"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman'ın dostuydu, darbecilerle yıldızı hiç barışmadı...

17 Nisan 2017, Pazartesi 13:30
17 Nisan 1967'de vefat eden Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'i rahmetle anıyoruz...

Hürriyet sevdalısı bir hukukçu olarak her türlü baskıcı sistemi reddeden ve bu uğurda hapis yatan, yıldızının bir türlü barışmadığı darbecilerden tehditler alan Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil, konuştuğu kürsülerden “Yaşasın Millet!” diye haykırarak inerdi.

Bir imparatorluğun çöküşüne şahitlik eden bir bellek, vicdan sahibi bir aydın olan Ali Fuat Başgil, Bölükbaşıoğulları'ndan Hafız İbrahim Efendi'nin torunu, Mehmed Şükrü Efendi'nin oğlu olarak 1893 yılında Çarşamba'da dünyaya gelir. İlkokulu Çarşamba’da okuyan Ali Fuat, orta öğrenimini İstanbul’da devam ettirirken 1914 yılında öğrenimini yarıda bırakıp Birinci Dünya Savaşı’na katılır. Yedek subay olarak dört yıl Kafkasya Cephesinde savaşan Ali Fuat Başgil, Hatıraları’nda şöyle özetler durumu: 

“1914 Ağustos sonlarında, Çarşamba ve Samsun’dan ilk kafile on beş genç idik. Güle söyleye yola çıktık. Erzincan talimgâhına gittik. 1919 başlarında, o şen kafileden yalnız üç kişi döndük. Arkadaşların kimi cephede şehit düştü, kimi hastalık ve sefaletten öldü.”

YÜKSEK ÖĞRENİM HAYATI PARİS’TE GEÇTİ

Bu dönüş aynı zamanda bir medeniyetin de çöküşünü özetler. Orta öğreniminin geri kalan kısmını Paris Buffone Lisesi'nde tamamlar (1921). Yüksek öğrenimine Grenoble Hukuk Fakültesi'nde devam eden ve Paris Hukuk Fakültesi'nde "Boğazlar Meselesi" konulu teziyle doktor olan Ali Fuat Başgil; sadece hukuk ilmiyle değil, ülke meseleleriyle de yakından ilgilenir bu dönemde. Daha sonra Paris Siyasî İlimler Okulu ile Edebiyat Fakültesi'nden diploma alır ve Lahey Devletler Hukuku Akademisi'nin kurslarına devam eder. Ve sonra doğduğu kadim topraklara -Osmanlı vatandaşı olarak ayrıldığı topraklara, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak- döner. Bu durum O’nun için-o dönemdeki birçok aydının yaptığı gibi- geçmişin reddi anlamına gelmeyecektir.

DİL DEVRİMİNİ SUİKAST OLARAK GÖRDÜ

1924 Anayasası’ndaki insan hak ve özgürlükleri ve Türkçe ile ilgili hükümleri şiddetle eleştiren Ali Fuat, Türkçenin sadeleştirilmesi ile ilgili yapılan çalışmaları anlamsız ve köklerden uzaklaşma olarak değerlendirir. O, bu çalışmaları geçmişle aramıza mesafe koyması açısından eleştirir ve Dil Devrimi’nin devamında gelen uydurukca kelimeleri dilimize yapılan bir “suikast” olarak nitelendirir hatıralarında. “Sessiz ve mukaddes dilimiz Türkçemiz, her kelimesinde asil bir milletin en az bin yıllık bir tarihin biriktirdiği mana ve hatıralar saklı bulunan lisan şekline girmiş millî ruhumuzdur.” Bu ifadeler Müslüman Türk aydınının irfanının hangi kelimeler etrafında gelişmesi gerektiğini de ifade eder cinstendir.

ANADOLU'NUN VİCDANLI VE GÜR SESİ

Ülkesinde ilk görevi Maarif Vekâleti Yüksek Tedrisat Umum Müdür Muavinliği’dir. 1930 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'nde açılan imtihana “Hukukta Mesuliyet” teziyle katılarak kazanır ve doçent olur Ali Fuat Başgil. Bir yıl sonra aynı fakültenin Roma hukuku profesörlüğüne tayin edilecektir. 1933 yılı sonuna kadar bu görevde kalacak olan Ali Fuat Başgil, Gazi Terbiye Enstitüsü’nde de Medeniyet Tarihi dersleri vermiştir. Bu dersleri sadece teorik fikri sabitleri şeklinde anlatmaz; Müslüman Türk’ün düşünce temellerini saf imanlı bir kalbin oluşturabileceğini telkin eder. Doğu ile Batı’nın bir coğrafyadaki temsilcisidir Ali Fuat. Doğu irfanının ve bu toprakların vicdanlı sesi olacaktır ileriki yıllarda.

HATAY CUMHURİYETİ’NİN ANAYASASINI HAZIRLADI

1933 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Esasiye Hukuku Profesörlüğü’ne getirilen Ali Fuat Başgil, 1936 yılında İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi Müdürlüğünde de bulunur. 1937 yılında Hatay Cumhuriyeti’nin anayasasını hazırlar ve bundan iki yıl sonra 1939’da Ordinaryüs Profesör olur. 1938-1942 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı yapan Ali Fuat Başgil, 1947 yılında Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti'ni kurar.

ÖZGÜRLÜKÇÜYDÜ, ASKERΠDARBELERE KARŞI ÇIKTI

1949 yılında askerlerin İnönü iktidarını alaşağı etme düşünceleri ve darbe girişimlerine destek vermeyi reddeder. Bu reddediş ilk olmayacaktır Ali Fuat için. Özgürlükçü bir aydın olarak fikirlerini beyan etmekten çekinmeyecektir. Bu dönemde din ve laiklik konulu konferanslar düzenlemektedir üniversitelerde. O dönem için oldukça özgürlükçü ve cesur olan görüşlerini üniversite gençliğine anlatmayı bir sorumluluk olarak görür. 1952'de Pakistan'da, 1959'da Ürdün'de toplanan İslâm Kongreleri'nde ve 1959'da Almanya'da toplanan Hukuk Kongresi'nde Türkiye'yi temsil eder.

27 MAYIS’TA ÜNİVERSİTEDEN ATILDI, HAPİS YATTI

27 Mayıs 1960 askerî darbesinden sonra Millî Birlik Komitesi (MBK) tarafından, üniversiteden atılan 147’ler listesine alınır Ali Fuat Başgil. Daha sonra 147'lerin özel bir kanunla üniversiteye dönmelerine imkân sağlanmasına rağmen Başgil, konuyu bir haysiyet meselesi olarak kabul edecek ve dönüş hakkını kullanmayacaktır. 27 Mayısçılar tarafından “mürteci, yobaz” olarak yaftalanır Ali Fuat Başgil. 27 Mayısçılara kesinlikle karşı çıkmış ve darbeyi şiddetle eleştirmiştir. Çünkü Ali Fuat, sadece vicdan sahibi biri değil; aynı zamanda vicdanın ne olması gerektiğinin de resmidir.

DARBECİLERLE YILDIZI HİÇ BARIŞMADI

1960 yılının Aralık ayında gördüğü bir rüyadan -rüyayı Ali Fuat, ilâhi kâinatın en harikulâde tecellilerinden biri olarak değerlendirir- on gün sonra 1961 yılının Ocak ayında tutuklanacak ve Mart ayının 29’una kadar hapis yatacaktır. Tutuklanmasına gerekçe olarak Kurucu Meclis aleyhine yaptığı eleştiriler gösterilir. 10 Nisan 1961'de emekliliğini isteyecek ve politikaya girecektir. Kürsülerden “Yaşasın Millet!” diye haykırarak inen Ali Fuat Başgil, 1961 yılında Adalet Partisi Samsun listesinden bağımsız aday olarak Cumhuriyet Senatosu üyesi seçilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasından sonra Cumhurbaşkanlığı'na adaylığını koyar. Fakat 27 Mayısçıların baskılarından dolayı adaylıktan çekilir. (Darbeciler sadece Ali Fuat Başgil’i tehdit etmemişler, onunla birlikte bütün memleketi ateşe atabileceklerini de ifade etmişlerdir.) Daha sonra da senatörlükten de istifa eder ve 1962 yılında İsviçre’ye gider.

MİLLETİNİN YÜREĞİNE DEFNEDİLDİ

Cenevre Üniversitesi’nde Türk Tarihi ve Dili Kürsüsü’nde görev yapar. 1965 yılında tekrar Ev’e dönen Ali Fuat Başgil o yılki seçimlerde Adalet Partisi’nden milletvekili seçilir. Yaşadığı dönem içinde “Liberal Devlet, Liberal Laiklik” anlayışını savunan, her türlü otoriter baskıcı sistemi reddeden ve ayaklı bir hukuk okulu olan Ali Fuat Başgil 17 Nisan 1967 yılında vefat eder. Cenazesi büyük ve vicdanlı bir kalabalık tarafından Karacaahmet Mezarlığı’na götürülür. 

BEDİÜZZAMAN'IN DOSTUYDU

Bediüzzaman Said Nursi'nin talebelerinden merhum Bayram Yüksel, bir hatırasında Başgil'in şöyle dediğini aktarmıştı: "Bir zaman Profesör Ali Fuat Başgil, ‘Üstadın ilmine hayranım. Bizim tahsil ettiğimiz ilimle, Üstadın ilmi mukayese edilemez. Üstada Cenab-ı Hak öyle bir ilim nasib etmiş ki; umman gibi, aştıkça kabarıyor. Bir deniz ki içine girdikçe giriliyor. Bundaki ilmin ucu bucağı yoktur. Diğer eserleri, ilimleri müstesna, yalnız Türkiye’de Osmanlı lisanını muhafaza ettiği kâfidir. Çünkü onun eserleri aynı zamanda Osmanlı lisanını muhafaza ediyor‘ demişti."

Haber Merkezi

Etiketler: ali fuat başgil
Okunma Sayısı: 5416
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı