ABD ve Rusya, Suriye sorununun çözümü için anlaştı. Ankara’nın Suriye’den çıkmaya hazırlandığını ifade eden siyaset bilimci Dr. Mustafa Peköz, “Türkiye’nin krize dönüşen politikasının kriz merkezinde Suriye bulunuyor” dedi.
Küresel ve bölgesel stratejiler, politik yönelimlerle yakından ilgilenen Ortadoğu uzmanı Dr. Mustafa Peköz, The Independentturkish Ankara’nın Suriye politikası, Suriye’nin geleceği, Kürtler ve İdlib ile ilgili sorularını cevapladı.
Geçen günlerde “Ankara, Suriye’den çıkmaya hazırlanıyor” adlı bir makale kaleme aldınız. Ankara’nın Suriye’den çıkışını zorunlu kılan gerekçeler neler?
Bu soruya birkaç satırla cevap vermek oldukça zordur. Sorunun yanıtı, Türkiye’nin Ortadoğu stratejisi ve yönelimleriyle doğrudan ilişkilidir. Türkiye, Ortadoğu’daki stratejik dengeleri belirleyen 4 ülkeden biridir. Bölgesel dengelerin değişmesine paralel olarak kendisine özgür bir strateji oluşturmak istedi. Bu nedenle son 10 yıldır agresif ve yayılmacı bir dış politika izlemeye çalışıyor.
Bölgede NATO’nun tek üyesi olan Ankara, askerî gücünü politik etki alanının genişletilmesinde önemli bir faktör olarak ön plana çıkartı. Irak, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz’de küresel güçlerin stratejik politikalarını ve bölgesel ilişkileri hesaba katmadan kendisine göre belirlediği bir stratejiyi uygulamaya çalıştı.
“Türkiye, Doğu Akdeniz stratejisini büyük oranda terk etti”
Peki, ne oldu?
2020 yılının sonbaharından itibaren Doğu Akdeniz’de önemli oranda geri adım attı. Dahası ABD ve Avrupa Birliği (AB) merkezli NATO’nun doğrudan veya dolaylı uyarıları sonucu Doğu Akdeniz stratejisini önemli oranda terk etmek zorunda kaldı. Libya ile kurduğu ‘Mavi Vatan’, Akdeniz saha anlaşmasının artık bir önemi kalmadı. Libya üzerinden kurmaya çalıştığı hâkimiyeti önemli oranda terk etti. NATO’nun çekilmesinden sonra Afganistan’da kalmak için bütün olanaklarını kullanmasına rağmen askerî güçlerini çekmek zorunda kaldı. Türkiye’nin Irak politikası dahası Irak Kürdistan Bölgesi’nin (IKB) sınırları içerisinde PKK’ya karşı güvenlik gerekçesiyle kurduğu bir kısım askerî üslerin kapatılması için Ankara yoğun bir diplomatik baskı altına alınmaya başlandı.
(...)
Türkiye’nin askerî gücü hangi gerekçeyle Suriye’de kalacaktır. Bunun güvenlikle ilgisi olmadığı çok açıktır. El Bab’da kaymakamlık açmak, üniversite kurmak gibi yönelimleri bize başka noktaları çağrıştırıyor. Kalıcılaşmaktan kast edilen toprakları fiilen almak yani bir bakıma İsrail’in ‘Golan Tepelerini’ ilhak etmesi gibi bir amaç mı var! Bugünkü küresel dengelerde ve güç ilişkilerinde böyleni bir yönelimin hiçbir şekilde söz konusu olmayacağını sanırım cumhurbaşkanına anlatan kimse çıkmadı. Açıkça söylemek gerekirse Ankara’nın Suriye için belirlediği ve uyguladığı hiçbir politikası başarılı olamadı. Bu nedenle izlediği politikayla artık stratejik dengelerin dışına düşmeye başlayan Ankara’nın Suriye’de özellikle İdlib’de kalmaktan ısrar etmesi ordunun çok daha fazla kayıp vermesine yol açacağı açıktır. Bunun iç politikadaki olumsuz yansımaları ise tahmin edilenden çok daha fazla olacaktır.
(...)
“Arap Birliği Suriye’ye sahip çıkıyor”
Ayrıca yakın dönemde yeniden İslâm Birliği Teşkilâtı’na/Arap Birliği ligine çağrılacak olan Suriye, bütünlüklü olarak Arap toprağı olarak görülmekte ve sahiplenilmektedir. Arap Birliği, Esad olsun veya olmasın Suriye’yi mutlak ve koşulsuz sahipleniyor/sahiplenecektir. Bu nedenle Ankara’nın Mısır ve BAE ile yapılan görüşmelerde olumlu sonuç almak için hem bu ülkelere karşı izlediği özel politikaları toptan terk etmesi hem de bölgesel politikalarda Arap Birliğine tam uyum sağlaması gerekir. Bunun yolu da Suriye, Libya ve Irak’ta bulunan askerî güçlerini çekmeleridir.
(...)
11. yılına giren Suriye iç savaşında kaybeden kim veya kimler oldu?
Evet, 11 yıldır süren Suriye iç savaşı esasen Suriye’yi yıktı. Barış ortamı olsa dahi Suriye şehirlerinin inşası için yaklaşık 700 milyar dolara ihtiyaç olduğu söyleniyor. Sonuçta bu savaşın tarafları var. Küresel çapta ABD-Rusya, bunların kaybedeni olmaz. Her iki güç kendi stratejik çıkarları için bölgede bulunuyorlar. Bölgesel ilişkilerde İran sürecin aktif gücü ve kazanan taraf olmasına rağmen Suriye’nin geleceğindeki etki alanı ne olur? Bunu İsrail faktörü ciddî oranda etkileyecektir.
Ancak Rusya-İran desteğinde kazanan bir taraf Esad yönetimidir. ABD desteğinde kazanan ikinci güç mutlak olarak Kürtler oldu. Kaybedenler sınıfına ise radikal İslâmcı örgütleri/grupları koyabiliriz. Bunların Suriye’nin geleceğinde hiçbir şekilde yeri olmayacaktır. Ne Rusya ne de ABD buna onay verir. İslâmcı güçleri aktif olarak destekleyen Türkiye’deki iktidar da kaybedenler kulübünde yerini aldı denebilir. 6 ay içinde Emevi Camii’nde namaz kılmayı hedeflerken tersine radikal İslâmcı örgütlerle başı belâda olan bir Ankara ile karşı karşıyayız.
(...)
ABD ve Rusya’nın Suriye konusunda anlaştığını söylüyorsunuz. Gerekçeleriniz nelerdir? Bu güçler, ülkenin bölünmesi, yoksa birliği konusunda anlaştılar?
Suriye’deki politik istikrar hem ABD hem Rusya için son derece önemlidir. ABD, geleneksel Ortadoğu politikası ekseninde politik dengeleri yeniden kurmak istiyor. Çünkü merkezine Çin’i koyduğu Asya-Pasifikler stratejisi üzerinden yoğunlaşacak. Biden’ın da Trump’ın da uyguladığı ABD’nin küresel stratejisinin merkezinde Çin var. Bu nedenle aralarında bir fark yok. Trump, ABD bakımından gelecek 20-25 yıl için son derece önemli olan Ortadoğu’yu hiçbir politika belirlemeden terk etmeye kalktı. Biden ise tersine bölgenin önemini dikkate alarak bir planlama yapıyor. Suriye’deki durum ABD’nin bugününden çok önümüzdeki yıllarda İran’ı da kapsayan enerji yataklarının kontrolü ve yeni enerji boru hatları projelerinin hayata geçirilmesinde önemli bir yer işgal edecek. Özellikle Rojava bölgesiyle ilgilenmesinin Kürtlere yönelik haksız uygulamalar değil jeo-stratejik planlamaları ve çıkarlarıdır. Bu nedenle bölgesel dengelerin yeniden kurulmasını önemsiyor. Buna uygun bir planlama yapmak istiyor.
(...)
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Son olarak şöyle özetleyelim: Bölgedeki gelişmeler ve Suriye’de oluşan iç politik dengeler dikkate alındığında Türkiye’nin Suriye’den çekilmesi ve mevcut gerçekliği kabullenmesi kaçınılmazdır. Ankara’nın Suriye politikasını belirlemede önemli bir rol üstlenmiş olan bir dönem Dışişleri Bakanlığı ve başbakanlık yapan, AKP’den ayrılarak Gelecek Partisi’ni kuran Ahmet Davutoğlu’nun birkaç gün önce yaptığı açıklama oldukça önemli ve dikkat çekicidir. Davutoğlu: “Suriyelilerin Kürtler için federasyon kararı alması halinde Türkiye’nin buna saygı göstermesi gerektiğini belirtmesi Ankara’nın gelecekteki pozisyonu bakımından bize bir fikir veriyor. Yani devletin, hem Suriye’de kabul görme olasılığı oldukça yüksek olan ‘Federe Anayasa’yı kabul etmesi hem de SDG ile masaya oturması hiç kimseye sürpriz gelmemelidir.