30 Ocak 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

 

Genelkurmay’ın konvoy açıklaması: Rutin faaliyet

Erzincan’da önceki gün gerçekleşen askerî birliğin intikaliyle ilgili olarak, Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde yer alan bilgi notunda şunlar kaydedildi: ‘’Bugünkü bazı basın-yayın organlarında dün (önceki gün) Erzincan’da yapılan bir askerî intikalle ilgili haberlere ve yorumlara yer verilmiştir. Söz konusu intikal, yakın bir tarihte 3’üncü Ordu Komutanlığı bölgesinde icra edilecek olan kış tatbikatına hazırlık eğitimi kapsamında yapılan rutin bir faaliyettir.’’

Genelkurmay: İntikal rutin faaliyet

Genelkurmay Başkanlığı, Erzincan’da önceki gün gerçekleşen askeri birliğin intikalinin, yakın bir tarihte 3’üncü Ordu Komutanlığı bölgesinde icra edilecek olan kış tatbikatına hazırlık eğitimi kapsamında yapılan rutin bir faaliyet olduğunu bildirdi. Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde yer alan bilgi notunda şunlar kaydedildi: ‘’Bugünkü (dünkü) bazı basın-yayın organlarında dün Erzincan’da yapılan bir askeri intikalle ilgili haberlere ve yorumlara yer verilmiştir. Söz konusu intikal, yakın bir tarihte 3’üncü Ordu Komutanlığı bölgesinde icra edilecek olan kış tatbikatına hazırlık eğitimi kapsamında yapılan rutin bir faaliyettir.’’

30.01.2010


 

BAŞÖRTÜLÜ ÖĞRENCİLER SIKI TAKİP ALTINA ALINDI

Taraf gazetesinin yayınladığı Balyoz Darbe Planı belgelerinde, “türbanlı öğrencilerin açık öğretim sınavlarına girmesine izin verildiği”nin not edildiği görülürken, Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ndeki başörtülü öğrenci sayısının da yakından takip edildiği anlaşıldı. Belgede, “418 kız öğrenciden 416’sının halen türbanlı olarak derslere girdiği, konunun İl Emniyet Komisyon Toplantısı’nda gündeme getirildiği, rektörün bilgi vermek üzere bir sonraki toplantıya çağrılmasının kararlaştırıldığı” ifadesinin yer alması da dikkati çekti.

ÇETİN DOĞAN’IN YASAKÇILIĞI KAZAKİSTAN’A ULAŞTI

Balyoz Darbe Planı ile ismi gündeme gelen Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın başörtüsü yasakçılığı ise Kazakistan'a kadar ulaşmış. Ahmed Yesevî Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanlığı yapan Doğan'ın, ilk icraatının okuldaki öğrencilere başörtüsü yasağı koydurtması olmuş. Eski bakanlardan Namık Kemal Zeybek'in verdiği bilgiye göre, Doğan, komünist rejim döneminde dahi açık kalan mescitleri kapattırmış ve. başörtüsü yasağını öğrenci velilerine de uygulamış.

DARBECİLERİN ORTAK ÖZELLİĞİ:

Başörtüsü yasakçılığı

“Balyoz Harekât Planı” darbeye giden yolda ne tür korkunç tezgâhların kurulabileceğini ortaya koyarken, bundan önceki darbe planlarında ve süreçlerinde olduğu gibi Balyoz planını hazırlayanların da başörtülüleri hedef aldıkları görüldü.

Taraf gazetesinin yayınladığı belgelerde, Cumhuriyet gazetesindeki haberlerin ihbar kabul edilerek “Ankara Millî Eğitim Müdürlüğü’nün talimatı üzerine, başörtülü öğrencilerin açık öğretim sınavlarına girmesine izin verildiği” şeklinde not edilmesi dikkat çekerken, Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ndeki başörtülü öğrenci sayısının da yakından takip edildiği anlaşıldı. Platform Haber’e göre, konuyla ilgili olarak darbe planlarında “türbanlı öğrenci sayısının öğretim yılı başından beri artarak devam ettiği ve 418 kız öğrenciden 416’sının halen türbanlı olarak derslere girdiği, konunun İl Emniyet Komisyon Toplantısı’nda gündeme getirildiği, rektörün bilgi vermek üzere bir sonraki toplantıya çağrılmasının kararlaştırıldığı” maddesi yer aldı.

İmam Hatip Liselerindeki başörtüsü probleminin Balyoz Harekat Planı’nda aktif rol oynayan Çetin Doğan’ın 1. Ordu Komutanlığı’na atanmasından sonra başladığını göz önüne alındığında, belgelerde bu okulların fişlenmesi de şaşırtıcı bulunmadı. Darbe planlarında Millî Güvenlik Bilgisi dersine giren subayların istihbarat nitelikli çalışmalar yaptığı görülüyor. Okullarla ilgili bilgilerin yer aldığı belgelerde Bingöl İmam Hatip Lisesi’ndeki, başörtüsü sorununun yakından takip edildiği, “Bingöl İmam Hatip Lisesi’nde, türbanlarını çıkarmamakta direnen 12 kız öğrenciye okul yönetimince 3 gün okuldan uzaklaştırma cezası verildiği” şeklindeki maddeden anlaşılıyor. Cuntacılar, sorun karşısında Hükümet’in tavrını ise şöyle değerlendirmiş: “Siyasi idarenin türban konusundaki tutumunun; laik düşünce yapısına sahip okul yönetimlerini pasifize ettiği, irticai görüşü sahip yönetici ve öğrencileri ise cesaretlendirdiği, mevcut yasalara göre laiklik ilkesine aykırı olarak türbanın serbest bırakmanın mümkün olmadığına göre AKP’nin sorunu bu şekilde vaziyeti idare etme yöntemiyle fiilen çözmeye çalışacağı değerlendirilmektedir.”

DOĞAN’IN YASAKÇILIĞI KAZAKİSTAN’A ULAŞTI

Balyoz Darbe Planı ile ismi gündeme gelen Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın başörtüsü yasakçılığı ise Kazakistan’a kadar ulaşmış. Ahmed Yesevî Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanlığı yapan Doğan’ın, ilk icraatının okuldaki öğrencilere başörtüsü yasağı koydurtması olmuş. Eski bakanlarden N. Kemal Zeybek’in verdiği bilgiye göre, Doğan, komünist rejim döneminde dahi açık kalan mescitleri kapattırmış ve başörtüsü yasağını öğrenci velilerine de uygulamış.

30.01.2010


 

Kavaf: Dizilerdeki kötü gidişe dur diyelim

Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, “Şikâyet konusu olan dizilerin izlenme oranları ortada. ‘Hem beğenmiyoruz, hem izliyoruz’ diyemeyiz.

Halkımız, tepki verdiği dizi ve programlarla ilgili kamuoyu baskısını oluşturmalı. Şikâyetlerini ilgili mercilere iletmeli’’ dedi. Kavaf, Kapadokya Dedeman Otel’de düzenlenen 4. Aile Çalıştayı’nın açılışında yaptığı konuşmada, ailenin, medyada belirleyici konumdan çok belirlenen konumunda olduğuna dikkati çekti Kavaf, şöyle devam etti: ‘’Televizyonlarda izlenen dizilere baktığımızda çok eşlilik, kumalık, aile içi şiddet ve istismar, töre cinayetleri, kötü alışkanlıklar ve bağımlılıklar, aldatma, boşanma gibi konulara yer verildiğini görmekteyiz. Bu konular daha önce de defalarca işlenmişti ama böyle işlenmemişlerdi. Bunların toplumsal sorunlar olduğunun, hoş karşılanmadığının altı çizilerek, gizli mesajlar içinde verilmişti. Bugünlerde izlediğimiz bu dizilerde bu hoş olmayan davranış biçimlerinin özendirici bir yanı olduğuna dair bir mesaj verildiği kaygısını taşımaktayız.’’ Kavaf, medyanın, toplumdaki güç ilişkilerini, değer yapılarını ve yeni ahlaki olguları yansıttığını, aynı zamanda da bunları yeniden ürettiğini, değiştirdiğini ve başka biçimlerde kurduğunu ifade ederek, ‘’Bu noktada medyanın ve televizyon programlarının insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde bireysel tercih ve kabullerin korunması gerektiğini saklı tutarak aile kurumunu sarsacak uygulamalar konusunda hassasiyet göstermesi gerekmektedir. Mutluluk, sevgi, sadakat ve benzeri duyguların yeşerdiği ve büyüdüğü aile kurumunun temel yapı taşlarını zedeleyici program ve yayınlardan kaçınarak, değerlerin hakimiyetinin sağlayıcısı ve aktarıcısı bir kurum olarak medya, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir’’ diye konuştu. Medyanın kamuoyunun beklenti ve taleplerine cevap verecek hareket kabiliyetini oluşturacak güçte olduğuna dikkati çeken Kavaf, ‘’Medya, insanlık onuruna yakışmayan, halkın vicdanında kabul görmeyen görüntüler hususunda ortak bir bilinç oluşturmalı’’ dedi.

30.01.2010


 

İşçiler, 3 Şubat’ta genel eyleme hazırlanıyor

Türk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak, “Bütün emek dünyası, her gün bir yenisi katılarak genişleyen cephesi ve bileşenleriyle 3 Şubattaki genel eylem ve grevine hazırlanmaktadır” dedi.

Büyükkucak, DİSK, KESK, Kamu-Sen, İstanbul Eczacılar Odası ve İstanbul Diş Hekimleri Odasının temsilcileriyle birlikte düzenlediği basın toplantısında, TEKEL işçilerinin içine düştüğü durumun sorumlusunun, AKP hükümetinin uyguladığı ekonomik politikaları olduğunu öne sürdü. Bu ekonomik politikanın işçiye, emekçiye, emekliye açlığı, gençliğe işsizliği, bütün emek dünyasına yoksulluğu ve sendikasızlığı dayattığını ileri süren Büyükkucak, emekleriyle kazandıkları emeklilik haklarının, iş güvencelerinin, sigorta ve sendika haklarının bir bir ellerinden alınmaya çalışıldığını iddia etti. “TEKEL işçisinin de TEKEL ile dayanışma içinde olan kendilerinin de tek isteklerinin TEKEL işçisini ve işçi sınıfını ücretli köleliğe mahkûm eden 4-C uygulamasını ve taşeronlaşmaya son verilmesi olduğunu” ifade eden Büyükkucak, “Hükümet, TEKEL işçilerinin onay vereceği bir çözümü hayata geçirmediği sürece bizler 3 Şubat günü iş yerlerinden, mahallelerden saat 13.00’de Saraçhane parkında olacak şekilde yürüyüp geleceğiz. Haklarımızı aramak için 3 Şubatta genel eylem ve grevde olacağız” dedi.

30.01.2010


 

Fakir ailelere kömür yardımı

Fakır ailelere bu yıl en az 500 kg kömür yardımı yapılacak. Bakanlar Kurulunun, bu yılbaşından geçerli olmak üzere fakir ailelere yapılacak kömür yardımıyla ilgili kararı, Resmî Gazete’nin dünkü sayısında yayımlandı.

Buna göre, il ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarınca belirlenerek, valiliklere bildirilecek fakir ailelere, müracaatları üzerine asgarî 500 kilogram bedelsiz kömür verilecek. Valiliklere bu yıl yapılacak kömür sevkiyatları, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca belirlenecek kriterlere göre, kuruluşlar tarafından belirlenen sevkiyat programı dahilinde yapılacak.

30.01.2010


 

Şemdinli raporu sır oldu

EMASYA’yı gündeme taşıyan TBMM Şemdinli Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı raporun ‘sır’ olduğu ortaya çıktı. Üç ay süren çalışmanın ardından Meclis Başkanlığı’na teslim edilen rapor, Genel Kurula sevk edilmedi. Raporun taslağı kitapçık haline getirilmek için baskıya gönderildi, ancak son anda müdahale edilerek baskıdan geri çevrildi.

ÖZEL ARŞİVE GÖNDERİLDİ, ŞİMDİ İSE YOK

Rapor, devlet sırrı niteliğindeki Meclis tutanaklarının 10 yıl süreyle saklandığı özel arşive gönderildi. Rapor, bulunması gereken Tutanaklar ve Kararlar Müdürlüğü ve Denetim Bürosu dahil hiçbir yerde bulunmuyor.

Şemdinli raporu “sır” oldu

EMASYA (Emniyet-Asayiş-Yardımlaşma) protokolünü yeniden gündeme taşıyan TBMM Şemdinli Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı raporun “sır” olduğu ortaya çıktı.

Üç ay süren çalışmanın ardından Meclis Başkanlığı’na teslim edilen rapor, Genel Kurula sevk edilmedi. Raporun taslağı kitapçık haline getirilmek için baskıya gönderildi, ancak son anda müdahale edilerek geri çevrildi. Rapor, devlet sırrı niteliğindeki Meclis tutanaklarının 10 yıl süreyle saklandığı özel arşive gönderildi. Rapor, bulunması gereken Tutanaklar ve Kararlar Müdürlüğü ve Denetim Bürosu dahil hiçbir yerde bulunmuyor.

Meclis Şemdinli Araştırma Komisyonu, 9 Kasım 2005 günü Hakkari’nin Yüksekova ve Şemdinli ilçelerinde meydana gelen olayların araştırılması amacıyla Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç ile Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş, Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu ve AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş ile birlikte 47 milletvekilinin imzasını taşıyan 3’lü önergeyle kuruldu.

EMASYA ORTAYA ÇIKIYOR

7 Aralık 2005 tarihinde çalışmalarına başlayan komisyon, bu süre içinde 18 toplantı yaptı, 48 kişiyi dinledi. 182 yazışma yapan komisyonun bu yazışmalarına Van Cumhuriyet Başsavcılığı’nda bulunan 160 cevap geldi. Ancak bu yazışmalar içinde en dikkat çekici olanı EMASYA protokolü oldu. Buna göre, çalışmalar sırasında kolluk kuvvetlerinin müdahale alanları tartışılırken, bazı üyeler askerin şehir merkezindeki olaylara müdahalesinin yasalara aykırı olduğu ileri sürülürken sert tartışmalar yaşandı.

Bunun üzerine, ilgili kurumlar nezdinde yapılan yazışmalar sonucu, bunun EMASYA protokolüne dayandırıldığı anlaşıldı. Bunun üzerine İçişleri Bakanlığı’ndan EMASYA protokolü istendi. Önce gönderilmek istenmeyen protokol daha sonra komisyonun ısrarlı talebi üzerine gönderildi. İçişleri Bakanlığı uzmanlarının kalın dosyalar halinde getirdiği protokol, üyelerin sadece okuması şartı ile verilmek üzere getirildi. Üyelerin tuttuğu bazı notlardan sonra sır gibi saklanan protokol tekrar geri gönderildi. 1997’de İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında imzalanan ve toplam 27 maddeden oluştuğu anlaşılan EMASYA ilgili özetle bazı şartlar altında iç güvenlik konularında askerî harekâtların sivil yetkililerden izin alınmadan yapılmasına müsaade edilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin iç tehditlere karşı istihbarat toplayabilme imkanı tanıyordu.

RAPOR “SIR” OLDU,

AKIBETİNİ BİLEN YOK

Çalışmalarını tamamlayan komisyon, raporu Genel Kurul’a sevk edilmek üzere TBMM Genel Sekreterliği’ne gönderdi. Ancak Meclis Başkanlığı, raporu Genel Kurul’a sevk etmedi. Bunun üzerine kitapçık haline getirilmek üzere TBMM Tutanaklar ve Kararlar Müdürlüğü’ne gönderildi. Raporu teslim alan Tutanaklar ve Kararlar Müdürlüğü, raporu matbaaya gönderdi. Ancak son anda müdahale edilerek rapor geri çevrildi. Geri gelen rapor, Meclis Arşivi’ne kaldırıldı. Rapor, şu an Tutanaklar ve Kararlar Müdürlüğü, Denetim Bürosu Kütüphane ve Meclis web sitesi dahil hiçbir yerde bulunmuyor. Rapor, araştırma komisyonlarına ait raporların yer aldığı bölümde ismi var ama içerikle ilgili hiçbir bilgi bulunmuyor. Meclis kayıtlarında 22. dönem 4. yılı 10/322,323,324 esas No’lu gözüken rapora ilişkin yer alan “kadük- geçersiz” ibaresi dikkat çekiyor.

“SIR” OLMA SEBEBİ EMASYA MI?

MECLİS Şemdinli Araştırma Komisyonu Başkanı Musa Sıvacıoğlu, görüşmeleri sırasında EMASYA protokolünü gördüklerini, ancak örneklerinin alınmasına müsaade edilmediğini itiraf etti. Sıvacıoğlu, hazırlanan komisyonun raporunun Genel Kurul’da neden ele alınmadığı konusunda ise herhangi bir bilgisi bulunmadığını söyledi. Milletvekili Sıvacıoğlu, raporun akıbetinin daha sonra ne olduğunu da bilmediğini savundu. Komisyon üyelerinden CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ise EMASYA protokolü konusunda komisyonda tartışmalar yaşandığını söyledi. Ersin, raporun daha sonra ortadan kaybolduğunu, Meclis Genel Sekreterliği’ne bunun sebebini sorduğunda ise “yargıya müdahale olur” düşüncesiyle gündeme alınmadığı cevabını alığını söyledi. Ersin, raporun başına gelenlerin ise EMASYA’dan kaynaklanmış olabileceğini söyledi. Komisyon üyelerinden AKP Sakarya Milletvekili Ayhan Seferüstün ise raporun ilgili birimlere teslim edildiğini, ancak özellikle EMASYA ile ilgili alınan notlar nedeniyle gizli tutulduğunu, daha sonra ise ortadan kaldırılmış olabileceğini ifade etti.

EMASYA

E. EMASYA komutanlıkları, mülki amirlerin talebi olmadan olaylara müdahale edebilecektir.

F. Vali tarafından görevlendirilip görevlendirilmediklerine bakılmaksızın bütün kolluk güçleri yardıma gelen askeri birlik komutanının emrine girecektir.

G. Mülki amirlerden yardım talebi geldiği anda jandarma ve polis EMASYA komutanlıkları nezdinde oluşturulan Asayiş Harekât Merkezi’nde irtibat personeli bulunduracaktır.

PROTOKOLÜN BAZI MADDELERİ

A. Yardım talep edilmesinden önceki aşamalara ilişkin olarak sivil ve askeri birimler ortak görev ve tatbikat yapacaklardır.

B. Mülki idare amirleri kuvvet talebinde bulunmadan önce EMASYA Bölge ve Tali Bölge Komutanlıkları’na kademeli hazırlık yapmak üzere bilgi vermek zorundadır. Bu bilginin mahiyeti, bilgi akış süreci ve kurumları tam olarak belli değildir.

C. Vali yardım istemeden önce durumu İl Güvenlik Koordinasyon Komisyonu’na sunacaktır.

D. Vali, başka bir ildeki askeri birlikten yardım isteyecekse bunu EMASYA Tali Bölge Komutanı vasıtasıyla yapacaktır.

30.01.2010


 

Hata yapanı uzaklaştırın

İÇİŞLERİ Bakanı Beşir Atalay, hata yapan polislerin teşkilattan uzaklaştırılmasını isterken, başarılı polislerin ödüllendirilmesi gerektiğini söyledi.

Atalay, Rixos Otelde düzenlenen ‘’İl Emniyet Müdürleri Toplantısı’’nda yaptığı konuşmada, Karakolları polis merkezlerine dönüştürerek, bu yerlerin daha modern, şeffaf ve insani hale getirilmesine yönelik çalışmalar yaptıklarını anlattı. Atalay, polis merkezleriyle ilgili, ‘’vatandaşlarımız temiz bir ortama gelsin, iyi bir muhatap bulsun, polislerimiz vatandaşa iyi muamele etsin’’ dedi. Atalay, şöyle devam etti: ‘’Nezarethanelerimiz yine temiz olsun ama mutlaka kameralı olsun. Oralar mutlaka görüntülensin. Bu, hem vatandaşı koruyacak hem polis merkezlerinin şeffaflığını sağlayacak hem de polisimizi işkence ve kötü muamele zanlarından koruyacaktır. Aralık ayında, 276 polis müfettişimizi bütün il ve ilçelere gönderdik. Polis merkezlerinde neler yapıldı, raporları bize geldi. Başarılı ve başarısız iller var. Tekrar bunları gözden geçireceğiz. Eksiklikler için 6 ay süre veriyorum. Bu yılın ortasında polis merkezlerini tekrar denetleteceğim. Buralarda en küçük bir zaaf olmayacak.’’ Emniyet teşkilatı içinde suç işleyenlere yönelik ‘’korumacı’’ yaklaşımlardan vazgeçilmesi gerektiğini vurgulayan Atalay, ‘’Bütün polisimiz bizim için değerli ama hata yapanları korumayın. Korursanız teşkilata zarar verirsiniz’’ diye konuştu. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, hata yapan polislerin teşkilattan uzaklaştırılmasını isterken, başarılı polislerin ödüllendirilmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.

30.01.2010


 

MHP, tehdit etti: Demokrasi krizi çıkar

MHP Genel Başkan Yardımcısı Tunca Toskay, anayasa değişikliği için partilerarası mutabakatın şart olduğunu belirterek, “İktidar, zorlayarak, hatta referanduma götürerek bir anayasa değişikliği yapmaya kalkarsa, Türkiye’de demokrasi krizi çıkar” dedi.

Toskay yaptığı açıklamada, anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerinin son günlerde çokça tartışıldığını hatırlattı. 1982 Anayasası’nda bugüne kadar eklemelerle çok fazla değişiklik yapıldığına işaret ederek, anayasa değişikliklerinde siyasi ortamın uygun olması gerektiğini kaydeden Toskay, şöyle konuştu: “Şunu kabul etmek lazım ki anayasaların değiştirilmesi için siyasi ortamın da bu değişikliğe uygun olması lazım. Biz diyoruz ki ‘bu ortam sağlıklı bir anayasa değişikliği yapmaya uygun bir ortam değil’. İktidar, zorlayarak, hatta referanduma götürerek bir anayasa değişikliği yapmaya kalkarsa, Türkiye’de demokrasi krizi çıkar. Anayasa değişiklikleri kanun yapmaya benzemez. Gerçekten samimî mutabakat isteyen bir iştir anayasa. ‘Benim çoğunluğum var 330’un üzerinde, ben oradan bunu geçiririm, 367’yi bulamadığım için götürür referanduma bunu oradan geçiririm, anayasa değişikliği yaparım’ derseniz Türkiye’yi siyasi krize sokarsınız. Sistem bu kadar zorlamayı kaldırmıyor. Sayınız mecliste ne olursa olsun, medyada gücünüz ne olursa olsun, devletin olanaklarını ne istikamette kullanırsanız kullanın demokratik sistem fazla zorlamayı taşıyamaz.”

30.01.2010


 

Yazıcıoğlu Komisyonu yeniden kurulacak

BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin vefat ettiği helikopter kazasıyla ilgili olarak Meclis’te yeni bir Araştırma Komisyonu kurulacak. Komisyon Başkanı Hakkı Köylü, ‘’geç gelen kaza kırım raporunu değerlendiremedikleri’’ gerekçesiyle, Meclis Başkanlığına ‘’Yeni bir araştırma komisyonunun kurulması gerekiyor’’ dilekçesi verdi.

Yazıcıoğlu Komisyonu sil baştan

BBP Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin vefat ettiği kazayla ilgili olarak Mecliste yeni bir Araştırma Komisyonu kurulacak. Alınan bilgiye göre, kazanın ardından grupların verdiği önergeler sonucu kurulan ve ek süre imkanını da kullanarak çalışmalarını tamamlayan Araştırma Komisyonu Başkanı Hakkı Köylü, “geç gelen kaza kırım raporunu değerlendiremedikleri” gerekçesiyle, TBMM Başkanlığına yazı yazarak durumu bildirdi. TBMM İçtüzüğünün yeni bir komisyon kurulmasına imkân vermesi ve grupların da talebe sıcak bakması sebebiyle, konu gelecek hafta TBMM Genel Kurulunda görüşülecek. Görüşmelerin ardından yeni bir komisyon kurularak çalışmalarına başlaması bekleniyor. Gruplar, eski komisyon üyelerini bildirebilecekleri gibi, yeni üyeler de tesbit edebilecek. TBMM İçtüzüğü’nün “Meclis araştırma komisyonu ve yetkileri”ni düzenleyen 105. maddesi, aynı konu hakkında yeni bir komisyon kurulmasına imkân veriyor. Konunun, 2 Şubat Salı günü TBMM Genel Kurulunda ele alınması bekleniyor.

30.01.2010


 

Aden’deki askerlerin görev süresi uzatılıyor

TÜRK Silâhlı Kuvvetleri (TSK) deniz unsurlarının, Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerdeki görev süresinin 1 yıl daha uzatılmasını öngören Başbakanlık Tezkeresi, TBMM Başkanlığına sunuldu.

Başbakanlık Tezkeresinde, Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde meydana gelen korsanlık ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008 yılında kabul edilen BM Güvenlik Konseyi kararları ve TBMM’nin bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, TSK’nın deniz unsurlarının söz konusu bölgelerde konuşlandırıldığı hatırlatıldı. TSK deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren TBMM kararının süresinin 10 Şubat 2010 tarihinde sona ereceği belirtilen tezkerede, şunlar kaydedildi: “TSK deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için 10 Şubat 2009 tarihli TBMM kararıyla Hükümete verilen 1 yıllık izin süresinin, anılan kararda belirlenen ilke ve esaslar dahilinde 10 Şubat 2010 tarihinden itibaren, 1 yıl uzatılmasını Anayasanın 92. maddesince arz ederim.” Başbakanlık Tezkeresi, 2 Şubat Salı günü TBMM Genel Kurulunda görüşülecek.

30.01.2010


 

İlâç eczanede satılmalı

ANKARA Üniversitesi (AÜ) Eczacılık Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Kartal, Tezgah Üstü İlâç (OTC) Yasası’nın Türkiye’de bir an önce çıkartılarak, OTC grubunda yer alan ilâçların listesinin belirlenmesi gerektiğini söyledi.

Doç. Dr. Kartal, Sağlık Bakanlığının, ‘’sibutramin’’ ihtiva eden bir zayıflama ilacının, kalp hastalarında risk oluşturduğu için toplatılmasını ve satışının durdurulmasını kararlaştırmasından ders çıkarılması gerektiğini, benzer şekilde aralarında antidepresanlar ve antibiyotiklerin de bulunduğu birçok ilacın reçetesiz satıldığını ve bir an önce tedbir alınmazsa çok kötü sonuçları olabileceğini söyledi. Türkiye’de ilâç ve eczacılık sektöründe çok önemli sorunların bulunduğunu ifade eden Kartal, bu sorunların Türkiye’de gittikçe arttığını ve içinden çıkılmaz bir boyuta ulaştığını söyledi. Kartal, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Bu nedenle Tezgah Üstü İlaç (OTC) Yasası ülkemizde bir an önce çıkartılarak, OTC grubunda yer alan ilâçların listesinin belirlenmesi gereklidir. Uzun süredir kullanımına bağlı olarak ve yan etkileri değerlendirilerek belirlenmiş reçetesiz ilâçlar ile ilâç dışı diğer ürünler, eczanelerde eczacı eliyle satılmalı ve reçeteli ilâçlar sadece reçete mukabili ve yalnızca eczacı tarafından hastaya verilmelidir. Bunlar gerçekleşmediği takdirde, halk sağlığı açısından reduktil olayında da olduğu gibi istenmeyen ciddî sorunlar olması kaçınılmazdır.’’

30.01.2010


 

Her şeyimizi Kur’ân’a borçluyuz

Hattat Hüseyin Kutlu’nun hat san'atıyla 5 yılda yazdığı Kur'ân-ı Kerim, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun da katıldığı bir eprogramda tanıtıldı.

Fırat Kültür Merkezi’nde düzenlenen faaliyette konuşan Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, Kur'ân-ı Kerim’in Allah’ın insana özel hitabı ve ilâhî ikramı olduğunu belirterek, ‘’Kur'ân-ı Kerim’e muhatap olmak şereflerin en yücesi, Peygamberin sünnetine nail olmak en büyük itibar, en büyük imtiyazdır’’ dedi.

Kur'ân-ı Kerim’in insanın kendisiyle buluşması olduğunu ifade eden Bardakoğlu, şöyle devam etti: ’’Biz Kur'ân-ı Kerim’i okuyarak kendimizi tanırız, varoluşu tanırız,

Allah’ın rızasına yönelik bir hayatın kalıcı olduğunu anlarız. Kur'ân korunan ve koruyan bir kitaptır. Rabbimiz Kur'ân’ı korudu, Kur'ân da 14 asırdır bizi korumakta. Dünya hayatının her türlü yoldan çıkaran teklifine karşı dimdik ayakta durmamızı, sırat-ı müstakime yürümemizi sağladı. Kur’ân’a her şeyimizi borçluyuz.

O Kur'ân bizi yanlışa düşmekten korudu, Rabbimizin rızasına yöneltti. Gelin el birliğiyle dünyanın kirine, pasına karşı gözümüzü, kulağımızı tıkayalım. Gönlümüzü Kur'ân’a açalım, hayatımız onunla istikamet kazansın. Böyle olduğu içindir ki 2010 yılını el birliğiyle Kur'ân-ı Kerimi ve Hazreti Peygamberi anlama, kendi dünyamıza getirme yılı ilân edelim.’’

Bardakoğlu, hayatın en büyük zenginliklerinden birinin Kur'ân’ı anlamak ve onun dediğini fark etmek olduğunu söyledi. Kur'ân’ın asıl gayesinin, insanı bu dünyada uyarmak ve yol göstermek olduğunu ifade eden Bardakoğlu ‘’Bu kitap bir hayat rehberidir, hidayet kaynağıdır. Kur'ân’ın yolunda gitmek hayatımızın en büyük itibar ve izzet kaynağıdır’’ diye konuştu. Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, daha sonra Hüseyin Kutlu’ya çalışması dolayısıyla bir plâket verdi.

KUR’ÂN-I KERİM 5 YILDA YAZILDI

Hattat Hüseyin Kutlu’nun 5 yılda yazdığı Kur’ân-ı Kerim mushafı Türkiye’de eşi benzeri olmadığı vurgulandı. Programda Kur’ân ziyafeti veren Mısırlı Hafız Ahmet Naina ile Doç. Dr. Fatih Çollak ve İshak Danış ise dinleyenleri mest etti. Hattat Hüseyin Kutlu’nun 5 yıl üzerinde çalışarak tamamlandığı Mushaf-ı Şerif, Kaynak Kültür Yayın Grubu bünyesinde yer alan Define Yayınları’nca yayınlandı. Kur’ân-ı Kerim’in özel baskısı için asitsiz, aharlı kâğıt ve hakikî deri cilt kullanıldı. Hattat Kutlu’nun yazmış olduğu mushafın, Türkiye’de ilk kez bu kalitede basılmış olduğu öğrenildi. Kutlu’nun kırk yıllık san'at hayatının meyvesi olan Mushaf-ı Şerif 6 boyda basılacak. Bu baskılar orta, büyük, cep, hafız, rahle ve teheccüd boylarında olacak. Teheccüd boyutunun ülkemizde ilk kez basıldığı belirtildi. Boyutu büyük olacak olan teheccüd mushafının özel bir sehpası olacak. Gece namaza kalkan Müslümanlar Kur’ân’ı karşısına koyup okuyacak. (Sağ taraftaki sayfayı birinci rekâtta sol taraftaki sayfayı ikinci rekâtta okuyacak. Selâm verdikten sonra ise sayfayı çevirecek.) Böylece teheccüd namazlarında hatim indirilmiş olacak. Yazılan mushafı nesih hattı ile kaleme aldığını kaydeden Kutlu, “Bu hat san'atının öğrenilmesi uzun ve çileli yıllar gerektiriyor.” ifadelerini kullandı.

30.01.2010


 

İstanbul’da maden ocak sahaları ağaçlandırılıyor

İstanbul ili mülki hudutlarında bulunan 2 bin 203 hektar terk edilmiş maden ocak sahası rehabilite ediliyor.

İstanbul Orman Bölge Müdürü İsmail Üzmez, yaptığı açıklamada Bölge Müdürlüğünce kurulan komisyon marifetiyle yapılan çalışmalar sonunda İstanbul’da terk edilmiş maden ocağı sahalarının rehabilite edilmesine karar verilerek bir Eylem Planı hazırlandı.

Orman Bölge Müdürü İsmail Üzmez’in verdiği bilgiye göre arazi tesviyesi ve toprak işlemesi yapılarak hemen ağaçlandırılabilecek bin 365 hektar sahada çalışmalara başlandı. Yapılan çalışmalarda ayrıca 837,5 hektar sahanın da ancak dolum yapıldıktan sonra ağaçlandırılabileceği görüldü. Böylelikle madencilik faaliyetleri sonucunda tahrip olmuş, orman örtüsü tamamen kaldırılmış ve terk edilmiş toplam 2 bin 203 hektar olan ocak sahaları 5 yıllık bir zaman-mekan planı çerçevesinde rehabilite edilerek ağaçlandırılacak. Söz konusu sahalar, ilkbahar dikimi ile ağaçlandırılarak İstanbul ormancılığının ve İstanbul halkının hizmetine sunulacak.

30.01.2010


 

Tekerlekli sandalye dağıtmak çözüm değil

ENGELLİ ailelerinin mektuplarından oluşan ‘’Can Aynı Can’’ adlı kitabıyla engellilerin sorunları, kaygılarını, acılarını ve umutlarını engellilerin ve annelerinin dilinden anlatan Yazar Mustafa Öztürk, Türkiye’deki 8.5 milyon özürlünün yüzde 74’ünün okuma yazma bilmediğine, dikkati çekti.

Öztürk, eğitim, istihdam ve ulaşılabilirlik konusunda atılacak her adımın, ‘’annelerin yanan yüreğine bir damla su’’ olacağını ifade etti. Engelliliğin bir ceza olmadığını vurgulayan ve ‘’engellilik, o kişilerin; hayatlarını kolaylaştırmak ise bizim imtihanımızdır’’ görüşünü dile getiren Öztürk,”Tekerlekli sandalye dağıtmak çözüm değil, özürlüleri gönüllü mahkûm olmaktan kurtarmak, sosyal hayata katmak lâzım’’ dedi. Türkiye’de 2005’te çıkarılan Özürlüler Yasası ve İmar ve Belediye yasalarının, engellilerin lehine düzenlemeler içerdiğini hatırlatan Öztürk, ’’Bunlar uygulanabilse özürlülerin hayatı yüzde 90 iyileşecek. Ancak bürokratların yasayı bilmemesi bu konudaki çalışmalara set vuruyor” diye konuştu.

30.01.2010


 

Tabib Odalarından yüzleşme dâveti

Antalya, Aydın, Manisa, Muğla, Denizli, Isparta-Burdur, Balıkesir, Afyon, Uşak Tabib Odası Başkanları yayınladıkları ortak yazılı açıklamada, AKP Hükümetinin 6 yıldır sürdürdüğü sağlık politikalarını eleştirerek, Sağlık Bakanını yaptıklarıyla yüzleşmeye dâvet etti.

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın hekimlere, sağlık çalışanlarına, eczacılara, diş hekimlerine ve halkımıza yansımalarının ortaya çıkmaya başladığına dikkat çeken Oda Başkanları, şunları kaydettiler: ”Sayın Sağlık Bakanı, İzmir ziyaretinde bizleri, bunlar Aile Hekimliğine karşıydılar, şimdi Tam Güne karşılar, asık suratlı, gestapo tipli insanlar olarak tanımlamıştır. Sistemin tüm yanlışlıklarının faturasını hekimlere ve sağlık çalışanlarına çıkarmayı marifet sayan, Sayın Sağlık Bakanına ifadelerini iade ediyoruz. Kendisini Bakan olarak yaptıklarıyla yüzleşmeye davet ediyoruz.”

30.01.2010


 

İzmir’de “yalancı bahar”

Yurdun büyük bölümünü etkisi altına alan kış şartlarına rağmen, İzmir’in Urla ilçesinde mandalina ağaçları tomurcuklandı.

Urla ilçesinde badem ağaçlarının çiçek açtığını, mandalina ağaçlarının da tomurcuklandığını belirten üreticiler, bu durumu ‘’yalancı bahar’’ olarak niteledi. Mandalina üreticisi Muammer Gaşgil (55), normalde Nisan ayında tomurcuklanması gereken ağaçların, şimdiden çiçek açmasının ‘’normal bir durum olmadığını’’ söyledi. Gaşgil, ‘’Havaların ılıman gitmesi biz üreticiler açısından iyi değil. Soğuk hava olmadığı için bitkilerin üzerindeki kötü bakteriler ölmüyor. Bu yıl mandalina rekoltesi düşük olabilir’’ dedi.

30.01.2010


 

İstanbul’da okulların elektriği kesiliyor

Türk Eğitim -Sen İstanbul Bölge Başkanı Yrd. Doç. Dr. M Hanefi Bostan, yaptığı yazı açıklamada, “İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü 15 Ocak 2010 tarih ve 113.1039 sayılı yazısıyla İlçe Millî Eğitim Müdürlüklerine Anadolu Yakasında bulunan 30 okulun 2007’den beri biriken borçlarının ödenmemesi halinde bu okulların elektriğinin kesileceğini bildirmiştir” dedi.

Sendikaya ulaşan bilgilere göre İstanbul’un Anadolu yakasında çok sayıda okulun elektriği kesilmeye başlandığını belirten Hanefi Bostan, şunları kaydetti: ”İstanbul’da İlköğretim okullarının elektrik borcu İl Özel İdaresi tarafından ödenmesi gerekirken, şu ana kadar İl Özel İdaresinin bu parayı ödemediği okullardan gelen şikâyetlerden anlaşılmaktadır. İl Özel İdaresi zaman zaman İlköğretim okullarının elektrik borcunun anaparasını ödemekte, ancak faizini ödememektedir. Örneğin bir okulun 14000 TL lik borcunun 4000 TL si Ana borç, 10000 TL si ise Faiz borcudur. Okulların elektrik borcunun faizi, anaparayı nasıl geçtiği bir türlü anlaşılamamaktadır? Millî Eğitim Bakanlığı bu kış gününde okulların elektrik borçlarını ödemekten imtina ederken, yükü velilerin üzerine yüklemeye çalışmaktadır. Millî Eğitim Bakanı okulların elektrik borçlarını ödemekle yükümlü mü, değil mi? Yükümlü ise neden bu borçları zamanında ödememektedir? Bakan Sayın Nimet Çubukcu, durumdan haberiniz var mı?”

30.01.2010


 

Osmanlı san’atı Almanya’yı kuşatacak

Almanya’dakİ en büyük Doğu Sanatı koleksiyonu Dresden’de ziyarete açılıyor. Dresden Devlet Sanat Koleksiyonları bünyesinde, Türkiye dışındaki en geniş Osmanlı san'atı koleksiyonlarından biri de yer alacak.

“Turckische Cammer”, önümüzdeki Mart ayında Rezidans Sarayı’nda, Askerî Eserler Müzesi’nin bir bölümü olarak ziyarete açılacak. Bu yeni müze bölümünde, 750 metrekarelik bir alanda yaklaşık 600 eser sergilenecek. Osmanlı saltanat çadırlarına ait görkemli parçalar ve zengin bezemeli Osmanlı at koşum takımları en göz alıcı eserler arasında. Bunların özel bir şekilde sunulabilmesi için ahşaptan Arap atları hazırlandı. Eserler arasında en büyüğü ise, 20 m. uzunluğunda, 8 m. genişliğinde ve 6 m. yüksekliğindeki, ipek aplikasyonlar ve yaldızlı deriden üretilmiş Osmanlı saltanat çadırı.

HÜKÜMDARLAR OSMANLI

KIYAFETLERİ GİYERLERDİ

Konuyla ilgili Federal Almanya Cumhuriyeti Başkonsolosluğu’nda basın mensupları için tanıtım toplantısı düzenlendi. Kayzer Salonundaki sohbete Başkonsolos Brita Wagener ve Dresden Devlet Sanat Koleksiyonları Genel Müdürü Prof. Dr. Martin Roth katıldı. Prof. Dr. Roth, bu değerli eserlerin günümüze kadar korunmasından dolayı mutlu olduklarını dile getirerek, “20 yıllık bir çalışma sonucu Topkapı’daki dostlarımızın da desteği ve işbirliği sayesinde böyle bir sergiye kavuştuk” dedi. Eserler için iyi bir bakım ve restorasyon çalışması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Roth, ipek, ahşap ve deri özelliklerine sahip parçaların bakımının kolay olmadığını kaydetti. Prof. Dr. Roth, Osmanlı döneminde atların insanlar için önemine değinerek, “Gerçek ölçülerde 150 kg. ağırlığında ahşap oymacılık usûlü kullanılarak Arap atları tasarlandı. Heykeltraş Walter Hilpert’in üstlendiği bu iş 4 ay sürdü” dedi. Eserlerin genellikle İstanbul üzerinden hediye ya da satın alma yoluyla Dresden’e getirildiğini anlatan Prof. Dr. Roth, o dönemdeki hükümdarların Osmanlı kıyafetleri giymeyi sevdiğini belirterek, “II. August’un oğlunun 1719’daki düğün töreninde Türk motiflerine yer verildi ve Osmanlı saltanat çadırları dekor olarak kullanıldı” dedi.

Prof. Dr. Roth, serginin, İstanbul 2010 Kültür Başkenti yılında olmasının güzel bir rastlantı olduğunu kaydetti.

SAVAŞ YILLARINDA NASIL KORUNDULAR?

ToplantI sonrası soruları cevaplayan Prof. Dr. Roth, II. Dünya Savaşı esnasında eserlerin Dresden’den çıkarılıp başka yerlere götürülerek korunduğunu belirtti. Prof. Dr. Roth, “Eserler, savaş şiddetini arttırmadan daha önce planlanan tünellerde, şatolarda, kalelerde güvenli bir şekilde korundu. Ruslar ise buldukları bazı eserleri Moskova ya da St. Petersburg’a götürmüştü. Bunlar, Stalin’den sonra tekrar geri getirildi. Tabiî ki bazı parçalar yok oldu ancak savaş pek zarar görmeden atlatıldı diyebiliriz” şeklinde konuştu.

CÜNEYT ÜSTÜN

30.01.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Bütün haberler

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl