07 Haziran 2013, Cuma
Her mü’minin namazı, onun bir nevî miracı hükmündedir. Ve o huzura lâyık olan kelimeler ise Mi’rac-ı Ekber-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’da söylenen sözlerdir. Onları zikretmekle o kudsî sohbet tahattur edilir.
Birinci Suâl: Teşehhüdün mübarek kelimâtı, Mi’rac gecesinde Cenâb-ı Hak ile Resûlü’nün bir mükâlemeleri olduğu halde, namazda okunmasının hikmeti nedir?
Elcevap: Her mü’minin namazı, onun bir nevî miracı hükmündedir. Ve o huzura lâyık olan kelimeler ise Mi’rac-ı Ekber-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’da söylenen sözlerdir. Onları zikretmekle o kudsî sohbet tahattur edilir. O tahatturla o mübarek kelimelerin mânâları cüz’iyetten külliyete çıkar ve o kudsî ve ihâtalı mânâlar tasavvur edilir veya edilebilir. Ve o tasavvur ile kıymeti ve nuru teâlî edip genişlenir.
Meselâ: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o gecede Cenâb-ı Hakk’a karşı selâm yerinde “Et-tahiyyâtü lillâhi” demiş. Yani, “Bütün zîhayatların, hayatlarıyla gösterdikleri tesbihat-ı hayatiye ve Sânilerine takdim ettikleri fıtrî hediyeler, ey Rabbim, sana mahsustur. Ben dahi bütün onları tasavvurumla ve imanımla sana takdim ediyorum.”
Evet, nasıl ki, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm “Et-tahiyyâtü” kelimesiyle bütün zîhayatın ibâdât-ı fıtrîyelerini niyet edip takdim ediyor. Öyle de, tahiyyatın hülâsası olan “el-mübârekâtu” kelimesiyle de, bütün medar-ı bereket ve tebrik ve bârekâllah dediren ve mübarek denilen ve hayatın ve zîhayatın hülâsası olan mahlûklar, hususan tohumların ve çekirdeklerin, danelerin, yumurtaların fıtrî mübarekiyetlerini ve bereketlerini ve ubudiyetlerini temsil ederek, o geniş mânâ ile söylüyor.
Ve mübarekâtın hülâsası olan “es-salâvâtü” kelimesiyle de, zîhayatın hülâsası olan bütün zîruhun ibâdât-ı mahsusalarını tasavvur edip dergâh-ı İlâhîye o ihâtalı mânasıyla arzediyor.
Ve “ve’t-tayyibâtu” kelimesiyle de, zîruhun hülâsaları olan kâmil insanların ve melâike-i mukarrebînin, salâvatın hülâsası olan “tayyibâtu” ile nuranî ve yüksek ibadetlerini irade ederek Mâbuduna tahsis ve takdim eder.
Hem nasıl ki o gecede Cenâb-ı Hak tarafından “Es-selâmü aleyke eyyühe’n-nebiyyü” demesi, istikbâlde yüzer milyon insanların her biri, her gün, hiç olmazsa on defa “Es-selâmü aleyke eyyühe’n-nebiyyü” demelerini âmirâne iş’ar eder ve o selâm-ı İlâhî, o kelimeye geniş bir nur ve yüksek bir mânâ verir. Öyle de, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın, o selâma mukabil “Es-selâmu aleynâ ve alâ ibâdillahi’s-sâlihîn” demesi istikbalde muazzam ümmeti ve ümmetinin salihleri, selâm-ı İlâhîyi temsil eden İslâmiyete mazhar olmasını ve İslâmiyetin umumî bir şiarı olan mü’minler ortasındaki “Es-selâmü aleyke, ve aleyke’s-selâm” umum ümmet demesini râciyâne, dâîyâne Halıkından istediğini ifade ve ihtar eder.
Ve o sohbette hissedâr olan Hazret-i Cebrail Aleyhisselâm, emr-i İlâhî ile o gece “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammede’r-rasûlullah” demesi, bütün ümmet kıyamete kadar böyle şehadet edeceğini ve böyle diyeceklerini mübeşşirâne haber verir. Ve bu mükâleme-i kudsiyeyi tahattur ile kelimelerin mânâları parlar, genişlenir.
Şuâlar, Altıncı Şuâ
Okunma Sayısı: 2713
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.