16 Haziran 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

 

Ermeni katliâmı gözler önüne serildi

Erzurum’a 8 kilometre uzaklıktaki Tepeköy’de Ermeni çeteleri tarafından katledilen Müslüman Türklerin toplu mezarının ortaya çıkarılmasına yönelik çalışmalarda ilk bulgulara ulaşıldı.

Şehir merkezine 8 kilometre uzaklıktaki Tepeköy’de Müslüman Türklere yönelik katliâmın yapıldığı toplu mezarda dün sabah saatlerinde bilimsel kazı yapıldı. Yüzeye 1 metre derinlikte bulunan kemik parçaları ile eşya parçaları bilim adamlarınca itinayla çıkarıldı. Tepeköy’de İbrahim Sefa’ya ait 70 metrekarelik samanlık alanda yapılan kazı çalışması hakkında bilgi veren Atatürk Üniversitesi (AÜ) Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Erol Kürkçüoğlu, uzun bir bilimsel çalışmanın ardından kazı yapılacak bölgenin belirlendiğini ifade ederek, şunları kaydetti: ‘’Erzurum’un 8 kilometre güneybatısında yer alan Tepeköy’deyiz. Tepeköy’de 1918 yılının Şubat ve Mart aylarında iki ayrı yerde köyün sivil ahalisi katledilmiştir. Bilhassa 1918 yılının Ocak, Şubat ve Mart ayları Erzurum ve çevresi için büyük katliâmların yaşandığı aylardır. Tepeköy de bu katliâmların yapıldığı bölgelerin başında yer alıyor. Köyümüzde 2 önemli katliâmın gerçekleştirildiği yer var. Bunlardan birisi köyün kadınlar ve çocuklarının katledildiği yerdir. Diğeri de 60 kişinin katledildiği bu bölgedir. Bu alanda o dönemde kullanılan mutfak eşyaları ve Kur’ân-ı Kerim parçaları yavaş yavaş çıkmaya başladı. Toprağın çok altında şehitlerimizin bulunduğu bir mekân. Yerin 1 metre altında bulunan kısma ulaşıldı. Katliâmdan sonra yanık izleri de var. Çünkü yer yer yanık izleri de alanda belli. Burada katledilenler doğrudan doğruya köyün yerli, Müslüman ahalisidir.”

16.06.2010


 

Gül: Nükleer enerji kaçınılmaz

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, nükleer enerjinin Türkiye için kaçınılmaz olduğunu belirterek, Sinop’ta kurulacak nükleer santral için Güney Kore ile işbirliğine çok önem verdiklerini söyledi.

Cumhurbaşkanı Gül, Güney Kore’nin önde gelen firmalarının organize ettiği yemekle birlikte düzenlenen Türkiye-Güney Kore İş Forumu’na katılarak iş adamlarına hitap etti. Türk askerlerinin Kore Savaşı’nda başka ülkelerin askerleriyle birlikte Güney Korelilerle omuz omuza savaştığını ve ülkenin güvenliğine katkı sağladığını anlatan Gül, o dönemde başlayan dostluğun güçlü bir şekilde devam ettiğini kaydetti. Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye ile Güney Kore arasındaki siyasî ilişkilerin mükemmel düzeyde devam ettiğinin altını çizerek, bunu ticaret ve ekonomi alanlarında işbirliğine çevirme zamanı geldiğini vurguladı. Türkiye’nin Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi olduğunu, gelecek yıllarda enerjiye büyük ihtiyaç olacağını anlatan Gül, şöyle konuştu: ‘’Şu andaki mevcut kapasitemiz yeterli değil. Türkiye de Güney Kore gibi enerjide maalesef dışa bağımlı ülke. Nükleer enerji bizim için kaçınılmaz. Sinop’ta kurulacak nükleer santral için Güney Kore ile işbirliğine çok önem veriyoruz. Bundan sonra detaylara girilecek ve umuyorum ki iki ülke bu alanda güzel bir örnek verecek.’’ Bu arda, Kore ile Nükleer Enerji Alanında İşbirliği Mutabakat Muhtırası imzalandı.

16.06.2010


 

Agos avukatları Kafes’te müdahil olacak

GÜNEY Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç ile eski Kuzey Deniz Saha Komutanı emekli Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü’nün de aralarında bulunduğu 3’ü tutuklu 33 sanığın yargılandığı “Kafes Eylem Planı” dâvâsı başladı.

Mahkeme, davada Agos Gazetesi avukatlarının müdahil olma taleplerini kabul etti. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesindeki ilk duruşmaya, tutuklu sanıklar Albay Mücahit Erakyol, Albay Levent Gülmen ve Yarbay Halil Özsaraç ile Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç, eski Kuzey Deniz Saha Komutanı emekli Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü ile Tuğamiral Mehmet Fatih İlgar’ın da aralarında bulunduğu 30 tutuksuz sanık katıldı. Salona Koramiral Kadir Sağdıç geldiğinde tutuksuz yargılanan muvazzaf askerlerin ayağa kalktığı ve Sağdıç’ın oturmalarını işaret edene kadar ayakta kaldıkları görüldü. Duruşmada, Agos gazetesi ve gazetenin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aris Nalcı adına katılan avukatlardan Fethiye Çetin, dâvâya müdahil olma yönündeki taleplerini dile getirdi.Tutuksuz sanıklardan Metin Samancı da dâvânın askerî mahkemede görülmesi gerektiğini savunarak, bu yönde karar verilmesini talep etti. Duruşmaya ara vererek talepleri değerlendiren mahkeme heyeti, Agos gazetesi avukatlarının dâvâya müdahil olarak kabul edilmelerine karar verdi. Mahkeme heyetinin bu kararına üye hakim Oktay Kuban’ın karşı oy kullandığı açıklandı. Mahkeme heyeti, sanıklardan Samancı’nın talebini ise reddetti.

16.06.2010


 

Deniz Feneri e.V’de beraat

İSTANBUL Almanya'daki Deniz Feneri e.V bağlantılı soruşturma kapsamında, ''Resmi belgede sahtecilik'' ve ''Görevi kötüye kullanmak'' suçlarından hakkında dâvâ açılan İstanbul 10. Noteri İsmet Büyükkılıç'ın beraatına karar verildi.

İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesindeki dava, Almanya'daki Deniz Feneri e.V dâvâsında ceza alan Mehmet Gürhan'ın yurt dışında tutuklu bulunduğu dönemde Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman'a İstanbul 10. Noterliği aracılığıyla ''genel vekâletname'' verildiği, dolayısıyla bu vekâletnamenin sahte olduğu iddiasıyla yapılan suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturma sonucu açılmıştı.

16.06.2010


 

Türkiye’yi kaybedemeyiz

İtalya Dışişleri Bakanı Franco Frattini, AB açısından Türkiye’nin “önemli bir ortak” olduğunu belirterek, “Avrupa olarak Türkiye’yi kaybetme lüksümüz yok. Türkiye önemli bir ortaktır” dedi.

Türkiye’yi kaybedemeyiz

İtalya Dışişleri Bakanı Franco Frattini, Avrupa Birliği açısından Türkiye’nin “önemli bir ortak” olduğunu belirterek, “Avrupa olarak Türkiye’yi kaybetme lüksümüz yok. Türkiye önemli bir ortaktır” dedi.

İtalyan haber ajansı Ansa’nın haberine göre Frattini, Lüksemburg’da Almanya ve İngiltere’nin dışişleri bakanlarıyla birlikte, AB dışişleri bakanlarına Avrupa’nın Türkiye politikasını tartışma çağrısında bulunduğunu belirterek, “Avrupa Türkiye’ye yakınlaşma sinyali vermemekle hata etmiştir. Türkiye’nin Avrupa tarafından terk edildiği duygusuna kapılması ve başka bölgelere doğru kayması, asla AB’nin yararına değildir” diye konuştu.

Frattini, AB dışişleri bakanları toplantısında yaptığı konuşmada, Gazze’ye yönelik kuşatmanın kaldırılmasının önemli olduğunu belirtmekle birlikte, bunun Hamas açısından bir zafere dönüşmemesi gerektiğini savundu. Frattini, “İtalya olarak Gazze etrafındaki kuşatmanın kaldırılmasını destekliyoruz, ama bu Hamas için bir zafere dönüşmeyecek bir biçimde gerçekleştirilmelidir. Soruna İsrail ve de Filistin Özerk Yönetimi açısından desteklenebilir bir çözüm bulmalıyız. Hamas’ın zafer addedebileceği bir çözüm, bu örgütün Gazze’deki rolünü perçinleme ve tehlikeyi artırma riski taşımaktadır” diye konuştu.

İtalya Dışişleri Bakanı Frattini, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin İran konusunda yeni yaptırımlara başvurma kararını da olumlu karşıladıklarına değinerek, “Yaptırımlar, Tahran’la müzakerelerde bir baskı aracı olacaktır” dedi.

16.06.2010


 

Sungur Ağabey iyileşiyor

“Konuşma bozukluğu, sağ kol ve bacakta kuvvetsizlik” şikâyetiyle Pazar gecesi acilen İstanbul Sema Hastanesi’ne kaldırılan ve tedaviye görmeye başlayan, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin talebelerinden Mustafa Sungur Ağabey’in sağlık durumuyla ilgili olarak Hastane Başhekimi İlyas Akdemir bilgi verdi.

Dr. Akdemir, Mustafa Sungur’un hâlen yoğun bakımda, fakat şuurunun açık olduğunu, vücudunun bir bölümünü kullanmakta güçlük çekmeye devam ettiğini, fizik tedavi programına alınarak durumunun takip edildiğini söyledi. Dr. Akdemir, ayrıca, Mustafa Sungur Ağabeyin moralinin iyi olduğunu, sevenlerinden duâ beklediğini belirtti.

16.06.2010


 

Meclis, Van’daki patlamayı inceledi

Van’in Özalp ilçesinde 25 Mayısta meydana gelen, 1 çocuğun ölümü, 5 çocuğun yaralanmasıyla sonuçlanan patlamanın ardından TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nca görevlendirilen iki müfettiş, patlamayla ilgili incelemelerde bulundu.

Mülkiye Başmüfettişi Mehmet Firik ile Adalet Bakanlığı Müfettişi Mecit Gürsoy, ilk olarak Özalp Kaymakamı Hüseyin Demirbaş’ı makamında ziyaret etti, daha sonra Cumhuriyet Başsavcısı Murat Şahingöz’le görüştü. Firik ve Gürsoy, Özalp Belediye Başkanı Murat Durmaz’dan da olayla ilgili bilgi aldı. Başkan Durmaz’dan 2. Hudut Tabur Komutanlığı krokisi, evlerin yerleşik durumuyla ilgili belgeler alan müfettişler, patlamada yaralanan çocuklardan Doğukan Meşe, Yunus Yaman ve Rıdvan Coşan’ı evlerinde ziyaret etti. Müfettişler, olayın nasıl gerçekleştiği konusunda çocuklarla da görüştükten sonra patlamanın yaşandığı bölgede inceleme yaptı.2. Hudut Tabur Komutanlığı yetkilileri ve patlamada vefat eden Oğuzcan Akyürek’e yapılan ilk müdahaleyle ilgili olarak Özalp Devlet Hastanesi personeliyle görüşen Firik ve Gürsoy ilçeden ayrıldı.

16.06.2010


 

Sedefçi, CHP üyeliğinin askıya alınmasını istedi

Edırne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi, hakkında açılan davalarla ilgili yargıda aklanıncaya kadar CHP üyeliğinin askıya alınması için başvuruda bulunacağını, partisine zarar vermemek için böyle bir karar aldığını bildirdi.

Sedefçi, Edirne Belediyesi Meclis Salonu’nda düzenlediği basın toplantısında, belediye başkanlığı görevi sırasında hakkında bazı iddialardan dolayı birden çok dava açıldığını hatırlattı. Bu davalarla ilgili olarak Yargıtay’da aklanacağına inandığını savunan Sedefçi, şunları kaydetti: ‘’Son bir haftadan beri çok stres yaşıyorum. Bunun kaynağı partimdeki söylemler, düne kadar yanımda görünenler, yüzüme gülenler... Vekil bile bu işi yapıyorsa hakikaten ben partiden çıbanbaşı olmuş durumdayım. Bazı hükümet yetkililerinden, genel başkanımızın yarattığı rüzgarı kırmak için, ‘yolsuzluklara karşıyım’ dediği zaman, ‘Hamdi Sedefçi’yi ne yapacaksınız’ diye soru geliyor. Yargıtay’da yüzde yüz aklanacağıma inanıyorum. Benim üzerimden partiye yumruk atılıyor. Ben CHP’de doğdum, onurla partimin bayrağını dalgalandırıyorum. Benim adımdan dolayı partime zarar verilsin istemiyorum. Bugün yazdığım dilekçelerle parti üyeliğimin askıya alınmasını istiyorum. Aklanıncaya kadar parti üyeliğimin askıya alınması için teşkilatıma başvuracağım. Sonuna kadar CHP’li kalacağım.”

16.06.2010


 

USAK’ın yeni başkanı Özden Sanberk

Uluslararasi Stratejik Araştırmalar Kurumunun (USAK) yeni başkanı, eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Özdem Sanberk oldu.

Kurumun Başkan Yardımcısı Kamer Kasım yaptığı yazılı açıklamada, USAK Başkanlığı görevini 14 Hazirandan itibaren eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Emekli Büyükelçi Özdem Sanberk’in sürdüreceğini bildirdi. Sanberk’i tebrik ederek, görev değişiminin USAK ve Türkiye’ye faydalı olması dileğinde bulunan Kasım, açıklamasında ‘’2004 yılından bugüne USAK Başkanlığı görevini yürüten Sayın Doç. Dr. Sedat Laçiner ise kuruma katkılarını bundan böyle kendi arzusu ile USAK Genel Koordinatörü olarak sürdürecektir’’ ifadesini kullandı.

16.06.2010


 

GDAÜ Zirvesi İstanbul’da toplanacak

GÜNEYDOĞU Avrupa İşbirliği Süreci (GDAÜ) Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi ve Güneydoğu Avrupa Devlet Başkanları Kültürel Koridorlar Zirve Forumu Sekizinci Toplantısı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün evsahipliğinde 23 Haziran 2010 tarihinde İstanbul’da düzenlenecek. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada söz konusu zirve toplantılarının öncesinde, bu toplantıların son hazırlıklarını ele almak üzere 21 Haziran günü GDAÜ Siyasi Direktörler Toplantısı, 22 Haziran günü de Bölgesel İşbirliği Konseyi (BİK) Yıllık Toplantısı ve Kültürel Koridorlar Uzmanlar Toplantısı yapılacağı bildirildi. Ayrıca 22 Haziranda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun evsahipliğinde GDAÜ Dışişleri Bakanları Toplantısı yapılacağı belirtildi.

GDAÜ üyesi 11 ülkeden devlet ve hükümet başkanları ile özel misafir olarak davet edilen diğer bazı ülke ve AB, NATO, BM, AGİT, Avrupa Konseyi, KEİ gibi uluslararası kuruluşların üst düzey temsilcilerinin katılacağı zirve toplantısında, güncel bölgesel ve küresel konulara ilişkin bir zirve bildirisinin kabul edilmesinin öngörüldüğü de bildirildi. Zirve sonunda dönem başkanlığı Türkiye’den Karadağ’a geçecek.

16.06.2010


 

Türk milletinin rotası bin yıldır aynı

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Türk dış politikasının ekseninin kaydığı iddialarının ‘’palavra’’ olduğunu ifade ederek, ‘’Türk milletinin rotası bin yıldır değişmemiştir, bu rotayı değiştirmeye ne kimsenin niyeti vardır, ne de değiştirmeye kimsenin gücü yeter’’ diye konuştu.

Bağış, ‘’Avrupa Birliği’ne Katılım Müzakereleri: Bugün ve Yarın’’ konulu toplantı ve panelin açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin AB sürecinin dün başlamadığını, sürecin partisini İzmir’de kuran Adnan Menderes tarafından 1959’da başlatıldığını hatırlatarak, sürecin başladığı 1959 tarihinden 2004’a kadar geçen süre zarfında Türkiye’nin müzakere için tarih alamadığını, bunun da gereklilikleri yerine getirmemekten kaynaklandığını kaydetti. Bağış, 2004’e uzanan zaman dilimine kadar Türkiye’nin standartlarını AB standartlarına yükselterek, üyelik için yapılması gerekenler konusunda çaba göstermediğini belirterek, ‘’2002-2004 arasında iktidar muhalefet el ele verip reform yasalarını kararlılıkla geçirince, yasalarımızda AB standartlarını yakalayınca, AB’yi adeta tarih vermeye mecbur bıraktık. Bugün de bir tıkanıklık varsa, çözümü reform yapmamızdır. AB’nin yolunun geçtiği bir ortam varsa, o da TBMM’nin Genel Kurulu’dur’’ dedi.Türkiye’nin ekseninin kaydığı yönündeki tartışmalara katılanların, Avrupa’nın eksenini de sorgulaması gerektiğini belirten Bağış, şöyle konuştu:

‘’Türk milletinin rotası bin yıldır değişmemiştir, bu rotayı değiştirmeye ne kimsenin niyeti vardır, ne de değiştirmeye kimsenin gücü yeter. Zamanında Viyana kapılarına kadar gittik, bugün de hedefimiz Brüksel. Barış için, demokrasi için, bir barış projesi olan AB’nin parçası olmak için. Eksen kaydığı iddiaları sadece palavra. Bu noktada, bu süreci baltalamak için çaba gösterenleri de doğru teşhis etmeliyiz.’’

16.06.2010


 

Çukurca’da taciz ateşi

HakkÂrı’nın Çukurca ilçesi Şine Dağı mevkiinde arama-tarama faaliyeti sürdüren askeri birliğe terör örgütü PKK üyelerince taciz ateşi açıldı.

Hakkari Valisi Muammer Türker, yaptığı açıklamada, Hakkari-Çukurca kara yolunun 50. kilometresindeki Şine Dağı mevkisinde sabah saatlerinde arazi arama-tarama faaliyeti yapan askeri unsurlara terör örgütü PKK üyelerince roketatarlı ve uzun namlulu silâhlarla ateş açıldığını belirtti. Ölen ve yaralananın olmadığı saldırıya güvenlik güçlerinin anında karşılık verdiğini kaydeden Türker, saldırıyı gerçekleştiren teröristlerin yakalanması için bölgede hava destekli geniş çaplı operasyon başlatıldığını ifade etti.

16.06.2010


 

Arabada kendini patlatacakmış

İzmır’ın Buca ilçesinde geçen Cuma günü bir piknik alanında bulunan otomobilin direksiyonunun yanında bir düğme bulunduğu, düğmeye basılınca araçtaki bombayı patlatacak bir düzeneğin olduğu bildirildi.

İzmir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekipleri, Buca ilçesinde bulunan patlayıcı yüklü aracın incelemesini tamamladı. Bomba imha uzmanı polislerin yaptığı incelemede, otomobilin direksiyonunun yanında bir düğme bulunduğu ve düğmeye basılınca araçtaki bombayı patlatacak bir düzeneğin hazırlanmış olduğu ortaya çıktı. Emniyet yetkilileri, araçtaki patlayıcının, bir intihar bombacısı tarafından patlatılma ihtimalinin de ortaya çıktığını bildirdi.

16.06.2010


 

Türk, talimatla ifade verdi

Kapatilan DTP’nin eski genel başkanı Ahmet Türk, hakkındaki 3 ayrı soruşturma ile müşteki ve tanık olduğu birer soruşturma dosyası kapsamında talimatla ifade verdi.

Avukatı Mehmet Nuri Özmen ile Ankara Adalet Sarayına gelen Türk’ün ifadesini Talimat Bürosu’nda görevli Cumhuriyet Savcısı Mehmet Taştan aldı. Ahmet Türk, yaklaşık 2 saat süren ifade işleminin ardından adliyeden ayrıldı. Türk’ün, Hakkâri ve Van’da hakkında ‘’Siyasi Partiler Kanunu’na muhalefet’’, ‘’halkı kin ve düşmanlığa tahrik’’ ile ‘’suçu ve suçluyu övme’’ suçları kapsamında yürütülen 3 ayrı soruşturma kapsamında ‘’şüpheli’’ sıfatıyla ifade verdiği öğrenildi. Ahmet Türk, Samsun’da yürütülen bir soruşturma kapsamında ‘’tanık’’, Kavak ilçesindeki başka bir soruşturma çerçevesinde ‘’müşteki’’ sıfatıyla ifade verdi.

16.06.2010


 

Furkan'ın adı yaşıyacak

BAŞKAN Başkan Vekili Mehmet Savruk yönetiminde toplanan Kayseri Büyükşehir Belediye Meclisi, Mavi Marmara Gemisi’ne İsrail’in düzenlediği silâhlı saldırıda hayatını kaybeden 19 yaşındaki lise son sınıf öğrencisi Furkan Doğan’ın adının bir cadde veya parka verilmesi talebini değerlendirdi.

Toplantıda, Furkan Doğan’ın adının bir cadde veya parka verilmesi yönündeki istek, olumlu bulunarak ilgili komisyona havale edildi.

16.06.2010


 

Gazze’ye yardım durmamalı

Mavi Marmara gemisinde yer alan aktivistlerden Halit Çay'ın anlattıkları, kendi gördükleri ve yaşadıkları. Kalabalık olduklarından diğer yaşananlara şahit olmadığını söylüyor. Özellikle geminin arka kısmında olanları gördüğünü, ön kısmında yaşananlara şahit olmadığını ifade ediyor. Şimdi gelin, yaşananları, bir kez de onun ağzından dinleyelim:

Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1963 doğumluyum. Yozgatlıyım. İki kız çocuk babasıyım. İstanbul’da ikamet ediyorum. Emekliyim.

Mavi Marmara gemisinde olmanızı gerektiren

gaye-amaç neydi?

Ben daha önce de konvoya katılmıştım. Gönlüm Gazzeli kardeşlerimle. İnsanların acılarını paylaşmak, onlarla hemhal olmak, Allah’ın rızasını gözetmektir. Bir de benim Gazze’de bakımlarını üstlendiğim, ailesi olduğum iki tane yetim çocuklarım var. Ayeh (10) ve Selahattin (9). Onlara hediyeler almıştık. Onları verip çocukları görmek istiyordum. Ama nasip olmadı.

Gemiye katılımınız nasıl oldu?

Benim gibi binlerce kişi müracaat etmiş. Hepimiz gitmeyi çok istiyorduk. Perşembe günü aradım “Liste doldu gelemiyorsun” dendi. Cuma günü namazda birtek dua ettim, duam şuydu: “Allah’ım ben Gazze’ye gitmeyi çok istiyorum. Ama % 1 ihtimalim var. Bunu % 100 yapacak olan güç sensin. Sen nasip et gitmeyi” dedim. Başka bir dua etmedim. Duanın kabul olduğu ana denk geldi sanırım ki Cumartesi telefon geldi bana. İkindiden sonraydı. “Acil hazırlan tayfa olarak gelebilirsin” dendi. Çok sevindim. Gemiye İstanbul’dan katıldım.

Ailenizin gitmeniz konusunda düşünceleri neydi? Sizi desteklediler mi?

Olumluydu ailem “Tabi git. Allah ne takdir etmişse o olacak”dediler. Ben şehit olmak niyetiyle gittim. Vasiyetimi bile hazırladım. Ailemle helâlleştik. Birçok arkadaş da böyle yapmış. Yola gidenin halini Allah billir. Gitmek var dönmek olmayabilir.

İsrail askerlerinin gemiye saldırı olayı nasıl gelişti. Anlatır mısınız?

Gemi kültür gemisiydi, resmen. Her dilden, ülkeden, dinden insan toplandık ve ilâhiler okuduk, türküler vardı, sohbet vardı. Ve herkes dinliyordu. Hocamız “Ey eshabı sefine (gemi eshabı)” deyince herkes ağladı, duygulandık. Güzel anlar geçirdik. O akşam yani saldırının olacağı Pazar gecesi uyumadık. Ben makine dairesinde görevliydim. Nöbetim vardı. 22:00 sularında kaptan anons yaptı “küçük, büyük herkes can yeleklerini giysin “dedi. Gece 24:00 sularında bizim dış dünyayla olan irtibatlarımızı, bağlantılarımızı kesmeye başladılar. Artık gemileri de seçilebiliyordu. Takipteydiler. Sabaha karşı 03:50’de namaz kıldım. Botların üstümüze geldiği söylendi. Ben 11 tane saydım. Üç koldan geliyorlardı. Üç büyük savaş gemisi ve 1-2 hücum bot vardı. Kaptan da geminin altında 2 tane denizaltı olduğunu gördü. Donanma vardı karşımızda. Saat 04:00’te gemiyle aynı hizaya geldiler. Gemiye kanca attılar çıkarma yapmak için ve duralım diye. Biz yol alıyorduk çünkü. Bizimkiler halatları kesiyorlardı tekbir getirerek. Bir arkadaşımız bilyelerle savunuyordu. Biz sadece konserve kutuları ve soda şişeleriyle savunduk kendimizi. Bu askerler İsrail’in 13. Komando birliğiymiş. Eğitilmiş SAT komandolarıydı. O nedenle gemiyi 15 dakika içinde alabileceklerini hesaplamışlar. Ama bizim konserve kutuları ve soda şişelerine yenik düştüler. Gemiye denizden 1 saat sonra girebildiler. Helikopterle indirme yaptılar. İki helikopter vardı birinden asker indiriyorlar diğerinden ateş ediyorlardı. İlk inenler üç kişiydi esir alındılar. Çok korktular, ağladılar. Onlar gibi onlara davranacağımızı sandılar. O sırada biz geminin birinci katındaydık. Talimata göre yukarı çıkmamamız gerekiyordu. Maskemiz de yoktu. Silâh namına da hiçbir şey yoktu. Ben ön güverteye çıktığımda müthiş bir ses vardı. Kulağımın zarı patladı sandım. Ses bombasıymış attıkları. Sonra gaz bombası atıldı. Maskesi olan arkadaşlar “Siz içeri gidin” dediler. “Ama sancakta, arkada kimse yok” dedik. Bir yerde toplanmışlardı. Diğer tarafları koruyan yoktu. O arada arkadaşlarımız tazyikli su sıktılar. Bir arkadaşımız göğsünden vuruldu. Bir ah deyip bir “Allah” diyerek şehid oldu. Saat 05:20'de Bülent abi anons yaptı “Çok kayıbımız var, geri çekiliyoruz” diye. Bizim bulunduğumuz kata geldiler. Şehitler verilmiş, olay bitmişti. Askerler gemiye girdiler. Hareket eden herşeye, en ufak sese ateş ediyorlardı.

Sizin tavrınız ne oldu, siz ne hissettiniz?

Ben sadece bir iki şişe atabildim. O an cesaret veriyor Allah. Ben şimdi düşünüyorum “Ya nasıl davranmışız, neler yaşamışız” diyorum şaşırıyorum. Onlar çok korkaklar. Gerçek sonlarının ne olduğunu kitaplarından da biliyorlar. Ne kadar geciktiririzin derdindeler. Aklıma o an Çanakkale şehitlerimizden Seyit Onbaşı geldi. “O kadar ağır mermiyi nasıl kaldırdı” derdim. O an bunu anladım. Böyle bir durumda Allah kaldırtıyormuş. O mermiyi kaldıran güç buymuş. Kulaklarımızın hizasından kurşunlar geçiyormuş. Ben kendi kendime “arılar mı var bu ses ne “ dedim. Sonra düşündüm denizde arıların ne işi var. Öğrendim ki kurşunlarmış onlar. Sonra “Ellerinizi başınızın üstüne koyun” diye söylediler. Bizi güverteye çıkartacaklardı. Biz elimizi, kolumuzu sallayarak gidiyorduk. Sinirlendiler, bize tekme tokat vurdular, hırpaladılar. Ellerimizi kablo bağlarla çok sıkı bağladılar. Benim ellerim morarınca ayağa kalktım gösterdim kesip önden bağladılar. Basın kartı olanları bağlamadılar, bir iki kişi hariç. Sabah 07:00 sularında güvertedeydik. Dizlerimizin üstüne çöktük ve ellerimiz bağlanıyordu. İlk olarak cep telefonlarımızı aldılar. Sonra fotoğraf makineleri, kamera, bilgisayar vs. delil olacak herşeyi aldılar. O halde bile bay-bayan hepimiz moralimizi bozmadık. Öyle olmak zorundaydık. Bir arkadaşım kanepede oturuyordu basın kartı vardı, elini bağlamadılar. Biz diz çökmüştük. Ellerimiz bağlıydı. Arkadaşım bana “Sen benden yaşlısın gel sen buraya otur” dedi. “Benim saçlarım beyazlamış diye yaşlı mı gösteriyorum ben 18 yaşındayım” dedim. Gülüştük. O arkadaş uçakta “Ya o halde bile espiri yapabildin” dedi. Öyle olmalıydık. Askerler bize mesafeli duruyorlardı. Yabancı bayanlar ellerinin bağlanmasından, öyle muamele görmekten rahatsızdılar. Böyle birşey beklemiyorlardı. Dev helikopterler geldi. Denizde dev çukurlar oluştu resmen. Denizin o suları üstümüze geldi. Buz işkencesi diyorlarmış buna. O deniz sularıyla donduk. Normalde hava çok sıcak, ama o su donduruyordu. Yüksek bir ses gürültüsü vardı helikopterin. Rüzgârı herşeyi havada uçuruyordu. Gömleklerimizin yırtılacağını sandık. Taminen 85-90 km esen bir rüzgâr gibiydi. Ve ellerimiz bağlıydı. Sonra bizi 3 numaralı salona aldılar. Her saat başı asker değiştirdiler. Psikolojik baskı yapmaya çalıştılar. Maskeli ve tam donanımlıydılar. Elleri sürekli tetikteydi. Bir çoğumuz tuvalet ihtiyacını bile gideremedi göndermediler. Yaralılar vardı. Savaş esiri muamelesi gördük. Gemide Amerikalı bir SAT komandosu vardı.

“Biz isteseydik askerlerin silâhlarını kullanırdık. Ama kullanmadık” dedi. Güvertede yolculuk 3-4 saat sürdü. Su yok yemek yok. Suyu zorla verdiler. Yemek zaten canımız istemiyordu. Namaz vakti geldiğinde hep birlikte namaz kılacağız dedik. Teker teker ya da gruplar halinde aşağı aldılar. Kiminin elini çözdüler kiminin bağlıydı. Teyemmümle abdest aldılar, oturarak kıldılar. Biz hep moralimizi yüksek tutmaya çalıştık. Kendi kendimizi motive etmeye çalıştık.

Bir çok ülkeden gelenler vardı. Onlarda gerçekten insanî yardım için mi gelmişlerdi?

Onlarda olaya evrensel gözle bakıyorlardı. Allah hepimize vicdan vermiş. Onlar vicdanlarını dinlediler. İnsanlık namına geldiler kesinlikle. Allah imanla şereflendirsin. Birkaçı Müslüman oldu bile Elhamdulillah. Gazze’dekilerin mazlûm olduklarına da inandılar. Biz böyle gördük.

Şahsınıza özel bir saldırı oldumu?

Hayır olmadı. Zaten 05:30'da olay bitti. Gemiye girmeleri bir saati buldu ve elimizde üç askerleri vardı ya korktular. Onların silâhlarını kullanırız diye düşündüler. Ama silâhları denize atılmıştı.

Siz böyle bir saldırının olacağını düşünmüş

müydünüz?

Hiç ummuyorduk. Zorlayacaklarını en fazla plastik mermi kullanırlar diye düşünüyorduk. Ama bu kadar kanlı şiddeti ummuyorduk. Onlarda bizim için öyle düşündüler. Bizim bu kadar direneceğimizi ummuyorlardı. Sonuçta bizim rotamız Mısır’a doğruydu. Mısır’dan Gazzeye gitmeyi düşünüyorduk.

Karaya çıkışınız nasıl oldu? Neler oldu, neler

sordular?

Saat 18:00 sularında Aşdod Limanına geldik. Gemiyi limana sokmadılar. Dolandırıp durdular. Saat 20:10’da ancak geminin halatları bağlandı.

Saate baktım hep. Teyemmümle abdest aldık ve bundan bile tedirgin oldular, korktular. Hemen silâhlarını doğrulttular. Sonra ki sabah saat 05:00'de karaya çıktık. Gemiden insanları teker teker indirdiler. Zamanları boldu. Halk ve askerler bize uygunsuz davranışlarda, nahoş hareketler de bulundular. Bizim halimize gülüyorlardı. İki asker kolumuza girmişti. Bir kişiye 2 asker vardı. Sıkı bir aramadan geçirildik. Ayağımızda çorap yok, ama yine de bir cihaz var mı diye ayaklarımızın altına makina tutup aradılar. Onlar karışıktılar. Bir düzensizlik vardı. Aradıklarını bulamıyorlardı. Organize yoktu. Nerdeyse biz organize edecektik onları. Kimsenin birbirinden haberi yoktu. Bizde olması gereken şaşkınlık, onlardaydı. Bizim için büyük çadırlar kurmuşlar limana. Bana paramı sayıp, kimliklerimi gösterip sordular tamam mı diye. “Tamam” dedim. Cebime koydu para ve kimliklerimi. Tekrar kolumuza girdiler. Çadırda yarım yamalak Türkçe bilen (Türkiye’den gelen İstanbul Yahudisi) birinin yanına götürdüler. Önümüze bir metin koydular, “imzalayın” dediler. İmzalamadık. O kişi şunu sordu hepimize:

“Siz İsrail’e niçin geldiniz?” Ben de; “Biz gelmedik, siz bizi zorla getirdiniz” dedim. Hemen hemen herkes aynı şeyleri söylemiş ağız birliği yapmış gibi.

“Gazze’ye neden gidiyordunuz” dedi.

“Babalarını öldürdüğünüz yetim çocuklara yardım götürmeye gidiyorduk” dedim. Görevli, “Çıkarın bunları” dedi.

Doktor muayenesinden geçirildik.

Bir arkadaşımız çok iyi Arapça biliyordu. Askerler onu itiyordu o da askerleri itiyordu. Onlara Arapça olarak, “Hey terorist bana bak” deyinde alıp götürdüler hırpaladılar. Sonra o arkadaş onlara “Bizden ne istediniz, biz size birşey yapmaya gelmedik. Neden böyle yapıyorsunuz? Biz yardım için gidiyorduk” dedi. Bizi cezaevi araçlarına bindirdiler. Bir saat yolculuktan sonra Berşava kentine götürdüler. Lüks, modern bir şehirdi. Ama insanlar korkuyordu. Korkarak yaşıyorlardı. 14-15 yaşındaki çocuklar, kadınlar hep silâh taşıyorlardı.

Modern bir şehirde cezaevinde gibi yaşıyorlardı halk öyle mi?

Evet. Korku içinde yaşıyorlar, böyle hayat mı olur? Rahat değillerdi. Endişe içinde, huzursuz yaşıyorlardı. Sonra cezaevine götürüldük. Modern ve yeni yapılmış bir cezaeviydi. İlk müşterileri bizdik. Biz kullandık orayı.

“Bakın biz kötü muamele yapmıyoruz, iyi muamele yapıyoruz” görünmekti amaçları. Dünyaya hoş görünmek içindi. Oynadılar resmen tribünlere. Cezaevinin kapalı bir alanında yatsı namazını cemaatle kıldık. Hep cemaatle kılmak istedik ve izin verdiler. Buradan baskı vardı ya. Korktular. Ve inanın en şuurlu, en duygulu namazı orada kıldık. Namazı kıldıran kişi daha da sesini duyurucu okudu. Namaz kıldık grup grup hücrelere alındık. Gece 03:00’e geliyordu. Konuşmalar duyduk. Türkiş falan diyorlardı. Ben arkadaşlara “Teheccüde kaldırıyorlar kalkın” dedim gülümsedik. 8-10 tane pasaport getirdiler. İsimleri o kişileri uçakla göndereceklerini söylediler. Biz tabi dünyadaki gelişmelerden habersizdik. Hepimiz ortak karar aldık: “Ya hepimiz, ya hiç” dedik. Filistinli aile vardı bizimle gelen onları dahi bırakmadık. 80 yaşındaki Vatikan’dan gelen Gazzeli bir papaz vardı. Arapçası mükemmeldi. Sırf Gazze’yi son kez göreyim diye katılmıştı. Biz saf tuttuğumuzda o da safa gelmişti gemide. Kendi dilince, kitaplarından dualar okudu hep. Ona da gitmek nasip olmadı. “Hepimiz birlikte geldik, birlikte gideceğiz” dedik. Anca beraber kanca beraber. Saat 07:00 sularıydı. Konsolos kâtibi Gizem Hanım geldi. Her ülkenin konsolosu geldi, sonra bizimki geldi. “Yer yerinden oynuyor. Bizim literatürde (Sayın R. Tayyib Erdoğan’ın açıklamaları için) böyle birşey görmedim. Yarı savaş ilânı” dedi. Ankara’yla irtibattaydı hep.

Cezaevinden çıkarılıp Benguryon Havaalanına gidiyorduk. Arabada da belge imzalatmak istediler. İmzalamadık. Havaalanında pasaport işlemlerine başlayacaklardı. Üst düzey yöneticilerimiz sorgudaydı. “Sorgudakiler gelmeden gitmeyeceğiz” dedik. Joplarla falan bize saldırdılar. Biz de havaalanındaki sandalyelerle falan savunduk kendimizi. Sorgudakiler geldi. Uçaklara bindik. Biz bu olayda birçok ayetin tezahürünü gördük.

Sizce bu aşamada yapılması gereken nedir?

Türkiye nasıl bir tavır almalı?

Bu olayın peşi bırakılmamalı. Yardım faaliyetleri durmamalı. Yahudi ürünleri alınmamalı. Boykot olmalı. “Bir benimle ne olur?” denmemeli. Hayrı küçümsemeyeceğiz. Büyür göl olur. Şehitlerimiz ve Gazze şehitleri bunu soracaklarıdır. Haklarını helâl etmezler. Üzerimize düşeni yapmalıyız.

Hepinizin özel hayatlarına dair bilgilere sahiptiler. Bu bilgileri sizce nereden aldılar?

Ülkemizde ajanları var. Yerli işbirlikçileri var.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Mavi Marmara, Yahudilerin müdahelesi ile oldu Kanlı Marmara. Türkiye’ye döndük, artık Şanlı Marmara diyebiliriz.

Peygamberî metod çalışıyor bence.

İlk konvoyda Bedir’i yaşadık. Mısır’da fazla zayihat vermedik. Buna da Uhud diyorum. Ama biz amacımıza ulaştık Elhamdulillah, onlar ulaşamadılar. Sırada Hendek ve fethin selâmı var İnşaallah. İHH yetkililerine dua ve teşekkür ediyorum. Allah razı olsun. Biz 3 günlüğüne de olsa Filistinli olduk. Bu duyguları bize tatttırdılar. Allah razı olsun.

Size teşekkür ediyor, şehitlerimize Allah’tan

rahmet, yakınlarına sabır diliyor, yaralılara geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Allah (cc) niyetlerinizi kabul etsin.

Amin...

ARZU KONAN

16.06.2010


 

Bu sinavda zulüm var!

Öğrencİ Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından bu hafta sonu yapılacak Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi (ÖSYS) sınavında yine başörtüsü zulmü sahnelenecek.

Sınav öncesi birçok uzman sınav stresi uyarıları yapmaya başladı fakat yüzbinlerce öğrencinin bina kapıları önünde yaşadığı sıkıntı ve psikolojik işkence dikkatlerden kaçırılmak isteniyor. Türkiye’nin kangrenleşen sorunlarından başörtüsü yasağının devam etmesi, milyonlarca insanı eğitim ve çalışma hayatındaki haklarından mahrum bırakıyor. Yasağa karşı kayıtsızlığın dikkat çektiği bir süreçte sorunun hastane koridolarına kadar uzanması ise çözümün aciliyetini ortaya koyuyor. Son yıllarda yasak ve baskıların devam etmesine rağmen başörtüsü yasağının gündeme sık gelmemesi, sorunun üstünün örtülmek istendiği şeklinde yorumlanıyor. Bu hafta sonu gerçekleştirilecek üniversiteye giriş sınavı öncesi uzmanların sınav kaygısına ve stresine dikkat çekmeye başladılar, fakat başörtüsü yasağına maruz kalan öğrencilerin sınava girmeden önce kapılarda gördükleri kötü muamelenin sebep olduğu gerilim ve ruhsal sıkıntılar yine gözardı ediliyor.

BAŞÖRTÜSÜ VE SİLÂH BİR TUTULMUŞTU

Geçtiğimiz aylarda ilk aşaması gerçekleştirilmeden önce ÖSYM tarafından hazırlanan tanıtım filmlerinde ilginç bir ayrıntı, yasağa yönelik yaklaşıma dikkat çekmişti. Üniversiteye giriş sınavına girecek adaylara ve sınavlarda çalışacak salon ve bina görevlilerine yönelik hazırladığı tanıtım filminde “Kılık ve kıyafetleri yürürlükteki mevzuata uygun bulunmayanlar ile yanında silâh ile uygun olmayan benzer eşyaları taşıyan adaylar sınav binasına alınmaz” uyarıları yer almıştı. ÖSYM’nin internet sitesinde hâlen yayında olan tanıtım filmlerindeki yasak uyarısı hafta sonu sınava girecek yüzbinlerce başörtülü öğrencinin zulme uğrayacağını açıkça ortaya koyuyor. Farklı şehirlerde 6 yıldır başörtüsüne özgürlük eylemlerine devam eden Türkiye Başörtüsü Platformları bileşenleri ise ortada hiçbir hukukî dayanağı dahi bulunmayan ve bu ülkedeki on milyonlarca insanın Müslüman kimliğinin inkârı anlamına gelen yasağın derhal kaldırılmasını talep ediyor.

16.06.2010


 

SBS KALDIRILSIN ÇOCUKLAR MUTLU KALSIN

Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği Yönetim Kurulunun yazılı açıklamasında, ortaöğretim kurumlarına yönelik Seviye Belirleme Sınavları’nın kaldırılması istendi.

Açıklamada, sınav odaklı bir eğitim-öğretim sisteminin, ilköğretimin amaçlarının gerçekleştirilmesinde önemli bir engel olduğu savunuldu. SBS ile öğrencilerin güçlü ve zayıf olduğu alanların ortaya çıkarılarak buna yönelik düzenlemelerin yapılması gerektiğine de işaret edilen açıklamada, mevcut uygulamada SBS sonuçlarıyla üst öğrenim kurumlarına ne kadar çocuk yerleştirildiğine bakılarak okullar arasında yapay bir sıralamaya gidildiği bildirildi. Açıklamada şu görüşlere yer verildi: ‘’Temel eğitimin amacı, ‘eleme’ değil ‘kazan-kazan’ olmalıdır. Sınav odaklı eleme sisteminde ise bazı çocuklar kazanırken, çoğu çocuk bu sistemle kaybeden konumunda kalmaktadır. Son 30 yılda yapısal bir düzenlemede bulunulmamıştır, sadece eğitimin farklı kademelerindeki öğrenci akışı sınavlarla düzenlenmeye çalışılmıştır. Uzun vadeli politika oluşturulmak yerine her güçlük sınavlarla aşılmaya çalışılmıştır.SBS’yi kaldıralım, çocukların mutluluğu kalsın.’’

16.06.2010


 

İTÜ, Teknokent için imar izni bekliyor

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin, üniversitenin Ayazağa Yerleşkesi’nde kuracağı 56 bin metrekarelik teknokentin İstanbul Büyükşehir Belediyesinden imar izni çıkmadığı için inşaatına başlayamadıklarını bildirdi.

Prof. Dr. Şahin, yaptığı açıklamada, teknokent yasasının 2002 yılında çıkmasının ardından 2003 yılında üniversite bünyesinde 25 bin metrekare kapalı alana sahip teknokent kurduklarını ve bin 500’ü Ar-Ge personeli olmak üzere yaklaşık 2 bin kişinin çalıştığını belirtti. Yaklaşık bir yıldan beri teknokentin imar ve sınır revizyonuyla ilgili çalışma sürdürdüklerini ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın desteğiyle 1,5 ayda sınır revizyonunun Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından onaylandığını ve Bakanlar Kurulu kararını takiben Resmî Gazetede yayımlandığını anlatan Şahin, bundan sonra inşaata başlayabilmeleri için imar durumunun netliğe kavuşması gerektiğini ve bunun için de İstanbul Büyükşehir Belediyesine başvurduklarını söyledi. Prof. Dr. Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının projeye destek vereceğini söylediğini, ancak şu ana kadar bir gelişme olmadığını ifade etti.

16.06.2010


 

Göçmenlerin ilk tercihi Avustralya

Global Vizyon Yurt Dışı Eğitim Danışmanlığı Genel Koordinatörü Güler Taylan, vasıflı ya da vasıfsız göçmenliği düşünen kişilerin ilk tercih ettiği ülkelerin başında Avustralya’nın geldiğini söyledi.

Taylan, yaptığı açıklamada, birkaç ay önce Avustralya Göçmenlik Bakanı Chris Evans’ın ülkeye daha çok vasıflı işçi çekilebilmesi için göçmenlik kurallarında değişikliğe gidileceğini duyurduğunu hatırlatarak, göçmenlik için Avustralya’nın değişik bir puanlama sistemi bulunduğunu ifade etti. Bakanın yasada değişikliğe gidebileceğini söylemesinin göçmenlikteki bu açıktan yararlanmak isteyenleri harekete geçirdiğini dile getiren Taylan, ‘’Çalışanların aylık 2 bin doların üzerine çıkan geliri, ucuz hayat şartları, yüksek hayat standartları dolayısıyla vasıflı ya da vasıfsız göçmenliği düşünen kişilerin ilk tercih ettiği ülkelerin başında Avustralya geliyor ” dedi.

16.06.2010


 

İtalya’da, 2 cami ve 164 mescit var

İtalya’da bulunan Kültürel İstihbarat ve Stratejik Analiz (ISCA) Vakfı’nın raporuna göre, Mayıs 2010 itibarıyla ülke genelinde Müslümanlara ait toplam 2 cami, 164 mescit ve 222 adet de ibadet salonu bulunuyor.

Sayıma ilişkin değerlendirmede, söz konusu mescit ve ibadet salonlarına, 120 adet kültür merkezinin ve 275 derneğin de eklenmesi gerektiği kaydedildi. Kültürel İstihbarat ve Stratejik Analiz (ISCA) Vakfı’nda bugün açıklanan “Uluslararası Terörizm Raporu”nda, “İtalya’da istihdam edilen imamların dinî formasyondan yoksun olduğu” görüşü savunuldu.

Raporda, İtalya’da Müslümanlara ait ibadethaneler arasında minareli olmaları hasebiyle mimarî açıdan da cami olarak nitelenebilecek mekânların Roma’da İslâm Kültür Merkezi altında faaliyet gösteren Roma Camii ile Milano’nun Segrate semtindeki Al Rahman Camii’nden ibaret olduğu belirtilerek, “İbadet için kullanılan diğer mekânlar ise çoğunlukla apartman, garaj ve benzeri yerlerin ibadethaneye dönüştürülmesinden oluşmaktadır. İbadet salonlarındaki imam sayısının 161, mescitlerdeki imam sayısının ise 110 olduğu belirlenmiştir” ifadelerine yer verildi.

ISCA’nın raporunda “İmam konumundaki kişilerin bir bölümü güçlü bir iletişim kabiliyetine sahip, durumları iyi olmayan ve de manipülasyona müsait genç unsurları etki altına alabilmektedirler” denildi. Raporda, “imam diye istihdam edilen kişilerin, dinî formasyondan yoksun ve de kendi görevlerini İslâm dini kurallarıyla bağdaşmaz biçimde yorumladıkları” da ileri sürüldü.

Roma’da üst düzey siyasilerin önderliğinde, istihbarat, ordu ve polis birimlerine güvenlik, savunma ve istihbarat konularında bilgi ve değerlendirme üretme amacıyla 2009’da kurulmuş olan ISCA vakfının raporunda, İtalya’da 2003-2009 arasında 10 imamın, ülke güvenliği açısından tehdit oluşturdukları gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı’nın talimatıyla sınırdışı edilmiş oldukları da kaydedildi.

16.06.2010


 

MÜSLÜMANLARA İSLÂMÎ SAAT AYARI GELİYOR

İslÂm dünyası 662 metrelik kuleyle kendi saat dilimini kullanacak. Mekke’de yapımı devam eden saat kulesi için Suudi yetkililer ‘Greenwich yani GMT yerine, İslâmî saat dilimi olan IMT’yi kullanacak’ diyor.

Halen inşası süren “Abraj El Beyt Kuleleri” adlı otel kompleksindeki kulenin tepesinde yer alacak saat, Londra’daki ünlü Big Ben’den altı katı büyük olacak. Mekke Kraliyet Saat Kulesi 662 metrelik beton yapıdan oluşacak ve tepesinde 155 metrelik hilal olacak. Saatin yer alacağı kulenin iki parçası üst üste eklendiğinde halen 828 metre ile dünyanın en yüksek kulesi olan Dubai Burç Halife’den 11 metre kısa olacak. Saatin Ramazan öncesi Temmuz ayında çalışmaya başlaması bekleniyor. Alman yapımı saat, 45 metre genişliği ve 43 metrelik yüksekliğiyle dünyanın en büyük saati olacak. Kulenin dört tarafında da saatin birer yüzü bulunacak. Saat, geceleri 17 kilometre, gündüzleri de yaklaşık 12 kilometre uzaktan görülebilecek.

16.06.2010


 

Olimpiyatlara tarlada hazırlanıyor

KahramanmaraşlI görme engelli millî sporcu Mustafa Çakmak, evinin önündeki tarlada 2012 Londra Paralimpik Olimpiyatlarına hazırlanıyor.

5 yıl önce başladığı gülle atma branşında 4 Türkiye şampiyonluğu, 6 Türkiye ikinciliği, 4 Türkiye üçüncülüğü ve 1 kez Avrupa Üçüncülüğü elde eden Mustafa Çakmak’ın hedefi, 2012 yılında İngiltere’de düzenlenecek Paralimpik Olimpiyatları’nda İstiklâl Marşı’nı söyleterek altın madalya kazanmak. Kahramanmaraş’ın Türkoğlu ilçesi Beyoğlu beldesinde Döndü-Cemal Çakmak çiftinin 5 çocuğundan biri olan 25 yaşındaki Mustafa Çakmak’ın ablası da kendisi gibi görme engelli. Asıl amacının Londra’da yapılacak olan Paralimpik Olimpiyatları olduğunu kaydeden Mustafa Çakmak, ‘’Tarlada çalışmak beni gücendirmiyor. Asıl önemli olan başarıyı yakalamak. Nerede nasıl çalışırsanız çalışın önemli olan Türk Bayrağı’nı göndere çektirebilmek’’ dedi.

16.06.2010


 

Yeni nesil ışık kaynağının mucidi mükemmeliyet ağında

Bİlkent Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü ve Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hilmi Volkan Demir, nanoteknoloji kullanarak geliştirdiği ışık kaynakları teknolojisi üzerine yürüttüğü çalışmalardaki başarısıyla, Avrupa’nın ‘’Enerji Verimliliği İçin Nanofotonik Mükemmeliyet Ağı’’ üyeliğine seçildi.

Doç. Dr. Demir, nanofotoniğe dayanan yenilikçi yöntemlerin kullanımı ile enerji verimliliğine odaklanan mükemmelliyet ağında İspanya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve İsveç’ten seçilmiş önemli araştırma merkezlerinin yer aldığını ifade etti. Demir, metal nano parçacıklar ve yarı iletken nano kristaller kullanarak geliştirdikleri yeni renk dönüştürücü ışık kaynakları ve fotovoltaik uygulamalar için güneş gözeleri çalışmaları dolayısıyla mükemmeliyet ağına seçildiğini dile getirdi. Demir, Avrupa’da enerji verimliliği için nano teknolojiye dayalı optoelektronik prototip nano malzeme ve nano aygıtların geliştirilmesi ve bunların ürüne çevrilmesi için endüstri ile yakın ilişki içinde olacaklarını kaydetti.

16.06.2010


 

Bahçesaraylılar’ın Badminton merakı

Van’In Bahçesaray ilçesi halkı, Emniyet Amirliğinde 3 ay önce göreve başlayan polis memuru Mehmet Korkmaz’ın girişimleri sonucu, badminton ile tanıştı.

İlçede görevli polis memuru ve aynı zamanda badminton antrenörü olan Korkmaz, Bahçesaray’a 3 ay önce atandığını, yaz mevsiminin gelmesiyle hafta sonları meslektaşlarına Emniyet Amirliği bahçesinde badminton oynamayı öğrettiğini söyledi. Çalışmaları izleyen vatandaşların badmintona merak saldığını ve öğrenmek için kendisine müracaat ettiğini anlatan Korkmaz, bunun üzerine ilçe halkı ve kurumlardaki çalışanlara yönelik badminton kursu açtığını ifade etti.

16.06.2010


 

Marmara’nın mavisi kahverengiye döndü

Gemlİk Körfezi’nde, denizde geniş kahverengi şeritlerin oluşması, balıkçıları ve vatandaşları endişelendirirken, bu durumun üreme döneminde bulunan midyelerden ve denizdeki diğer canlıların çoğalmasından kaynaklandığı sanılıyor.

Gemlik Balıkçılar Derneği Başkanı Hüseyin Dalarel, Gemlik Körfezi ve Marmara Bölgesi’nin bazı kıyılarında denizin renginde endişe verici değişiklikler olduğunu söyledi. Denizin renginin iki gündür kahverengiye döndüğüne kaydeden Dalarel, Denizdeki bu renk değişimleri bizi korkutuyor. Denizimizi kaybetmek istemiyoruz" diye konuştu.

16.06.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.