Ahmet Taşgetiren dün yayımlanan yazısında KHK ile ihraç edilen kişilere değinirken, “İnsanlar mağdur oluyorsa, ki oluyor herkes emin olsun ki, bunun bir siyasÎ bedeli olur” dedi.
Star gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren dün yayımlanan ‘Lekelenmeme hakkı önemseniyorsa’ başlıklı yazısında KHK ile ihraç edilen kişilere değinirken, “İnsanlar mağdur oluyorsa, ki oluyor herkes emin olsun ki, bunun bir siyasi bedeli olur” dedi. Taşgetiren’in uyarı ve tespitlerinin olduğu yazının bir bölümü şöyle; “Cumartesi günü. Bir düğün. Onu gördüm. Düğün davetlisi diye düşündüm. Doğu’da bir ilimizin üniversitesinde öğretim üyesi idi. Yanına vardım. “Hoş geldiniz” dedim. Hoş beşten sonra son KHK ile üniversiteden ihraç edildiğini söyledi. Zinhar, zinhar, zinhar alakası yoktu FETÖ ile. Hakkında soruşturma açıldığında bir çok kanaldan o yapı ile hiçbir ilgisinin olmadığı her yere bildirilmişti. Ama işte KHK ile ihraç gelmişti. Bir el onu ihraç listesine sokmuştu.
Yazınca da yukarda rahatsızlık oluşuyor
Lekelenmeme hakkı! Son KHK ile o da gelmişti. Bir ihbarla insanlar “Şüpheli” hale gelmeyecek, dahası yanmayacaktı. Ama işte bir profesör daha yanmıştı!” Şimdi, biliyorum ki, bir tanesinden bahsetsem, patlayacak, dosya dolacak önüm. Yazınca da yukarda rahatsızlık oluşuyor. Ama adam tutuklanmış, 13 aydır tutuklu. Önüme gelen dosyaya bakıyorum, yok be kardeşim, bu dosya ile adam mahkum edilmez. Aylarca tutukluluğu devam ediyorsa, ve siz son KHK ile devletin yeterli hakim ve savcısı bulunmadığı gerekçesiyle ve bir ihtimal suçlu ise cezasını tutuklulukta çeksin gibi bir mantıkla tutukluluk süresini 7 yıla çıkarıyorsanız “lekelenmeme hakkı” boşta kalmıyor mu?(…)
Devlet, öfke ile hareket etmeyi bırakmalı
İnsanlar mağdur oluyorsa, -ki oluyor- herkes emin olsun ki, bunun bir siyasi bedeli olur. Bu bedelin en ağırı da, öyle seçimlerde oy kaybı değildir, siyasî iktidarın adalet duyarlılğına yönelik kuşkudur. İktidar kadrolarının “dindar hüviyeti” dikkate alındığında, böyle bir iktidarın adalet konusunda sorunlu hale gelmesinin açtığı yara, herkesi yıpratır. Nasıl ki darbe girişimi içine girmiş bir “Cemaat”in bütün cemaatlere bedel ödetmesi gibi. Devlet birimlerinin “FETÖ’cü diye suçlanma” kaygısıyla, adaletin kılıcını yanlış kullanmasının önü kesilmelidir. Devlet öfke ile hareket etmeyi bırakmalıdır. Ceza uygulamasını bile kinle yapmamak esastır. Bir de, darbeye katılan hainlerin yargı sürecindeki çarpık görüntüleri, başka alanlarda “öfke tavrı”na gerekçe yapılmamalıdır. Haksız infazların yarası on yıllarca kapanmıyor.”
Mağduriyetler dalga dalga toplumu sarsıyor
Biliyorum ki, bir çok davanın kaynağı “ihbarlar.” Ah bu ihbar belası! Bir kısmı, etkin pişmanlık numarası. Adam kendisini kurtarmak için beş isim vermiş. O yırtmış, beş ismin kapısına sabah polis dayanmış. Gelsin tutuklama. Görüyorum, devlet şu anda “FETÖ ile mücadelenin yargı ayağı”nı başarı ile yapmakla, mağduriyetlere yol açmamak arasında bir yerde sıkışmış bulunuyor. Sıkışma bir yandan sırf adalet hassasiyetinin sonucu, diğer yandan mağduriyetlerin yol açacağı siyasi sonuçları dikkate almanın. Suçluluğu ayan beyan olan birisine karşı tavır almak kolay. Ama iş sadece darbe süreci ile sınırlı olmayıp, bir yanı “Cemaat” olan bir toplumsal vakıa ile bağlantılı olunca ve o yapının her ailede uzantısı bulununca, mağduriyet dalga dalga toplumu sarsıyor. “Adalet”i şiar olarak benimseyen bir siyasi yapı, adalet noktasından sorguya çekiliyor. (…)