Başbakan konuşurken tam arkasında boyunun 10 katı büyüklüğünde bir resim asılı ve o resmin yanında küçücük kalıyor. Erdoğan CHP'yi eleştirdiği konuşmayı, CHP'nin kurucusu önünde yapmak zorunda kalıyor. İşte trajik dediğim durum bu...
Yeni Asya'nın 24 Kasım tarihli nüshasında sorduğu "Dersim'in bir numarası kim?" sorusuna Sabah gazetesi yazarı Emre Aköz bugün cevap verdi. İşte Emre aköz'ün yazısı:
Trajik bir görüntü
Başbakan Erdoğan'ın, Dersim Katliamı hakkındakibazı gerçekleri CHP'nin yüzüne vurduğu ve mağdurlardan devlet adına özür dilediği konuşmayı canlı izleyemedim.
İl Başkanları Toplantısı'nda söylediklerini sonradan okudum ve etkinliğin fotoğraflarına baktım. Aşağıdaki satırları yazmadan önce de, internetten videosunu seyrettim.
Başbakan Erdoğan'ın durumu için acaba hangi kelimeyi kullanmalı: Mesela "trajik" uyabilir.
Sebebini anlatmaya çalışayım...
Uyduruk gerekçelerle Dersimli Aleviler-Kürtler katlediliyor. Kaç kişi? 13 bin 836...
Kadın ve çocuklara bile kıyıyor kahraman ordumuz. Mağaraya saklananlara zehirli gaz sıkarak "fareler gibi" öldürüyor. Dereler kıpkırmızı akıyor.
***
Korkunç bir olay ile karşı karşıyayız. Devletin saymakla bitmez günahlarından biri...
Peki katliamın sorumluları kim? Operasyonu yapan ordu. Askeri sorumluk Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Dersim operasyonunu yürüten Korgeneral Abdullah Alpdoğan'da...
Kendisini ciddiye alan olmasa da, Hükümetin başında Celal Bayar var. İstifa etmediğine göre sorumlu.
Ayrıca ondan önceki İsmet İnönü Hükümeti de masum değil; çok sayıda ölümün altında imzası var.
***
Yazının başında da belirttiğim gibi Başbakan Erdoğan, CHP'ye yükleniyor. Tarihsel olarak haklı elbette: O dönem iktidarda CHP var.
Zaten başka bir partinin olması da mümkün değil. "Tek adam, tek parti" rejimi sürüyor.
O halde her şey apaçık: Katliamın "askeri" sorumlusu ordu, "siyasi" sorumlusu ise CHP...
O kadar mı? Şimdiki sistem bizi yanıltmasın: Bugün diyelim ki Kandil'e yapılan hava harekâtının siyasi sorumlusu Başbakan Erdoğan ve hükümetidir.
Dersim katliamının yapıldığı yıllarda ise statüler farklıydı: Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk, aynı zamanda CHP'nin genel başkanıydı.
Yani katliamın en yüksek siyasi sorumlusu Atatürk idi. Bu kadar mı? Hayır, değil! Aynı zamanda askeri sorumlusu olduğunu da görüyoruz. Harita üzerinde çizimler yaparak, ordunun operasyonu nasıl yürütmesi gerektiğini göstermiş.
***
Gelelim yukarıda değindiğim konuya, yani Erdoğan'ın haline: Başbakan konuşurken tam arkasında boyunun on katı büyüklüğünde bir resim asılı. Erdoğan, o resmin yanında küçücük kalıyor.
Devasa resim, Başbakan'ın yerden yere vurduğu CHP'nin kurucusu ve 10 Kasım 1938'deki ölümüne dek genel başkanı olan Atatürk'e ait.
AK Parti'nin kurucusu olan Erdoğan, CHP'yi eleştirdiği konuşmayı, CHP'nin kurucusu önünde yapmak zorunda kalıyor! İşte trajik durum dediğim bu...
(G.Saray Başkanı'nın, F.Bahçe'yi eleştirdiği bir konuşmayı, dev bir Aziz Yıldırım posteri önünde yaptığını düşünün.) Başbakan Erdoğan, CHP'ye dönüp, "Bu katliamın siyasi ve askeri sorumlusu sizin kurucunuzdur" diye seslenemiyor.
***
Vesayet rejiminin baltaları şu sıralar toprağa gömüldü. Yani askeri ve siyasi olarak geri adım attılar. Ancak vesayetin ideolojisi yani Kemalizm aynen sürmekte:
İdeoloji sadece kelimelerden ibaret değildir. Kutlama ya da anma günleri, ululaştıran sıfatlar, her yere dikilen heykeller, dört bir yana konulan isimler, önünde konuşulan fotoğraf ve resimler de ideolojinin parçasıdır.
Malum resimler makul seviyelere inmedikçe vesayet rejiminin bittiğini söyleyemeyiz.
Emre Aköz, Sabah