Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz mağduriyetlerin hiç değilse bayram öncesi son bulması ve yüz binlerce insanın bayrama buruk ve hüzünlü girmemesi gerektiğini söyledi.
Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz, uzun tutukluluklarla mağdur edilen binlerce kişinin olduğunun altını çizdiği scope yayınında, mağduriyetlerin hüznünün ve burukluğunun bayrama da taşınmaması çağrısında bulundu. “Bu bir insanî ve vicdanî çağrıdır” diyen Güleçyüz şöyle dedi:
“Ramazan’a girerken Ramazan milat olsun demiştik. Ramazan çok farklı bir atmosfer iftar var sahur var. Ama bu iftar ve sahur huzurunu yaşayamayan birbirinden koparılmış aileler var. Bunların sebebi haksız gözaltı ve tutuklamalar. Bu durumda olan sayısı milyonu geçen bir kitle var. Bazı evlerde birden fazla kişi iftira kurbanı ve iftar, sahur sofrasında anneler, babalar, evlâtlar yok. Dışarıdakiler için durum böyleyken, cezaevlerinde de ailelerinden uzak, özgürlüklerinden mahrum edilmiş olarak, Nur’un da bahsettiği üzere gözyaşlarıyla, lokmalar boğazlarına dizilerek sofra kuruyorlar. Bu yürekleri sızlatan bir tablodur. Ramazan’ı yarıladık. Ufak tefek tahliye haberleri gelse de bu sayı yeterli değil.”
Bu ne hukukla ne vicdanla bağdaşır
“Bu arada bazı haberler aldık. Bunlardan biri, dosyasında sadece ByLock olanların tutuklanmayacağı, tutuklu olanların da bırakılacağı noktasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yapmış olduğu bir çalışma var. Çünkü ByLock meselesi öyle çetrefilli bir iş ki; 105 bin kişiden bahsediliyor. Bunların hepsinin incelenmesi, içeriklerin incelenmesi lazım. O yazışmaların içeriğinde ne var? Eğer ‘Cevşen okuyalım, terficiye okuyalım, hatim okuyalım’ gibi yazışmalar varsa sen bunu hangi silahlı terör örgütüne sokacaksın? Cemaat yazışmalarının taban için söylüyorum. O tabanın içinde de darbede aktif rol almış kişiler varsa onları da belirlemek devletin görevidir. Ama genel olarak tabanın bu işlerin içinde olduğunu söyleyebilmek için delil lâzım. Suç ve ceza şahsidir. Toptan bir camiayı, anneleri, yeni doğum yapmışları, yaşlıları, nineleri, dedeleri bu işin içine sokmak, ne hukukla, ne vicdanla bağdaşır. Dolayısıyla bu işe bakan hukuk insanları da bunu gördüler ki netice itibariyle böyle bir kriter belirleme ihtiyacı duydular. ByLock meselesinden dolayı haksız yere canı yanan o kadar çok insan var ki. Durduk yere iftiraya kurban giden, asılsız ihbarlarla ya da asılsız listelerle tutuklanan binlerce insan var. Bunların Ramazan günlerinde bayram gelmeden bir an evvel tahliye edilmesi lâzım.
“İkinci olarak yine ByLock meselesindeki süreci hızlandırmak için BTK ile Adalet Bakanlığı bir çalışma yapıyor. UYAP’la BTK listelerini online olarak birbiriyle bağlantılı hale getirmek için. Mahkemeler HTS kayıtları vs. gibi yazılar yazıyor BTK’ya. İnternet trafiğinde neler var gibi bilgiler için. Şimdi BTK başkanı diyor ki; “Biz Pazartesi günü Ankara’da pilot il olarak uygulamaya başlayacağız. Bir hafta deneme uygulamamız olacak. Ondan sonra Türkiye’deki tüm yargı birimleri bu sistemden istifade edebilecek.” Bu uygulamanın çok sür’atli bir şekilde gerekirse teknik destek alarak hayata geçirilmesi lâzım. Mağduriyetlerin fazla uzamaması açısından.
HSK mahkemeleri hukukun gereğini yapmaya teşvik etsin
“Ramazan’a girerken dedik ki Ramazan milat olsun. Ramazan’ı yarıladık mağduriyetlerin çok büyük bir ekseriyeti hâlâ devam ediyor. En azından bayrama kalmadan bu iş bitsin. İnsanlar sevdiklerinden ayrı bir Ramazan geçirmenin burukluğunu yaşıyorlar, bayrama da aynı hissiyat ile girmesinler. Bu mağduriyetin hüznü ve burukluğu bayrama da taşınmasın. Bu bir insanî ve vicdanî çağrıdır. Yeni iş başı yapan HSK’ya da aynı çağrıyı tekrarlıyoruz. Mahkemeler üzerinde baskı oluşturarak onları hukuka aykırı kararlar vermeye zorlamayın. Haksız tutuklulukları uzatmaya zorlamayın. Tam tersine hukukun gereğini yapmaya teşvik edin. Süreci hızlandırmak için gerekli adımları atın, tedbirleri alın ve mahkemelere bu anlamda telkinlerde bulunun. Ancak böyle normale dönebiliriz.
Bedduâya dönüşen feryatlar sona ersin
“Türkiye’nin birinci meselesi hukukun normalleşmesidir. Sağlam bir hukuk hariçten yapılan telkinlerden, hissiyattan veya yönlendirmelerden kim olursa olsun etkilenmez. Cumhurbaşkanı da söylese bir mahkeme vereceği kararda ondan etkilenmemeli. Hukukun gereği budur. Biz bunu yine Nur’la yaptığımız bir programda, İslam tarihinden, Hz. Ali, Fatih Sultan Mehmed, ve Selâhaddin Eyyubi’nin bugün bile erişilemeyen yargı bağımsızlığı örnekleri verdiklerini anlatmıştık. Risalelerde de bunlar çok geçiyor. Hz. Ali bir halife olarak, kadının önünde bir Yahudi ile eşit şartlarda muhakeme oluyor. Fatih bir Rum mimarla muhakeme ediliyor ve mahkum oluyor. Selâhaddin Eyyubi yine aynı şekilde bir Ermeni ile muhakeme oluyor. Bu cihangir sultanlar, büyük halifeler, mahkemenin önünde hiçbir müdahale olmaksızın, eşit şartlarda yargılanmayı kendileri için bir zül telakki etmiyorlar. Bunu adaletin tecellisi için bir gereklilik olarak görüyorlar. Bizim de örnek almamız gereken bu uygulamalardır. Velhasıl bayrama da bu işler sarkmasın. Bu mağduriyetleri, süreci olabildiği ölçüde hızlandırarak bitirelim. Bedduaya dönüşen feryatlar sona ersin.”
Memleketi yönetenler vicdanlı olsun
“Türkiye çok kritik süreçlerden geçiyor. Bölgemiz de karışıyor, işte Katar krizinin tetiklediği olaylar, İran’daki terör saldırısı, Suriye’de devam eden olaylar. Türkiye böyle bir fitne kazanının içinde. Katar’la da çok yakın ilişkileri var. Dolayısıyla, iç birliği, kaynaşmayı pekiştirmemiz, daha da sağlamlaştırmamız gereken süreçlerden geçiyoruz. Böyle bir ortamda masum insanları içeride tutmaya devam ederseniz, o zaman en fazla ihtiyaç duyduğumuz iç bütünlüğü, dayanışmayı nasıl sağlayacağız? Neresinden bakarsanız bakın, insanî, vicdanî ve hukukî gerekler bu mağduriyetlerin bir an önce bitirilmesini icab ettiriyor. Bu memleketi yönetenlerin kalbinde, gönlünde hukuk diye bir şey varsa, vicdan diye bir şey varsa bunun gereğini bir an önce yapmaları lâzım.”