PROF. DR. REFET GÜRKAYNAK, TÜRKİYE’NİN EKONOMİK KRİZDEN DOĞRU TEŞHİSİN KOYULMASI İLE ÇIKABİLECEĞİNİ SÖYLEDİ.
Temel sorun: Özel sektörün borcu
Prof. Dr. Gürkaynak, yüksek enflasyon ve kurla birlikte ekonomik durgunluğa giren Türkiye ekonomisinin krizden çıkabilmesi için önce doğru teşhisin konulması gerektiğini söyledi. Gürkaynak, özel sektörün borç sorunun temel sorun olduğunu belirtti.
Doğru bir maliye politikası uygulanmalı
“Maliye sorunu doğru teşhis etmeli” diyen Prof. Gürkaynak, Merkez Bankası’nın sıkı para politikası uygulaması ve özel sektör borç sorununun çözümü için doğru bir maliye politikasının devreye girmesi gerektiğini vurguladı.
***
Kriz doğru teşhisle çözülebilir
Hükümetin, ekonomik krizin sebebini, doğru teşhis edemediğini vurgulayan ekonomi uzmanları, çözüm için doğru teşhisin şart olduğunu söylüyor.
Merkez Bankası’nın faiz kararının ardından gözler hükümetin atacağı adımlara çevrildi. Ekonomi uzmanları problemin kaynağının doğru tespit edilmesinin önemine dikkat çekerken, atılacak adımların bu doğru teşhise göre atılmasının hayatî önem taşıdığını vurguluyor. Bilkent Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı Prof. Refet Gürkaynak’a göre, resesyona giren Türkiye’de acilen maliye politikası tedbirlerinin uygulanması gerekiyor.
Prof. Refet Gürkaynak’a göre, yüksek enflasyon ve kurla birlikte resesyona (durgunluk) giren Türkiye ekonomisinin krizi en az hasarla atlatmasının yolu Merkez Bankası’nın sıkı para politikası uygulaması ve özel sektör borç sorununun çözümü için doğru bir maliye politikasının devreye girmesi. “Merkez Bankası, dövizle borç alıp dağ başına konut yapan şirketlerin sorununu çözemez” diyen Gürkaynak, bunun maliye politikasının görev alanı olduğunu söyledi.
Yatırımcının kaçmasının temel sebebi adalet sistemi
“On yıldır çok genişlemeci bir maliye politikasıyla ve bunun yarattığı talep artışını kontrol etmesine izin verilmeyen bir para politikasıyla yaşıyoruz” diyen Gürkaynak, “Bu ülkenin iktisadi temelleri o talebi karşılamaya elverişli değil. Talebi çok artırırsanız ve üretim koşullarınız o talebi karşılamaya elverişli değilse bunun iki sonucu olur, patlayan ithalat ve fiyatlar. Bu iki sonucu da görüyoruz. Her sorunu faiz indirmekle çözmeye çalışan bir iktisat politikası var. Sorunun büyük bir kısmı iktisat politikasını merkez bankacılığına indirgemiş olmaktan geliyor. Ama yatırıma geldiği zaman Merkez Bankası faiz indirsin, insanlar da yatırım yapsın deniyor. Yabancı ve yerli yatırımcının yatırımdan kaçmasının temel nedeni adalet sistemi. Yabancı yatırımcı, Türk mahkemelerine güvenmediği için gelmediğini açıkça ifade ediyor” ifadelerini kullandı.
Bu hamle hafifletir, ama çözmez
DW Türkçe’ye konuşan Gürkaynak şöyle devam ediyor; “Resesyonun içindeyiz ve bu daha kötüye gidecek. Merkez Bankası burada yapabileceği en iyi şey “burada bir Merkez Bankası var” demekti ve bu yapıldı. Banka, 625 baz puan gibi kuvvetli, sert, bir faiz artışı yaptı ve enflasyon sorununu anladığını da gösteren bir metin yayımladı. Bu karar elbette TL’ye değer kazandırdı. Bu, sorunumuzun bir kısmını hafifletir ama çözmez. Sorunumuz, büyük bir borç sorunu ve bu dolar 4 lira olduğunda patlamıştı. Bir daha o fiyatları görmeyeceğiz. Dolayısıyla bunun ardından maliye politikasının gelmesi gerekiyor.
Maliye, sorunun ne olduğunu anlamamış
Kur ve enflasyon kontrolden çıktı. Merkez Bankası’nın buna yapabileceği bir şey, bir miktar var. Fakat bunların hepsinin temelinde olan büyük bir özel sektör döviz borcu sorunu var. Merkez’in buna çözümü yok. Banka, dövizle borç alıp dağ başına konut yapan şirketlerin sorununu çözemez. Bu maliye politikasının görev alanı. Maliye politikası idaresinin ağzından, “reel ve malî sektör ile devlet bütçesinin son derece sağlıklı olduğunu, ama dengelenme olacağını” duyuyoruz. Bu tesbitler, arka arkaya söylenebilecek cümleler değil. Bu alanların üçü de son derece sağlıklı ise, ekonomide dengelenmeye ihtiyaç yoktur. Bu yaklaşımdan, maliye politikasının sorunun ne olduğunu dahi anlamadığı sonucu çıkıyor.
Acil sorun borç sorunu
Maliye sorunu doğru teşhis etmeli. OVP, bunun için önemli. Acil olarak çözülmesi gereken bir tane büyük sorun var, o da borç sorunu. Bu sorun herkesin çünkü herkese yayılıyor. Bu şirketlerde çalışanlar var. Bunların işsiz kalmasına aldırmalıyız. Bu şirketlerin kredi aldıkları bankalar zarar edecek ve kredi veremeyecek. Türkiye’de banka batmasını beklemiyorum ama bankaların geri dönmeyen kredileri arttığında herkesin canı yanmaya başlayacak. Batmasına gerek olmayan şirketler de borçlarını döndüremedikleri için batmaya başlayacaklar. Bunun olmasını istemiyorsak bir noktada bu zinciri kırmak gerekiyor. Bunu kırmak için maliye politikası devreye girmeli. Batacakları ve yaşayacakları ayıramazsak, hepsi batacak. Şimdiki maliye politikasına korkunç dememin nedeni bu. Burada elzem olan birinci şey düzenli olarak, batıkların ve diğerlerinin ayrılmasıdır.”
***
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Sabrım bir yere kadar
Merkez Bankası’nın faiz artırmasını değerlendiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Merkez Bankası sürekli gündeme getirilen faiz arttırımını, üstelik oldukça yüksek bir oranla gerçekleştirdi. Diyor ya ‘Bağımsızlık’, haydi buyur bağımsızlık. Şimdi bakalım bağımsızlığın neticesini göreceğiz. Şu an şahsen benim sabır safhamdır ve bu sabır bir yere kadar” dedi. Ankara’da AKP Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Merkez Bankası’nın faiz arttırması, TL’deki değer kaybı ve ekonomideki diğer gelişmeleri değerlendirdi. Doların 7 liraya yükselmesini ‘ekonomik suikast’ olarak nitelendiren Erdoğan, “Seçim öncesinin belirsizlikleri sebebiyle böyle bir kıpırdanma olabilir diye baktık. Buna karşılık daha sonraki gelişmeleri aynı hüsnüniyetle değerlendiremiyoruz. Temmuz ayı boyunca da aynı seviyelerde seyreden dövizin Ağustosta bir anda 7 lira seviyesine yükselmesi başlı başına bir ekonomik suikast girişiminin delilidir” ifadesini kullandı. (AA)
***
‘Erdoğan’ın sözleri Merkez’i yıpratıyor’
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Merkez Bankası arasında faiz ve enflasyon politikaları konusundaki görüş ayrılıkları, piyasa oyuncuları açısından endişe kaynağı olmaya devam ediyor.
Koç Üniversitesi - TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu Direktörü Prof. Dr. Selva Demiralp, Erdoğan-Merkez geriliminin Merkez Bankası politikalarının anlaşılmasına olumsuz etki yaptığını belirterek, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz kararı öncesinde söyledikleri nedeni ile yatırımcıların uzun vadeli politikalara olan güveni sarsılıyor. Bu da faiz artırımının olumlu etkisini sınırlıyor.”
***
Faiz artışı faturanın büyüklüğünü gösterecek
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel’e göre, Merkez Bankası’nın tahminlerin üstüne çıkan faiz artışı döviz kurlarındaki fırtınanın ne kadar ciddî olduğunu gösteriyor.
Gürsel, “Faiz kararı öncesinde Erdoğan’ın faiz karşıtı ve Merkez Bankası’nı eleştiren sözleri olmasaydı, bu tarihi faiz artışından daha iyi sonuç alınabilirdi.” Son faiz artışı ile birlikte Merkez Bankası’nın politika faizinin yüzde 24’e ulaştığını ve bunun da Türkiye ekonomisinin büyümesinde sert bir fren etkisi yaratacağını kaydeden Prof. Gürsel, “Bu faiz artışının ülkenin büyümesi açısından bir faturası olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın böyle bir faturayı kabul eder mi? Bunu önümüzdeki dönemde göreceğiz” diyor.
***
‘Ekonomide CiddÎ Bir Güven Problemi Var’
Merkez Bankası’nın faiz arttırımı kararını ekonomist Dr.Murat Kaykusuz Amerika’nın Sesi’ne değerlendirdi. Kaykusuz’a göre ekonomide ciddi bir güven problemi var. Kaykusuz, ciddî faiz artışına rağmen kurdaki gerilemenin sınırlı kaldığına dikkat çekiyor.
Kaykusuz, faiz artışının kurda ciddî bir düşüş oluşturmayacağının altını çiziyor. Kaykusuz, “Ekonomide ciddî bir güven problemi var. Bugün altı puan değil on puan artış yapılsa da bu giderilmezdi. Öncelikle ekonomi yönetiminde bu işin profesyonellerine bırakılmalı. Sonra, Türkiye hâlâ borçlanarak büyüme stratejisinden vazgeçilmeli. Hâlâ Kanal İstanbul, demiryolu projesi gibi büyük projelerden bahsediliyor. Zaten 6,25’li artışa rağmen kurdaki düşüşün sınırlı kalması stresin sürdüğünün kanıtı. Şimdi piyasa Orta Vadeli Program’a kilitlenmiş durumda. OVP’de açıklanacak program merakla bekleniyor. Türk ekonomisinin aspirin tedavisine değil, tam teşekküllü bir tedaviye ihtiyacı var” dedi.
***
En kötü senaryo işlemeye başlar
Ekonomist Ümit Akçay’a göre, bu faiz artırımıyla döviz krizinin etkilerini faiz şoku ile azaltmayı amaçlanırken Türk ekonomisin resesyona girdiği de teyit edilmiş oldu.
Ancak Akçay, ciddi risklere de işaret ediyor. Akçay, “Buradaki risk şu: Bu şok faiz artışına rağmen -farklı nedenlerle- TL’nin hızla değerlenmemesi. Dış politika alanındaki gerilimlerin, özellikle Suriye ve İran konularında önümüzdeki sonbaharda artabileceği biliniyor. Ya da ABD ile yaşanan sorunların nasıl çözüleceği, henüz açığa kavuşmuş değil. Eğer bu şok faiz artışına rağmen döviz düşmezse, o zaman en kötü senaryo işlemeye başlar” dedi. Türkiye ekonomisinin bizzat mevcut iktidarın 16 yıllık icraatı sonucunda bir döviz-faiz kıskacına sıkıştırıldığı analizini yapan Dr. Akçay, şok faiz artışının birikim modeli krizini çözemeyeceğini savundu.