Lahika |
Âyet-i Kerime Meâli
Kendiniz için ileriye hazırlık yapın, güzel ameller gönderin. Allah'tan da korkun. Bilin ki, muhakkak Onun huzuruna çıkacaksınız. Mü’minleri müjdele.
Bakara Sûresi: 223 |
24.03.2010 |
Kabrimi bir iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lâzım geliyor Benim kabrimi gayet gizli bir yerde, bir iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lâzım geliyor. Bunu vasiyet ediyorum. Çünkü, dünyada sohbetten beni men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu surette beni mecbur ediyor. Vasiyetnâmenin Haşiyesidir Üstadımız âhir ömründe insanların sohbetinden men edildiği cihetle anladı ki: “Bu zamanda şahsiyet cihetiyle insanlara zarar verecek haller var. Risâle-i Nur’un mesleğindeki âzamî ihlâs için bu hastalık verilmiş. Çünkü bu zamanda şan, şeref perdesi altında riyakârlık yer aldığından, âzamî ihlâs ile bütün bütün enaniyeti terk lâzımdır. Dostlar uzaktan ruhuma Fatiha okusunlar, mânevî dua ve ziyaret etsinler. Kabrimin yanına gelmesinler. Fatiha uzaktan da olsa ruhuma gelir. Risale-i Nur’daki âzamî ihlâs ile bütün bütün terk-i enaniyet için buna bir mânevî sebep hissediyorum. Kendini Risâle-i Nur’a vakfetmiş olan, yanımda bulunanlardan nöbetle birer adam kabrimin yakınında olup, bu mânâyı, lüzumsuz ziyarete gelenlere bildirsinler.” Said Nursî Emirdağ Lâhikası, s. 417 *** Üstadımız izzet-i ilmiyeyi muhafaza için eski zamandan beri en büyük reislere tezellül etmedi. Hem halkların hediyesini kabul etmiyordu. Şimdi ise Üstadımız hem zayıf olduğu halde, ehl-i ilme bir mahzuru olmayan hediyeyi ise hastalıkla alamıyor. Hattâ biz hizmetkârlarından dahi en küçük birşeyi mukabelesiz yiyemiyor. Yese hasta oluyor. Bu hâleti, hiçbir şeye âlet olmayan Risale-i Nur’daki âzamî ihlâsın muhafazası için, bir hastalık suretini aldı ve hastalıkla bu kaidesini bozmaktan men ediliyor itikadındayız. Hattâ Risale-i Nur’un her tarafta neşir ve intişarının büyük bir bayramı münasebetiyle ehl-i ilme lâzım olan musafaha ve sohbet etmekten ve bu mübarek bayramda da en has talebeleri ve kardeşleriyle musafaha ve sohbetten ve ona bakmaktan da şiddetle sıkılıp âzamî ihlâsın muhafazası için bir hastalık hâleti alarak men edildiği ona ihtar edildi. Hattâ bizler gördük ki, bu mübarek bayramda şiddetli hastalığı için talebelerine dedi: “Benim kabrimi gayet gizli bir yerde, bir iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lâzım geliyor. Bunu vasiyet ediyorum. Çünkü, dünyada sohbetten beni men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu surette beni mecbur ediyor.” Biz de Üstadımızdan sorduk: “Kabri ziyarete gelenler Fatiha okur, hayır kazanır. Acaba siz ne hikmete binâen kabrinizi ziyaret etmeyi men ediyorsunuz?” Cevaben Üstadımız dedi ki: “Bu dehşetli zamanda, eski zamandaki firavunların dünyevî şan ve şeref arzusuyla heykeller ve resimler ve mumyalarla nazar-ı beşeri kendilerine çevirmeleri gibi, enaniyet ve benlik, verdiği gafletle, heykeller ve resimler ve gazetelerle nazarları, mânâ-yı harfîden mânâ-yı ismiyle tamamen kendilerine çevirtmeleri ve uhrevî istikbalden ziyade dünyevî istikbali hayal edinmiş olmaları ile, eski zamandaki lillâh için ziyarete mukabil, ehl-i dünya kısmen bu hakikate muhalif olarak mevtanın dünyevî şan ve şerefine ziyade ehemmiyet verir. Öyle ziyaret ediyorlar. Ben de Risale-i Nur’daki âzamî ihlâsı kırmamak için ve o ihlâsın sırrıyla, kabrimi bildirmemeyi vasiyet ediyorum. Hem şarkta, hem garpta, hem kim olursa olsun, okudukları Fatihalar o ruha gider. “Dünyada beni sohbetten men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu suretle, beni sevap cihetiyle değil, dünya cihetiyle men etmeye mecbur edecek” dedi.
Hizmetinde bulunan talebeleri Emirdağ Lâhikası, s. 421
LÜGATÇE:
terk-i enaniyet: Benlik ve enaniyetten vazgeçmek. izzet-i ilmiye: İlmin izzeti, ilmin gerektirdiği vakar, ağırbaşlılık. intişar: Yayılmak, dağılmak. musafaha: İki elle yapılan tokalaşma; sevgisini gösterme, kucaklaşma. mânâ-yı harfî: Birşeyin Yaratıcısına bakan, onu târif eden ve tanıtan mânâsı. mânâ-yı ismi: Birşeyin bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsı. uhrevî: Ahirete dâir, öteki dünyaya âit. mevta: Ölü. |
24.03.2010 |
Hz.Üstad’a...
Ey nurları yüzyılları aydınlatan Üstâd Âciz seni binlerce duâlarla eder yâd
Bir asra yakın ömrünü Kur'ân'la geçirdin Sünnet yolu ihyâ ile tecdîdle bitirdin
Hâkim olacak din-i mübin hem de cihâna Hükmeyleye Kur'ân dedin âhir-i zamana Dinsiz kalamaz Rus, o da teslim olur İslâma
Kur'ân'dan alıp feyzini ensâli uyardın Ektin yine nûr bahçeni afakını sardın
Söndürmek için nurunu tecrîd ediverdi,,, Hiç ummadı ancak yüce hizmet göğe erdi
Kur'ân'dan alıp nurunu hizmetle Habib'e (asm) Mahbûb oluverdin o mübarek ve tabibe
Nur mesleğinin hizmeti Kur'ân ile sünnet Müminleri i'lâ ediyor ondaki safvet Zalimleri te'dib ediyor ondaki heybet
Dünyayı o itmişti elinin gerisinden Dik durdu kanâatle muarrâ hepisinden
Yalnız O'na bağlandı edip millete hizmet Asla o mübarek nice kim çekmedi minnet
Zâlimlere mülhitlere meyletmedi bir an Hakkın eri neşreyledi envâr-ı Kur'ân
Kaç kimse görürsün bütün emvâli sepette Seksen küsur ömrün taşınır varide "yed"de
Tahsis edivermiş ömürün emrine sol kün İkram-i İlâhî hem olunmazsa ne mümkün
Gözler ve gönüller bu mühim noktada elhak Etmişti feda ahiretin ondaki ahlâk
Dünyadaki lezzet acı bal zehr nazarında Şöhret ve makamlar dahi bir hiçti yanında
Da'vâsını Kur'ân ile sünnetle müeyyid Gökten melekût âlemi eyler onu te'yîd
Minnet çekemez fıtratı o dillere destan İzzetle hayat sürdüğü ma'lûmudur a'yan
Zalimlerin evlâdına şefkat ediyordu Ma'sûmlar için vâlidi hem affediyordu
Mürşitleri irşâd için tavzif eden Allah Bir katre zülâl mâ idi ol ârif-i billah
Kur'ân-ı Kerim'in yüce nurlu neferidir Bid'atlara set çekti riyadan o berîdir
Hizmette usûl bol okuyun nurlu risâle Ashab yolunun mesleğidir harikulade
İkâzlara telkinlere nefsiydi muhâtab Hiç kimseyi, incitmez eder kendine hitâb
Yerlerdeki göklerdeki irfanına şâhid Dinlenmedi bir an o büyük şanlı mücâhid
Binlerce gönül şevk ile da'vâsınadır ram Peygamberimin müjdesidir asradır ikram
Binlerce nesillerle o hizmette ve zinde Şefkat dolu Peygamberimin nurlu izinde
Mümkün değil Üstâd seni elfazla ifâde Allah biliyor çaresizim işte bu sâde
Vasfeyleyemem zâtını ey nur dolu Üstâd Evsâf-ı cemâlin bu kelîm eyleyemez yâd
Rahmetle anar zâtını bîçâre Sabâhî Mahşerde beraat ede tâ rûy-i siyâhî
Mağrurları mecrasına irca eden Allah Bir damlaya "kün" der eder umman onu billah
Ey kâri'! Bu methin ki muhatabı Nebî'dir (asm) Efhâm-i rusûlün şu Said konca gülüdür,
HASAN ŞEN (SABÂHÎ) TRABZON |
24.03.2010 |