Güncel |
Yakında çırak ithal ederiz |
ASİAD Malatya Şube Başkanı Çakmak, Danıştay’ın kararının sanayiyi teknik eleman bulma noktasında sıkıntıya sokacağını belirtti. Katsayı engeli sürerse üç yıl sonra çırak ithalatı yaparız
Anadolu Aslanları İşadamları Derneği Malatya Şube Başkanı Ömer Çakmak, Danıştay 8. Dairesi’nin YÖK’ün “Az farklı katsayı” formülü ile ilgili aldığı karara tepki gösterdi. Çakmak, katsayı sorununun devam etmesi durumunda üretimde ciddi sorunlar yaşanacağını söyledi. YÖK’ün katsayı kararının Danıştay 8. Dairesi tarafından yürütülmesinin durdurulmasının sanayi kesimini teknik eleman bulma noktasında sıkıntıya sokacağını belirten Anadolu Aslanları İşadamları Derneği Malatya Şube Başkanı Ömer Çakmak, “Katsayı probleminin çözülmesi ile sıkıntıların giderileceğini düşünüyorum. Bugün katsayı problemi çözülmezse meslek yüksekokullarının kapanacağının işaretidir. Bugün meslek yüksek okullarının kapanması, esnaf ve sanatkarların sıkıntı içinde olacağını, çırak ve kalfaların yetişemeyeceğini ve bu durumda üretimin büyük bir zarar göreceğini düşünüyorum. Bugün çırak ve kalfa yetişmez ise elimizdeki mevcut kalfalar en fazla 3 -5 sene idare eder. 3 -5 sene sonra dış ülkelerde ancak çırak ve kalfa ithalatına başlayacağımızın işareti olmuş olur. Bu nedenle biz biran önce bu katsayı probleminin çözülmesini ve alınan bu karardan vazgeçilmesini istiyoruz” dedi.
|
14.02.2010 |
AB ÜYESİ TÜRKİYE ABD’NİN ALEYHİNE |
Rand Corporation'ın hazırladığı kitapta Türkiye-ABD ilişkilerinin 10 yıllık geleceğiyle ilgili dört ayrı senaryo üzerinde duruluyor. Bunlardan ilkine göre, AB üyesi olmuş bir Türkiye Washington yerine Brüksel'e yönelecek ve ABD çıkarları bundan olumsuz etkilenecek. İkinci senaryo “İslâmlaşmış Türkiye” ve kitapta buna karşı “ılımlı İslâm”ı temsil ettiği savunulan AKP'nin yerinin sağlamlaştırılması öngörülüyor. DARBE DE İLİŞKİLERE ZARAR VERİR
Üçüncü senaryo “ulusalcı Türkiye” ve bu da ABD çıkarlarına aykırı görülüyor. Son senaryo ise sert veya yumuşak bir askerî darbe olarak ifade ediliyor ve bunun da Türkiye-ABD ilişkilerine zarar vereceği belirtiliyor. Pentagon'a yakınlığıyla bilinen Rand Corporation'ın çalışmasında öngörülen en iyi senaryo, AKP iktidarı ile devam eden “ılımlı İslâm” modeli.
ABD’nin tercihi AKP
Amerika’nın ünlü düşünce kuruluşu RAND Corporation’un hazırlamış olduğu ve kuruluşun analisti F. Stephen Larrabee tarafından kaleme alınan Sorunlu Müttefiklik: Küresel Jeopolitik Değişim Çağında ABD-Türkiye İlişkileri (Troubled Partnership U.S.-Turkish Relations in an Era of Global Geopolitical Change) adlı kitap büyük yankı uyandıracak görüşler içeriyor.. Türkiye’deki siyasal ve sosyal değişimleri ve buna paralel olarak Türkiye-ABD ilişkilerini analiz eden kitapta, önümüzdeki on yıllık dönemde Türkiye ile ilgili gelecek senaryoları yer alıyor. Kitapta “Türkiye’nin Geleceğine Dair Alternatif Senaryolar” başlığı altında “Batıya Entegre olmuş AB üyesi Türkiye”, “İslamlaşmış Türkiye”, “Ulusalcı Türkiye” ve “Askeri Müdahale” şeklinde 4 farklı gelecek senaryosu çiziliyor. Bu senaryolar özellikle Türkiye-ABD ilişkileri ve ABD’nin çıkarları bağlamında ele alınıyor.
ABD, AB ÜYESİ TÜRKİYE İSTEMİYOR Birinci senaryoda AB üyesi olmuş ve batıya entegre hale gelmiş bir Türkiye’de, öncelikle insan hakları ve sosyal standartların yükseleceği, askeri vesayetin kalkıp sivil denetimin güçleneceği ve böylece Türkiye’nin daha istikrarlı bir hale geleceği, Müslüman dünyasıyla Batılı değerler arasında bir köprü vazifesi göreceği öngörülüyor. Böylesi bir Türkiye’nin ilk bakışta ABD’nin Orta Doğu ile ilgili zahiri planlarıyla mutabık olacağı öngörülse de, uzun vadede Türkiye’nin dış politika ile ilgili stratejilerinde bundan böyle Washington yerine Brüksel’e yöneleceği belirtilerek, ABD’nin çıkarlarının ve Türkiye ile ilişkilerinin bundan olumsuz etkileneceği ifade ediliyor. Bu senaryonun gerçekleşme ihtimalinin düşük olduğunun da altı çizilen kitapta, Avrupa’da özellikle Fransa, Almanya ve Avusturya’da Türkiye karşıtlığının arttığı, Türkiye’deki askeri vesayet problemi, Kıbrıs ve Kürt sorunu gibi meselelerin Türkiye’nin AB’ye üye olma ihtimalini azalttığı savunuluyor.
İSLÂMLAŞMIŞ TÜRKİYE TEHLİKESİ Rand Corporation’un hazırladığı kitaptaki ikinci gelecek senaryosu ise: “İslâmlaşmış Türkiye” başlığını taşıyor. Bu senaryoya göre eğer Recep Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği “Ilımlı İslâm” hareketi zayıflar ve bunun yerine daha radikal bir İslâmî hareket gelirse, bunun yanısıra Avrupa Birliği Türkiye’yi dışlamaya devam ederse ve ABD söz verdiği gibi Kuzey Irak’ta PKK varlığını yok etmezse, Türkiye’nin İslâmlaşması senaryosu hayata geçebilecek. Kitapta, bu senaryo hayata geçtiği takdirde, Türkiye-ABD ilişkilerinin ciddi anlamda bozulacağı öngörülüyor. Genel olarak Türkiye’nin batıya sırtını çevireceği, ilişkilerinin zayıflayacağı, bir çok dış politika konusunda –meselâ Arap-İsrail çatışmasında- Türkiye’nin Arap siyasetine entegre ve taraftar olacağı belirtiliyor. Bu senaryoda Türkiye, İran ve Suriye ile ilişkilerini güçlendiriyor, NATO’dan çekiliyor ve AB’ye üye olmaktan vazgeçiyor. Böylesi bir senaryoda ABD’nin Türkiye yerine Orta Doğu’da yeni bir müttefik bulmak zorunda kalacağı, özellikle İncirlik Üssü’nü kaybettiği takdirde bunun yerini doldurmakta zorlanacağı ifade ediliyor. Söz konusu kitapta şu anda devam eden Irak işgalinin lojistik ve silâh materyallerinin yüzde 70’nin İncirlik Üssü’nden tedarik edildiğinin de altı çiziliyor. Böylesi bir senaryoda adeta Türkiye’nin İranlaşacağı, askeri müdahale ihtimalinin güçleneceği, askeri müdahale durumunda Laikler ve İslâmcılar arasında çatışmalar çıkacağı ve Türkiye’nin adeta bir Orta Doğu ülkesi haline geleceği öngörülüyor. Bu ihtimalin gerçekleşmemesi için de ılımlı İslâm’ı temsil eden AKP’nin yerinin sağlamlaştırılması ve değiştirilmemesi gerektiği vurgulanıyor.
EN MUHTEMEL SENARYO: ULUSALCI TÜRKİYE
Türkiye ile ilgili geliştirilen üçüncü senaryo ise “Ulusalcı Türkiye” modeli. Bu senaryoda Türkiye daha milliyetçi bir yöne doğru kayıyor. AB’nin Türkiye’nin üyeliği için engeller çıkarmaya devam etmesi ile Türkiye üye olmaktan vazgeçiyor. Böylesi bir senaryoda Türkiye’nin ABD ile daha sıkı ilişkiler kurabileceği ancak Orta Doğu ve Orta Asya’da daha bağımsız bir dış politika gütmek isteyebileceği de öngörülüyor. Ulusalcı bir Türkiye’nin ekonomik anlamda Rusya ile sıkı ilişkilere gireceği, Kuzey Irak yönetimine karşı da PKK konusunda baskılarını arttıracağı ifade ediliyor. Ulusalcı Türkiye modelinin eğer AB ve ABD ile ilişkileri gittikçe zayıflarsa, gerçekleşmesi en yakın ihtimalli senaryo olduğunun altı çizilen kitapta, böyle bir Türkiye’de batı karşıtlığının artacağı, Kıbrıs sorununun çözümünün imkânsızlaşacağı ve Yunanistan ile ilişkilerin de bozulacağı öngörülüyor.
SERT YA DA YUMUŞAK ASKERÎ MÜDAHALE
Türkiye ile ilgili olarak önümüzdeki on yılda öngörülen son senaryo ise “Askerî Müdahale” olarak dikkat çekiyor. Bu ihtimalde eğer mevcut AKP yönetimi askeriyenin kırmızı çizgilerine müdahale etmeye devam ederse, sosyal ve siyasi tansiyonun gittikçe yükseleceği ve bunun da askeri müdahaleyi kaçınılmaz hale getireceği belirtiliyor. Askerî müdahale için iki farklı yöntem öngörülüyor: Ya yumuşak darbe, ya sert darbe... Yumuşak bir darbede askerin psikolojik olarak AKP yönetimini baskı altına alması öngörülüyor. Böylece AKP iktidarının istifaya zorlanacağı ifade ediliyor. Eğer bu yöntem işe yaramazsa klasik metod olan doğrudan askeri müdahaleye yani “sert darbeye” başvurulabileceği AKP’nin ebediyen kapatılacağı ve hükümetin alaşağı edilmesi öngörülüyor. Askeri yönetimin muhtemelen daha milliyetçi ve içe kapalı bir yönetim anlayışı benimseyeceği öngörülen senaryoda, böylesi bir durumun Washington tarafından asla hoş karşılanmayacağının altı çiziliyor. Böylece Washington’un Türkiye yerine başka bir müttefik aramak zorunda kalacağı vurgulanıyor.
BOP’UN GARANTÖRÜ AKP
Söz konusu 4 senaryoda da Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinin bozulacağı ve Washington’un bu dört senaryoya da sıcak bakmadığı anlaşılıyor. Pentagon’a yakın bir kuruluş olan ve İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Amerikan siyasetine yön veren Rand Corporation tarafından hazırlanan bu çalışmada, Türkiye’de AKP yönetimi ile devam eden “ılımlı İslâm” modelinin önümüzdeki 10 yıllık süreçte de Amerikan çıkarlarına en iyi hizmet edecek ve Türkiye’yi ABD’nin müttefiki olarak muhafaza edecek dolayısıyla Büyük Ortadoğu Projesi’nin işletilmesine imkân sağlayacak en iyi senaryo olarak algılandığı ortaya çıkıyor.
KİTAP, ABD ORDUSU İÇİN HAZIRLANDI
Amerikan Hava Kuvvetleri (United States Air Force) için Rand Project Air Force tarafından hazırlatılan ve 3 Şubat 2010’da yayınlanan sözkonusu “Troubled Partnership U.S.Turkish Relations in an Era of Global Geopolitical Change” adlı kitabın PDF formatındaki dijital versiyonu aşağıdaki linkten okunabiliyor veya bilgisayara indirilebiliyor:ttp://www.rand.org/pubs/monographs/2009/RANDMG899.pdf
|
UMUT YAVUZ 14.02.2010 |
Poyrazköy’de askerî tatbikat |
Beykoz Poyrazköy’de bulunan SAT Grup Komutanlığında askerî tatbikat yapıldı. Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un da tatbikata katılacağı yönündeki haberler doğru çıkmadı. Tatbikatın, Genelkurmay Başkanının moral ziyaretlerine karşılık “Moralimiz yerinde, göreve her şartta hazırız” mesajı içerdiği yorumları yapıldı. Poyrazköy'de askerî tatbikat yapıldı
Beykoz Poyrazköy’de bulunan SAT Grup Komutanlığı’nda askeri tatbikat yapıldı. Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Gölcük ve Yalova’daki askerî birliklere moral ziyaretinde bulundu. Başbuğ’un bu ziyaretlerin ardından Poyrazköy’e geldiği şeklindeki duyumlar gazetecileri hareketlendirdi. Bu sıralarda SAT Grup Komutanlığı’nın Poyrazköy’de başlattığı tatbikat ise bölgeyi hareketlendirdi. Ancak daha sonra Başbuğ’un tatbikatı izlediği duyumları doğrulanmadı. Tatbikatta SAT komandoları, askerî helikopterden sarkıtılan iplere tutunarak yol alırken, denizden de botlar geçiş yaptı. Tatbikatın, Genelkurmay Başkanı’nın moral ziyaretlerine karşılık “moralimiz yerinde, göreve her koşulda hazırız” mesajı içerdiği yorumları yapıldı.
|
14.02.2010 |
Sağlık Bakanlığı, 4/B’li personel alacak |
SağlIk Bakanlığı, yıl içerisinde yataklı tedavi kurumları ile ağız ve diş sağlığı merkezlerinde çalıştırılmak üzere 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/B maddesine göre alacağı sözleşmeli personel için valiliklerden planlama istedi. Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından 81 il valiliğine gönderilen resmi yazıda, bakanlık taşra teşkilâtlarında çalıştırılmak üzere 4/B statüsünde personel alımı yapılacağı ve valiliklerce gerekli planlamaların yapılması istendi. İllerde personelden sorumlu il sağlık müdür yardımcısı ve ilgili baştabiplerin sorumluluğunda, yataklı tedavi kurumlarına ait hastanelerin üstlendikleri rolleri de dikkate almak suretiyle ihtiyaçların hazırlanmasının istenildiği yazıda, Sağlık Bakanlığı, taşra teşkilatlarında çalışacak sağlık memuru, anestezi uzmanı, eczacı, biyolog, psikolog başta olmak üzere birçok branşta personel alımı yapılacağı belirtildi. |
14.02.2010 |
“Bankalar kâr ediyor, ama körleşiyorlar” |
Türkİye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, reel sektör ile bankacılık kesimi ilişkileri ile ilgili bir açıklama yaptı. Büyükekşi yaptığı açıklamada şunları ifade etti: “Türk Bankacılık sisteminin kâr etmesini, her hangi bir ticaret işletmesinin kâr etmesinden mutluluk duyduğumuz gibi desteklemekteyiz. Çünkü kuvvetli bankacılık demek, kuvvetli ekonomi demektir. Ancak, bankaların ana işlevi olan kredi verme fonksiyonunun ve bundan oluşacak olan faaliyet karının bizim için önemli olduğunun da altını çizmek istiyoruz. Dolayısıyla nasıl ki ihracatçının ana fonksiyonu üretip ihraç etmek ise, Bankaların ana fonksiyonlarının da mevduat toplamak ve kredi vermek olduğunu da maalesef hatırlatmaya gerek duyuyoruz. 2008’de başlayan kriz nedeniyle, güven kurumu olan bankaların yurtdışındaki benzer kuruluşların başına gelenleri gördükçe, bir miktar içlerine kapanmalarını anlayışla karşılamakla birlikte, bunun abartılı hale gelmesini hak vermediğimizi, hatta daha da ötesi bu tutumun bankaları neredeyse piyasanın sesini duymayacak hale getirmesine şiddetle karşı çıkıyoruz.” |
14.02.2010 |
Türkiye’nin bir numaralı sorunu siyasî yolsuzluk |
Türkİye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, ‘’Türkiye’nin çözmesi gereken bir numaralı konu, siyasî yolsuzluklardır’’ dedi. Şener, Balıkesir Sanayici ve İş Adamları Derneğince (BASİAD) düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, Türkiye’de sanayinin dibe vurduğunu savundu. ‘’Siyasî yolsuzlukların ülke ekonomisine büyük darbe vurduğunu’’ öne süren Şener, şöyle konuştu: ‘’Türkiye’nin çözmesi gereken bir numaralı konu, siyasî yolsuzluklardır. Bu siyasî yolsuzlukların olduğu ortamda ekonominin küresel rekabet gücü yüksek olmaz. Bir şahıs yatırım yapacak, mal üretecek, dünya ile rekabet edecek sonra yüzde 10 kazanacak. Onun üretim faaliyetinin ülkenin millî gelirine, refahına katkısı vardır. Diğer tarafta başka biri, siyaset ile dirsek temasına geçecek, büyük şehirlerin mücavir alanlarını kelepire kapatacak. Ondan sonra dirsek teması ile ballı bir imar düzenlemesi yaptıracak ve arkasından 70 sülâlesine yetecek parayı kazanacak. Böyle bir ülke olduğunu farz edin, böyle bir şey yok da... Asla, iftira yapmayalım.’’ Şener, yol inşaatlarında yolsuzluklar yapıldığını ileri sürerek, ‘’Yapılan işler ve hizmete bakın, ‘O iş yapıldı, bu iş yapıldı’ diye bakılıyor, değil mi? Öyle üzülüyorum ki işle, hizmetle ilgisi yok. Eğer birilerinin hırsızlık aşkı olmasaydı, bu ülkede tek bir kilometre yol yapılmazdı. Memleket bu halde’’ görüşünü dile getirdi. |
14.02.2010 |
BDP ve KCK’ya operasyon |
BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) Siirt İl Başkanlığı binasında polis arama yaptı. Edinilen bilgiye göre, Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen bir soruşturma kapsamında Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri Mithat Öktüren Caddesi Özel İdare İş hanındaki BDP İl Başkanlığı binası ile aynı iş hanındaki Mezopotamya Kültür Merkezi’nde arama başlattı. Sabah erken saatlerde başlayan arama halen sürerken, soruşturma kapsamında BDP Siirt Merkez İlçe Başkanı Ferman Sercan’ın da aralarında bulunduğu 14 partilinin gözaltına alındığı belirtildi. Bu arada Van Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin düzenlediği operasyonda 8 kişi gözaltına alındı. Edinilen bilgiye göre, terör örgütü PKK’nın şehir örgütlenmesi olan KCK’ya yönelik, gece saatlerinde çeşitli mahallelere eş zamanlı operasyon yapıldı. Operasyonda, gözaltına alınan 8 zanlı, Van Eğitim ve Araştırma Hastanesinde sağlık kontrolünden geçirildikten sonra Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. Emniyet Müdürü Şükrü Rafet Mert, operasyonun, KCK’ya yönelik yürütülen operasyonların devamı olduğunu ve 8 ilde eş zamanlı olarak yapıldığını ifade etti. |
14.02.2010 |
Ecevit de Ergenekon dosyasında |
İkinci ‘Ergenekon’ dâvâsında mahkeme heyeti, Ecevit’in Başkent Üniversitesindeki tedavisiyle ilgili tüm hastane evraklarını istedi. Ecevit de Ergenekon 'da
İKİNCİ ‘’Ergenekon’’ dâvâsında mahkeme heyeti, eski Başbakanlardan merhum Bülent Ecevit’in Ankara Başkent Üniversitesindeki tedavisiyle ilgili bütün hastane evraklarının, raporların, varsa film, grafik ve benzeri bütün belgelerin istenmesine karar verdi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada sanık ve avukatların taleplerine ilişkin alınan ara kararlar, mahkeme heyetine başkanlık yapan üye hakim Hasan Hüseyin Özese tarafından açıklandı. Sanıkların tutukluluk hallerinin devamını kararlaştıran mahkeme heyeti, duruşmayı 15 Şubat Pazartesi, saat 09.00’a bıraktı.
|
14.02.2010 |
İktidar başka muktedir başka |
‘’İktidar olmakla muktedir olmak aynı şey değil, değil mi?’’ diyen gazeteciye, ‘’Farklı şeyler, evet’’ karşılığını veren Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül’ün “Meclis yeni Anayasa yapma şansını kaçırdı” ifadesiyle ilgili olarak, “Anayasada A’dan Z’ye toptan değişiklik kast ediliyorsa, Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesi yerindedir ve doğrudur” dedi. Demokratik olgunluğa ulaşamadık
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, ‘’Türkiye, kurumsal anlamda bütün kurumlarıyla beraber demokratik olgunluğa henüz ulaşmış değil. Türkiye’nin daha demokratik standartlarını geliştirmesi lâzım’’ dedi. Show TV’de yayınlanan ‘’Siyaset Meydanı - Başbakan ile Özel’’ adlı programda gazetecilerin sorularını cavaplayan Erdoğan, ‘’Türkiye’nin normalleşmesi için şu kadar süreye ihtiyaç vardır, şunları yapmalıyız diye bir yol haritanız var mı?’’ sorusuna, ‘’Bizim yol haritamızla tamamen dört dörtlük örtüşen bir olay değil. Buna şöyle bakmamız lâzım. Her şeyden önce Türkiye, kurumsal anlamda bütün kurumlarıyla beraber demokratik olgunluğa henüz ulaşmış değil. Türkiye’nin daha demokratik standartlarını geliştirmesi lâzım. Bunu bir defa başarmamız gerekiyor’’ cevabını verdi. ‘’İktidar olmakla muktedir olmak aynı şey değil, değil mi?’’ diyen gazeteciye Erdoğan, ‘’Farklı şeyler, evet’’ karşılığını verdi. Bürokratik oligarşinin kırılmasının ülke için çok önemli olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu: ’’Siz zannediyor musunuz Türkiye’de siyasetçi her şeydir. Hiç alâkası yok. Türkiye’de siyasetçi bir defa bürokrasiyle çok ciddî mücadelenin içerisinde. Yine aynı şekilde Türkiye’de kuvvetler ayrılığı prensibi içerisinde bu erklerin birbiriyle ayrı bir mücadelesi var. Bu da bir vak'a. Bunu da görmemiz lâzım. Şimdi eğer bu erkler birbirinin önünde setler oluşturursa, o zaman tabiî ki bu ülkenin sıçraması zayıflıyor. Ve burada sizin belirlediğiniz takvim gecikiyor. Yoksa Türkiye inanın çok daha çabuk ilerleme imkânına sahip. Bu güç Türkiye’de var. Buna inanıyorum. 7 yıldır öğrendiğim konulardan bir tanesi bu. Ülkemde benim bu güç var. Biz bunu başarırız. Ama bir bakıyorsunuz ki biz içeride enerjimizi ciddî mânâda tüketiyoruz. Ve Türkiye’nin dışarıdan görünüşü içeriden göründüğü gibi değil. Türkiye dışarıdan çok daha güzel, çok daha takdire şayan görünüyor. Ve onun içindir ki Türkiye gündem belirleyici bir ülke konumuna geldi. Bakınız, bütün olumsuzluklara rağmen şimdi Türkiye G-20 içerisinde. Biz buraya durup dururken gelmedik. 26’dan 17. sıralara durup dururken gelmedik. Bunlar bir başarının işaret fişekleridir. Az önce ‘gelişen ülke Türkiye’ dedik, inşallah çok kısa bir zaman içerisinde ‘gelişmiş ülke’ diyebileceğiz. Buraya doğru gidiyoruz. Ama içeride çok yoruluyoruz.’’ ‘’Bürokratik oligarşiye yargıyı da dahil ediyor musunuz?’’ sorusuna karşılık Erdoğan, ‘’Az önce bir katsayı meselesini konuştuk. Orada yerindelik yetkisi kimin? Bu ülkede yerindelik yetkisi yürütmenindir. Eğer yerindelik yetkisi bu ülkede hâlâ tartışma konusu yapılabiliyorsa, burada Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın kendi kararları vardır. Bu kararlara rağmen burada bir yetki gasbına gidilirse, siz bu ülkede sağlıklı bir çalışma yapabilir misiniz?’’ diye konuştu.
AB İLE MÜZAKERE SÜRECİ
Erdoğan, ‘’AB müzakerelerinde heyecanın azaldığı’’ yönünde eleştiriler yapıldığının ifade edilmesi üzerine de bunların haksız eleştiriler olduğunu anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:’’AB, her ne kadar bizi oyalıyorlarsa da, bize karşı adil bir yaklaşım içerisinde değilseler de, ama farklı alanlarda farklı adımlar atabiliyoruz. AB sürecinin bu noktada gecikmesinin tabiî ki bize kaybettirdiği şeyler var, ama bu arada AB’nin de kaybettiği çok şeyler var. Türkiye gibi bir ülkenin imkânlarından, bu genç, dinamik nüfusun onlara kazandıracağı çok şeyden bence kayba uğruyorlar. Ben öyle düşünüyorum.’’ Bir gazetecinin, ‘’İçeride destek düşüyor gibi bir izlenim var?’’ şeklindeki ifadesi üzerine Erdoğan, ‘’AB’den olumlu bir gelişim Türkiye’de toparlanmayı bir anda sağlar. Kamuoyu desteğini yine arttırır’’ dedi. Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, bir gazetede yer alan açıklamalarını hatırlatması üzerine, ‘’Şimdi tabiî ben basın üzerinden Genelkurmay Başkanımla konuşmam. Böyle bir şeyin içerisine girmem. Fakat haftalık olarak zaten benim rutin kendisiyle görüşmelerim var. Her hafta yaptığım görüşmede ‘Nedir bu?’ diye kendisine bunu sorabilirim. Hatta telefonla da aramızda özel telefonumuz, özel hattımız var, onunla da sorup görüşme imkanım var’’ diye konuştu.
|
14.02.2010 |
Orgeneral Başbuğ, ne biliyorsa konuşsun |
MİLLİYETÇİ Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Deniz Bölükbaşı,”Sayın Genelkurmay Başkanı ne biliyorsa konuşsun” dedi. Bursa’da, sivil toplum kuruluşları ve basın mensupları ile kahvaltını toplantıda bir araya gelen Bölükbaşı, ülke gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu. Bir soru üzerine Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un “Sabrımız taşarsa konuşuruz” şeklindeki sözlerini de değerlendiren Bölükbaşı, şunları kaydetti: “Sayın Genelkurmay Başkanı’nın bu güne kadar söyledikleri, ‘Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef alan bir sistemli komplo ile karşı karşıyayız. Bunun kimin yaptığını biliyoruz, elimizde bilgi var’ diyor. ‘Bugüne kadar konuşmamamızın nedeni, birileri bu yanlışlığı düzeltsin diye bekledik’ diyor. Birileri dediği Sayın Başbakan’dır. ‘Sabrımız biterse konuşuruz’ diyor. Benim Sayın Genelkurmay Başkanı’na söyleyeceğim, bir dakika daha bu işin beklemeye tahammülü yoktur. Ne biliyorsa konuşsun. Herkes bu komplonun arkasındakilerin olduğunu öğrensin. Sayın Genelkurmay Başkanı’nın geldiğimiz bu noktada susma hakkı yoktur” |
14.02.2010 |
USAK: AB’nin sert üslûbu kabul edilemez |
ULUSLARARASI Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK), ‘’Avrupa Parlamentosunun son Türkiye raporunda geçen yıllara kıyasla daha radikal ifadelerin yer almasının ve sert bir üslubun kullanılmış olmasının kabul edilemeyeceğini’’ bildirdi. USAK’tan Avrupa Parlamentosu’nun son Türkiye raporuna ilişkin yapılan yazılı açıklamada, bilhassa Kıbrıs sorunu özelinde Türkiye’ye yöneltilen ağır ve hakkaniyeti sorgulanabilir eleştirilerin, hem ulusal hem de uluslar arası platformda büyük yankı uyandırdığı belirtildi. AB kurumlarının konuya çok daha stratejik, adil ve çok boyutlu bakış açısıyla yaklaşmaları gereğinin vurgulandığı açıklamada, ‘’Raporda, geçtiğimiz yıllara kıyasla daha radikal ifadelerin yer alması ve sert bir üslûbun kullanılmış olması kabul edilemez’’ denildi. Açıklamada ayrıca, AB’nin sorunların tıkanma yeri değil, aksine çözümü kolaylaştırıcı bir platform olması gerektiği belirtildi. |
14.02.2010 |
Geçim sıkıntısı tasarrufa yöneltti |
Global ekonomik kriz Türk halkı yeni yöntemler bulmaya itiyor. Geçim sıkıntısı çeken vatandaş, akla hayale gelmeyecek “ucuz hayat formülleri” üretti. Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) hazırladığı “Ucuz Hayat” raporuna göre, vatandaş, elektrikten doğalgaza, akaryakıttan gıdaya kadar her alanda tasarruf yapmanın bir yolunu buluyor. Ucuz yaşam formüllerini uygulayarak şirketler aylık giderlerinde yüzde 50’ye varan oranlarda, vatandaş ise yüzde 20-30 oranında tasarruf sağlıyor. Rapora göre ev hanımların bulduğu tasarruf yöntemleri şunlar: Marketlerdeki indirimleri yakından takip ediyor. Raf ömrü dolmak üzere olan tavuk, süt, yoğurt, salça, ketçap, meyve suyu, bisküvi gibi ürünleri yarı fiyatına satan marketlere gidiyor. Markete gittiğinde önce ‘promosyonlu ürünler’, ‘indirimli ürünler’, ‘Ne alırsan 1 lira’ reyonlarına bakıyor. Sebze-meyve pazarına, fiyatların daha düşük olduğu akşam saatlerinde gidiyor. Çamaşır makinasından boşalan deterjanlı suyla önemsiz çamaşırlar ile elde yıkanması gereken çamaşırları ya da balkonu yıkıyor. Daha ucuz olduğu için kırık yumurta, kırık peynir, kırık pirinç alıyor. Elektrik, su ve yakıt giderleri ailelerin bütçesinde kiradan sonra en önemli yeri tutuyor. Tasarruf yapan aileler, aydınlatmada floresan lamba ya da az enerji tüketen tasarruflu ampullere yöneliyor. Televizyon izlerken ışığı kapatıyor. Beyaz eşya alırken, az enerji ile çalışan ürünleri tercih ediyor. Özellikle kış aylarında yakıt masrafları ailelerin bütçelerine ağır bir yük getiriyor. Konutlarda ısı yalıtımı yaygınlaşıyor. Bütün aile bireylerinin işe ya da okula gittiği için günü dışarıda geçirdiği evlerde, kombiler kapatılıyor ya da iyice kısılıyor. Kullanılmayan odaların radyatörleri tamamen kapatılıyor. Sobalı evde oturan alt gelir düzeyindeki vatandaş ise sokaklardan odun parçaları, sebze-meyve kasaları, karton kutu, gazete toplayıp yakacak yapıyor. Yemeğini ve çayını soba üzerinde pişiriyor. |
AHMET TERZİ 14.02.2010 |
Karayollarının öncelikli hedefi yolları bölünmüş hâle getirmek |
KARAYOLLARI Genel Müdürü Cahit Turhan, 2010 yılı bütçesinden kurumuna 3 milyar TL ayrıldığını ancak hükümetin gerekli ek kaynağı sağlayacağını düşünerek, 8.5 milyar TL’lik hedefle planlarını, programlarını yaptıklarını bildirdi. Turhan, geçen yıl sonu itibariyle hizmete açtıkları yollarla birlikte Türkiye’de kara yollarında çile çekilen güzergah kalmadığını ifade etti. Ana arterlerdeki yolları bölünmüş hale getirmenin bu yıl öncelikli hedefleri olduğunu belirten Turhan, buna yönelik olarak 1200 kilometre yol yapılacağını bildirdi. Bu yıl toplam 2 bin 100 kilometre bölünmüş yolu hizmete açacaklarını kaydetti. |
14.02.2010 |
Trakya sular altında |
Aşırı yağışlarla debisi hızla yükselen Tunca nehri taştı. Nehrin etrafında bulunan toprak sed patlamayınca Edirne merkeze bağlı Değirmenyeni köyünde evler sular altında kaldı. Yüzlerce dönüm ekili alan sular altında kaldı. ÇANAKKALE VENEDİK GİBİ
Çanakkale’de aralıksız dört saat boyunca devam eden sağanak yağmur sebebiyle çok sayıda ev ve işyerinin bodrum katını su bastı. Sular altında kalan caddeler Venedik şehrini hatırlattı.
Yağmur, otlağa dönen barajları doldurdu
İSTANBUL'DAKİ barajların doluluk oranı, son yağışlarla birlikte yüzde 100’e yaklaştı. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan kuraklık sebebiyle suyun çekildiği, hayvanların otladığı baraj alanları etkili yağışlarla birlikte eski günlerine döndü. İstanbul’un iki önemli su damarını oluşturan Büyükçekmece ve Alibeyköy Barajlarında da doluluk oranı, önceki yılların aksine son yağışlarla birlikte büyük ölçüde artarak yüzde 100’e yaklaştı. Su sıkıntısı yaşandığı dönemlerde barajlarda hayvanların otladığı görüntüler geçmişte kaldı.
Çanakkale Venedik gibi
ÇANAKKALE'DE aralıksız olarak 4 saat boyunda devam eden sağanak yağmur sebebiyle çok sayıda ev ve işyerinin bodrum katını su basarken, Atikhisar barajının taşması Sarıçay’da bulunan yüzlerce teknenin denize sürüklenme tehlikesi atlatmasına sebep oldu. Şehir merkezinde fırtına ile birlikte başlayan sağanak yağmur, kısa sürede etkisini arttırdı. Aralıksız olarak 4 saat boyunca devam eden sağanak yağmur sebebiyle il merkezinde çok sayıda ve işyerinin bodrum katını ise su bastı. Çanakkale Belediyesine ait itfaiye ve kanalizasyon ekipleri gelen ihbarlara yetişmekte güçlük çekti. Atatürk caddesinde Tansaş kavşağı ile Bölge Trafik İstasyonu önündeki yolun tek şeridi ise dağlardan gelen sular sebebiyle tamamen sular altında kaldı.
|
14.02.2010 |
Kutlu Doğum 14-20 Nisan’da |
27 Nisan e-muhtırasının ardından öne çekilen Kutlu Doğum haftası yine 14-20 Nisan'da kutlanacak. “Kutlu Doğum” 14-20 Nisan’da
KUTLU Doğum Haftası, artık her yıl 14-20 Nisan tarihleri arasında kutlanacak. Kutlu Doğum Haftası ile Camiler ve Din Görevlileri Haftasını Kutlama Yönetmeliği, dünkü Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kutlanacak bu haftalarda yapılacak çalışmalara ilişkin usul ve esasları düzenleyen yönetmelik, Diyanet İşleri Başkanlığının merkez, taşra ve yurt dışı teşkilâtları tarafından yapılacak faaliyetleri kapsıyor. Buna göre, Diyanet İşleri Başkanlığınca her yıl 14-20 Nisan tarihleri Kutlu Doğum, 1-7 Ekim tarihleri Camiler ve Din Görevlileri Haftası olarak kutlanacak. Kutlamalar sebebiyle İslâm dininin itikat, ibadet ve ahlâk konularında toplumun bütün kesimlerini aydınlatıcı faaliyetler gerçekleştirilecek, sosyal ve kültürel faaliyetlerde bulunulacak, sempozyum, konferans, panel ve buna benzer faaliyetler düzenlenecek. Merkez, taşra ve yurt dışında düzenlenecek konferans, panel, sempozyum, forum ve diğer faaliyetler başkanlığın internet sitesinde duyurulacak. Başkanlığın taşra ve yurt dışı teşkilâtında camilerin inşa, bakım, onarım ve temizlik gibi hizmetlerine katkı sağlayarak yararlı faaliyetleriyle temayüz eden kişi, dernek ve vakıflara teşekkür belgesi verilecek. Camiler ve Din Görevlileri Haftası boyunca halkın, mahalli vakıf ve derneklerin de katkısıyla camilerin bakım, onarım ve temizliği için kampanyalar açılıp bu kuruluşların hafta ile ilgili çalışmalara iştiraki sağlanacak. Aynı zamanda din görevlilerinin kişisel ve meslekî gelişimine yönelik faaliyetlerde bulunulacak, hat, tezhip, ebru ve buna benzer san'at alanlarında becerisi olan görevlilerin çalışmalarını değerlendirmek amacıyla sergiler açılacak, çeşitli başarılarıyla ön plana çıkan din görevlilerine teşekkür ve takdir belgesi verilecek. Her iki hafta dolayısıyla düzenlenecek faaliyetler, Diyanet İşleri Başkanlığının merkez, taşra ve yurt dışı teşkilâtlarında kurulacak komisyonlarca belirlenecek.
|
14.02.2010 |
Trafikte insan hayatı değersiz |
Son 10 yılda meydana gelen trafik kazalarında 45 bin 188 kişinin hayatını kaybettiği bildirildi. Trafikte insan gözardı ediliyor
TÜRKİYE'DE motorlu araç sayısının 14 milyonu, sürücü sayısının da 20 milyonu aştığı, son 10 yılda meydana gelen trafik kazalarında ise 45 bin 188 kişinin vefat ettiği bildirildi. Kaza sonrası yaralı takibinin yapılmaması dolayısıyla da araştırmalara göre ölü sayısının 90 bini aştığı belirtildi. Karayolu Trafik ve Yol Güvenliği Araştırma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Memiş, yayımlanan resmî raporlara göre, trafik ve yol güvenliği bilânçosunun ‘’ürkütücü boyutlara’’ ulaştığını söyledi. Son 10 yılda Emniyet Genel Müdürlüğünün (EGM) yayınladığı resmî raporlara göre, trafik kazalarında 45 bin 188 kişinin vefat ettiğini, 1,5 milyondan fazla kişinin de yaralandığını belirten Memiş, ‘’Olay yeri sonrası yaralananların 30 gün takibi yapılmadığından daha sonra ölenlerin sayısı istatistiklere yansımamakta. Bunların da toplamı yaklaşık birebirdir. Yani gerçek ölüm rakamı 90 bini aşmaktadır’’ dedi. Karayolları Trafik Kanunu’nun 1983’te çıkarıldığını hatırlatan Memiş, ‘’Hepimizin 24 saat hayatını ve güvenliğini ilgilendiren ‘trafik ve yol güvenliği’ tam 18 kuruluşa paylaştırılmış durumda. Yani görev yapmak yerine, bu alandan pay almak esası öne çıkmış, insan hayatı, riskin boyutu ve hızlı çözümler TBMM’de kanun yapılırken gözardı edilmiştir’’ dedi. Bu kuruluşların çoğuna bütçe, donanım ve yetki verilmesine karşın sorumluluk verilmediğini savunan Memiş, şöyle konuştu: ‘’Koordinasyon görevi EGM’ye verilirken, bu millî felâket karşısında ise sadece bir genel müdür yardımcısı görevlendirilmiştir. Kanunun 52’nci maddesi gereğince de tüm sorumluluk araç sürücülerine yüklenilmiştir. Kanunun 4’ncü maddesi ile oluşturulan üst ve alt kurullarla da insan hayatı hiçe sayılmıştır.’’
|
14.02.2010 |
Hasankeyf’te kamulaştırma iptal |
DİYARBAKIR Bölge İdare Mahkemesi, Hasankeyf’teki kültür varlıklarının taşınacağı alanla ilgili kamulaştırmayı iptal etti. Mahkeme, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın taşınması işini aceleye getirdiğini belirtti. Hasankeyf’in sular altında kalmasına yol açacak olan Ilısu Barajı inşaatı konusunda mahkemeden kritik bir karar çıktı. Çevrecilerin tepki gösterdiği Ilısu Barajı’nın yapımı için Hasankeyf ilçesindeki kamulaştırmalar Bölge İdare Mahkemesi’nden döndü. Kamulaştırılan alanın sahipleri adına Avukat Serkan Ramanlı’nın yaptığı müracaatı karara bağlayan mahkeme, tarihî değer taşıyan taşınmaz kültür varlıklarının başka bir yere nakledilmesi konusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’ndan alınmış bir karar bulunmadığını vurguladı. Ilısu Barajı ve hidroelektrik santrali (HES) projesinden etkilenmesi sebebiyle Hasankeyf ilçesinde bulunan tarihî ve kültürel varlıkların taşınacağı alanın kamulaştırılma işlemini iptal etti. |
14.02.2010 |
Sağlık Bakanlığı, personel alımına start verdi |
SAĞLIK Bakanlığı, yıl içerisinde yataklı tedavi kurumları ile ağız ve diş sağlığı merkezlerinde çalıştırılmak üzere 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/B maddesine göre alacağı sözleşmeli personel için valiliklerden planlama istedi. Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından 81 il valiliğine gönderilen resmî yazıda, bakanlık taşra teşkilâtlarında çalıştırılmak üzere 4/B statüsünde personel alımı yapılacağı ve valiliklerce gerekli planlamaların yapılması istendi. |
14.02.2010 |
Yeni Şafak editörlerinden Can, dualarla toprağa verildi |
ÖNCEKİ gün evinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat eden Yeni Şafak Gazetesi editörlerinden ve yazar Hamit Can son yolculuğuna uğurlandı. 51 yaşındaki Can’ın vefatı başta mesai arkadaşları olmak üzere bütün dostlarını üzüntüye boğdu. Birçok seveninin bir araya geldiği cenazede Hamit Can, Çengelköy İmam-ı Azam Camii’nde kılınan namazın ardından duâlarla toprağa verildi. |
14.02.2010 |
Bu deprem de İlâhî ikaz |
Haiti’deki depremde inanılmaz kurtuluşlardan birini de başkent Port-au-Prince’teki Nur Camiinin imamlığını yapan 44 yaşındaki Abdullah Antoine yaşadı. Sekiz çocuğu ve ailesiyle depremde iki kat enkazın altında kalan ve yarım metrelik bir delikten ailesi ve 8 çocuğuyla dışarı çıkan İmam Abdullah, depremin bütün insanlık için bir uyarı olduğuna dikkat çekerek, “Bu deprem sadece Haiti için değil, bütün insanlık için bir ikazdır. Bu deprem Allahtan gelen birşey. Bu depremle Allah insanlara birşeyler öğretiyor. Allah ‘Ben varım, Beni bilin, Yaratıcınızı unutmayın’ diyor” şeklinde konuştu. Haitili İmam Abdullah’ın inanılmaz kurtuluşu
Ocak ayında Haiti’de meydana gelen deprem, arkasında birçok kurtuluş hikâyesi bıraktı. Son olarak 27 gün sonra enkaz altından bir Haitili çıkarılırken, inanılmaz kurtuluşlardan birini de başşehir Port-au-Prince’teki Nur Camii’nin imamlığını yapan 44 yaşındaki Abdullah Antoine yaşadı. Cuma hutbelerini Arapça olarak okuyan, hutbelerini gözyaşı içinde veren biri olarak bilinen imamın 8 çocuğunun içinde olduğu ev ve imamlık yaptığı cami depremde yıkılmış. Ancak sadece bir sütunun ayakta kalması, evin tamamen yıkılmasını önlemiş. Ayakta kalan sütunun oluşturduğu boşlukta açılan yarım metrelik bir çukurdan da İmam Abdullah’ın sekiz çocuğu sağ salim olarak enkazdan çıkarılmış. Nur Camii imamı Abdullah Antoine cemaati tarafından sevilen biri olarak biliniyor. Depremde Nur Camii ile birlikte evi tamamen yıkılan İmam Abdullah şimdi 8 çocuğu ve ailesiyle sadece 2 yatak sığacak kadar küçük derme çatma bir çadırda yaşıyor. Komşu çadırın çocukları çadırın deliklerinden kafasını uzatıp içeriyi görebiliyor. İmam Abdullah’ın oğlu hâlâ enkazlar arasında banyosunu yapıyor. Kız çocuklarının banyo yapma imkânı ise yok. İmam Abdullah şimdi geceleri güvenlik görevlisi olarak çalışıyor ve az bir maaş alıyor. İmam Abdullah Haiti’de sadece kilise görevlilerinin maaş aldığını söylüyor ve cami imamlarına maaş verilmediğinden dert yanıyor. “ALLAH 8 ÇOCUĞUMU KURTARDI” Sekiz çocuğu ve ailesiyle depremde 2 kat enkazın altında kalan ve yarım metrelik bir delikten ailesi ve 8 çocuğuyla dışarı çıkan İmam Abdullah, Allah tarafından korunduğuna inanıyor ve şöyle diyor: “Allah bizleri çok seviyor. Depremde 2 katlı enkazın altında kalan 8 çocuğumu kurtardı. Allah beni nasıl kurtardı sokağa çıkıp Haiti’ye ve bütün dünyaya anlatmak istiyorum. Ben ve ailem Allah’ın bir mu'cizesi olarak kurtulduk. Çok ilginç bir şekilde cami sütununun biri dik kalıyor ve bizim kurtulduğumuz mağara gibi bir yer oluşuyor. Yoksa kurtulmamız asla mümkün değil.” İmam Abdullah, Allah depremin bütün insanlık için bir uyarı olduğuna dikkat çekerek, “Bu deprem sadece Haiti için değil bütün insanlık için bir ikazdır. Bu deprem Allah’tan gelen bir şey. Bu depremle Allah insanlara bir şeyler öğretiyor. Allah ‘Ben varım’ diyor. ‘Beni bilin, Yaratıcınızı unutmayın’ Biz bu depremle Allah’ın uzakta olmadığını, Allah’ın her zaman her yerde olduğunu anladık. Allah, Kur'ân-ı Kerim’de her şeyin Allahın izniyle olduğunu söylüyor” diyor.
ÇOCUKLARINI TÜRKİYE’DE OKUTMAK İSTİYOR
İmam Abdullah “Türkiye Müslüman bir ülke olduğu için çocuklarımı Türkiye’de okutmak istiyorum.” diyor. İmam Abdullah’ın çocuklarının isimleri ise şöyle Hafza, Fatıma, Ayşe, Hatice, Muhammed İbni Abdullah, Zekiye, Nazike Zara, Tamara. Çocuklarının en büyüğü 22 yaşında en küçüğü ise 7 aylık. Oğlu ise 9 yaşında. İmam Abdullah, Haiti halkının en büyük probleminin de açlık olduğuna dikkat çekiyor. İmam Abdullah Kur'ân’-ı Kerim’den İnşirah suresinden “Her sıkıntıdan sonra bir kolaylık gelecektir. Mutlaka her sıkıntıdan sonra bir kolaylık gelecektir” âyetini okuyor. Sahabelerin çektiği sıkıntıları kendisine örnek aldığını anlatıyor.
|
14.02.2010 |
227 yıllık Kur’ân-ı Kerim’i satamadan yakalandılar |
Mersİn’İn Erdemli ilçesi Kocahasanlı beldesinde Hicri 1204 yılına ait olduğu bildirilen, Mardinli Yusufoğlu Hoca Salih tarafından yazıldığı tesbit edilen 227 yıllık Kur’ân-ı Kerim ele geçirildi. Emniyet güçleri, bir aylık bir çalışma sonucunda H.A.nın evinde yapılan operasyonda, Kur’ân-ı Kerim'in Hicri 1204 yılına ait olduğu tesbit edildi. |
14.02.2010 |
Almanya’da ilkokul kitabında skandal |
Almanya’da bir ilkokul kitabında yer alan maymuna ‘Ali’ ismi verildi. Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletinin en büyük ikinci şehri olan Mannheim’da Türklerin yoğun olarak yaşadığı Schönau semtinde oğlu ilkokul 1. sınıfa giden Mustafa Erol adlı vatandaş durumu fark ederek, maymuna Ali isminin verilmesini büyük bir skandal olarak değerlendirildi. Okulda yardımcı ders kitabı olarak kullanılan bir çalışma defterinde maymunun adının Ali olarak yazdığını görünce neye uğradığını şaşıran Mustafa Erol, Müslümanlarda ve Türklerde sıkça kullanılan ve dinimizde önemli bir yeri olan Ali isminin bir hayvan adı olarak kullanılmasının doğru bulmadığını dile getirdi. Erol, “Kitapta onca örnek verilen isimlerin arasında sadece maymunda normal olarak insanlara konan adın yer alması da manidardır” dedi. |
14.02.2010 |
Benim kolyem DNA’dan! |
Antalya Koleji Fen Lisesi 9. sınıf öğrencileri, biyoloji dersinde öğrendikleri Nükleik Asitler ve ATP (Adenozin Trifosfat) konusu kapsamında, kendi DNA’larını izole ederek kolye yaptılar. Bilim dünyasının son yıllarda en çok üstünde durduğu alanlardan biri olan DNA için Antalya Koleji öğrencileri de bir çalışma gerçekleştirdi. Biyoloji laboratuvarında yapılan bilimsel faaliyette öğrenciler, tuzlu su ile gargara yaparak ağız içi dokusundan hücre aldılar. Elde ettikleri hücre ve çekirdek zarlarını, yağ çözücü bir madde yardımıyla parçalayıp DNA’yı ayrıştırdılar. Öğrenciler, ayrıştırdıkları bu DNA parçalarını buzlu su banyosunda bekletilmiş etil alkol yardımı ile yoğunlaştırıp cam materyalin içine yerleştirerek kolye haline getirdiler. |
14.02.2010 |