Her 3 kişiden birinde görülen hipertansiyon, stres etkenlerinin artması dolayısyla artık gençlerde de hızla yaygınlaşıyor, hatta 10 yaşındaki çocuklarda bile görülüyor.
Ülkemizde her 3 kişiden birinde görülen hipertansiyon, bir diğer deyişle kan basıncının 120/80 mmHg’nin üzerinde olması, son yıllarda gerek obezitenin gerekse hareketsiz bir hayat ile stres etkenlerinin artması dolayısıyla artık gençlerde de hızla yaygınlaşıyor, hatta 10 yaşındaki çocuklarda bile görülüyor. Üstelik çoğu zaman belirti vermeden kalp, beyin ve böbrek gibi organlarda hasar oluşturarak hayatı tehdit ediyor. Bu sebeple hipertansiyonda erken teşhis ve tedavi hayatî öneme sahip. Tedavide atılacak olan ilk adımı ise tansiyonu yükselten etkenleri belirlemek oluyor.
30’lu yaşlarda doktora başvurun
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada 1.5 milyardan fazla kişi hipertansiyon hastası ve her yıl yaklaşık 7 milyon kişi de yüksek kan basıncı ile bundan kaynaklanan hastalıklar sonucu vefat ediyor. Bunun sebebi ise hipertansiyonun kalp krizi ile kalp yetersizliğinden felç ve beyin kanamalarına, böbrek yetersizliğinden kalıcı görme kaybına kadar birçok ciddî sağlık problemlerine yol açması. Acıbadem Altunizade Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen bu sebeple hipertansiyonda erken teşhis ve tedavinin hayatî önem taşıdığına dikkat çekerek, “Kan basıncı yükselmesi nedeniyle organları besleyen damarlarda tıkanma ve kireçlenme gibi sorunlar gelişiyor. Bunun sonucunda da damarın bulunduğu organlarda ölümcül hasarlar oluşabiliyor. Dolayısıyla başta birinci ve ikinci derece yakınlarında hipertansiyon öyküsü olmak üzere sigara ve alkol gibi çeşitli risk faktörlerine sahip kişilerin hiçbir yakınmaları olmasa bile 30 yaşında bir hekime başvurmaları çok önemli” uyarısında bulunuyor.
Ailevi faktörler
Hipertansiyonun kontrol altına alınması için de öncelikle altta yatan etkenin tesbit edilmesi şart. Acıbadem Altunizade Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen hipertansiyona yol açan etkenleri anlattı, önemli bilgiler verdi. Dağdelen, “Ailesel yatkınlık hipertansiyona en sık yol açan etken olarak belirtiliyor. Öyle ki ailesel hipertansiyon tüm hipertansiyon vakalarının yaklaşık yüzde 95-97’sini oluşturuyor. Yapılan çalışmalara göre; birinci veya ikinci derece yakınlarında hipertansiyon öyküsü olan kişilerde bu hastalığın gelişme riski normal popülasyona nazaran 5-6 kat artıyor. Üstelik genetik yatkınlığa, bu durumu kolaylaştıran sigara ve hatalı beslenme gibi çevresel faktörler de eklendiğinde yüksek kan basıncının görülme yaşı 30’lu yaşlara düşebiliyor” dedi.
Yüksek tuz tüketimi
Dağdelen şöyle devam etti: “Günlük tuz tüketiminin fazla olması da hipertansiyona neden olan önemli etkenlerden biri. Aşırı tuzlu beslenmek uzun dönemde damar sertliğine yol açarak hipertansiyona sebep oluyor. Tuz alımı ile kan basıncı arasındaki ilişkiyi gösteren INTERSALT araştırmasına göre; günlük 6 gramlık tuz artışı büyük tansiyonun (sistolik) 9 mmHg yükselmesine sebep oluyor. Ailesinde hipertansiyon öyküsü olmayan kişiler bile aşırı tuz tüketimi dolayısıyla bu tabloyla erken yaşta karşılaşabiliyor. Bu sebeple Dünya Sağlık Örgütü; günde ortalama 6 gram kadar tuz tüketilmesini öneriyor.
Hatalı beslenme
Hatalı beslenme alışkanlıkları günümüzde hipertansiyonun görülme sıklığında yaşanan artışın en önemli sorunlarından biri. Meselâ aşırı yağlı ve karbonhidrattan zengin beslenme sonucu vücutta artan yağ dokusunda kan basıncını arttıran bazı maddeler salgılanıyor. Bu maddeler de damarların daha fazla kasılmalarına ve böylece tansiyonun arttırmasına yol açıyor. Meselâ yapılan çalışmalara göre; 2 ay ve daha uzun süre şeker ile şekerli besinler tüketmek büyük tansiyonu 6.9 mmHg, küçük tansiyonu da 5.6 mmHg oranında yükseltiyor.
Uyku apnesi
Düşmeyen tansiyonun bir diğer sebebi ise çağımızın önemli bir problemi haline gelen uyku apnesi olabiliyor. Yapılan çalışmalara göre; uyku apnesi sorunu olan kişilerde hipertansiyon gelişme riski normal popülasyona göre 2 kat artırıyor. Uyku apnesi zamanında tedavi edildiğinde kan basıncı ideal seviyeye düşebiliyor, bunun aksine geç kalındığında ise yüksek tansiyon kronik hale dönüşebiliyor.”
Stres
Stres tek başına etken olmasa da hipertansiyona meyil varsa kan basıncı değerini arttıran ek bir risk faktörü. Toplumdaki yaygın inanışın aksine kişinin stresli olmasının tansiyonu kalıcı olarak yükseltmediğini vurgulayan Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen, “Stres halinde doğal olarak her insanın tansiyonu yükseliyor. Hatta kişinin stresli anında kan basıncı yükselmiyorsa bu durum vücut metabolizmasında bir sorun olduğu anlamına geliyor. Ancak fiziksel ya da psikolojik istirahat haline geçildikten 20–30 dakika sonra kan basıncı hala yüksek ise o zaman tansiyon problemi var demektir” diyor.
ÜLKER YILMAZ CABA / İSTANBUL