıl geçti aradan. Bu kadar her şey açık, ortadayken. Deliller karartılıyor, bu medya yoluyla da yapılıyor. Emir komuta zinciri içerisinde yapılan bu suçta bir tek asker bire yargılanmadı. Görevden alınması gerekirken. Albay’ın görev yeri değiştirildi. Burada ödüllendirilmiş gibi bir şey ortaya çıkıyor. Zor koşullardan daha rahat bir yere gönderiliyor. Bir nevi ödüllendirilmedir. Burada Roboski katliamında olanlar bir ödüllendirildi. Yargılanması, cezalandırılması gerekirken böyle bir şey ortaya çıktı."
Artık sınır ticareti yapılamadığını dile getiren Veli Encü, “Çünkü orada karakol yapılmaktadır. Operasyonlar, askeri sevkiyatlar ve köydeki asker abluka ne yazık ki daha arttı. Burada katırlarımız bilinçli bir şekilde katlediliyor; halkı nasıl mağdur edebilirim, nasıl zor durumda bırakabilirim? Her türlü şekilde uygulamalarını sürdürüyor.” diye konuştu.
Olayda ölen Yüksel Ürek’in annesi Emine Ürek, bombalamanın bütün dünyanın gözü önünde, kaşla göz arasında yapıldığını söyledi. Roboski’ye düşen ilk bombanın Roboski’nin kıyameti olduğunu belirten Ürek, şu ifadeleri kullandı: “Roboski katliamı yapan insanların yanına kar kalmasaydı. Belki daha katliamlar yapılmazdı. İlk önce 2011 içerisinde bu failler yakalansaydı. Reyhanlı katliamı, Gezi Parkı katliamı, Diyarbakır katliamı, Ankara katliamı yapılmazdı. Niye bu kadar Kürt halkına saldırıyor? Ben istemiyorum bu katliamı kimseye yapsın. Bir kedinin ölmesine, bir karıncanın ölmesine bile gönlüm razı değil. Oğlumu aldığım yerde kar-kış, yağmur-çamur, -20 derece soğuk iken çocuklarımızı 50 TL için gönderdiysem. Demek mecburiyetten gönderdim. Keyfim için o karın altına çocuğumu göndermedim.”
'HIRSIZLIK YAPMIYORUZ'
“Hırsızlık yapmıyoruz.” diyen Emine Ürek, şöyle konuştu: “17-25 Aralık’ta onun yaptığı hırsızlığı, onun bu devletten çaldığı parayı malı nereye yolluyordu? Bunu ona soruyorum. Benim oğlumun gemileri yoktu. Benim hiçbir gelirim yoktu. Ben nasıl 8 nüfusluk aileye nasıl bakacağım? Sadece kendimi demiyorum. Sadece 34 aileyi de demiyorum. Bu ülkenin bütün halkı böyle hiçbir gelirimiz yok. Fabrika, tarım, hayvancılık yok. Biz ne yiyeceğiz? Bunu Başbakan'a soruyorum.”
'1-2 BİDON MAZOTUN SUÇU BOMBA MIYDI?'
“Niçin biz? Niçin bu insanlar? Bu ülkede niye biz hedef alındık? Suçumuz, günahımız neydi?” derken gözyaşlarını tutamayan acılı anne, konuşmasına şöyle devam etti: “Niye biz hedef alındık. 1-2 bidon mazotun suçu, günahı bomba mıydı? Değildi gerçekten. Eğer askerler gitseydi. O çocukların elinde bir çakı bile yoktu. Çocukları tutuklasaydı. Hapse götürselerdi, yani gerçekten bir ömür boyu hapiste kalsaydı, gönlüm daha razı olurdu. En azından senede bir onun görüşüne giderdim. Ama haftada bir mezarlığa gidiyorum bu 4 senedir. 4 yıldır her Perşembe günü mezarlığa gidiyoruz. Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a soruyorum. Günahımız bomba mıydı? Suçumuz bomba mıydı? Değildi. Eğer bombaları satıp da öğrencilere yardım olarak dağıtsaydı, bu ülkeye bu kadar acı vermeseydi. Bu 4 yıldır, bu köyde ne bayram ne düğün var. Hiçbir şey yok. Bayramda biz mezarlıktayız. Düğün yok zaten. Kim gelin getirse akşam sessiz sedasız getiriyor. Bu kadar insanın günahı Cumhurbaşkanı'nın ve Başbakan'ın üzerinde olsun.”
UNUTAMIYORUZ, GECE GÜNDÜZ AĞLIYORUZ'
Olayda ölen Bilal Encü’nün babası Abdurrahman Encü, katillerin oğlu yerine kendisini öldürmesini isteğini belirtti. Evlat acısı görmek yerine öldürülmeyi tercih edeceğini dile getiren Baba Encü, duygularını şöyle ifade etti: “Lise-1 öğrencisiydi. Diyordu ki 'baba ben, okuyacağım doktor olup da senin gözlerini sağlam etmeye çalışacağım. Babam dünyayı görsün artık.’ Maalesef katiller izin vermedi. Katiller onu 15 yaşını doldurmadan katlettiler 34 kişi ile beraber. Gerçek bu acı unutmuyoruz. Unutamıyoruz gece, gündüz ağlıyoruz. Hep hatırlıyoruz filan yerde bunu yaptı, filan yerde buraya geldi, filan yerde benimle böyle konuştu hep onu hatırlıyoruz. Gerçekten çok zor ve çok zorluk çekiyoruz. 4 sene de bitti, biz hep acı içindeyiz. Dünya bize zehir oldu. Ne için biz bunu söylüyoruz, bizim çocuklarımız o kocaman bombaları hak etmedi. O bombaları o yavrulara, çocuklara o halde gördüğümüzde biz unutmuyoruz. Toprak altında kalmış bu çocuklar. Roboski aileleri, millet çocuklarını o toprakların altında çıkardılar unutmuyoruz. Yiyeceklerimizin hepsi Irak'tan geliyor. Babam da, ben de aynı şekilde kaçakçılıkta hani görünceye kadar. Zaten bu 10-15 senedir, görmüyorum yüzde 90 raporum vardır. Gözlerim tamamen kayboldu. Artık hepimiz bu işi yapıyorduk. Sadece 'çocuklarımız aç kalmasın' diye biz sınırda çalışıyorduk.”