Bakanlığın hazırlattığı ÇED raporunda, İstanbul’da yükselen inşaatların hava sirkülasyonunu engelleyerek kirliliğe neden olduğu belirtildi.
Son dönemde 'mega projeler' olarak adlandırılan inşaatlar nedeniyle kent kuzeye yani su havzalarının bulunduğu bölgeye doğru genişlerken, bu bölgelerde yapılaşma tehdidi arttı, şehir merkezlerinde gökdelenler hızla yükselmeye devam ediyor.
Bakanlığın hazırlattığı ÇED raporunda bu durumun altı çizilerek İstanbul’un son yıllarda genişlemesi nedeniyle su havzalarının yapılaşma baskısı altında olduğuna dikkat çekildi.
İSTANBUL’DA KİRLİLİĞİN NEDENİ: DARALAN YEŞİL ALANLAR VE YÜKSELEN İNŞAATLAR
Raporda İstanbul’daki kirlilikle ilgili dikkat çekici şu ifadeler yer aldı: “Gittikçe daralan yeşil alanlar ve gittikçe yükselen inşaatlar hava sirkülasyonunu engelleyerek kirlilik artışında önemli bir rol oynamıştır.”
Raporda derelere boşaltılan atıkların kirliliğin en büyük nedeni olduğunun altı çizilerek “Yerleşim yerlerinin ve fabrikaların atık suları derelere, göllere veya denizlere verilmektedir. Su belli bir düzeyde ve nitelikteki kirlenmenin üstesinden gelebilmektedir. Suya bırakılan organik kirleticiler, suda bulunan bakterilerin ve erimiş oksijenin (Biyolojik Oksijen İhtiyacı, BOI) etkisiyle biyokimyasal ayrışmaya uğramaktadır.
Mineralizasyon denilen bu olay suyun kalitesinin bozulmadan sürebilmesini sağlayan doğal bir etkileşimdir. Ancak kirletici türlerinin giderek artması, kirleticinin öz yapısının değişmesi, nüfus yığılmaları ile kullanılan kirletici miktarının yükselmesi, mineralizasyonu etkisiz duruma getirmektedir. Özellikle zararlı ve tehlikeli atıklar olarak nitelendirilen inorganik ve radyoaktif maddeler bu açıdan bakıldığında yeni bir boyut oluşturmuşlardır. Havada ortaya çıkan kirlenme ve toprak kirliliği de suyun doğal dolanımı nedeniyle su kaynaklarını etkilemektedir” dendi.
‘İSTANBUL’DA BULUNAN DERELER BİR ÇOK NOKTADA AÇIK KANALİZASYON OLARAK KABUL EDİLİYOR’
“İstanbul’da bulunan dereler bir çok noktada açık kanalizasyon kabul edilerek sanayi ve yerleşimlerin atıksularının deşarj ortamı olmaktadır” tespitlerinin yer aldığı raporda bu deşarjların bazı noktalarda kontrollü bir şekilde ön arıtma veya arıtma tesislerinde arıtılan atıksuların deşarj edilmesi şeklinde olduğuna, bazı noktalarda ise izinsiz ve kaçak deşarjlar ve kentsel kanalizasyonun doğrudan deşarjı şeklinde olduğuna dikkat çekildi.
MUTLAK KORUMA BANDINDA 556 SANAYİ TESİSİ VAR
Raporda mutlak koruma bandında 556 adet sanayi tesisi bulunduğu belirtilerek “Su havzalarında yer alan toplam 1663 sanayi tesisinin 41 adedi göl, 515 adedi dere alanında olmak üzere toplam 556 adet sanayi tesisinin mutlak koruma bandında yer aldığı görülmektedir. Bu tesislerin hiçbiri mutlak koruma bandında bulunmaması gerekirken faaliyetlerine devam etmeleri su kirliliği açısından sorunları artırmaktadır” dendi.