Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin talebelerinden Abdullah Yeğin'in kurucuları arasında yer aldığı Hizmet Vakfı'nın internet sitesinde, Üstad'ın Abdullah Yeğin'e "Sen siyasi şeylere katiyen karışma" dediği bilgisi yer alıyor.
ÜSTAD: SEN SİYASİ ŞEYLERE KATİYEN KARIŞMA
Bediüzzaman, Abdullah Yeğin’i siyasi hareketlerin içinde bulunmaktan özellikle men etmiştir: “Üstad, ‘Sen siyasi şeylere katiyen karışma.’ dedi. Çünkü ben, kim ne derse bakarsın inanıveririm. O yanımı Üstad bildiği için böyle söylemişti.”
ABDULLAH YEĞİN KİMDİR?
1940 yılında gördüğü bir rüya vesilesi ile Bediüzzaman Said Nursi’yi tanıyan ve Kastamonu’da risaleleri yeni Türkçe ile yazanlardan biri olan Abdullah Yeğin sürekli mahkemelere verilir. Bediüzzaman’ın “Sen Nurcuların ağabeyisin” dediği Yeğin, yasal bir engel olmamasına rağmen Urfa ve Antep’te barındırılmaz.
Üstad’ın talebesi Abdullah Yeğin’e göre, dönemin Başbakanı Adnan Menderes Risale-i Nurlar’ın basımına izin verdi. Ancak çeşitli aksaklıklar sebebiyle söz konusu basım işi Başbakanlık Müsteşarı Salih Karar tarafından engellendi.
YENİ YAZIYLA RİSALE YAZAN İLK GENÇLERDEN
Bediüzzaman Said Nursi, 1943’te Denizli Mahkemesi için Ankara ve Isparta yoluyla Denizli’ye gidene kadar Abdullah Yeğin de zaman zaman onu burada ziyaret eder. Bediüzzaman’ın Denizli Mahkemesi beraatla sonuçlanır. Ondan sonra yeni ikamet edeceği yer yine yetkililer tarafından belirlenir. 1944 yılından itibaren artık Emirdağ’da hayat sürecektir.
Abdullah Yeğin de o tarihlerde Kastamonu Lisesi’ni bitirmiş, üniversite tahsili yapmak üzere Ankara’ya gitmiştir. Liseyi bitirince o zaman olgunluk imtihanı verilerek istenilen fakülteye gidilebilmektedir. Onun için Yeğin de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolur. Hukuk eğitimini tercih etmesinin sebebi çok farklıdır: “İslam hukukunu öğrenmek için gittim fakat baktım İslam hukukunun aleyhinde konuşuyorlar. Orada ikmale, ardından da sınıfta kaldım ve ayrıldım.”
Burada arzuladığı eğitimi bulamayan Yeğin, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne girer bu sefer: “Dil tarihe gittim. O da ne için? Arapçayı öğrenmek için. Dil tarihte Arapça öğretiyorlar diye duydum. Dil Tarih’in Arapça, Farsça, Almanca bir de felsefe tarihi olan bölümüne girdim.”
Önceleri maaşlı bir memur olmaktan başka bir gayesi olmayan Yeğin’in, Risale-i Nurlarla iştigal ettikten sonra memuriyette gözü kalmaz. Hele Bediüzzaman Said Nursi’nin ziyaretlerine gittikçe, bu düşünce kafasında iyice perçinlenir: “Ankara’da talebeler arasında Risale-i Nur okuyorduk. Bize yeni yazı ile yazılmış risaleler gönderiliyordu. Yine burada Nazif Çelebi çoğaltıyordu onları. Ondan sonra daktilo ile yazanlar vardı. Biz de yeni yazı ile Kastamonu’da iken, Üstad’ın yanında yazmıştık. Risaleleri yeni yazı ile ilk yazanlar biz olmuşuz Kastamonu’da. Üstad eskiden yeni yazıya müsaade etmiyormuş o zamanlar.”
Haber Merkezi