Prof. Dr. Ahmet Battal, “Allah’ın emri “masumu koruyun”dur. Cezasını ben veremesem de ahirette mutlaka verilecektir. Önce mazluma ceza ile değil, önce masumun hakkını korumakla adaleti sağlamalıyız” dedi.
Konya Yeni Asya Temsilciliğinin aylık faaliyetleri çerçevesinde Mart ayının misafiri yazarımız Prof. Dr. Ahmet Battal oldu. Battal’ın iki gün boyunca verdiği seminerlere Ereğli, Seydişehir, Beyşehir gibi civar ilçelerden de katılım oldu.
İlk gün, Risale-i Nur perspektifinde hukuk ve adalet, sırat-ı müstakim ve adalet, ibadet ve adalet mevzularını ele alan Battal, dinleyicilerin sorularını da cevaplandırdı. Öncelikle Risale-i Nur’un nasıl bir tefsir olduğu üzerinde duran Prof. Battal, Risale-i Nur’un malûmat ve ansiklopedik bir külliyat olmayıp, onu böyle görenlerin ondan istifade edemeyeceğini, Risale-i Nur’un bir bütünlük içerisinde ve samimî bir yaklaşımla okunması gerektiğini ifade ederek, “Risale-i Nur’un ‘Kuş yavrusuna kay verir, koyun kuzusuna süt verir’ hakikatinde de görüldüğü gibi, okuyucusuna hazmedilmiş mevzuları sunar” dedi.
SAADET-İ EBEDİYE VESİLESİ
Bediüzzaman’ın İşaratü’l İ’caz isimli eserinden Kur’ân’ın dört ana unsurdan birisi olan “Adalet ile İbadet” konusuna değinen Prof. Battal; ”İnsan fıtratı gereği tekâmül kanununa tâbidir. Sultan-ı Ezel bütün mevcudat içerisinde, biz insanları seçmiş ve emanet-i kûbrayı bize vermiştir. Çünkü en geniş ve küllî istidat insanda bulunmaktadır. İnsan bu istidatta dünyayı saadet-i ebedîyesi için bir vesile yapmalıdır. Bu da ancak sırat-ı müstakimle mümkündür. Sırat-ı müstakim ise iffet, şecaat ve hikmetin mezcinden ve hülâsasından hâsıl olan âdl ve adalettir. Adalet ise dosdoğru yoldur.” ifadelerine yer verdi.
SORULARA CEVAPLAR
Son oturumun ardından soruları da cevaplayan Prof. Dr. Ahmet Battal, “Sair ehl-i imanla tevhid, nübüvvet, haşir meselelerinde mutabık olduğumuz halde, neden adalet konusunda birleşemiyoruz?” şeklindeki bir soruya şöyle cevap verdi: “Birtakım kardeşlerimizin, devleti, devletin de kendini, gereğinden fazla önemsemesinden kaynaklanıyor. Problemin, esasen iman temelli olması, devletin kutsanmasından, zalimle beraber mazlûmun hukukuna bakılmayacağı anlayışından kaynaklanıyor. Örnek verelim: devlet, suçluya ceza verirken masumu katletsem de önemli değil, yeter ki terörist ölsün, terör bitsin, diyor. Aslında yapılan, terörü bitirmek olmuyor. Yapılan, Allah’ ın adaletinin ve emrinin önüne geçmekle O’nun (cc) bize verdiği, “Mazlûmun hakkı en evvel korunmalı, vazifeniz adalettir, gerisi-terörün bitip bitmemesi- sizin vazifeniz değildir” emrini çiğnemek oluyor. Dese ki, ‘Allah’ ın emri “masumu koruyun”dur. Cezasını ben veremesem de ahirette mutlaka verilecektir. Önce mazl”uma ceza ile değil, önce masumun hakkını korumakla adaleti sağlamalıyız. Zaten terörist de, bende öldüreyim masum askeri, masum insanları ki, devlet yaptığı yanlışı anlasın diyor. Yani adaletli devletlerde terör barınamıyor. Bahane bulamıyor. Örnek İngiltere, Güney Amerika da var.’ İşte o zaman yapmayın, etmeyin dediğimiz kardeşlerimizle adalet meselesinde de birleşeceğiz.”
HABER: ZÜBEYİR NURLUYÜZ