Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Meclisin 27. Dönem Üçüncü Yasama Yılı'nın açılışı dolayısıyla TBMM Genel Kurulunda milletvekillerine hitap etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından bazı bölümler:
Suriye krizi uzadığı için halen Türkiye sınırları içinde yaşayan 3 milyon 650 bin misafirin yol açtığı ekonomik, sosyal ve kültürel sınamaların farkında olduklarını dile getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türkiye'den başka böyle bir yükü omuzlayabilecek ve bu kadar uzun süre yönetebilecek bir başka ülke olmadığını da biliyoruz. Bununla birlikte, milyonlarca sığınmacıyı ilanihaye kendi topraklarımızda misafir etmeye devam etmek gibi bir düşüncemiz de yoktur. Yaklaşık 8 yıldır ülkemizde misafir ettiğimiz bu insanların evleri, yurtları, vatanları zaten vardır. Bize düşen, sığınmacıların bir an önce kendi ülkelerinde hayatlarını sürdürebilecekleri güvenli bir iklimi oluşturmaktır."
Erdoğan, Türkiye'deki sığınmacıların güvenli bölgelere yerleştirilmesi için uluslararası topluma çok sayıda çağrıda bulunduklarını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Antalya'da dört yıl önce yapılan G-20 zirvesinde, toplantıya katılan liderlere Suriye'de güvenli bölge oluşturmayı ve sığınmacıları kendi topraklarında iskan etmeyi teklif ettiğini, söze gelince herkesin bu projeyi memnuniyetle karşıladığını ancak hiçbir ülkenin atılacak somut adımlar konusunda elini taşın altına koymadığını vurguladı.
Türkiye'ye dönük Suriye kaynaklı terör tehdidinin artık tahammül edilemez boyutlara ulaştığının altını çizen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu durum bizi, Suriye topraklarını gerek ülkemiz gerekse mülteciler için güvenli hale getirme işini bizzat gerçekleştirmeye mecbur bıraktı. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarını bu anlayışla hayata geçirdik. İdlib'te, Rusya ve İran'la birlikte yürüttüğümüz Astana Süreci ile büyük bir insani dramın yaşanmasının önüne geçtik. Kolay değil, 4 milyon nüfusu olan bir şehir. Burada zulme uğrayan insanlara verdiğimiz destek çok insani ve tarihi bir durumdur."
Ağırlıklı olarak Cerablus olmak üzere şimdiye kadar, güvenli hale getirilen yerlere geri dönen Suriyeli sığınmacı sayısının 360 bini bulduğunu açıklayan Erdoğan, yaklaşık 4 milyon kişinin yaşadığı İdlib'teki kırılgan durumu kontrol etmek için de tüm taraflarla yakın iş birliği içinde çalıştıklarını belirtti.
Erdoğan, Fırat'ın doğusundaki bölgeyle ilgili uzun ve zahmetli bir süreç yaşadıklarını, bugünkü noktaya tüm bu gelişmelerin sonunda geldiklerini ifade etti.
"Kendi yolumuzda devam etmekten başka çaremiz kalmamıştır"
Türkiye'nin, Suriye'nin toprak bütünlüğünden, Suriye halkının siyasi ve idari birliğinden yana olduğunu söyleyen Erdoğan, "Suriye'deki mevcudiyetimizin tek sebebi, sınırlarımıza yönelik terör tehditlerinin, aynı zamanda ülkemizdeki Suriyelilerin geri dönüşlerini de engelleyen bir bariyer haline dönüşmüş olmasıdır. Biz asla savaştan, çatışmadan, kan dökülmesinden, ölümden, acı çekilmesinden yana değiliz. Tam tersine, hem kendimiz hem de Arap'ıyla, Kürt'üyle, Türkmen'iyle, Süryani'siyle, Ezidi'siyle, Hristiyan'ıyla tüm Suriye halkı için güvenli, huzurlu, müreffeh bir gelecek istiyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
"Buna karşılık birileri, terör ve sığınmacı yükünü ülkemizin omuzlarına yükleyerek, adeta bize diz çöktürmeye çalışıyor." diyen Erdoğan, şöyle konuştu:
"Soruyorum sizlere. Türkiye böyle bir dayatmayı, böyle bir şantajı, böyle alçakça bir oyunu kabul edecek kadar aciz bir ülke midir? Türkiye, birtakım nevzuhur devletlere yapıldığı gibi masa başında yazılan senaryoların figüranlığını yapacak kadar köksüz bir ülke midir? Türkiye, ecdadından tevarüs ettiği tüm değerleri bir çırpıda kenara atacak, geleceğini başkalarının eline teslim edecek kadar sahipsiz bir ülke midir? Şayet böyle olduğunu düşünenler varsa, hiç kusura bakmasın, milletimizi de bizi de tanımıyor demektir. Açık ve net söylüyorum; biz bu dayatmaya, bu senaryoya rıza göstermeyiz. Millet olarak gerekirse ser veririz ama istiklalimizden ve onurumuzdan kesinlikle taviz vermeyiz.
Suriye konusunda karşı karşıya bulunulan durum tam da budur. Türkiye'yi, terör örgütünün tasfiyesi ve Suriye topraklarının sığınmacılar için güvenli hale getirilmesi konusunda yıllardır oyalayanların bizzat yüzlerine, artık bu oyunun sonunun geldiğini defaatle söyledik. Sınırlarımızın bitişiğindeki sıkıntıyı müttefiklerimizle birlikte çözmek için her yolu denedik, ziyadesiyle sabırlı davrandık, kararlılığımızı da sürekli ifade ettik. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları bu konudaki kararlılığımızın somut birer tezahürüdür. Maalesef, özellikle Fırat'ın doğusunda bu yöntemle arzu ettiğimiz neticelerin hemen hiçbirine ulaşamadık. Türkiye'nin artık bu konuda kaybedecek tek bir günü dahi yoktur. Geldiğimiz noktada, kendi yolumuzda devam etmekten başka çaremiz kalmamıştır."
Münbiç dahil, Fırat’tan Irak sınırına kadar oluşturulacak 30 kilometre derinliğindeki güvenli bölgede bir milyonu yeni yerleşim yerlerinde, bir milyonu mevcut yerlerde olmak üzere, iki milyon kişiyi iskan etmeyi planladıklarını belirten Erdoğan, "Planlarımız hazır. Proje çalışmalarımız hazır. Bunları, devlet başkanlarıyla, başbakanlarla, hepsiyle BM Genel Kurulundaki ikili görüşmelerde paylaştık." diye konuştu.
Uluslararası toplumun desteğiyle inşa edecekleri 5 bin nüfuslu 140 köye ve 30 bin nüfuslu 50 ilçeye bir milyon kişi yerleştireceklerini anlatan Erdoğan, kurulacak köyler ve ilçelerle ilgili ön çalışmaları yaptıklarını, yerleri tespit ettiklerini ve maliyetleri çıkardıklarını söyledi.
Diğer bölgelerde de iyileştirme çalışmaları yürüteceklerini kaydeden Erdoğan, "Bölgeyi terör örgütünün işgalinden kurtarır kurtarmaz, inşallah, uluslararası toplumdan alacağımız destekle derhal işe başlayacağız. Bu bakımdan bir Uluslararası Donörler Toplantısı yapmak suretiyle bu adımı da atacağız. Hem ülkemizin bekası hem terör örgütleriyle mücadelemizin başarısı hem de Suriyeli misafirlerimizi evlerine huzuru kalple geri döndürmek için bu adımı atmak mecburiyetindeyiz." ifadelerini kullandı.
Depremlerin görüntüleri hafızalarda tüm canlılığıyla duruyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta İstanbul'da yaşanan 5,8 büyüklüğündeki depremin, karşı karşıya bulunulan tehlikeyi bir kez daha hatırlattığını vurguladı.
Anadolu coğrafyasının, binlerce yıldır çok ciddi depremlerle sarsılan, yıkımlar ve acılar yaşayan bir yer olduğuna değinen Erdoğan, Türkiye'nin yüzde 70'inin birinci veya ikinci derece deprem bölgesi olduğunu anlattı.
Türkiye nüfusunun ve sanayi tesislerinin dörtte üçünün, birinci ve ikinci derece deprem bölgelerinde yer aldığına işaret eden Erdoğan, 1999 yılında yaşanan İstanbul, Kocaeli, Yalova, Sakarya, Düzce ve Bolu'da çok ciddi yıkımlara, can kayıplarına yol açan depremlerin görüntülerinin hafızalarda tüm canlılığıyla durduğunu söyledi.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sadece 17 Ağustos 1999 Gölcük ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinde, 2010 yılındaki Meclis Araştırma Komisyonu rakamlarına göre 18 bin 373 canımızı kaybettik. Aynı şekilde; 2011 yılında Van'da, 2003 yılında Bingöl'de, 1998 yılında Adana'da, 1992 yılında Erzincan'da, 1983 yılında Erzurum'da, 1976 yılında Çaldıran'da, 1975 yılında Lice'de, 1971 yılında yine Bingöl’de, 1970 yılında Gediz'de yaşanan depremleri de son 50 yılın büyük acıları olarak hatırlıyoruz. Bu depremlerde de on binlerce insanımız hayatını kaybetmiş, yüz binlercesi yaralanmıştır.''
"Yaklaşık 1,5 milyon acil dönüşüm bekleyen yapı var"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de inşaat faaliyetlerinin çok uzun yıllar boyunca, sadece estetik ve diğer unsurlar değil, afet faktörü de gözetilmeden özensiz bir şekilde yürütüldüğünü kaydetti.
Hükümete geldikten sonra bu konuyu öncelikleri arasına aldıklarını belirten Erdoğan, TOKİ öncülüğünde projelerle, Türkiye'de ilk defa sistematik ve yaygın bir depreme dayanaklı yapı stoku oluşturmaya başladıklarını anlattı.
Kentsel dönüşüm projelerinin hızlı, yerinde ve gönüllülük esasına göre yürütülmesinin şart olduğunu vurgulayan Erdoğan, diğer taraftan pek çok farklı kurum tarafından yürütülen ve koordinasyon eksikliği sebebiyle imkanların boşa harcanmasına sebep olan afet yönetimi sistemini de baştan sona değiştirdiklerini aktardı.
"Deprem gibi hayati meselelerin siyaset üstü olduğuna inanıyoruz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de bugün depremden sele, yangından heyelana kadar tüm afet çalışmalarının, 2009 yılında kurdukları Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından sevk ve idare edildiğini, ayrıca sığınmacılara geçici barınma hizmeti verilmesi ile sınırlar dışındaki afetlere müdahale çalışmalarının da AFAD'ın sorumluluğu altında olduğunu belirtti.
Hem kriz, hem de risk yönetimini birlikte yürüten bir sistemle, 81 ilin tamamında afetlere karşı hazırlık yapıldığını ve müdahalede bulunulduğunu kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kızılay başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşu mahiyetindeki yardım ve müdahale birimleri de, bu kurumumuz tarafından koordine ediliyor. Bir yandan afet risklerinden arındırılmış yerleşim yerleri inşa etme, diğer yandan afet öncesi bilinçlendirme ve afet sonrası yardım çalışmalarıyla ilgili güçlü bir kurumsal altyapı oluşturmuş bulunuyoruz. Henüz istediğimiz seviyeye ulaşamadığımız bir gerçek olmakla birlikte, bugün Türkiye'nin 17 yıl öncesine göre afetlere daha hazırlıklı olduğu bir gerçektir. Geçtiğimiz hafta yaşanan deprem bize, bu yöndeki çalışmalarımızı hızlandırmamız ve yaygınlaştırmamız gerektiğini göstermiştir. Biz, bu doğrultuda üzerimize düşenleri kararlılıkla yapmaya devam edeceğiz. Deprem gibi hayati meselelerin siyaset üstü olduğuna ve bu şekilde konuşulması, tartışılması, çalışılması gerektiğine inanıyoruz. Aksi yöndeki her tavır ve beyan, hiç kimseye, ülkemize zarar vermekten başka fayda sağlamayacaktır. Rabbim ülkemizi her türlü tabii afetten muhafaza etsin."
Erdoğan, sözlerini, TBMM'nin 27. Dönem 3. Yasama Yılı'nın hayırlı olması temennisi ve milletvekillerine başarı dilekleriyle tamamladı.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasının ardından, kabul edilen Danışma Kurulu önerisiyle birleşimi yarın saat 14.00'te toplanmak üzere kapattı.
"Bir gece ansızın gelebiliriz"
Erdoğan, Meclisten ayrılırken gazetecilerin sorularını cevapladı.
Fırat'ın doğusuna yönelik verdiği mesajların hatırlatılmasının ardından, "Süre tanıdığınızı belirtmiştiniz. Bu konuda bir gelişme var mı?" sorusuna karşılık Erdoğan, "Bunların hepsinin toplam açılımı nedir? Bir gece ansızın gelebiliriz." ifadelerini kullandı.
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, "Milli Güvenlik Siyaset Belgeleri, ben 17-18 yıldır işin içindeyim. Hiçbir zaman açıklanmaz. Eskiden Bakanlar Kurulu, şimdi kabine ve aynı zamanda Milli Güvenlik Kurulu sadece onun detayına hakimdir, sahiptir." diye konuştu.
PYD/YPG gibi terör örgütlerinin Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne eklenmesinin söz konusu olup olmadığı sorusuna Erdoğan, bu örgütlerin zaten bulunduğunu söyledi.
Eski bakanlardan Faruk Çelik'in "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde, cumhurbaşkanı seçiminde yüzde 50 artı 1 Türkiye'yi yorar, yüzde 40 olmalı" şeklinde önerisinin olduğunun hatırlatılmasının ardından, "Bu öneri konuşulabilir mi kampta?" şeklindeki soru üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kızılcahamam'daki kampta onu konuşmamız önemli değil, onun konuşma yeri burası (TBMM). Çünkü Anayasa değişikliği gerektiriyor. O nerede konuşulacak? Burada. Biz sadece iktidar olarak kendimiz ön hazırlık yaparız. Ön hazırlığımızı buraya getirebiliriz. Onun için de tabii iktidarıyla muhalefetiyle el ele vermek ve ondan sonra da böyle bir şey hakikaten gerçekleştirilebilirse bu olabilir. Aksi takdirde bunların üzerinde bizim Kızılcahamam'da durup konuşmamız, asıl o bizi yorar." değerlendirmesini yaptı.
"Oranın düşürülmesine, yüzde 50 artı 1'in yüzde 40'lara indirilmesi önerisine siz nasıl bakıyorsunuz?" sorusuna ise Erdoğan, "O bir defa, bir yıl önce çıkarmış olduğumuz, millete götürüp de milletin onay verdiği yeni yönetim sistemini tekrar gündeme getirmek, asıl milleti o yorar. Daha yeni çıkardık." karşılığını verdi.
AA