İstanbul Enstitüsü ile Pak Medya İş Sendikası tarafından ortak gerçekleştirilen 'Türkiye'de Basın Özgürlüğü ve Demokrasi' konulu panele katılan Kâzım Güleçyüz, dikkat çeken tespitlerde bulundu.
Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Müdürü Kazım Güleçyüz, medyanın ve siyasetin baskı altında olduğunu, 'ya bendensin ya düşmanımsın' anlayışı ile karşı karşıya olunduğunu söyledi.
Güleçyüz, herkesin kendisini baskı altında hissettiği bir dönem yaşandığını, buna üniversiteler ve siyasetin kendisinin de dahil olduğunu belirtti. Ya bendensin ya düşmanımsın anlayışının hakim olduğunu belirten Güleçyüz, "12 Eylül döneminde anayasayı eleştirdiğimiz için bir yıl kapatıldık. O dönemde toplam kapatıldığımız gün sayısı 476 gündür. 28 Şubat'ta da yine bir ay kapatıldık. Deprem ilahi ikazdır dediği için yönetim kurulu başkanımız Mehmet Kutlular 276 gün hapis cezası aldı. Bunları yaşadık ve bugünlere geldik. Deniyor ki yeni Türkiye, ileri demokrasi. Ama çizilen tablo, yaşanan hadiseler 14 Aralık operasyonu, basın kartı meselesi (94 gazetecinin sürekli basın kartı almasının engellenmesi) Risale-i Nur basımı konusuyla ilgili yaşanan gelişmeler Türkiye'nin çok farklı bir istikamete gittiğini gösteriyor. Baskının sadece asker eliyle değil, siviller eliyle de çok daha vahim bir şekilde gündeme gelebileceğini ortaya koyuyor." dedi.
Risale-i Nur basımında gelinin noktanın 'basılıp basılmayacağına devlet karar verir' olduğunu belirten Güleçyüz, bu sürecin baştan itibaren hukuksuz olduğunu belirtti. Bandrol meselesi, sonrasında kamulaştırma yapılarak yanlış yapıldığını ve bu konudan vazgeçilmesi gerektiği yönünde çağrılarına olumsuz cevap aldıklarını belirten Güleçyüz, "Herkesi kapsayan bir demokrasi varsa buraya demokrasi denilebilir. Sadece bana demokrasi yada sadece bana özgürlük, benim işime yaradığı şekilde hukuk gibi bir anlayışla bir yere varmak mümkün değil. Bireylerin tümü bu haklardan istifade edebilmeli. Suya sabuna dokunmadığınız sürece herkes özgür sayılabilir. Ama suya sabuna dokunmadan da temizlik olmuyor. Özgürlük ve demokrasinin evrensel kriterler kapsamında, AB normlarında da ifade bulan manada hayat bulması lazım ki bu konuları aşalım. Bizler demokrasinin millet hakimiyeti olduğuna, iktidarın milli iradeye yüklediği anlamdan çok farklı bir anlamda millet hakimiyeti olduğuna inanıyorsak ki, milli irade dediğiniz zaman sandıktan çıkan sonucun tamamıdır milli irade. Muhalefet de bu iradenin içindedir ama bugünkü yönetim anlayışı sadece iktidara destek verenleri milli irade kabul ediyor. Diğerlerini milli irade kabul etmiyor. Böyle bir demokrasi anlayışı da tabi ki olmaz. Dolayısıyla demokrasi millet hakimiyeti ise bizim bu hakimiyeti gösteren bir dayanışma, duruş ortaya koymamız lazım. Bunu da ittihat ile dayanışma ile ortaya koymamız gerekiyor ki sonuç alabilelim." değerlendirmesinde bulundu.