17 Ağustos 1999 Marmara depreminin ardından 19 yılı geride bıraktık. Resmi raporlara göre 17 bin 480 insanın öldüğü depremden sonra bile ders alınmadı ve aynı hatalar tekrar ediliyor.
Haber: Netice Kübra Görentaş - Lütfiye Kef
Bu yıl 17 Ağustos1999 Marmara depreminin 19. yıl dönümündeyiz. Her yıl 17 Ağustos’ta depremden en fazla zarar gören Kocaeli başta olmak üzere çeşitli illerde anma faaliyetleri düzenleniyor. Bu faaliyetlerle vatandaşlarda deprem bilinci oluşturulmaya çalışılıyor. Doğru bilinen yanlışlar aktarılıyor. Deprem anında yapılması ve yapılmaması gerekenler anlatılıyor. Bianet’teki habere göre resmî raporlarda 17 bin 480 ölüm, 23 bin 781 yaralı, 505 kişi sakat kaldı. 285 bin 211 konut, 42 bin 902 işyeri hasarı olduğu gösteriliyor. Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50 bin ölüm, ağır-hafif 100 bine yakın yaralı, 133 bin 683 çöken bina ile yaklaşık 600 bin kişi evsiz kaldı. Büyük hasarlar, acılar bırakan ve izleri hâlâ sürmekte olan resmi olmayan sayılarla birlikte yaklaşık 16 milyon kaybımızın olduğu depremi geride bırakalı 19 yıl olmasına rağmen atılan manşetler hâlâ aynı: “Depreme hazır değiliz”
19 yılda geldiğimiz nokta neresi?
Nasıl hazır değiliz? Neden hazır olamıyoruz? Depremin ne zaman olacağını tam olarak bilemiyoruz, bilemeyiz de. Depremin olmamasını da engelleyemeyiz. Ama can kaybını ve oluşacak hasarı neredeyse sıfır seviyesine indirebiliriz. Dünkü röportajımızda izolasyon teknolojisini yer vererek bir çözüm önerisini aktardık. Fayda sağlayacak böyle teknolojilere devlet, yetkili merciler izin vermeli, kolaylık sağlamalı. 19 yılda geldiğimiz nokta kentsel dönüşüm adı altında halkın güven duygusu istismar edilerek bina yıkıp yerine görsel olarak iyileştirilmiş bir bina inşa etmek, veya toplanma alanlarının imara açılması olmamalı. Televizyon haberlerinde alınacak önlem olarak “cüzdanınız, anahtarınız, kullandığınız haplarınız baş ucunuzda olsun” sözleri söylenmemeli.
Parklar toplanma alanı olarak gösterildi
Bugüne kadar yayımlanmış haberlerden sizler için seçmeler yaptık. İşte içerisinde aynı sorunu barındıran bazı haberler... T24’deki haberde park alanlarının toplanma alanı özelliği taşımadı, 24 Haziran seçim öncesinde AKP tarafından yapılan imar barışı çalışmasının kaçak yapılara da belge alma hakkı tanıdığı ve yapılara mühendislerin dışlandığı bilgileri yer alıyor. Haber şu şekilde: CHP’nin, Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisi, Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı, 1999 felaketinden sonra İstanbul’da toplanma yeri olarak belirlenen 493 boş alanın çoğunun imara açılmasıyla 70’lere kadar düştüğünü söyledi. AKP’nin park alanlarını toplanma alanı göstererek bu yöndeki eleştirileri geçiştirme gayretinde olduğuna dikkat çeken Baltacı, park alanlarının mevcut yapısıyla toplanma alanı özelliği taşımadığını belirtti.
***
‘Felâketin sorumluları, dere yataklarını imara açanlardır’
Bir başka depreme hazır mıyız sorusuna İnşaat Mühendisleri Odası cevap veriyor; “En iyimser deprem senaryolarında bile hayatını kaybedecek insan sayısı on binlerle ifade edilmektedir.” İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından yapılan açıklamalarda: “17 Ağustos depreminin her yıl dönümünde aynı soruyu sormaya devam edeceğiz: İstanbul depreme hazır mı? İstanbul’da mevcut yapı stoku genel olarak güvenli olmaktan uzaktır; İstanbullular için tehlike arz etmektedir. En iyimser deprem senaryolarında bile hayatını kaybedecek insan sayısı on binlerle ifade edilmektedir. İstanbul’un yaşayacağı olası felâketin sorumluları hiç şüphe yok ki, dere yataklarını imara açan, askeri alanlara yapılaşma izni veren, yapı üretim sürecini denetimsizliğe mahkûm eden, mühendisleri üretim sürecinin dışına iten, kentleri insana göre değil ranta göre düzenleyenler olacaktır.”
Plansız yapılara yasal statü kazandırıldı
24 Haziran seçimlerinden hemen önce AKP tarafından sonuçları düşünülmeden alelacele yapılan imar barışı çalışmasının bütün kaçak yapılara yapı kayıt belgesi alma hakkı tanındığına dikkat çeken Baltacı, Mühendisler bu süreçten dışlandı. Depremlere dayanıksız, plansız, projesiz ve mühendislik hizmeti alınmamış yapılar yasal hale getirildi. Ayrıca imar barışı başladıktan sonra bazı kişilerin kaçak kat çıkmaya başladığı yönünde birçok duyumla karşılaşıyoruz” açıklamasını yaptı. Ulaşım yapılarının, barajların, tarihî eserlerin depremde nasıl tepki vereceği, kentsel dönüşüm projelerindeki belirsizlikler, su taşkınlarında bile ortaya çıkan altyapı sorunları, dere yataklarını bile yerleşime açan imar uygulamaları, afet sonrası çalışmaların taşıdığı soru işaretleri İstanbul’un tahmin edilenden daha yıkıcı bir etki alanı altında olacağına işaret ediyor.
***
Deprem acılarını kovarak, yerine oturan mesele: İmar Affı
Dönem dönem çıkartılan imar affı, ülkemizi güvenli yapılaşma ve sağlıklı kentleşme hedefinden uzaklaştıran önemli etkenlerden biridir. Şimdiye kadarki imar aflarının şehirleşmede sebep olduğu olumsuzluklar, 6 Haziran 2018 tarihinde yayınlanan İmar Barışı Yönetmeliği ile katlanarak tescillenecektir. Çünkü İmar Barışı olarak duyurulan ancak açıktan imar affı niteliğindeki düzenleme, sağlıklı ve güvenli yapılaşmaya ölümcül bir darbe vuracaktır. Yönetmeliğin 9. maddesinde, “Yapının depreme dayanıklılığı ve yapının fen ve sanat norm ve standartlarına aykırılığı hususu yapı malikinin sorumluluğundadır” denilerek, yapının güvenli olup olmadığı hak sahibinin beyanına bırakılmaktadır ki, bu durumun suiistimale yol açacağı, kaçak yapı ve bölümlerin gözden kaçmasına sebep olacağı açıktır.
Belgelerden mühendis imza bölümü kaldırıldı
İmar affıyla mühendislik hizmeti almadan üretilen sağlıksız yapıların affedilerek mevcudiyetlerinin koruma altına alınması, yapı stokunun iyileştirilme hedefinden uzaklaşmak anlamına gelecek, Sütlüce’dekine benzer yüzbinlerce bina büyük felâkete zemin hazırlayacak. İşin en ilginç tarafı, aynı zaman diliminde, 2 Mayıs 2018 tarihinde yeni Yapı Ruhsatı Formu Standardı yürürlüğe girdi. Değişiklikle yapı ruhsatlarında bulunan mühendis imza bölümü kaldırıldı. Yapı üretim sürecinde denetimsizliğe dâvetiye çıkaran, “sahte mühendisleri”, “imzacıları” bizzat devlet eliyle teşvik eden, yapı ruhsatlarının mühendisin bilgisi olmadan hazırlanmasına fırsat tanıyan, mühendisleri, mimarları üretim sürecinin dışına iten, mühendisliği önemsizleştiren düzenleme açık ki yeni Sütlüce facialarına dâvetiye çıkaracak.
2000 yılından bir haber: 62 yıldır süren imar affı
Türkiye’de imar affı ile ilgili ilk yasa 1948 yılında Ankara’ya özgü olup bir yıl içerisinde 5228 sayılı yasa ile ülke geneline yayılıyor. 1949 yılında çıkarılan imar affı ile hem ruhsatsız yapılara ceza verilerek kaçak yapılar affediliyor hem de belediyelere yıkma yetkisi veriliyor. 1953’te çıkarılan 6188 sayılı kanun ile de ilk defa bütün gecekondular yasallaştırılıyor. 1959’da çıkarılan yasa hazineden belediyeye arsaların devrini öngörülüp, 1963 yılında çıkarılan yasa ile de gecekondulara belediye hizmetlerinin götürülmesi hükmü getiriliyor. 1966 tarihli 775 sayılı Gecekondu Yasası ile gecekondular kabul edilerek 1970 yılında çıkarılan yasa ile gecekonduların yıkılamayacağı güvencesi getiriliyor. 1980 yılından sonra yapılan imar afları (2805, 2981, 3290 ve 3366 sayılı yasalar) ile gecekondu yanı sıra diğer kaçak yapıların da affedilmesi gündeme geliyor. 1983 yılında (21 Mart 1983 gün ve 2805 sayılı yasa) çıkarılan af yasası ile gecekonduların yasallaştırılması sağlanmış ve yeni gecekondu yapılması yasaklanıyor. 1986 yılında çıkarılan 3414 sayılı yasa ile, kendilerine arsa veya konut tahsis edilenler bu taşınmazları başkalarına devretme hakkı getiriliyor. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra 23 Ağustos 1999’da deprem felâketiyle ilgili alınan ve alınması gereken tedbirler konusunda Meclis Araştırması açılmasına karar veriliyor ve 23 Aralık 2000 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda görüşülüyor. Komisyonun hazırladığı rapora göre; gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmayı teşvik eden imar affı politikasından vazgeçilmesi gerektiği belirtiliyor.
***
‘Deprem Erken Uyarı Sistemi’ geliştirildi
İzolasyon Teknolojisi’ne kardeş haber: Uzmanları tarafından anlatılan ve dün gazetemizde yayınlanan ‘Deprem İzolasyon Sistemi’nin önemi dikkatlere sunulmuştu. Deprem Erken Uyarı Sistemi ve Uygulaması da yıkıcı deprem dalgası öncesi ‘hayat kurtaran saniyeler’ kazandırmayı amaçlıyor. 7TP Bilişim, Türkiye’nin eşiğinde beklediği büyük depreme karşı umut veren bir adım attı. 7TP Bilişim’in geliştirdiği Deprem Erken Uyarı Sistemi ve Uygulaması, yıkıcı deprem dalgası öncesi ‘hayat kurtaran saniyeler’ kazandırmayı amaçlıyor. Yaşadığımız 17 Ağustos felâketinin üzerinden geçen 19 yıl sonunda toplam bina stoğumuzun 1.2 milyonunun depreme dayanıksız olduğunu biliyoruz.
‘Hayat kurtaran saniyeler’
Kentsel dönüşümü tamamlanmamış bu binalardan yaklaşık 480’inin 20 milyon nüfuslu megakent İstanbul’da bulunduğunu düşündüğümüzde tehlikeye ne kadar yakın ve ne kadar eksik olduğumuzu her yıl 17 Ağustos’ta konuşuyoruz. Biz bu yıl 17 Ağustos’u anmadan önce sizlere umutlu bir haber vermek istedik. YUTTO Yeditepe (Yeditepe Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi) ve TİM-TEB Girişim Evi işbirliğiyle 2 yıl süren çalışmalar sonucunda geliştirdiğimiz 7TP Deprem Erken Uyarı Sistemi ve Uygulaması’nı tanıttı. Kuzey Anadolu fay hattı boyunca kurulan erken uyarı altyapısının cep telefonu uygulamasına entegre edilmesi esasına dayanan sistemin kurtardığı her hayat, bizim için çok büyük kazanç olacaktır.
Fotoğraflar: Tahir Turan Eroğlu - AA