Filistin'in bağımsızlığının tanınmasına yönelik girişimlere İspanyol Meclisi'nin de katılmasıyla AB, İsrail politikasını gözden geçirmesi konusunda daha fazla baskı altında.
İsveç'in ilk AB üyesi sıfatı ile Filistin'in bağımsızlığını tanıyacağını açıklamasından sonra İngiltere ve İrlanda parlamentolarının bağlayıcılığı olmayan kararları ve son olarak İspanya Meclisi'nin hükümete tavsiye kararı alması, Avrupa Birliği (AB) üzerinde İsrail'e yönelik yaptırımlar ve Filistin'in tanınması yönündeki baskıların artmasına yol açtı.
AB üyesi ülkelerin Filistin'in tanınması yönünde daha cesur davranmalarının temelinde, İsrail'in son Gazze saldırısının Avrupa genelinde yüzbinlerce kişinin katıldığı gösterilerle protesto edilmiş olmasının büyük payı olduğu tahmin ediliyor. Protestolarda özellikle AB'nin sessiz kalması eleştirilerin başında yer alırken, Avrupa Komisyonu'nun aslında İsrail yönetimine barış sürecinde "zor kararlar" almaya zorlamak için diplomatik, siyasi ve ekonomik yaptırımları da içeren bir çalışma yaptığı İsrail basınına sızdı.
Üye ülkelerin katkılarıyla hazırlanan belgede AB'nin İsrail'e yönelik kararlarını sertleştirmesi, İsrail büyükelçilerinin koordineli olarak bakanlıklara çağrılması, Tel Aviv'den büyükelçilerin eşzamanlı çekilmesi, bakanlar ya da devlet başkanları düzeyinde İsrail'e uyarı mektubu gönderilmesi ve AB üyelerinin BM İnsan Hakları Konseyi'nde İsrail'le ilgili tutumlarını değiştirmesi gibi diplomatik önlemler yanında İsrail'in kullandığıAB fonlarının ve ortak projelerin gözden geçirilmesi, AB -İsrail ilişkilerinin sınırlandırılması ve Filistin topraklarındakiİsrail yerleşimleriyle ve buralardaki ekonomik faaliyetlerle ilgili vatandaşlara yapılan tavsiyelerin güçlendirilmesi gibi ekonomik ve siyasi yaptırımların değerlendirilebileceği belirtiliyor.
İsrail basınına sızan belgenin "gizli" ibareli kısmında ise İsrail yerleşimlerinde faaliyet gösteren AB şirketlerine yaptırımlar, yerleşimcilerin ve çözüme karşı çıkan İsrailli politikacıların muhatap alınmaması ve şiddete başvuran yerleşimcilerin AB'ye seyahatten men edilmesi gibi daha ağır yaptırımların düşünülmesi isteniyor.
Belgede ayrıca AB'nin Filistin devletini güçlendirecek önlemler kapsamında protokol düzenlemelerinin yapılabileceği ve Filistin'in tanınmasının ve uluslararası kuruluşlara üyeliğinin desteklenebileceği ifade ediliyor.
AB üyelerinin hazırlanması talimatını 11 Eylül'de verdikleri anlaşılan belgede yaptırımlarla birlikte teşviklere de yer veriliyor fakat AB-İsrail ilişkilerinde potansiyelin tamamen yakalanması nedeniyle "ilave teşvikler getirmenin zor olduğu" belirtiliyor.
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, sözkonusu belgenin selefi Catherine Ashton'ın döneminde, üye ülkeleri talebiyle hazırlanan bir "teknik çalışma hipotezi" olduğunu söyledi.
AB dışişleri bakanlarının dünkü toplantısının ardından konuşan Mogherini, basına sızan belgeyle ilgili "Tartışmalarımızın merkezinde değildi. Kimseye yaptırım meselesi yok. Mesele daha çok barış görüşmelerinin yeniden başlaması için insanları nasıl motive edebiliriz" dedi.
Dışişleri bakanlarının İsrail'e ilişkin dünkü kararlarında, "Müzakerelerle çözüme bağlılık taahhütlerini sorgulatacak eylemlerden kaçınılmalıdır. AB Batı Şeria'da Bedevilerin tehcir edilmesi planı ve AB ya da üye ülkelerin desteklediği projeler dahil süren yıkımlar yanında Beytullahim yakınlarında son donemde yapılan arazi istimlakı ve özellikle Givat Hamatos, Ramat Shlomo, Har Homa ve Ramot bölgelerinde yeni yerleşim inşa planlarının açıklanmasından derin esef duymaktadır ve bunlara şiddetle karşı çıkmaktadır. AB İsrail'i iki devletli çözümü doğrudan tehdit eden ve uluslararası hukuka aykırı olan bu kararlardan geri dönmeye çağırmaktadır" ifadesi kullanıldı.
AB kararında, İsrail'in Doğu Kudüs'teki son yerleşim faaliyetlerinin "Kudüs'ün iki devletin ortak başkenti olması ihtimalini ciddi şekilde tehlikeye attığı" belirtilerek yerleşimlerin uluslararası hukukta gayrımeşru olduğu hatırlatıldı ve AB ve üye ülkelerin yerleşimlerde üretilen ürünlerle ilgili mevcut mevzuatı ve ikili düzenlemeleri tam ve etkin şekilde uygulamaya devam edeceği vurgulandı.
Kararda, "AB durumu ve daha geniş etkilerini yakından takip etmektedir ve iki devletli çözümün uygulanabilirliğini muhafaza için ilave eylemlerda bulunmaya hazırdır" denildi.
AB kararında İsrail'e kutsal mekanlara saygı göstermesi ve Gazze'ye blokajı kaldırması çağrısı yapıldı ve İsrail ve Filistin'in iki devletli çözüme dayalı kalıcı barışa angajmanlarının AB ile ilişkilerinin geleceğini etkileyeceği belirtildi.
AB üyelerinin son dönemde attıkları bazı adımlar, İsrail basınına sızan belgede öngörülen bazı yaptırımlarla kısmen örtüşüyor fakat bunların Birlik içinde ne ölçüde koordine edildiği soru işareti olarak duruyor.
Bu arada Tel Aviv yönetimi AB'nin yaptırımlarla ilgili belge hazırlamasına tepki göstererek İsrail-AB ilişkilerinin barış süreciyle bağlantılı hale getirme çabalarına karşı çıktı.
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, pazar günü Alman mevkidaşı Frank-Walter Steinmeier ile görüşmesinin ardından düzenlediği basın toplantısında, " İsrail-AB ilişkileriİsrail ile Filistinliler arasındaki ilişkilere bağlamanın yeri olamaz" dedi.
Lieberman, İsrail'in Kudüs'te Yahudilere konut inşaasını asla yerleşim faaliyeti olarak addedmeyeceğini ve bu konuda hiçbir kısıtlamayı kabul etmeyeceğini ileri sürdü.
İsveç diğer AB ülkelerine yolu açtı
İsveç'te yeni hükümet Filistin'i tanıma taahhüdünü ekim sonunda hayata geçirirken İngiltere ve İrlanda parlamentoları, aldıkları bağlayıcı olmayan kararlarda hükümetlerine aynı yolu izlemelerini tavsiye etti. Bunu İspanya parlamentosunun dün oybirliğiyle aldığı, hükümete Filistin'i tanıma önerisinde bulunan kararı takip etti. Fransız meclisi benzer bir önergeyi 28 Kasım'da oylayacak.
İsveç Filistin'i tanıyan ilk AB üyesi olurken, Polonya, Romanya, Macaristan, Çek Cumuriyeti, Bulgaristan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Malta, AB üyelikleri öncesinde bu adımı atmışlardı.
İsrail ürünlerine sıkı takip
İsrail'e yönelik yaptırımlar söz konusu olduğunda ilk akla gelen, İsrail'in yasadışı yerleşim bölgelerinden gelen ürünler. Belçika, temmuz sonunda perakendecilere yerleşimlerden elde edilen ürünlerin etiketlerinde bu durumun açıkça belirtilmesi tavsiyesinde bulundu. Belçika Ekonomi Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada bu adımın İsrail'e karşı bir yaptırım olmadığı belirtilerek, AB mevzuatına göre tüketicilerin aldıkları ürünlerin kökeni konusunda bilgilendirilmeleri gerektiği vurgulandı.Belçika gibi Danimarka, Hollanda ve İngiltere'de de perakendecilerden yerleşimlerden gelen ürünleri açıkça etiketlemeleri isteniyor fakat İsrail'in baskısı nedeniyle AB'nin ilgili mevzuatını diğer üye ülkeler uygulamaktan kaçınıyor.
Finlandiya Dışişleri Bakanı Erkki Tuomioja, eylül ayında İsrail basınına yaptığı açıklamada, AB'nin Ukrayna toprağı olan Kırım'ı ilhak eden Rusya'ya uyguladığı yaptırımlarınİsrail için de düşünülmesi gerektiğini söylemişti.
Tuomioja, AB'nin bugüne dek israil'e sürekli havuç uzattığını ve artık sopa kullanmayı düşünmek zorunda olduğunu dile getirmişti.
Tuomioja'nın da belirttiği gibi AB, uluslararası hukuku sıklıkla ihlal eden İsrail'e ciddi bir yaptırım kararına asla gerek duymazken ilişkiler sürekli gelişti.
2012 yılında Brüksel'de toplanan AB-İsrail Ortaklık Konseyi'nde ilişkilerin seviyesi yükseltildi ve tarımdan bilime, enerjiden ulaşıma kadar 60 alana yakın işbirliği kararı alındı. İsrail'in yerleşim faaliyetleri sürdüğü bir dönemde AB bu ülkeye pazarını tamamen açarak ticari imtiyazlar tanıdı.
AB mevzuatına göre İsrail'e yönelik Birlik fonlarından yerleşimlerde faaliyet gösteren işletmelerin faydalanmaması gerekirken uygulamada "esneklik" adı altında istisnalar getirildi.
İlk dış ziyaretini israil ve Filistin'e yapan AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Mogherini barış sürecinde daha fazla rol almak istediklerini açıkladı. AB'nin İsrail'i barışa ikna etmek için Tuomioja'nın ifadesi ile "sopayı" da eline alıp almayacağını zaman gösterecek.