Psikolog İzzet Güllü, “Kişileri etkileyen olgu değil, algıdır. Hastalıklı hastalık algısını ve inancını sektör kurdu. Hasta olmadıklarına ikna olduklarında psikolojilerinde enteresan değişimler ortaya çıkıyor” dedi.
“Sen Hasta Değilsin” kitabının yazarı Psikolog İzzet Güllü ile kitabı hakkında ve günümüz insanlarının hastalık algısı üzerine konuştuk.
***
“Sen Hasta Değilsin” kitabının yazarı Psikolog İzzet Güllü, kitabında modern psikolojinin sahadaki bütün hile, sömürü ve suiistimallerini, özellikle de ruhî hastalık tanımlamasının büyük bir yalan olduğunu, aslında hasta olmadığını, ama buna rağmen ilâçlı tıbbî tedavinin uygulandığını ifade ediyor. İzzet Güllü kitabında mevcut psikolojik terapilerden farklı olarak yeni bir terapi modelinden bahsediyor. Bu yöntemin keşif sürecini şöyle anlatıyor: “Modelim bir devlet hastanesi kliniğindeki 20 küsur yıllık süreçte, binlerce vak’a üzerindeki yoğun meslekî uygulamalarım esnasında doğdu. Daha önce kuşkusuz ki ben de klâsik yaklaşımları benimsiyor, terapi, tanılama ve tedavi süreci hakkında tıpkı sektör gibi düşünüyordum. Bir yöntem keşfetmek gibi bir niyetle yola çıkmadım. Süreç beni bu noktaya taşıdı. Esasında benzer deneyim sürecine sahip her uzmanın beni anladığını ve benzer şeyleri keşfetmiş olduklarını biliyorum. Ancak çok güçlü bir şekilde dönen bir çark var ve bunun dışına çıkabilmek çok kolay olmuyor.”
Psikolojiniz bozuk değil, psikiyatriniz bozuk
Psikolojiniz bozuk değil, psikiyatriniz bozuk diyen Güllü, meslekî gözlemlerini şu şekilde aktarıyor: “Bize hastane psikologlarına çalıştığımız kliniklerde psikiyatri uzmanlarınca tanısı konulmuş insanlar gelir. Öncelikle burada ciddî bir sorun olduğunu fark ettim. Bu kişilerin çoğu kitaplardaki teşhis kriterlerini karşılamadıkları halde bir hastalık teşhisi alıyorlardı.
Bunda, psikiyatri branşında hiçbir tahlil ve tetkik imkânının olmayışından tutun kliniklerde kişi başına ayrılan sürenin kısalığına, oradan psikiyatri eğitimine kadar birçok faktör rol oynar. Ben bu sorunu danışanlarımıza izah ediyor, ortada bir hastalıklarının bulunmadığını, belirtilerin olmasının hastalık anlamına gelmediğini, bir gözün hasta olduğunda da ağrıyabileceğini, ancak bu gözün çok fazla bilgisayar başında oturulduğunda da ağrıyabileceğini, şikâyetlerinin bulunduğunu, fakat bunun bir hastalık olmadığını anlatmaya, kişileri bu hatalı teşhis konusunda uyarmaya ve ikna etmeye çabalıyorum.”
Kişileri etkileyen algıdır
Günümüz insanlarının nasıl hastalık hastası olduğunu ve insanlar psikolojileri yüzünden değil, bu psikolojiyi hastalık olarak algılamaları dolayısıyla etkilediklerini ifade eden Güllü, “Psikolojimizi hastalık olarak algıladığımız için etkileniyoruz. Bu hastalıklı hastalık algısını ve inancını sektör kurdu. Çünkü o hastalıklardan besleniyor. Hasta olmadıklarına ikna olduklarında psikolojilerinde enteresan değişimler ortaya çıkıyor, bu durumda bazı şikâyetlerin psikolojileri üzerinde bir etkisi kalmıyordu. Yani kişileri etkileyen olgu değildi, algı idi. Hastalık algısı ve ben hastayım inancı… Bu algıyı ve inancı büyük ölçüde sektör kuruyordu” diyor.
Uzmanlar arttıkça, sorunlar da artıyor
Güllü, mevcut sektörle kliniklerin sayısının artmasını şu şekilde değerlendiriyor: “Uzman sayısı arttıkça sorunlarımız azalacağı yerde artıyor. Çünkü her insanî belirti ile hastalık arasında psikolojik bağlar kuran, meslekî varoluş kaygısı etik hassasiyetlerinin önüne geçmiş uzman sayısı arttı. Her profesyonel uzman senede 5 kişiyi tedavi edebilseydi bugün bu toplumda klinik düzeyde yardım alma ihtiyacı duyan insan sayısı neredeyse kalmazdı.”
Çare, sektörü doğru tanımakta
Kitabında sıkça hastalık değil de bir algı meselesi olduğundan bahseden Güllü, algı inanç meselesini şöyle açıklıyor: “Tanı, tanılama, tanımlama işi son derece hayatidir. Çünkü yaklaşım belirler. Siz bir sorunu iletişimsel bir sorun diye tarif ederseniz devreye iletişimle ilgili çareler girecektir. Bir sorunu siyasal sorun olarak görürseniz devreye sokulacak çözüm de siyasî nitelikli olacaktır. Bir algı ve inanç sorununu, psikososyal nitelikli bir problemi hastalık diye tanımlamak devreye alâkasız tıbbî tedavilerin girmesine, bu ise tedavi başarısının düşmesine, haliyle de acıların uzamasına ve daha fazla ilâç kullanılmasına neden oluyor. Sektöre göre bizi etkileyen belirtilerdir. Bizi etkileyen belirtinin ortaya çıkışı veya şiddeti değildir. Bu belirtinin nasıl algılandığı, hastalıkla ilişkilendirilip ilişkilendirilmediğidir. Çare hastalıklı hastalık algısının ve inancının değişmesindedir. Çare bu sektörü doğru tanımakta ve hastalık inadında neden ısrarlı olduğunu öğrenebilmektedir.”
Kişisel gelişim akımları direnç kaybı oluşturuyor
Mevcut sektörün algı argümanlarının yanında bir de kişisel gelişim kitapları insanların gelişmesinden ziyade daha çok gerilemesine yol açtığı düşüncesi üzerine konuşan Güllü, “Klinik gözlemlerime göre panik atak vak’alarında kişisel gelişim akımlarının da önemli bir rolü bulunur. Bu akımlar, iste ve başar, içindeki devi uyandır türü ve sürekli pozitif olmayı salık veren gerçeklik dışı mesajlarla derin hayal kırıklıkları ve ciddî motivasyon kayıpları oluşturur. Sürekli pozitif olmak sürdürülebilir bir ruhsal süreç değildir.
Ruhu ve zihni yorar, böylece direnç kaybı oluşturarak sorunlara yatkınlık oluşturur.
Hastalık sanılan birçok psikolojik sorunun altında aslında zihinsel ve ruhsal yorgunluk yatar.
Modern psikiyatri bunu hep atlar. Çaresi nitelikli dinlenmek olan nice sorunda boş yere medikal tedavi uygular” dedi.
***
“İnsanlara, şemsiye kullanmayı öğretiyorum”
Son olarak Güllü, yöntemi hakkında düşüncelerini şu şekilde ifade ediyor: “Ben yöntemimi şu vecize ile özetliyorum: Yağmur yağdığı için değil, şemsiye kullanmadığınız için ıslanırsınız. Sektör bizi yağmurun ıslattığını söylüyor. Tedaviyi bu felsefe üzerine kuruyor. Haliyle de bizi yağmurla, bulutlarla, iklimle savaştırıyor. Böylece yağmuru dindiremediği gibi iklimi de bozuyor. Ben ise insanlara şemsiye kullanmayı öğretiyorum. Siz sorunların üzerinde durmazsanız sorunlar da sizin üzerinizde durmaz. Sorunlarınızı yokmuş gibi yaşayın ki yok olsunlar. Biz insanların sorunlarının üzerinde durmasını çok seviyoruz. Çünkü sorunlarını önemsediklerinde yardım alma ihtiyaçları ortaya çıkıyor. Bu da biz profesyonelleri maddî ve manevî olarak ihya ediyor.”
RÖPORTAJ: SÜREYYA NUR İŞLER
[email protected]