İstanbul İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Başkanı Nusret Suna, deprem coğrafyasında bir ülke olmamıza rağmen, yaşanılan depremlerden ders alınmadığını ve Türkiye’nin olası büyük depremlere hala hazır olmadığını anlattı.
Ege Denizi Seferihisar açıklarında meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki depremde, planlama, mimarlık-mühendislik, yapılaşma ve denetim sisteminin çarpıklığı sonucu 114 yurttaş can verdi. İzmir’de alınmayan önlemler sonrası gözler İstanbul’a çevrildi. 21 yıl önce 17 Ağustos’ta 18 bin 373 kişinin can verdiği, 48 bin 901 kişinin de yaralandığı depremin ardından Türkiye’nin olası büyük depremlere hazırlıklı olup olmadığı da gündem konusu oldu. Artıgerçek’deki habere göre İstanbul İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Başkanı Nusret Suna, “Geçen 21 yılda pek bir şeyin yapılmadığını belirterek, İstanbul’un depreme hazır olmadığını, kurumlar tarafından hazırlanan deprem senaryolarında 45 bin ya da 55 bine yakın binanın yıkılacağını vurguladı.
Malzemeler çok niteliksiz. Demir işçiliği zayıf, kötü…
İzmir’de yıkılan binaları yakından incelediğimiz de şunu görüyoruz; bir kere zeminden dolayı bir sıkıntı olmuş. Kullanılan malzemeler çok niteliksiz. Demir işçiliği zayıf, kötü… Demek ki müteahhit hizmeti iyi verilememiş. Kontrolde yapılmamış. Bir de sorup soruşturduk binaların alt katı iş yeri. Basında da gördük. Binanın taşıyıcı sistemlerine fiziki müdahale de bulunulmuş. Kolonları kesilmiş. Bu kadar olumsuzluklar üst üste bindiğinde işte İzmir odaklı olmayan bir deprem binaları yıkar. Deprem hatayı bulur. Nerede hata varsa orada kendini gösterir. İşin özü bu!

‘Dünyada böyle bir örnek yok’
Yıkılan bir binanın enkazında çalışan kurtarma ekiplerini 10 bin binaya yayın. 30 bin bina yıkılsa, 900 bin arama kurtarma kişisi çıkıyor. Siz İstanbul’da bir deprem olduğu anda 900 bin kişiyi organize edip sahaya sürebilir misiniz? Dünyada böyle bir örnek yok. En gelişmiş ülkelerde bile bu şekilde hesaplar yapılmaz. Ama şimdi bir binayla, 5 binayla uğraşırken övünüyoruz. Ama mühim olan arama kurtarma çalışmalarına güvenerek işi bırakmamalıyız. Ne yapmalıyız? Deprem öncesi çökecek olan bina sayısını azaltmalıyız. Azalsın ki arama kurtarma çalışmaları da rahatlıkla olsun o zaman. Bu sayıyı ne kadar azaltabilirsek o kadar can kaybını önleriz.
21 sene boyunca aynı şeyi tekrarladık
İzmir’in 70 kilometre ötesinde meydana gelen deprem İstanbul’dan dahi hissedildi. 17 Ağustos Depreminin her yıl dönümünde rapor hazırlayıp İstanbul’un depreme hazır olmadığını ifade ediyorsunuz. İstanbul ne durumda? Türkiye deprem kuşağı üzerinde. Coğrafyayı değiştiremeyiz, başka yerlere gidemeyiz, demek ki biz depremle yaşamayı öğrenmeliyiz. Burada en önemlisi; depremden öncesi yapılması gerekenler. Bunlar, Şehirlerin yapı stokunun depreme güvenlikli hale getirilmesi gerekir. 17 Ağustos’tan sonra işte hep bunu tartışmaya başladık. 1950’lerde de projelendirmeler yapılırken yapıların güvenli hale getirilmesi tartışılıyordu, 1940’larda da. 17 Ağustos 1999’dan bugüne pek bir şey yapılamadı. 17 Ağustos Depremini anma toplantılarında 21 sene boyunca tekrarladık.
50 bin binanın boşaltılması lazım
Yıkılacak ve hasar alacak binaların belirlenmesi gerekir. ‘45 bin 50 bin bina yıkılacak’ diyorsak bu binaların tesbit edilerek kamu eliyle yıktırılıp boşaltılması lâzım. Sonra hasar oranına göre hak sahiplerinin binaların güçlendirilme işlemlerine başlayacaklar. Esas şey budur, yapılmadı. Bütün İstanbul’u yıkıp yapamayacağımıza göre bir sıralamayla yapmalı, 50 bin binanın bulunup boşaltılması gerek.
Riskli bütün yapıları dönüştürmeye ömür yetmez
Bazı vatandaşlarımız 17 Ağustos Depremi’nden sonra binalarını güçlendirdiler. Son zamanlarda da bir ‘kentsel dönüşüm’ yasası çıktı. Kentsel Dönüşüm de yanlış uygulamalar yapıldı, bireysel dönüşüme teşvik edildi. Kentsel dönüşüm; insanı odağına alan, çevreye saygılı, sosyal donatıları olan, ada ve mahalle bazında yapılan imar hareketine denir. Peki 2012 senesinde Kentsel dönüşüm çıktığı zaman 2018 senesine kadar hal böyle miydi? Biz dedik ki ‘bu, bir kentsel dönüşüm değil, yerinde dönüşüm, bireysel dönüşüm, rantsal dönüşüm’. Rantın getirisi fazla olan yerlerde mal sahipleri müteahhite verdi, müteahhit de kendine oradan pay aldı, hak sahiplerinin metrekareleri küçüldü.‘Kentsel dönüşümle ben bu kenti iyileştireceğim’ denildi, ama iyileşti mi? Sayın Bakan diyor ki, ‘Riskli binalarda oturmayın’. Eee, çözümü? İstanbul kentindeki riskli dediğimiz bütün yapıların hepsini yapmaya kalksak ne paramız yeter ne de ömrümüz.