Güncel |
‘Haber Türk’ programındaki çarpıtmalar ve çelişkiler... |
Geçen hafta (11 Ekim gecesi) Haber Türk televizyonundaki “Said Nursî tartışması”nda ortaya atılan bazı iddialar, tam bir ibret-i âlem idi… Fatih Altaylı’nın yönettiği “Teke Tek” programında tartışan tarihçi Prof. İlber Ortaylı ile Murat Bardakçı’nın yer yer doğruları teslimlerinin yanı sıra, oldukça önemli konularda yanlışları ve uydurmaları seslendirmeleri, doğrusu hiç yakışmadı… Evvela İlber Otaylı’nın, “Said Nursî ne Türkçüdür ne de Kürtçüdür” tesbitini yapması, bir hakkın teslimi olarak takdire değerdi. Ancak Ortaylı’nın bu “tesbiti”nin altını doldurmaması, dahası programın agresif akışı içinde çoğu kez Bediüzzaman’a ve Kur’ân tefsiri eserlerine uluorta yapılan isnad ve iftiraları “onaylaması”, “sessiz” kalması ya da ademe mahkûm etmesi, İlber Hoca’dan en azından “hakperestlik” bekleyenleri hayrette bıraktı… Bir önceki programda yine seyircilerin gönderdiği e-maillere sinirlenen ve “Said Nursî ile tek ilişkisi ve ilgisi”nin çocukluğunda Adalet Partisi’nin seçimi kazanması ve Demirel’in Başbakan olması üzerine CHP’li babasının, “Eyvah Nurcular iktidara geldi” demesi olduğunu belirten gazeteci Altaylı’nın, Said Nursî’ye, çalışmalarına, eserlerine bilgisizliğini “mâzur” karşılayalım… Ancak, programdaki tarihçilerin ifâdeleriyle Osmanlı’nın son devrini, Cumhuriyet’in “tek parti” dönemini ve çok partili siyasî hayatının ilk on yılını dolu dolu yaşayan, hayatıyla, eserleriyle, dâvâ ve mahkemeleriyle tartışmaların odağında yer alan, fikirleri uğruna çok çile çeken Bediüzzaman’ı bilmemelerinin hiçbir mâzereti olamaz…
SAİD NURSÎ’NİN BEYÂNLARINDAN HABERSİZLER… Bediüzzaman’ın “Türkçü ve Kürtçü olmadığı” belirtilen programdaki konuşmacıların, bilhassa İlber Ortaylı’nın Said Nursî’nin, mahkemelerdeki müdafaalarında, mektuplarında yazdığı ve Kur’ânî ölçülere göre genişçe tefsir ve tahlil ettiği “ırkçılık-milliyetçilik” meselesinden, ırkçılığı takbihlerinden, kavmiyetçiliği reddinden bir tek örnek vermemesi şaşırtıcı… Keza, Doç. Dr. Erhan Afyoncu ile birlikte katıldığı bir önceki programında, “Şeyh Said ile Said Nursî’nin karıştırıldığını, ancak aynı kişiler olmadığını” belirten ve “Said Nursî’nin 20. asırda iman nurunu öne çıkardığını” söyleyen Bardakçı’nın, programda Bediüzzaman’ın Şeyh Said’e cevabından tek kelime bahsetmemesi, ilginç… Anlaşılan o ki “Haber Türk’tekiler”in, Bediüzzaman’ın Eskişehir Mahkemesi’ndeki müdafaasında, “Adalet noktasından tarafgirlik fikrini verip, adâletin mâhiyetini zulme çeviren, hakkımda sarf edilen bir tâbirdir ki, Isparta’da ve burada bazı isticvablarda (sorgulamalarda) ismim Said Nursî iken, her tekrarında ‘Said Kürdî’ ve ‘Bu Kürd’ diye beni öyle yad ediyorlar. Bununla, hem âhiret kardeşlerimin hâmiyet-i milliyelerine ilişip aleyhime bir his uyandırmak, hem mahkeme ve adâletinin mahiyetine bütün bütün zıt ve muhâlif bir cereyan vermektir” ifâdelerinden habersizler… Ya da “Ey efendiler! Ben, herşeyden evvel Müslümanım ve Kürdistan’da dünyaya geldim. Fakat, Türklere hizmet ettim ve yüzde doksan dokuz menfaatli hizmetim Türklere olmuş ve en çok hayatım Türkler içinde geçmiş ve en sâdık ve en hâlis kardeşlerim Türklerden çıkmış. Ve İslâmiyet ordularının en kahramanı Türkler olduğundan, meslek-i Kur’âniyem cihetiyle, her milletten ziyâde Türkleri sevmek ve taraftar olmak kudsî hizmetimin muktezası (gereği) olduğundan, bana ‘Kürd’ diyen ve kendini milliyetperver gösteren adamların bini kadar Türk milletine hizmet ettiğimi, hakîki ve civânmert bin Türk gençlerini işhâd edebilirim (şâhid gösterebilirim)” savunmasını incelememişler. (Tarihçe-i Hayat, 200-203)
BEDİÜZZAMAN’I BİLMELERİ GEREKMEZ Mİ? Gerçekten Yunan mitolojisini en ince ayrıntısına kadar araştıran, İslâm öncesi Türklere atfedilen efsaneleri bütün teferruatıyla tetkik eden ve bilen tarihçilerin, Bediüzzaman’ın bir asır önce Osmanlı’da kavmiyetçiliği güdenlere, doksan yıl önce, âdem-i merkeziyet fikrini, ayrılığı ve eyâleti “çözüm” olarak görenlere milletin ve vatanın birlik ve bütünlüğünü esas alan tesirli yazılarını bilmeleri gerekmez mi? Biliyorlarsa; bildikleri halde hakkı ketmedip dile getirmiyorlarsa, milyonların gözü önünde Bediüzzaman’ın Osmanlı’dan günümüze, vatan ve millete hizmetlerini, birlik ve beraberlik dersini ve etkisini bile bile inkâr anlamına gelmez mi? Diyelim ki Millî Mücâdeleyi ve Kuvayı Millîyeyi destekleyen Bediüzzaman’ın, Anadolu’nun ecnebilerin istilâsı ve başşehir İstanbul’un İngiliz işgali altında bulunduğu menhus mütârekenin en zorlu zamanlarında Kürt Teâli Cemiyeti Reisi Seyid Abdülkadir’den gelen “Kürdistan kurma” teklifine Said Nursî’nin, “Kürdistan’ı değil, Osmanlıyı ihya edelim” itirazıyla karşı çıktığını görmediler. “Allah-û Zülcelâl Hazretleri, Kur’ân-ı Kerim’de ‘Öyle bir kavim getireceğim ki, onlar Allah’ı severler, Allah da onları sever’ diye buyurmuştur. Ben bu beyân-ı İlâhî karşısında düşündüm; bu kavmin bin yıldan beri âlem-i İslâmın bayraktarlığını yapan Türk milleti olduğunu anladım. Bu kahraman millete hizmet yerine, dörtyüz elli milyon hakikî Müslümanın kardeşliği bedeline, birkaç akılsız kavmiyetçi kimsenin peşinden gitmem” diye verdiği cevaba rastlamadılar. (N. Şahiner, Bilinmeyen Yönleriyle Bediüzzaman Said Nursî, 229) Veya Bediüzzaman’ın 1925’te patlak veren isyanda, “Efendim! Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir. Bu harekâtımıza iştirak buyurur yardım ederseniz, gâlib oluruz” diye kendisini kıyama iştirake bizzat çağıran Şeyh Said’e yazdığı “ikaz mektubu”ndaki mânâları okumadılar. Belli ki bu mektuptaki, “Türk milleti asırlardan beri İslâmiyetin bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılınç çekilmez. Biz Müslümanız, onlarla kardeşiz, kardeşi kardeşle çarpıştıramayız. Bu şer’an câiz değildir. Kılınç, hâricî düşmana karşı çekilir. Dâhilde kılınç kullanılmaz. Bu zamanda yegâne kurtuluş çâremiz, Kur’ân ve iman hakikatleriyle tenvir (aydınlatmak) ve irşad etmektir. En büyük düşmanımız olan cehli (cehâleti) izâle etmektir. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Zira akim kalır. Birkaç câni yüzünden binlerce mâsum kadın ve erkekler katledilebilir” ikazını görmediler. İsyana iştirak için “izin” ve “fetva” isteyen Hamidiye paşalarından Kör Hüseyin Paşa’ya, Bediüzzaman’ın, “Askerler bu vatanın evlâdıdır; senin ve benim akrabamdır. Kime vuracaksın? Onlar kime vuracak? Düşün, idrak et. Ahmed’i Mehmed’e, Hasan’ı Hüseyin’e mi kırdıracaksın?!” ihtarından bilgileri yok. Bediüzzaman’ın Risâle-i Nur’da dercettiği, âyetlerin ve hadislerin ışığında meseleye iman ve mânevî adeseden getirdiği “İslâm kardeşliği” eksenindeki temel târif ve çözümlerinden de haberleri yok. Anlaşılan o ki “Mektûbat” adlı eserinde, “Abbasiler zamanından beri bin senedir Kur’ân-ı Hâkimin bayraktarı olarak, bütün cihâna karşı meydan okuyup Kur’ânı ilân eden ve milliyetini İslâma ve Kur’ân’a bayrak yapan Türk milleti”ni, “Nerede Türk varsa Müslümandır, Müslüman olmayan Türkler Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi)” diye târif eden Bediüzzaman’ın, bu vatandaki unsurları birbirine bağlayan binbir birlik yönlerini nazara verdiğinden de haberleri yok. Bu ülke insanı için, “Hâlıkları (Yaratıcıları) bir, Rezzakları bir, Peygamberleri bir, kıbleleri bir, kitapları bir, vatanları bir-bir binler kadar bir bir…” birlik bağları göstermesinde de haberleri yok. (s. 308-312) [email protected]
—DEVAM EDECEK— |
CEVHER İLHAN 24.10.2009 |
BEDİÜZZAMAN’I BİLMEDEN “BİLİYOR” GÖZÜKMEK… |
YİNE kendi ifâdesiyle, “pek ciddî bir muhabbetle Türk milletini seven ve Kur’ân’ın senâsına (övgüsüne) mazhariyetleri cihetiyle Türk milletini pekçok takdir eden ve altı yüz seneden beri bütün dünyaya karşı koyan ve Kur’ân’ın bayraktarı olan bu millete karşı gayet şiddetli taraftar bulunan ve bin Türkün şehâdetiyle, bin milliyetçi Türkçüler kadar Türk milletine bilfiil hizmet eden ve kıymettar otuz-kırk Türk gençleri namazsız otuz bin hemşehrilerine tercih eden” Bediüzzaman’ın mefkûresinden bîhaberler… (Tarihçe-i Hayat, 200-203) Keza, “Frengilik (Batıcılık) hesâbına sahtekâr bir surette Türkçülüğü kendine perde eden mütecâvizlerin, en son ve alçakça ve vicdansızca aleyhinde istimal ettikleri, “Said Kürtdür, bir Kürdün arkasında bu kadar koşmak hâmiyet-i milliyenize yakışmaz” tahrikine karşı, “Millet-i İslâmiyenin en mühim ve mücâhid ve muazzam bir ordusu olan Türk milletine binler Türk kadar hizmet ettiğime, binler Türk şâhiddir” diyerek, “bin gâfil, âmi, câhil Kürdü bir mü’min Türk’e karşı tutmadığını, değişmediğini” belirten beyânlarını görmemişler. (Barla Lâhikası, 149-150. Şeytanın telkiniyle ve dine karşı olan mihrakların propagandasıyla, Nur Talebelerine, “Siz Türksünüz. Maşaallah, Türklerde her nev'î ulema ve ehl-i kemal vardır. Said bir Kürttür. Milliyetinizden olmayan birisiyle teşrik-i mesâi etmek hamiyet-i milliyeye münâfidir (aykırıdır)” kışkırtmasına karşı, Bediüzzaman’ın, “Ey bedbaht mülhid! Ben felillâhilhamd Müslümanım. Her zamanda kudsî milletimin üç yüz elli milyon efradı vardır. Böyle ebedî bir uhuvveti (kardeşliği) tesis eden ve duâlarıyla bana yardım eden ve içinde Kürtlerin ekseriyet-i mutlakası (büyük bir çoğunluğu) bulunan üç yüz elli milyon kardeşi, unsuriyet (ırkçılık) ve menfî milliyet fikrine fedâ etmek ve o mübârek hadsiz kardeşlere bedel, Kürt nâmını taşıyan ve Kürt unsurundan addedilen mahdut birkaç dinsiz veya mezhepsiz bir mesleğe girenleri kazanmaktan yüz bin defa istiâze ediyorum (sakınıyorum)” cevabını okumamışlar. (Mektûbat, 407-412) Anlaşılan o ki “Haber Türk”teki tartışmacılar, Bediüzzaman’ı doğru dürüst okumamışlar ve bilmiyorlar. Okusalardı ve bilselerdi; mutlaka bu doğruları da dile getirirlerdi. Aksi halde tecâhül-ü ârif yapıp bilmezlikten gelmekle, hiçbir ilim adamına ve tarihçiye yakışmayan bir vartaya düşmekteler… |
24.10.2009 |
“HABER TÜRK’TEKİLER”, BEDİÜZZAMAN’I OKUMAMIŞLAR.. |
Görünen o ki Haber Türk’teki tartışmacı tarihçiler, Bediüzzaman’ın, daha İkinci Meşrûtiyet yıllarında, daha bir asır öncesinden, muhtariyeti (eyâlet sistemini) “beylik veya tavâif-i mülûk” dediği ülkenin devletçiklere bölünüp parçalanmasının başlangıcı olan “akıl dışı fikirler” olarak görüp şiddetle reddettiğini, adem-i merkeziyetçi muhtarî sistemden sakındırdığını okumamışlar. Ve yine anlaşılıyor ki bu tarihçilerin, Bediüzzaman’ın, İslâm dünyasını istilâ etme emelindeki emperyalist güçlerin “adem-i merkeziyet”i ve “muhtariyetçi fikirler”i sırf Osmanlıyı ve İslâm âlemini parçalayıp sömürgesi haline getirmek amacıyla istimal ettiklerini, Müslüman toplulukları “kavmiyetçilik” illetiyle ecnebilerin güdümüne alınması projesine karşı uyarılarını da okumamışlar. (Hutbe-i Şâmiye, 228; Münâzârat, 48; Eski Said Dönemi Eserleri, 183-184) Kürtlere hitâbede, kavimlerin maddî ve mânevî kalkınma ve refahının sebebinin, milletin hâkimiyetini temin ile hayat makinesinin buharı olan hürriyet” olduğunu anlatan Bediüzzaman’ın, “Mevcudiyetinizi ittihadla gösteriniz” tavsiyesini de okumamışlar. (Eski Said Dönemi Eserleri, 161-165) Yine bir asır önce Osmanlının çözülüşüne çâreler aranırken, Bediüzzaman Said Nursî’nin Sultan Abdülhamid’in yeğeni Prens Sabahattin Bey’in yenilikçi “adem-i merkeziyet” teklifine verdiği hakikatli “cevab”ında, Prens’in Batı toplumlarındakine benzer maddeci felsefenin “endüstriyel medeniyeti oluşturmuş insan tipi” üzerine kurulu milletin fıtratına yabancı “sistem”i kopyaladığı ikazını da okumamışlar. İkdam gazetesine gönderdiği “Kürtler ve Osmanlılık” başlıklı bir makalede, “altıyüz seneden beri İslâm’ın tevhid ve birlik bayrağını umum âleme karşı yücelten Türkler”le, dörtbuçuk asırdan beri İslâm birliğinin fedakâr ve cesur taraftarları olan, dinî değerlerine sâdık ve onların “cihâd arkadaşı” Kürtlerin İslâmiyet uğruna beşyüz bin kişi fedâ ettiklerini ve hiçbir zaman ayrılıkçı emelleri tâkib edemeyeceklerini bildirdiğini de okumamışlar. Bediüzzaman’ın, hakikî Müslümanlardan olan Kürdleri Müslümanlıktan ayırmanın, Osmanlı’yı bertaraf etmeye çalışan ifsad şebekelerinin “plânı” olduğu uyarısını da okumamışlar. (Kürdler ve Osmanlılık, İkdam, 22 Şubat 1336 - 7 Mart 1920, Eski Said Dönemi Eserleri, 107-110) Bu plânın dün Osmanlıda, bugün Osmanlının bâkiyesi Türkiye’de etnik iftirakı dinamitlemekle küresel ifsad şebekelerinin tuzağına düşüreceği ve fitneyi uyandıracağı ikazından da haberleri yok. “Kürtlük dâvâsı”nın Kürdleri ecnebî himâyesi altına alan, İslâmın yasakladığı, İslâm kardeşliğine aykırı pek mânâsız bir iddia olduğunu bildiren Bediüzzaman’ın doksan yıl önceki yazılarından da haberleri yok. (Kürdler ve İslâmiyet, Sebilürreşâd, 4 Mart 1336 -17 Mart 1920- Eski Said Dönemi Eserleri, 107-110) Peki, Bediüzzaman’ı okumayan ya da okuduklarını anlamayanların, Bediüzzaman’ın eserleri hakkında uluorta konuşmaları ne derece doğru? Ne kadar yakışıyor? |
24.10.2009 |
VATANDAŞLARIMIZIN SAĞDUYUSUNA GÜVENİYORUZ |
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, provokasyonlara, zihin bulandırma ve karalama kampanyalarına rağmen demokratik açılım yolunda kararlılıkla yürümeye devam edeceklerini belirterek, ‘’Vatandaşlarımız, provokasyonlara itibar etmesinler. Onların sağduyularına biz inanıyoruz’’ dedi. KARŞILAMA TÖRENLERİ BİR SORUMSUZLUK ÖRNEĞİDİR
Atalay, İçişleri Bakanlığında düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’ye gelen PKK’lı gruba karşılama töreni hazırlayan DTP’nin ‘’büyük bir sorumsuzluk örneği gösterdiğini’’ belirterek, ‘’Sabrımızı sonuna kadar koruyoruz. Süreci ‘sabote etmeyin’ diye görüşmeler yaptık. Ama sorumsuzluk yapılmıştır’’ değerlendirmesinde bulundu.
SAVAŞIN HESABI DEĞİL, BARIŞIN HESABI SORULUYOR
Demokratik açılım sürecinin daha önceki yıllarda başlatılması durumunda Türkiye’nin kayıplarının daha az olacağını savunan Atalay, şöyle konuştu: ‘’‘Savaşın hesabını soramayanlar şimdi adeta barışın hesabını sorarlar’ diye bir söz var. Şimdi terörü bitiremeyenler ‘Siz niye bitiriyorsunuz?’ diye bize hesap soruyor.”
Provokasyonlara geçit verilmesin
İÇİŞLERİ Bakanı Beşir Atalay, provokasyonlara, zihin bulandırma ve karalama kampanyalarına rağmen demokratik açılım yolunda kararlılıkla yürümeye devam edeceklerini belirterek, ‘’Vatandaşlarımız, provokasyonlara itibar etmesinler. Onların sağduyularına biz inanıyoruz’’ dedi. Atalay, İçişleri Bakanlığında düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’ye gelen PKK’lı gruba karşılama töreni hazırlayan DTP’nin ‘’büyük bir sorumsuzluk örneği gösterdiğini’’ belirterek, ‘’Sabrımızı sonuna kadar koruyoruz. Süreci ‘sabote etmeyin’ diye görüşmeler yaptık. Ama sorumsuzluk yapılmıştır’’ değerlendirmesinde bulundu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da Habur Sınır Kapısı’ndaki görüntülerden rahatsız olduğunu hatırlatan Atalay, bundan sonra gösterilere izin verilmeyeceğini, kanunların öngördüğü usullere göre işlem yapılacağını söyledi. Vatandaşlara seslenen Bakan Atalay, Habur Sınır Kapısı’ndaki gösterilerin ardından CHP ve MHP başta olmak üzere diğer muhalefet partilerinin süreci ‘’siyasi istismar’’ konusu olarak kullandıklarını ifade ederek, ‘’Provokasyonlara, zihin bulandırma ve karalama kampanyalarına rağmen bu yolda kararlılıkla yürümeye devam edeceğiz. Vatandaşlarımız, provokasyonlara itibar etmesinler. Onların sağduyularına biz inanıyoruz’’ diye konuştu. Cumhuriyet savcılarının, yasal işlemler için terör örgütü üyelerinin teslim oldukları Habur sınır kapısına güvenlik gerekçesiyle gittiklerini belirten Atalay, daha korunmalı bir yerde özel olarak düzenlenen bir ortamda işlemlerin yapılmasının temin edildiğini söyledi. Terör örgütü üyelerinin ön işlemleri güvenlik birimlerince yapıldıktan sonra işlemlerin tamamen yargının denetiminde yürütüldüğünü ifade eden Atalay, ‘’Başka türlüsü düşünülemez de’’ dedi. Süreçte DTP’nin tutumuna ilişkin görüşlerini de açıklayan Atalay, şöyle konuştu: ‘’Süreci siyasi bir gösteriye dönüştürerek asla kabul edemeyeceğimiz görüntüler sergileyen DTP de büyük bir sorumsuzluk örneği göstermiştir. Gerçi şimdi kendileri de iki gündür yanlış yaptıklarını beyan ediyorlar. Ama yanlış yapmışlardır. Bunların yapılmaması için biz elimizden gelen çabayı gösterdik. Yanlış yapılmasın, bunlar yapılmasın. Biz pek çok şeyi göze alıyoruz. Sabrımızı sonuna kadar zorluyoruz. Çok hassas bir dönemden geçtiğimiz şu günlerde herkesi ve her kesimi bir kez daha sağduyulu ve sorumlu davranmaya davet ediyorum.’’
ŞEHİT AİLELERİNİ ANLAYIŞLA KARŞILIYORUZ
ŞEHİT ailelerinin tepkilerini de anlayışla karşıladıklarını, aileleri istismar edenleri ise şiddetle kınadıklarını dile getiren Bakan Atalay, şehit ailelerini en iyi anlayan partinin AKP olduğunu söyledi. Demokratik açılım sürecinin daha önceki yıllarda başlatılması durumunda Türkiye’nin kayıplarının daha az olacağına ve sorunların büyümeden çözüleceğine vurgu yapan Atalay, şöyle konuştu:’’(Savaşın hesabını soramayanlar şimdi adeta barışın hesabını sorarlar) diye bir söz var. Şimdi terörü bitiremeyenler ‘Siz niye bitiriyorsunuz?’ diye bize hesap soruyor. Bizden başkası terörü bitirmeye cesaret edemezdi. Bütün boyutlarıyla bu konuyu ele almaya devam edeceğiz. Süreci açık ve şeffaf olarak yürütüyoruz. Yapılanların siyasi propaganda aracı olmasını istemiyoruz.’’ İçişleri Bakanı Atalay, bazı terör örgütü üyelerinin Habur sınır kapısında teslim olması sırasında ortaya çıkan görüntülerle ilgili olarak, ‘’Bu tür görüntülerin tekrar sergilenmesini kimse aklından bile geçirmesin. Bu konuda asla müsaade ve müsamaha gösterilmesi düşünülemez’’ dedi. |
24.10.2009 |
Arınç: DTP’nin içinde de rahatsız olanlar var |
DEVLET Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ‘’DTP, terör örgütü PKK, İmralı yüz binlerce insanı bir araya getirdi diye kitlelerin motivasyonunu olumsuz etkileyebilecek bir rakamı telaffuz etmenin doğru olmadığını’’ bildirdi. Başbakan Yardımcısı Arınç, televizyonların Ankara temsilcileriyle TRT Genel Müdürlüğünde düzenlediği sohbet toplantısında, Habur’dan Türkiye’ye giriş yapan terör örgütü mensuplarının karşılanmasıyla ilgili bir soru üzerine, kendisinin de geçtiğimiz günlerde Şırnak’ta incelemelerde bulunduğunu ve burada yetkililerle görüştüğünü kaydetti. Arınç, ‘’Habur’da toplanan kalabalık için verilen rakam 15-17 bin arasıdır. Yani 20 bini aşan bir kalabalığı hiç kimse söylemedi. En fazla 17 bin denildi’’ dedi. Diyarbakır’dan dönerken uçakta DTP’li milletvekillerinin de bulunduğunu anlatan Arınç, bu milletvekillerinin ikisiyle yol boyunca sohbet ettiklerini belirtti. Yapılanların Türkiye’yi, halkı ne kadar rahatsız ettiğini milletvekillerine ifade ettiğini aktaran Arınç, şunları kaydetti: ‘’Yeminle söylüyorum, isimlerini söyleyemeyeceğim, ‘Biz de bundan rahatsızız’ dediler. ‘Peki neden mani olmuyorsunuz’ dedim. Onlar da ‘mani olamıyoruz’ dediler. Yani ‘Sayın Genel Başkanlarının da bu konuda çok çaba sarf ettiğini, aklı başında insanların (yapmayın etmeyin) demelerine rağmen ancak bu kadarını yapabildiklerini’ söylediler. Girerken tek tip kıyafetlerini çıkartmalarını istediklerini, sonra Diyarbakır’a gelirken yol üzerinde bazı şeylere engel olmak istediklerini şimdi de dedikodu olarak ‘Meclise geleceklerini, toplantılara katılacaklarını, bunu bir haber olarak uçurduklarını, oysa böyle bir şeye izin vermeyeceklerini’ söylediler. Ben de oradan, bir kere samimi olduklarına bir ölçüde inandım. DTP’nin içinde de bu gelişmelerden rahatsız olanlar var. Onların tabiriyle ‘bu barış sürecini’ engellemeye yönelik çabalar var. Birileri Apo’yu bir kahraman haline getirmek, onun emri ve talimatıyla bu işlerin başladığını söyleyerek, Öcalan’ın gücünü ispat etmeye çalışıyor. Birileri onunla birlikte örgütün ne kadar canlı ve diri olduğunu göstermek istiyor.’’ |
24.10.2009 |
Karşılama görüntüleri kabul edilemez |
Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri Tümgeneral Ferit Güler, terör örgütü PKK üyelerinin teslim olması sırasında yaşananlarla ilgili olarak, ‘’19 Ekim günü ve müteakip günlerde yaşanan olayların hiçbir şekilde kabul edilmesi mümkün değildir’’ dedi. Genelkurmay: Olaylar hiçbir şekilde kabul edilemez
GENELKURMAY Başkanlığı Genel Sekreteri Tümgeneral Ferit Güler, terör örgütü PKK üyelerinin teslim olması sırasında yaşananlarla ilgili olarak, ‘’19 Ekim günü ve müteakip günlerde yaşanan olayların hiçbir şekilde kabul edilmesi mümkün değildir’’ dedi. Tümgeneral Güler, Genelkurmay Başkanlığı karargahındaki basın bilgilendirme toplantısında gazetecilerin sorularını cevapladı. Basın mensuplarının terör örgütü mensuplarının teslim olması sırasında yaşanan görüntülerle ilgili soruları üzerine Tümgeneral Güler, bölücü terör örgütüne katılımların önlenmesi ve örgütten kopmaların sağlanmasının terörle mücadelenin temel esaslarından olduğunu ifade etti. Tümgeneral Güler, sözlerini şöyle sürdürdü:’’Ancak 19 Ekim günü ve müteakip günlerde yaşanan olayların hiç bir şekilde kabul edilmesi mümkün değildir. 25 Ağustos 2009 günü ifade ettiğimiz gibi ülkeyi kutuplaşmaya, ayrışmaya ve çatışma ortamına çekebilecek tutum ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Demokrasiler savunmasız rejimler değildir. Gelişmeler terörle mücadeledeki azim ve kararlılığımızı etkileyemez.’’ |
24.10.2009 |
DTP şov peşinde |
İsveç’te sürgün yaşayan Kürt aydın ve siyasetçi Kemal Burkay, PKK’lıların dağdan inme sürecinde, “hükümetin samimi, muhalefetin sorumsuz” davrandığını savundu. “Karşılamayı karnavala çevirdiler” diyerek DTP’yi de “şov yapmakla” eleştiren Burkay, süreci baltalayacak girişimlere karşı dikkatli olunması çağrısında bulundu. Burkay’dan DTP’ye eleştiri
İSVEÇ'TE sürgün yaşayan Kürt aydın ve siyasetçi Kemal Burkay, PKK’lıların dağdan inme sürecinde, “hükümetin samimi, muhalefetin sorumsuz” davrandığını savundu. “Karşılamayı karnavala çevirdiler” diyerek DTP’yi de eleştiren Burkay, süreci baltalayacak girişimlere karşı dikkatli olunması çağrısında bulundu. Ağustos ayında Cihan’a verdiği röportajda “PKK’nın silah bırakmak istemesini derin devlet istemiyor” diyen ve bu sözleri kamuoyunda büyük yankı uyandıran Burkay, bu kez ‘dağdan iniş’ süreciyle ilgili önemli tespitlerde bulundu. Stockholm’deki ofisinde gerçekleşen özel röportajda Burkay, bu aşamaya gelinmesini “çok olumlu” olarak niteledi. Ordunun üst yönetimindeki tutum değişikliğinin de bu sonuçta önemli rol oynadığını belirten Burkay, ayrıca DTP’nin sağduyulu yaklaşımının ehemmiyetine dikkat çekti. Sürecin bu kadarla sınırlı kalmaması gerektiğini hatırlatan Burkay, “Bence bu devam etmeli… Bu da, bu konuda kararlı adımlar atmaya bağlı. Hükümetin bu konudaki tutumunu da olumlu buluyorum, oldukça kararlı bir tavır içerisinde görüyorum; en azından silahların susturulması ve dağdakilerin indirilmesine yönelik olarak” diye konuştu. |
24.10.2009 |
Baro başkanları: Süreç baltalanmasın |
KANDİL ve Mahmur Kampı’ndan gelen grubun Habur’dan sonra il il dolaştırılarak karşılanması Türkiye kamuoyundan tepki alırken, her kesimden DTP’ye sağduyu çağrıları gelmeye devam ediyor. Şırnak Barosu Başkanı Neçirvan Elçi, teslim olan terör örgütü PKK mensubu 34 kişinin sorgulanması sürecine yönelik eleştirilere, düzenlediği basın açıklamasıyla cevap verdi. Gelinen noktadan geri dönüş olmayacağını umduklarını söyleyen Elçi, ülkenin huzur ve rafahı için sürecin baltalanması halinde 30 yıl geriye gideceğini, bu nedenle herkesin daha dikkatli davranması gerektiğini dile getirdi. Van Baro Başkanı Ayhan Çabuk da, 34 PKK’lının karşılanmasından sonra çıkan tartışmalarla ilgili, süreci örseleyecek ve akamete uğratacak taşkınlıklara dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Bu süreçte DTP’ye önemli görevler düştüğünü ifade eden Çabuk, partinin bu süreci sağduyulu yürütmek zorunda olduğunu vurguladı. Çabuk, 25 yıllık süreçten sonra ilk kez bir barış iklimine girdiklerini dile getirerek, bu gelişlerin müthiş bir heyecan oluşturduğudile getirdi. |
24.10.2009 |
Encümen-i Daniş ‘açılım’a sıcak |
EMEKLİ asker ve üst düzey sivil yöneticilerin oluşturduğu Encümen-i Daniş toplandı. Moda’daki Deniz Kulübü’nde gerçekleştirilen ve yaklaşık 3 saat süren toplantıya, Encümen-i Daniş’in Başkanı ve eski TBMM Başkanlarından Necmettin Karaduman, eski Genelkurmay başkanları emekli orgeneraller Hüseyin Kıvrıkoğlu, İsmail Hakkı Karadayı, Necdet Üruğ, eski Başbakanlardan Bülent Ulusu, eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal katıldı. Çıkışta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Karaduman, ‘’Bugünkü toplantıda memleketimizin gündeminde bulunan Demokratik Açılım konusu üzerinde durduk’’ dedi. Bu konuda ileri sürülecek fikir ve görüşlerin tartışılmasının faydalı olabileceği kanaatini taşıdıklarını ifade eden Karaduman, şunları kaydetti:’’Yalnız bu görüşmeler yapılırken Anayasamızın ilk 3 maddesinin öncelikle göz önünde bulundurulması lazımdır. Yani devletin yapısı, dili ve bayrağına ilişkin hükümlerin özen gösterilerek korunması noktası üzerinde durulmalıdır. Demokratik Açılım süreci çok zor bir süreçtir. Bu nedenle, bu konuda siyaset adamlarımızın çok yüksek bir sorumluluk bilinciyle hareket etmeleri gerektiğinin lazım geldiğini özellikle vurgulamak istiyorum.’’ İkinci olarak da Ermenistan konusunun ele alındığını kaydeden Karaduman, ‘’Burada en hassas nokta Karabağ sorunudur. Karabağ sorunu bir çözüme kavuşmadan sınırların açılması eğer tahakkuk ederse, düşünüyoruz ki bu memleketimize bir hayli sıkıntı yaratır’’ diye konuştu. Karaduman, ‘’Ergenekon’’ soruşturmasının geldiği aşamanın toplantıda görüşülüp görüşülmediğinin sorulması üzerine de bu konunun gündeme gelmediğini söyledi. Terör örgütü PKK’nın bazı üyelerinin teslim olmasına ilişkin konunun konuşulup konuşulmadığına yönelik de Karaduman, bu konunun da gündeme gelmediğini dile getirdi. Karaduman, bir başka soru üzerine de Mayıs ayından bu yana ara verilen Encümen-i Daniş toplantılarının yeniden başladığını ve önümüzdeki Mayıs ayına kadar da süreceğini söyledi. |
24.10.2009 |
İstanbul’da okullara domuz gribi tatili |
İSTANBUL Valisi Muammer Güler, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı da fırsat bilerek domuz gribine karşı dezenfeksiyon çalışması yapılmak üzere 30 Ekim Cuma günü şehirdeki okulların 1 gün tatil edildiğini söyledi. 30 Ekim günü okullar tatil edilince öğrenciler 4 günlük tatil fırsatı buldu.
|
24.10.2009 |
Çanakkale yasağı ayrımcılık değil mi? |
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen Çanakkale gezisine, İmam Hatip Lisesi öğrencisi Demet Özdemir'in başörtülü olduğu gerekçesiyle alınmamasını kınayan Özgür Eğitim-Sen, Bakan Çubukçu’ya göreve geldiği ilk zamanlarda öğrencilere yönelik “ayrımcılık” konulu ilk dersi vermiş olduğunu hatırlatarak, sorumluluk alması için çağrıda bulundu. Başörtülü diye otobüse bindirmediler
MİllÎ Eğitim Bakanlığı Ticaret ve Turizm Öğretimi Genel Müdürlüğünce yürütülmekte olan “Cumhuriyet Eğitim Gezileri Projesi” kapsamında Mardin’den Çanakkale’ye düzenlenen gezide Muğla’da yaşanan olayın bir benzeri yaşandı. Proje kapsamında Mardin’den Çanakkale’ye düzenlenen geziye katılmak üzere gezi otobüsüne binen Mardin Kız Meslek Lisesi son sınıf öğrencisi Merve Akgül geziye başörtülü olarak katılamayacağı gerekçesiyle Şube Müdürü Mehmet Eldem tarafından otobüsten indirildiği ileri sürüldü. Mardin Nethaber’in internet sitesinde yer alan habere göre 18 Ekim Pazar sabahı sevinçli bir şekilde Hükümet Konağının önüne gelen Merkez Kız Meslek Lisesi Öğrencisi Merve Akgül’ün başörtülü olduğu gerekçesiyle otobüse alınmadığı iddia edildi. Otobüsten indirilen 16 yaşındaki küçük Merve arkadaşları ile birlikte gideceği Çanakkale gezisinin hayalini kurarken başörtüsü engeli ile karşılaşmasına tepkisini şu cümlelerle ortaya koydu: “Okulda zaten başörtümü çıkarıyordum. Ama otobüste bu şekilde bir engelle karşılaşmam beni hayli üzdü. İnancın zaferi olarak bilinen Çanakkale’yi çok görmek istemem rağmen başörtüm yüzünden beni otobüse bile bindirmediler. Oradakilerini Allah’a havale ediyorum”dedi. Öğrencinin defalarca resmî kurumlara yapılacak ziyaret ve diğer etkinliklerde okulda olduğu gibi başörtüsünü çıkaracağını söylemesine rağmen Mardin Milli Eğitim Şube Müdürü Mehmet Eldem tarafından otobüse binmesine izin verilmediği öğrenildi. Olayın birinci dereceden görgü tanığı olan öğrenci velisi memur olduğu için konuşamayacağını ifade etti. Orda bulunan görgü tanıklarından birisi; şerefi namusu için vatan uğruna şehit olmuş dedelerimizin mezarına giden yolların dahi başörtüye kapatılmış olmasını ülkemizin ayıbı olarak değerlendirdi. Bir başkası ise: adı geçen Şube müdürü Mehmet Eldem’in yurtdışına Suriye’ye yapılan ziyarette de bulunduğunu, üstelik her türlü resmî makama başörtülü öğrencileri özellikle başörtüsüyle birlikte makama çıkartmaya çalıştığını iddia ederek ve bu davranışın daha manidar olduğunu “Öz Yurdunda Garipsin” ifadesinin herhalde bu olması gerektiğini sözlerine ekledi. Milli Eğitim Müdür Vekili Turan Ateş ise konu ile ilgili bir bilgisinin olmadığını belirterek otobüste bir başörtüsü yasağının olmasının imkânsız olduğunu ifade etti. Ateş konuyu araştırdıktan sonra sorumlular hakkında soruşturma açtıracağını söyledi.
Bu yapılanlar ayrımcılık değil mi?
Özgür Eğitim-Sen, başörtülü öğrencilerin gezi otobüslerinden indirilmesinin, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun ilk dersine aykırı olup olmadığını gündeme getirdi. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen eğitim gezileri projesi kapsamında Çanakkale’ye gönderilmek için seçilen Giresun İmam-Hatip Lisesi öğrencisi Demet Özdemir ile Muğla Fethiye İHL öğrencisi Büşra Pirci’nin başörtülü oldukları için gezi otobüslerinden indirilmesini kınayan Özgür Eğitim-Sen, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’ya sorumluluk alması için çağrı yaptı. Tokat İl Temsilcisi Beytullah Önce tarafından yapılan açıklamada “Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, öğrencilere yönelik “ayrımcılık” konulu ilk dersi vermiş, “Hiçbirimiz dışlanmak istemeyiz.” demişti. Lakin devam eden ayrımcı, dışlayıcı ve yasakçı uygulamalar, bu ilk dersten hiçbir ders alınmadığını ortaya koyuyor. Okullar açıldığından bugüne kadar geçen zaman zarfı süresince on binlerce başörtülü kız öğrenci; okul kapılarında, arkadaşlarının gözleri önünde başlarını açmaya mecbur bırakıldı, bırakılıyor. Başörtülü öğrencilerin, inançlarından ötürü okullarda uğradığı haksızlıklar yetmezmiş gibi şimdi de yasağın otobüslere sıçradığını görüyoruz… Müdürlüğün genelgesinde geziye katılan öğrencilerin okul forması hariç olmak üzere kılık-kıyafet kurallarına uymaları gerektiğinin belirtilmesi, yasakçılığa zemin hazırlıyor” denildi. |
Yeni Asya 24.10.2009 |
AB, cumhuriyet kadar önemli bir projedir |
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AB üyeliğini, ‘’Türkiye’nin Cumhuriyetin ilânından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi’’ olarak nitelendirdi. ‘’Türkiye-AB İlişkilerinin Geleceği ve Beklentiler’’ konulu panelin açılışında konuşan Bağış, ‘’Türkiye’nin AB sürecine başlaması Adnan Menderes’in 1959 yılında ilk başvuruyu yapmasıyla başladı. AB yolunda ilerleyen bir ülkeyiz. Türkiye’de AB yolunda çok önemli değişiklikler yaşanıyor.” dedi. AB, cumhuriyet kadar önemli
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AB üyeliğini, ‘’Türkiye’nin Cumhuriyetin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi’’ olarak nitelendirdi. Bağış, Eskişehir Genç İşadamları Derneği tarafından Anadolu Üniversitesinde düzenlenen ‘’Türkiye-AB İlişkilerinin Geleceği ve Beklentiler’’ konulu panelin açış konuşmasında, Eskişehir’in farklı etnik kimlikleri, siyasi düşünceleri ve dinleri içinde barındırdığını, ülkenin hoşgörü şehri durumunda olduğunu belirtti. Türkiye’nin AB üyeliği hedefine değinen Bağış, şöyle konuştu:’’AB, Türkiye’nin Cumhuriyetin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesidir. Türkiye’nin AB sürecine girdiği yolda Sayın Başbakanımızın 17 Aralık 2004’te Brüksel’de yumruğunu masaya vurduğu günü unutamayız. Türkiye’nin AB sürecine başlaması Adnan Menderes’in 1959 yılında ilk başvuruyu yapmasıyla başladı. Ancak, bu sürenin ilk 45 yılı müzakere tarihi bile alamadan geçti. Bütün suçu Avrupalılara atmak haksızlık olur. Bizde yaşanan askeri darbelerin ve olumsuzlukların etkisi var. Bugün çok şükür müzakereler başlamış, 33 müzakere başlığının 11’ini açmış, azim ve kararlıkla AB yolunda ilerleyen bir ülkeyiz. Türkiye’de AB yolunda çok önemli değişiklikler yaşanıyor. Bu ülkede 5 yıl önce insanlar ‘Kürdüm’ demeye korkardı. Bugün devletin televizyonda 24 saat Kürtçe yayın var. 10 yıl önce bu ülkede en büyük ilimizin belediye başkanı ders kitaplarındaki şiiri okuduğu için hapsedilmişti. Bu ülkede kitaplar yakıldı. Eskiden ilerleme raporlarından insan hakları ihlallerinden bahsedilirdi. Bu ilerleme raporunda çok şükür böyle şeyler yok. Çünkü, Türkiye çok daha demokratik, çok daha şeffaf, çok daha özgür, çok daha müreffeh ve çok daha zengin bir ülke.’’
Müzakere süreci yavaş da olsa ilerliyor
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, müzakere sürecinin yavaş da olsa ilerlediğini, belirterek, ‘’Ancak bazı fasıllarla ilgili bazı siyasi engeller var. Bunları da aşmaya çalışıyoruz’’ dedi. Fransa’da kurulan Bosphors/Paris Boğaziçi Enstitüsü’nün ilk semineri, Çırağan Sarayı’nda düzenlendi. ‘’Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerinin Yeniden İnşası’’ konusunun ele alındığı seminerin ardından Ulus 29’da düzenlenen gala yemeğinde konuşan Bağış, Türkiye-AB ilişkilerini üç ayağını şöyle sıraladı:"Birinci ayağın reformlar, ikinci ayağı müzakereler, Üçüncü ayağı iletişim." |
24.10.2009 |
Seçimlere, 4 yıl ayarı |
Mİlletvekİlİ seçimlerinin 4 yılda bir yapılmasını öngören ve nüfusu 2 milletvekili çıkarmaya yetmeyen illere 2 milletvekili çıkarma hakkı tanıyan kanun teklifi, TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. 2007 yılında Anayasa’da yapılan değişikliğe paralel olarak Milletvekili Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklikle, milletvekili seçimleri 4 yılda bir yapılacak. Bir önceki seçimin yapıldığı tarihten itibaren 4 yılın dolmasından önceki son pazar günü oy verilecek. Oy verme gününden geriye doğru hesaplanacak 90 günlük sürenin ilk günü, seçimin başlangıç tarihi olacak. Değişiklikle, nüfusu 2 milletvekili çıkarmaya yeterli olmayan illere 2 milletvekili çıkarma hakkı getirildi. |
24.10.2009 |
Gazeteciler, Alevi Çalıştayı’na katılacak |
Alevİlerİn istek ve temennilerinin belirlenip, bu çerçevede atılacak adımların hayata geçirilmesini amaçlayan Alevi Çalıştayı’nın beşinci oturumu, 11 Kasımda İstanbul’da yapılacak. Alınan bilgiye göre, çalıştayın beşinci oturumunda Aleviliğin medyada ele alınışı tartışılacak, çalıştaylarda şimdiye kadar alınan mesafe medya temsilcileriyle paylaşılacak ve ‘’medya Aleviliğin’’ neresinde sorusuna cevap aranmaya çalışılacak. Söylem çeşitliliği dikkate alınarak davet edilen 40’ın üzerindeki medya temsilcilerinin arasında Ali Kırca, Ahmet Hakan, Ali Bayramoğlu, Ali Bulaç, Can Dündar, Emre Kongar, Erdal Şafak, Ergun Babahan, Ertuğrul Özkök, Etyen Mahçupyan, Fehmi Koru, Hakan Albayrak, İsmail Küçükkaya, Mehmet Ali Birand, Mehmet Barlas, Mustafa Karaalioğlu, Neşe Düzel, Oral Çalışlar, Ömer Laçiner, Taha Akyol, Uğur Dündar ve Yiğit Bulut gibi isimler bulunuyor. Moderatörlüğünü Necdet Subaşı’nın yapacağı çalıştayda, Hükümeti Devlet Bakanı Faruk Çelik temsil edecek. |
24.10.2009 |
Arslan, çapraz sorguda rekor kırdı |
DanIştay ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılara ilişkin dava ile birleştirilen birinci ‘’Ergenekon’’ davasının 119. duruşması başladı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi’ndeki salonda görülen davanın dünkü duruşmasında, tutuklu sanıklardan Alparslan Arslan hazır bulundu. Alparslan Arslan’ın, 19 Ekim Pazartesi günü yapılan duruşmada savunma yapamayacağını söylemesinin ardından çapraz sorgusuna geçilmişti. Arslan, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın tarafından Danıştay baskını ve Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasına yönelik sorularına cevap verdi. Arslan, 3 gün süren çapraz sorgusu boyunca toplam 16,5 saat konuştu. Alparslan Arslan, böylece ‘’Ergenekon’’ davası kapsamında en uzun çapraz sorgu rekorunu da kırmış oldu. Tutuklu sanık Arslan, 3 gün boyunca bazen mikrofondan uzak durarak, bazen kafasını sağa, sola, öne ve arkaya doğru çevirerek, bazen anlamsız şeyler söyleyip bağırarak, bazen de küfür ederek konuştu. |
24.10.2009 |
Mevsimler daha sıcak ve kurak geçecek |
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Coğrafya Bölüm Başkanı ve İklimbilimci Prof. Dr. Murat Türkeş, sera gazı salımlarının bugünkü düzeyinde ya da üzerinde sürmesi halinde daha fazla ısınma ve iklim sisteminde birçok değişikliğin olacağı uyarısında bulundu. Türkeş, son yıllarda giderek etkileri ve olumsuz sonuçları daha kuvvetli hissedilen insan kaynaklı iklim değişiklikleri yaşandığını hatırlattı. Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nde 2100 yılına kadar küresel ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artışın, yaklaşık 3 santigrat derece olacağının öngörüldüğünü anlatan Türkeş, ‘’Sera gazı salım senaryolarına göre, Türkiye ve bölgesi için gelecek 50, 70 ve 100 yıllık dönemlerde orta düzeyde bir sıcaklık artışı ve özellikle Türkiye açısından önemli olan kış yağışlarında belirgin bir azalma öngörülüyor’’ dedi. Bu durumun endişe verici olduğuna ve sera gazı salımlarının azaltılması yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi sebebiyle kaygıların arttığına dikkati çeken Türkeş, “Sera gazı salımlarının bugünkü düzeyinde ya da üzerinde sürmesi halinde daha fazla ısınma ve iklim sisteminde birçok değişiklik olacak.’’ Prof. Dr. Murat Türkeş, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Çok sayıda senaryoya dayanarak geliştirilen küresel model benzeştirmeleri, daha sıcak iklim koşulları altında, buharlaşmanın artacağını, küresel ortalama yağış tutarında ve şiddetli yağış olaylarının sıklığında bir artış olacağını gösteriyor. Buna karşılık, bazı alanlarda yağış artışı olurken, başka alanlarda yağış azalışları yaşanacağı, hatta yağışlarda artış olan kara alanlarında artan buharlaşma yüzünden toprak neminde azalışlar olabileceği öngörülüyor.’’ |
24.10.2009 |
MAAŞINI ALAMAYAN İŞÇİLER, FABRİKAYI MESKEN TUTTU |
Tekİrdağ’In Barbaros beldesinde bir tuğla fabrikasında çalışan 14 işçi, işletmenin kapanması üzerine maaşlarını alamadıkları gerekçesiyle bir aydır fabrikada yatıp kalkıyor. Başak Tuğla Fabrikası’nda işçi olarak çalışan Arslan Ekici, 12 Eylül’deki sel felâketinde fabrikanın sular altında kalmasının ardından çalışmaların durdurulduğunu söyledi. O günden sonra bir daha yetkililerden fabrikaya kimsenin gelmediğini iddia eden Ekici, maaşları konusunda da bir açıklama yapılmadığını bildirdi. Arkadaşlarıyla birlikte bir yetkilinin gelebileceğini düşünerek her gün fabrikaya geldiklerini ifade eden Ekici, kimsenin gelmemesi üzerine de bir aydır fabrikada tuğlaların üzerine yattıklarını belirtti. Ekici, şöyle konuştu: ‘’Beldedeki hayırsever vatandaşların bizlere verdiği yiyeceklerle karnımızı doyuruyoruz. Değişik illerden buraya çalışmak için geldik ama paramızı alamadığımız için sefalet içindeyiz. Şu anda aç ve susuz fabrika sahiplerinin gelip paramızı vermesini bekliyoruz. Fabrikadan 4-5 aylık alacağımız var. Maaşımızı alana kadar burada kalmaya devam edeceğiz.’’ |
24.10.2009 |
İş kazalarında, 670 kişi öldü |
YIlIn ilk yarısında gerçekleşen iş kazalarında 670 kişi öldüğü, 549 kişi sakat kaldı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı müfettişleri, Ocak-Haziran 2009 döneminde iş sağlığı ve güvenliği yönünden bin 808 genel, 257 kontrol, 2 bin 739 işletme belgesi, 3 bin 18 iş kazası, 277 meslek hastalığı, 171 şikâyet ve 238 diğer incelemeler olmak üzere toplam 8 bin 508 teftiş gerçekleştirdi. Aynı dönemde iş sağlığı ve güvenliği yönünden yapılan teftişlerde 669 bin 715 erkek, 132 bin 157 kadın, 2 bin 764 çocuk ve genç işçi olmak üzere toplam 804 bin 636 işçi ve 397 çırağa ulaşıldı. Müfettişleri, yılın ilk 6 ayında 3 bin 18 iş kazası incelemesi yaptı. İncelemelerde, bu kazalara maruz kalan 3 bin 154 işçiden 670’inin öldüğü, bin 727’sinin yaralandığı, 549’unun uzuv kaybına uğradığı belirlendi. İş kazalarında 208 kişinin de bu ayırımlara girmeyen sonuçlarla karşı karşıya kaldığı tesbit edildi. İş kazalarına maruz kalanların 2 bin 975’nin erkek, 179’unun kadın işçi olduğu belirlendi. Kazaların oluş sebeplerinin incelenmesinde 616’sının düşme, 469’unun malzeme düşmesi, 138’inin elektrik çarpması, bin 7’sinin makine ve tezgâhlar, 43’ünün kimyasal madde, 11’inin göçük, 26’sının zehirlenme ve boğulma, 54’ünün dinamit ve benzeri patlama, 654’ünün diğer sebepler sonucu meydana geldiği anlaşıldı.
37 İŞYERİ KAPATILDI
2009’un ilk altı ayında incelemesi yapılan 2 bin 739 işletme belgesi talebinden bin 415’i olumlu bulunarak, başvuru yapılan iş yerlerine işletme belgesi verildi. Toplam 2 bin 451 iş yerine noksanların giderilmeleri için süre tanınırken, süre verilmesi sakıncalı görülen 2 bin 661 iş yerine mehilsiz tebligat yapıldı. Çalışanlar için hayatî tehlike bulunduğu tesbit edilen 37 iş yerinde ‘’işin durdurulması veya iş yerinin kapatılması’’ işleminin uygulanması uygun görüldü. Gerçekleştirilen teftişlerde iş sağlığı ve güvenliği yönünden 1 milyon 467 bin 623 lira idarî para cezası önerildi. İşin yürütümü yönünden yapılan teftişlerde ise toplam 16 bin 754 iş yerine ulaşıldı. Türkiye genelinde şikayet ve ihbarlar sonucu 16 bin 266 iş yerinde inceleme teftişi yapıldı. Teftişlerde 331 bin 20’si erkek, 72 bin 358 kadın olmak üzere toplam 406 bin 131 işçiye ve 13 çırağa ulaşıldı. İş yerlerinin 56’sında 144 sigortasız işçi tespit edildi. Teftişlerde işin yürütümü yönünden 7 milyon 900 bin 471,40 lira idari para cezası önerildi. Denetimlerde kişisel koruyucu donamınları kapsamında 175 ürün değerlendirilirken, 48 ürün (yüzde 27) güvensiz bulundu. |
24.10.2009 |
Bolu Dağı Tüneli kışa hazır |
KarayollarI 4. Bölge Müdürü Öner Özgür, Bolu dağı tünelinin kışa hazır olduğunu belirterek, 2009-2010 yılı kış programında kar ve buz ile mücadele kapsamında kara yollarında 14 teknik personel, 18 sürücü operatörü ve 16 sanat sınıfı personel ile 2 ekibin 24 saat çalışacağını söyledi. Tünel ve viyadüklerde kar ve buz ile mücadelede 6 milyon 500 bin dolar değerinde 9 adet çok ekipmanlı karla mücadele aracı kullanılacağını ifade eden Özgür, ‘’4 bin ton tuz ve 300 ton kimyasal buz çözücü de hazırda bekletiliyor’’ dedi. Tünel ve viyadüklerin 97 kamera ile 24 saat izlendiğini belirten Özgür, ‘’7 milyon 300 bin avro ödenerek 14 hava sensörü ve buna bağlı her iki yönde 147 tane olmak üzere toplam 294 sprey başlığı ile buz algılama ve önleme sistemi kurulmuşturz’’ diye konuştu. |
24.10.2009 |
İstanbul’da 10 ilçe, bugün 10 saat susuz |
İstanbul’un 10 ilçesinde bugün 10 saat süreyle su kesintisi yapılacak. İSKİ, bugün 08.00-18.00 saatleri arasında bazı ilçelerde su kesintisi yapılacağını duyurdu. Buna göre; Kâğıthane, Şişli, Gaziosmanpaşa ve Eyüp ilçelerinin tamamına, Beyoğlu’nda Taksim ve Kasımpaşa, Bayrampaşa’da Yıldırım ve Terazidere mahalleleri, Beşiktaş’ta Etiler, Yeni Levent, Maçka ve Harp Akademileri, Sarıyer’de İstinye, Tarabya, Büyükdere, Maden ve Rumelikavağı, Fatih’te Edirnekapı, Topkapı, Fındıkzade, Çapa ve Fatih Camisi civarı ile Esenler’de Atışalanı’na su verilemeyecek. |
24.10.2009 |
Ankara’da, AB destekli trafik parkı |
Öğrencİlerİn trafik kurallarını uygulamalı öğrenebilmeleri amacıyla düzenlenen AB destekli ‘’Trafik Parkı’’ 26 Ekim’de hizmete açılacak. Sincan Belediyesi, Avrupa Birliği Sivil Toplum Diyaloğu Geliştirme Programı çerçevesinde ‘’Çocuklar İçin Trafik ve Çevre Eğitim Projesi’’ni tamamladı. Sincan Belediye Başkanı Mustafa Tuna, İsveç’in Botkyrka Belediyesi ile ortaklaşa yürütülen proje çerçevesinde, ilçedeki ilköğretim öğrencilerinin trafik derslerini, hazırlanan trafik parkında uygulamalı olarak görebileceklerini söyledi.16 ay süren ve yaklaşık 4 bin metre kare alan üzerinde kurulan trafik parkının 26 Ekim Pazartesi günü düzenlenen törenle hizmet vermeye başlayacağını bildiren Tuna, Trafik Parkı’nın çocukların trafik kazalarına karşı bilinçlenmesi anlamında çok önemli olduğunu vurgulayarak, ‘’Her yıl onlarca çocuğumuz trafik kazalarında yaşamını yitiriyor. Her geçen gün trafiğe çıkan araç sayısının hızla arttığı ülkemizde, çocuklarımızın can güvenliği için onların eğitilmesi gerekiyor’’ dedi. |
24.10.2009 |
Baca zehirlenmelerine karşı, temizlik uyarısı |
TBMM Çevre Komisyonu Başkanvekili ve AK Parti Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk, soba, kombi ve kazan bacalarının yılda en az bir defa, doğru aletler kullanılarak bacaya zarar vermeden temizlenmesinin önemine dikkati çekti. Öztürk, Türkiye’de her yıl kış aylarında soba ve kombi zehirlenmesinden dolayı onlarca vatandaşın zehirlenerek öldüğüne işaret etti. Bu kış soba-kombi zehirlenmeleri ve ölümlerin olmaması için herkesin dikkatli olması ve bakım yaptırması gerektiğini belirten Öztürk, ‘’Hayatı zorlaştırmadan daha sağlıklı yaşam için gereğini hep beraber yerine getirelim’’ dedi. Öztürk, temizlenmeyen bacaların zehirlenmelere, eksik yanmaya, baca daralmasına, sık sık baca tepmesine neden olduğunu anlatarak, şunları kaydetti: ‘’Kendi sağlımız için soba, kombi ve kazan bacaları yılda en az bir defa, doğru aletler kullanılarak bacaya zarar vermeden temizlenmelidir. Ülkemizdeki yangınların da yüzde 20’si temizlenmeyen bacalardan yaşanmaktadır. Rüzgarlı havalarda baca başlığı olmayan soba ve kombilerde sık aralıklarla baca tepmesi olur. Kışın baca tepmesi özellikle geceleri zehirlenerek ölüme davetiye çıkarmak demektir. Baca başlığı olmayan soba ve kombilerin bacalarına mutlaka baca başlığı taktıralım.’’ |
24.10.2009 |
Yozgat’ta, çöpte poşet dönemi başlıyor |
Yozgat Belediyesi, çevre kirliliği oluşturduğu gerekçesiyle çöp konteynerlerini kaldırmak için çalışma başlattı. Belediye Temizlik İşleri Müdürü Nizamettin Başkal, önceden belirledikleri pilot bölgelerde çöplerin konteynerlerle değil büyük boy poşetlerle toplanacağını söyledi. Başkal, “Bu model, apartman görevlilerinin bulunduğu belirli bir hizmet sistematiğine sahip toplu konut alanları ile siteler için uygun görülmektedir. Biz de Yozgat’ta bu sisteme site ve apartmanlardan başlıyoruz. Çöp toplama işinde poşetli sisteme geçtiğimiz bölgelerde çöp konteynerlerini kaldıracağız” dedi. Başkal, “Çöpler belirli saatlerde apartman önlerinden alınacak. Daha temiz bir Yozgat için hemşehrilerimizden yardımcı olmalarını istiyoruz” çağrısında bulundu. |
24.10.2009 |
Günde, 8 bin kişi ‘polis imdat’ı arıyor |
Suçun önlenmesi ve suçluların yakalanmasında emniyet teşkilâtının en büyük desteklerinden bir olan ‘’155 Polis İmdat’’ servisine Ankara’da günde ortalama sekiz bin ihbar geliyor. İhbarların büyük bölümü emniyeti ilgilendirmeyen olaylar ve asılsız ihbarlardan oluşsa da Ankara polisi, vatandaşın kendisine ulaştırdığı günlük binden fazla olayı bildirerek suçluları yakalatmasından son derece memnun. Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir, asılsız dahi olsa bütün ihbarların değerlendirildiğini belirterek, vatandaşların polisi aramasının memnuniyet verici olduğunu kaydetti. Polisin vatandaşa açılan en büyük kulağı olan ‘’155 Polis İmdat’’ servisi Muhabere ve Elektronik Şube Müdürlüğü’ne bağlı olarak hizmet veriyor. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün 11. katında bulunan ‘’155 Polis İmdat’’ servisinde çoğunluğu kadın polislerden oluşan 50 personel görev yapıyor. Telefonlarla ihbarları alan görevliler hemen karşılarında yer alan telsiz görevlilerine bilgileri aktarıyor. Telsiz görevlileri ilgili birimi anons ederek olaylara anında müdahale ediyor. ‘’155 Polis İmdat’’ servisini günlük ortalama sekiz bin kişi arıyor. Arayanların büyük bölümü polisi ilgilendirmeyen konu ve şikâyetleri ihbar ediyor. Asılsız ihbarlarda zaman zaman artış olsa da görevliler bundan fazla şikâyetçi olmuyor.
İHBARLARIN ÜÇTE BİRİ, TRAFİK KAZALARI 2009’un ilk dokuz ayında ‘’155 Polis İmdat’’ servisine değerlendirmeye alınan 314 bin 354 doğru ihbar geldi. İhbarların üçte biri trafik kazaları ve trafikle ilgili şikayetlerden oluştu. Vatandaşın en çok ihbar ettiği olaylardan biri de hırsızlık. Ankaralılar, polise 26 bin 398 hırsızlık olayını ihbar ederken, asayiş olaylarında 39 bin 69’la kavga birinci sırada yer aldı. Çevreyi rahatsız edenler ise yaklaşık 30 bin oldu. Ankaralılar, şüpheli kişiler ve şüpheli paketler için polise aynı dönem içerisinde 15 bine yakın ihbarda bulundu. Alkollü kişiler ve meskûn mahalde ateş edenlere yönelik ihbarlar ise 20 bine yaklaşırken, banka, kuyumcu gibi 10’a yakın yerden de polise çağrı yapıldı. Polise gelen ihbarlarda yaz aylarında artış olduğu gözlenirken, Cuma ve Cumartesi günlerinde de diğer günlere nazaran ihbar sayılarında artış olduğu kaydedildi. SINAV DÖNEMİNDE ÖĞRENCİLERİN BOMBA İHBARI ARTIYOR
ANKARA Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan başvurular telefonlarla da sınırlı değil. Ankara polisine dokuz aylık dönemde e-mail yoluyla üç binden fazla şikâyet ve ihbar geldi. E-mail yoluyla yapılan başvurularda trafikle ilgili ihbarlar başı çekerken, terör suçlarına yönelik ihbarların genelde e-mail kanalıyla yapılması dikkat çekti. Ankaralıların uyuşturucuyla mücadelede de internet ortamından polise ulaşmayı tercih ettiği ortaya çıktı. Sınav dönemlerinde öğrencilerden gelen ‘’bomba’’ ihbarlarının arttığını vurgulayan görevliler, her ne kadar arkadan gelen sesler ve panafonik zillerden ihbarın doğru olmadığını bilseler de anında değerlendirme yaptıklarını kaydettiler. Ankara’da yaşayan yabancılar için de serviste üç personel bulunuyor. Polis memuru Seher Yıldırım, yabancıların daha çok yol sorma, otel adresi öğrenme, kayıp eşya bildirme gibi konularda kendilerinden yardım istediklerini belirtti. |
24.10.2009 |
CEP’TEN KONUŞMAK İÇİN DAĞA ÇIKIYORLAR |
MANİSA’NIN Gölmarmara ilçesine bağlı Çamköy, Yunuslar, Ayanlar ve Yeniköy’de cep telefonları çekmediği için köylüler mobil iletişim imkânlarından yararlanamıyor. Çamköy sakinleri, sorunlarını dile getirmek için çeşitli defalar yetkililerle görüştüklerini anlatıyor, ancak çözüm bulamadıklarından yakınıyor. Köy muhtarı Ali Zeybek, köyde bulunan kablolu telefon sayısının çok az olduğunu, ancak herkesin cep telefonu bulunduğunu söyledi. Cep telefonlarının kendi köylerinin yanı sıra bölgedeki 3 köyde daha çekmediğini dile getiren Zeybek, şunları söyledi: ‘’Telefonlar çekmediği için köylülerimiz cep telefonlarını ya evde bırakıyor, yanlarına almıyor, ya da hesap makinesi, saat gibi özelliklerinden yararlanmak için taşıyor. Köye dışarıdan telefonla acil ulaşmak isteyenler ya da köyden dışarıyı aramak isteyenler başarılı olamıyor, çünkü şebeke yok. Telefonlar ancak köyün dışında yüksekçe bir bölgeden çekiyor. Cep telefonunu kullanmak isteyen, o yüksek yerin yolunu tutuyor. Köyde bir kaç evde kablolu telefon var, dışarıdan köyü aramak isteyenler bu evlerden birini arıyor, ev sahipleri çocuklarını göndererek, ilgili kişiyi çağırıyor ve bu birkaç aşamadan sonra telefon görüşmesi sağlanabiliyor.’’ |
24.10.2009 |
Balık çiftlikleri için AİHM yolu göründü |
ÇEVRECİ sivil toplum örgütleri, özellikle İzmir ve çevresinde denetimini yetersiz buldukları balık ve orkinos çiftliklerinin, hem insan, hem de çevre sağlığını tehdit ettiklerini düşünüyor. ‘’Sağlığımız elden gidiyor’’ gerekçesiyle konuyu Dünya Sağlık Örgütü’ne taşıyan çevreci örgütler, Türkiye’de açtıkları dâvâların sonuçlanmasının ardından, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine de (AİHM) başvurmaya hazırlanıyor. Konuya ilişkin değerlendirmede bulunan Yarımada Çevre Platformu Sözcüsü Ümit Bora, İzmir ve çevresindeki balık ve orkinos çiftliklerinin çevre ve insan sağlığını tehdit ettiğini dile getirdi. Çiftliklerde gerekli denetimlerin yeterli yapılmadığından yakınan Bora, bu konuda yasal girişimlerde bulunduklarını, ancak alınan sonuçların kendilerini memnun etmediğini söyledi. |
24.10.2009 |
Simav’da, hafif şiddette deprem |
KÜTAHYA’NIN Simav ilçesinde, hafif şiddetli deprem meydana geldi. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünün tesbitlerine göre, saat 04.07’de merkez üssü Simav ilçesi olan 3,8 büyüklüğünde deprem kaydedildi. 5 kilometre derinlikte oluştuğu belirlenen ve can, mal kaybına yol açmayan deprem, vatandaşlar arasında tedirginliğe sebep oldu. Bazı vatandaşların evlerinden çıkarak bir süre sokaklarda beklediği gözlendi. Simav’da 17 Şubatta meydana gelen 5 büyüklüğündeki depremde 1 kişi ölmüş, 2 kişi yaralanmış ve 36 konutta hasar oluşmuştu. O tarihten bu yana hafif şiddette yaklaşık 190 sarsıntı kaydedildi. |
24.10.2009 |
Güvercinada Kalesi’deki eklentiler yıkılıyor |
AYDIN’IN Kuşadası ilçesinin simgelerinden olan Güvercinada, olumsuzluklardan arındırılıyor. Belediyenin başlattığı çalışmalar kapsamında, tarihî Güvercinada Kalesi’nin çevresinde kanuna aykırı şekilde yapılan eklentiler yıkılıyor. Tarihî kalenin surlarının restorasyonu öncesi ilgili müze denetiminde, çevresi ve içinde yapılan izinsiz uygulamaların kaldırılmasına ilişkin kanuni işlemler Kuşadası Belediyesi tarafından yapılıyor. Bu kapsamda Güvercinada çevresinde Hazine’ye ait alanda işletmeciler tarafından denize yaptırılan dolgu betonlar yıkılarak, ahşap iskeleler kaldırıldı. Kaledeki diğer izinsiz uygulamalar da yıkılarak, Güvercinada gerçek görünümüne kavuşacak. |
24.10.2009 |
Aydıncık ilçesi, trafik ışıklarıyla tanıştı |
TARİHİ zenginlikleri ve sahiliyle ön plana çıkan Mersin’in Aydıncık ilçesine ilk kez trafik sinyalizasyon sistemi kuruldu. Cumhuriyet Mahallesi’nde, Silifke-Anamur ve Gülnar ilçelerini birbirine bağlayan hastane kavşağına kurulan trafik ışıklarına ilk günde sürücüler uyum sağlamakta zorlandı. Kavşaktaki yeni düzenleme, uygulamadan haberdar olmayanların şaşkınlığı ve acemiliğine rağmen memnunlukla karşılandı. Aydıncık Belediye Başkanı Ferhat Aktan, tarihî zenginlikleriyle ön plana çıkmasının yanı sıra turistik bir sahil şehri olan ilçede trafik sinyalizasyon sisteminin kurulmasında geç bile kalındığını bildirdi. Aktan, ilk kez D400 Karayolu üzerinde, Silifke-Anamur ve Gülnar ilçelerini birbirine bağlayan hastane kavşağına konulan trafik ışıklarının, trafik kazalarını önleyeceği gibi, geçiş sırası yüzünden zaman zaman sürücüler arasında yaşanan tartışmalara da son vereceğini belirtti. |
24.10.2009 |
Mars’a yenİ kâşİf |
Amerİkan Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) Mars’ı uzun dönemli keşfinin ikinci bölümü Mars Science Laboratory’nin (MSL) gönderilmesiyle başlayacak. Mars’a 2012’de ulaşacak ve Mars’ta eskiden ya da şimdi mikrobik hayata uygun bir çevre bulunup bulunmadığını araştıracak biçimde tasarlanan MSL, Mars yüzeyinin bilimsel keşfinde büyük bir adım olacak. Kızıl Gezegen’in “yaşanabilirliğini” araştıracak en büyük ve en ileri bilimsel araçları taşıyacak MSL, Mars’ın iklim, jeolojisi, oluşumu, yapısı ve kimyasal kompozisyonunun kayıtlı olduğu toprak ve oyduğu kayalardan numuneleri analiz edecek. Robotun üzerindeki laboratuvarı da, Mars’ta hayatın yapıtaşlarının kimyasallarını tesbit edebilmek ve gezegenin eskiden nasıl olduğunu anlayacak şekilde kayaları, toprakları ve yerel jeolojik oluşumları inceleyecek. Plütonyum’un radyoaktif ayrışımının ısısıyla elde edilen elektrikle çalışan radyoizotop güç sistemi gibi yeni teknolojiler kullanacak MSL’nin güç sistemi, Mars yüzeyinde bir Mars yılı (687 Dünya günü) veya daha fazla süre faaliyet göstermesine olanak tanıyacak. MSL’nin radyoizotop güç sistemi daha fazla hareket ve çalışma esnekliği sağlayacak. Robot, Mars’a çok daha önce gönderilenlerden daha geniş alanlarda ve irtifalarda çalışabilecek.
MARS’A İSMİNİ GÖNDER
NASA, ayrıca ismini Kızıl Gezegen’e göndermek isteyenleri de, bu seyahatin bir parçası olmaya dâvet ediyor. Robota yerleştirilecek bir mikroçipte, gönderilen isimler yer alacak. Mars’a isimlerini göndermek isteyenler, “http://marsprogram.jpl.nasa.gov/msl/participate/sendyourname/” sayfasını ziyaret edebilir. |
24.10.2009 |
Alaska’da, kutup ayılarına özel ülke |
ABD’nİn kuzeyindeki Alaska eyaletinde, kutup ayılarını korumak için neredeyse Fransa büyüklüğünde bir alan oluşturulacağı bildirildi. ABD İçişleri Bakanlığının balıkçılık, parklar ve hayvanların korunmasından sorumlu yetkilisi Tom Strickland, soyu en fazla tükenme tehdidiyle karşı karşıya olan kutup ayılarını korumak için, Fransa’nın yüz ölçümünden biraz daha küçük bir alanın ayıların korunmasına ayrılacağını belirtti. Strickland, Kuzey Kutbunda küresel ısınmadan dolayı buzulların erimesinin o bölgedeki yaşayan ayılar için en ciddî tehdidi oluşturduğunu söyledi. |
24.10.2009 |
Müzikle işkence müzisyenleri kızdırdı |
AralarInda REM, Rage Against the Machine ve Nine Inch Nails gibi grupların yer aldığı Amerikalı müzisyenler, yüksek sesli müziğin terör zanlılarına işkence yöntemi olarak uygulanmasını protesto etti. Yüksek sesli müziği bir işkence biçimi olarak tanımlayan belgeler üzerindeki gizliliğin kaldırılması için bir şikâyet dilekçesi kaleme alan müzisyenler, ayrıca ABD’nin Guantanamo’daki tutukevinin kapatılması için başlatılan kampanyaya da destek verdi. Yapılan açıklamada, ‘’müzisyenlerin, Guantanamo’da yapılan işkence eylemleriyle bağlantılı olarak müziğin kullanılmasını protesto etmektedir ve ayrıca müziğin nasıl kullanıldığını tanımlayan bütün gizli belgelerin açıklanmasını istediği’’ bildirildi. |
24.10.2009 |
Sunî ışıkta uyumak, depresyon sebebi |
ABD’de yapılan bir araştırma, sunî ışıkta uyumanın depresyonu arttırdığını ortaya koydu. Ohio Devlet Üniversitesi araştırmacıları, 4 ayrı gruba ayırdıkları fareler üzerinde yaptıkları araştırmalar sonucunda, 24 saat boyunca yapay ışıkta tutulan farelerde depresyon semptomlarının görüldüğünü tesbit etti. Chicago şehrinde düzenlenen bir bilimsel toplantıda Laura Fonken yönetimindeki araştırmacı grubu tarafından sonuçları açıklanan araştırmaya göre, geceleri uzun süre sunî ışığa maruz kalan insanların sağlık durumu ciddî bir şekilde zarar görebiliyor. Söz konusu araştırma çerçevesinde iki grup farenin 24 saat süreyle sunî ışıkta bırakıldığı, bir grup farenin karanlık bir borunun içine çekilme imkânına sahip olduğu, diğer iki grup farenin de 16 saat ışıkta, 8 saat süreyle de karanlıkta bırakıldığı belirtildi. Sonuçta sürekli bir şekilde ışık altında tutulan ve karanlık boruya kaçma imkânı bulunmayan farelerde diğerlerine göre belirgin şekilde depresyon semptomları görülürken, buna örnek olarak da farelerin en çok sevdiği şekerli sudan fazla içmemeleri gösterildi. |
24.10.2009 |