Türkiye’de OHAL sürecinde en büyük yaralardan birisini alan üniversitelerde akademisyenler, “muhbir öğrenciler”,“soruşturma
tehdidi”, “otosansür” gibi sorunlarla karşı karşıya.
Türkiye’de OHAL sürecinde en büyük yaralardan birisini de akademi aldı. Binlerce akademisyenin ihraç edildiği üniversitelerde geride kalanlar ise “güvercin tedirginliği”nde bilimsel çalışmalarını sürdürmeye çalışıyor. Akademisyenler, “muhbir öğrenciler”, “sakıncalı ve hassas konular”, “sosyal dışlanma”, “yalnızlık”, “soruşturma tehdidi”, “otosansür” gibi sorunlarla baş etmek zorunda. Bilimsel çalışmalar ise giderek daralıyor. Türkiye’de iki yıl süren ancak etkileri hala devam eden OHAL’in sosyal bilimler alanında akademik özgürlüklerin durumuna etkisini araştıran iki ayrı rapor çarpıcı veriler sunuyor. Aydın Ördek ile birlikte “OHAL Döneminde Türkiye’de Akademik Özgürlükler Araştırması Raporu”nu hazırlayan Dr. İnan Özdemir Taştan, rapora dair bir sunum yaptı. Taştan’ın özetlediği 181 sayfalık rapora göre, Türkiye’de üniversiteler akademik özgürlük belgelerine ya taraf olmuyor, olsalar da üzerlerine düşen görevleri yerine getirmiyor. Akademisyen ve öğrencilerin yaşadıkları hak ihlalleri karşısında gidebilecekleri merciler de çok sınırlı.
Akademik alan daralıyor
BÜTÜN bu baskılar araştırma alanlarının daralmasına da yol açıyor. Rapora göre, akademisyenlerin yüzde 4’ü OHAL öncesinde, yüzde 6’sı da OHAL döneminde, yürütmekte oldukları araştırma projelerinin politik görüşleri veya çalışmalarının eleştirel, hassas ya da sakıncalı bulunması nedeniyle durdurulduğunu, iptal edildiğini veya reddedildiğini bildirdi. Her on akademisyenden biri (yüzde 11) araştırma projelerine bile başvuramadı. Yüzde 3’ü ise arşiv, kütüphane veya bilgiye erişim konusunda zorluk yaşadı. Akademisyenlerin yüzde 29’u ise OHAL döneminde istediği konuda akademik çalışma yürütemediğini belirtirken, bu soruya “kararsızım” diyenlerin oranı yüzde 25 oldu.
Öğretmenler bir an önce göreve başlamalı
Ali Yalçın, güvenlik soruşturma süreçlerinin özellikle eğitim hizmet kolunda hızlandırılması, öğretmenler bir an önce görevlerine başlaması gerektiğini belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Dersler boş geçmemeli, öğrenciler öğretmenlerine biran önce kavuşturulmalıdır. Gerekli yasal düzenleme yapılana kadar yetkililer inisiyatif kullanmalı, bu boşluğu dolduracak bu hizmeti aksatmayacak tedbirleri almalıdır.”
Eğitime güvenlik soruşturması engeli
Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, güvenlik soruşturması bitmediği için binden fazla öğretmenin göreve başlayamadığını belirterek, “29 Kasım tarihli Resmî gazetede yayınlanan Anayasa Mahkemesi kararıyla hiçbir kurala bağlı kalınmaksızın yapılan güvenlik soruşturmaları iptal edilmiştir” dedi. Temel ilkeler belirlemeksizin yapılan ve olası kötüye kullanıma yol açabilecek hatta özel hayatın gizliliğini ortadan kaldıracak bu uygulamadan vazgeçilmesi ya da Anayasa Mahkemesi kararı gereği yeniden düzenlenmesinin elzem olduğunu ifade eden Ali Yalçın, “Güvenlik soruşturmalarının devam ettiği bu süreçte 1000’den fazla eğitim çalışanı halen görevlerine başlamayı bekliyorlar. Öğretmen açığı ortadayken, öğrenciler sınıfta öğretmen beklerken, güvenlik soruşturmaları bitmediği için boş geçen her ders ülke adına zarardır” diye yazdı.
İhbar edilme endişesi yaşanıyor
Artı Gerçek’in haberine göre, Prof. Dr. Ülkü Doğanay ise Ozan Değer ile birlikte hazırladığı “OHAL’de İnsan Hakları Alanında Akademisyen Olmak” başlıklı raporu sundu. İnsan hakları alanında çalışan 103 kişiyle anket yaparak raporu hazırladıklarını belirten Doğanay, OHAL’in insan hakları çalışma alanına etkilerini şöyle sıraladı: KHK’larla ihraçlar. Barış Bildirisi imzacılarına yönelik baskılar. Öğrencilere yönelik soruşturmalar. İnsan hakları alanında çalışma yapan sivil toplum örgütlerinin üniversitelere girişinin yasaklanması. Üniversitelerde OHAL’i ve OHAL döneminde ortaya çıkan hak ihlallerini konu edinen çalışmaların yapılamaz hale gelmesi. “Sakıncalı” kabul edilen kimi konuların çalışılmasının önündeki fiili veya psikolojik engellerin doğması. Akademisyenlerin hem öğrencileri hem de meslektaşları tarafından ihbar edilme endişesi yaşamaya başlaması. Genel olarak üniversitelerde bir korku ortamının hâkim olması.
Akademisyenler ders verirken hür değil
Rapor, akademisyenlerin ders verirken özgür olmadıklarını da ortaya koyuyor. Buna göre, akademisyenlerin yüzde 34’ü ders içeriğini oluştururken ya da ders anlatırken kendisini tehdit/baskı altında hissediyor. Yine yüzde 34’ü aynı başlıkta hassas/sakıncalı kabul edilen konulara girmemeye çalıştığını söylüyor. Bu durumu oto-sansür olarak değerlendiren Dr. Taştan, akademisyenlerin BİMER-CİMER şikâyetleri ve öğrenci ihbarlarıyla da sıkı bir kontrol ve baskı altında tutulduğuna dikkat çekiyor. “Muhbir öğrencilerin” çok ciddi bir baskı unsuru haline geldiğine işaret eden Taştan, hoca-öğrenci arasındaki güvenin kırıldığını ifade ederek, “Hocalar güvercin ürkekliğinde ders anlatıyor” dedi. BİMER-CİMER’e şikâyetlerin yanı sıra akademisyenlerin derste ses kaydı alma, bunları basına servis etme, hedef gösterme, provoke etme, doğrudan tehdit etme, kapısına çarpı işareti koyma gibi baskılarla karşı karşıya kaldığını aktardı.