"Gerçekten" haber verir 12 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Gürcü lideri kim itti?

MADEM apar topar çekilecektin neden 13 yıldan beri donmuş olan Güney Osetya meselesinde provokasyona geldin ey Saakaşvili?

Ülken bugün ya da yarın değil ama bir gün, bir biçimde NATO üyesi olacaktı, Bükreş’teki zirvede söz verdiler. Avrupa Birliği ile üyelik hayalleri kuruyordun neden dostunu düşmanını, herkesi denemeye kalktın?

Neden, Acarya’dan sonra Abhazya ve Güney Osetya’yı da alacağım diye tarihe bugün damga vurmaya heves ettin?

Birileri seni arkadan mı itti?

Saddam’a Kuveyt için yeşil ışık yakanlar sana da, “Olimpiyatlar tam zamanıdır” mı dedi?

* * *

GÜRCİSTAN Devlet Başkanı Saakaşvili’nin, son zamanlarda Moskova’nın faaliyetlerini arttırdığı Güney Osetya’ya askeri operasyon kararını kendi başına almayacağını söyleyenler uluslararası kulislerde gittikçe artıyor.

Özellikle Washington ziyaretinde ABD Başkanı Bush ile Oval Ofis’te yaptığı görüşme, ardından ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın Tiflis’i ziyaretinin bu kararda etkisi olduğu ileri sürülüyor.

Belki “hadi git” denmedi açıkça ama Saakaşvili’ye cesaret veren bir desteğin varlığı kesin. Gürcü liderin, tek başına Rusya’ya meydan okumasının ne kadar zor olduğunu bölgeyi yakından izleyenler bilir.

Önceki gün “henüz emir almadık” diyen Karadeniz’deki Rus filosu, sabaha karşı Gürcistan kıyılarını abluka altına almıştı bile.

Putin’in Kosova’nın bağımsızlığına verdiği tepkiyi bilenler, Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO üyeliğini engellemek için giriştiği diplomatik mücadeleyi izleyenler, Çeçenistan sorununu nasıl çözdüğünü anımsayanlar, Ermenistan’daki Moskova’yı farkedenler Rusya’nın Kafkasya projesine karşı çıkmanın bedelsiz olamayacağını bilebilirdi. Biz bilirdik de Saakaşvili bilmez miydi?

Bilirdi ama bizimle onun arasındaki fark, o müttefiklerine fazla güveniyordu.

* * *

RUS uçakları Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ilk kez bağımsız bir ülkeye hava operasyonu düzenlerken arkadaşlar yardımına koşmadı Saakaşvili’nin.

Ne Washington’dan gelen açıklama onun beklediği idi, ne de Avrupa Birliği’nden. Birleşmiş Milletler’den bir kınama bile çıkamadı.

Dün komplo teorileri yine uçuştu kulislerde. Kimi yorumcular, ABD’nin İran’a yaptırım vaadi karşılığında Rusya’ya Güney Osetya tavizi verdiğini ileri sürdüler.

Kimileri de Saakaşvili’yi iterek Rusya’nın kapana düşürülmek istendiğini iddia etti.

Bu gerilim, Gürcistan’ın NATO üyeliğini garanti edecek bir çatlak yaratacaktı Rusya ile NATO üyesi ülkeler kamuoylarında.

Zaman yorumları netleştirecek.

Ama enerji kaynakları ve yollarının çeşitlendirilmesini, enerji ve dış politikalarının ağırlık noktası haline getirmiş olan Washington’un, Hazar petrolünün batı pazarlarına ulaşım yollarının en önemli noktalarından biri olan Gürcistan’ın güvenliğini hafife alması mümkün değil.

O yüzden de bu savaş, Kafkasya’da alışageldiğimiz çatışmalara benzemiyor.

Tsinvali, Gori ya da Poti de yine olan halka oluyor, hayat savaşa yenik düşüyor.

Hürriyet, 11 Ağustos 2008

Ferai Tınç

12.08.2008


 

Darbeciler, çeteciler ve irtica oyunları

Sevgili okuyucular, mağdur, mazlum ve mustarip milletimizle beraber, darbecilerin, çetecilerin her gün bir yenisi ortaya çıkan oyunlarını dehşet ve ibretle takip ediyoruz.

Millî ve manevî değerlerine, örf, âdet ve geleneklerine bağlı ve dindar olmaktan başka kabahati olmayan zavallı halkımız üzerinde baskı kurarak devlete hâkim olmaya çalışan despotların iblîsâne yöntemlerle geniş halk yığınlarını nasıl sindirdikleri artık açıkça görülmektedir.

31 MART’TAN MENEMEN’E İRTİCA OYUNLARI

Efendim, darbecilerin ve çetecilerin Türk Milleti üzerinde oynadığı sözümona halâskârane irtica oyunları, aslında en az 100 yıllık bir geçmişe sahiptir.

Bundan tam 100 yıl önce, Mason locaları örnek alınarak kurulan İttihatçı çeteler, ‘31 Mart Vakası’ adıyla bilinen ve hâlâ yakın tarihimizdeki ilk irtica olayı olarak takdim edilen oyunu düzenlemişlerdi. Şimdiki Ergenekon Çetesi’nin ve darbecilerin ağababası olan İttihatçılar, olayın sonucunda Abdülhamid Han’ı tahttan indirip 6 senede 6 asırlık Osmanlı İmparatorluğu’nu yerle yeksân ettiler.

31 Mart Vakası, aslında bir irtica olayı değil, İttihatçı kurgusuydu. Daha önce, ele geçirdikleri 3. Ordu’dan getirip Taşkışla’ya yerleştirdikleri ‘Avcı Taburları’nı kışkırtıp ‘irticaî isyan’(!) düzenlemişlerdi.

Menemen Olayı’nın arkasında da, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı fesh ettiren CHF yönetiminin irticaî gerekçe arama kurgusu vardı. Bir avuç sarhoş ve esrarkeşin saldırısını, yurt çapında bir irtica olayı olarak takdim edip mütedeyyin halk üzerinde baskı kurdular. Maksat, CHF’nin, İttihat Terakki Merkez-i Umumî Cuntası’na benzer tek parti yönetiminin ve daha sonraki Millî Şeflik Dönemi’nin devam ettirilmesiydi.

Demokrasiye geçildikten sonra da bürokratik iktidarlarını devam ettiren bu ekip, Atatürk’ün Selânik’teki evini bombalatıp 6-7 Eylül Olayları’nı düzenlemiştir.

DARBECİLER, ÇETECİLER VE PSİKOLOJİK HAREKÂT

Efendim, darbeciler ile çeteciler, psikolojik harekâtlarını yürütmek için her devirde basını hiçbir ahlâk kuralına bağlı olmadan kullanmışlardır. 1960’da başlayan ‘Darbe Dönemi’, bunun utanç verici misâlleriyle doludur.

27 Mayıs’ta, DP’li devlet adamlarını karalamak için uygulanan kampanyada, gazete manşetlerinde hergün, Et ve Balık Kurumu’nda kıyma yapılan gençler, Bayar’a hediye edilen Afgan tazısı, Menderes’in kasasından çıkan naylon kadın çamaşırları çarşaf çarşaf yayınlanmıştır.

12 Mart’ın esası olan sosyalist 9 Mart Darbesi’nin hazırlıkları sırasında da, çetecilerin ve darbecilerin benzeri psikolojik harekâtı müşahade edilmiştir.

12 Eylül’de, Başbakanlık binası önünde patlatılan bombalar dahil olmak üzere birçok terör olayının bizzat darbeciler tarafından hazırlandığı artık cümlenin malûmudur.

TELE KIZ ŞAHİN İLE

SARHOŞ KALKANCI

Sevgili okuyucular, lâikçi geçinerek hayalî irtica ticareti yapan medyada, 1909 sonrasından itibaren hep din adamları, dindarlar ve dinî inançlar tahkir ve tezyif edilerek aşağılanmaya çalışılmıştır. Sadece Cumhuriyet Gazetesi’nin koleksiyonlarını gözden geçirseniz bile söylediklerimin ne kadar doğru olduğunu anlarsınız... Çember sakallı, cübbeli bir mürtecinin peşinde yürüyen çarşaflı, peçeli dört kadın; küçük bir kız çocuğunu horoz şekeriyle kandırmaya çalışan sapık din adamı; falakayla çocukları döven Kur’an kursu hocası ve daha neler neler...

Hele darbe önceleri bu psikolojik harekât iyice azgınlaşmıştır. 28 Şubat öncesinde medyanın rezil hâlini bir hatırlayınız. Ergenekon soruşturmasından sonra, artık çeteciler ve darbeciler tarafından hazırlandığı açığa çıkan, Müslim Gündüz, Fadime Şahin ve Ali Kalkancı tulûatını gözlerinizin önüne getiriniz. Başörtülü Fadime Şahin, meğer bir tele kız imiş; sözde tarikat şeyhi Ali Kalkancı ise, Fatiha okumayı dahi bilmeyen alkolik bir sahtekârmış. Veli Küçük, çetesinden Turgut Büyükdağ’ı görevlendiriyor; o da uygulamayı porno yazarı Ümit Oğuztan ile travesti Sisi’ye veriyor. Ayrıca, Aczmendî kıyafetli kadrolu istihbaratçılar da cabası...

Bu rezillikleri televizyonlarında yarım saatte bir yayınlayanlar, gazetelerine manşet yapanlar şimdi hiç utanıp sıkılmazlar mı?..

HEP AYNI İRTİCA OYUNU

Efendim, 28 Şubat’tan bugüne, ne yazık ki hep aynı hamam, aynı tas...

Şu rezaletlere bir bakınız.

Çeteciler Ekip diye bir ceride çıkarıp bir Arap dergisinde fotoğrafı yayınlanan şarkıcının resmini ‘Cinci Cemile’ diye takdim ediyor.

Gaziantep Öğretmenevi’nin yan sokağından çıkan kendi hâlinde bir çarşaflı kadın, öğretmen diye takdim ediliyor.

Mersin’de—muhtemelen çeteciler tarafından ayarlanan—şırıngalı bir sapık, irticacı olarak gösteriliyor.

Gazetelerde ‘Bir kadeh rakı yasak!’ diye manşet atılıyor.(...)

Çeteci Ergun Poyraz’a para verip Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı karalayan uydurma kitaplar yazdırıyorlar.

CHP milletvekili Halil Tiryaki, elektrik trafolarının üzerlerine manzara resimleri yapıldığını farketmeyince, yanına foto muhabirlerini alıp Mamak’ta mescit avına çıkıyor. Ancak trafoların üzerindeki kurukafaları görünce ikna oluyor.

Daha neler var neler...

Lâkin daha önemlisi, Ergenekon Çetesi, başörtüsü aleyhine karar veren Danıştay üyelerini öldürtüp dindarların üstüne atarak ortalığı karıştırabiliyor.

PKK ile işbirliği yapıyorlar. Hizbullah terör örgütünü kurup domuz bağıyla cinayet işletiyorlar.

Ayrıca, sözde irticacıları suçlamak için Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu gibi lâiklik taraftarı aydınları da alçakça katledip İslâm’ı terörist göstermeye çalışıyorlar.

Halkı fişleyip darbe plânları yapıyorlar.

***

Sevgili okuyucular, artık milletimiz bu oyunları yutmuyor. Darbecilerin ve çetecilerin maskeleri düşmüş, arkasından iğrenç yüzleri ortaya çıkmıştır. Bundan böyle, hiç kimse hayalî irtica iddialarına inanmayacaktır. Artık yalancıların ve millet düşmanlarının mumları sönmüştür.

Radikal, 10 Ağustos 2008

Hasan Celal Güzel

12.08.2008


 

Ulusalcı kesimin Rus muhipliği

Gürcistan, ayrılıkçı Güney Osetya’ya karşı operasyonunu başlatırken Rusya’nın bu denli şiddetli bir tepki göstereceğini tahmin edemedi. Özetle, Batı yanlısı Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili, Rusya’da uzun süredir kaynayan ve taşma noktasına gelen kızgınlığı doğru okuyamadı.

Sivilleri vurmaktan çekinmeyen Rusya’nın bu aşırı tepkisi de zaten, Moskova’da Tiflis’e karşı bir operasyon için fırsat kollandığını gösterdi. Gürcistan, Güney Osetya’da “fevri davranmakla” suçlansa bile, Rusya’nın “barış gücü” kisvesi altında giriştiği şey sonuçta, BM üyesi olan ve sınırlarını korumaya çalışan Batı yanlısı bağımsız bir devlete karşı savaş açmaktır.

***

BU ANI KOLLAMIŞLAR

Başta Başbakan Putin olmak üzere, Rus yetkililerinin “Yaptıkları cezasız kalmayacak” türünden açıklamalarda bulunmaları da saldırı için bu anı kolladıklarını açıkça gösteriyor.

Kısacası, Moskova, Oset ayrılıkçılığını destekleyerek, Gürcistan’ı istediği noktaya getirip darbesini vurdu. Bunun şiddetini de Sırbistan’ın bombalanması, Kosova’nın bağımsızlığı ve ABD-NATO ekseninin Kafkaslar’a yayılmasından duyulan hiddet belirlemiş oldu.

Buradan, konuyla ilgili son yazımıza kızan ve bize mesajlar gönderen okurlarımızın “Rus muhipliği”ne geçmek istiyoruz. Abhaz kökenli vatandaşlarımız bir yana, bu kişilerin hissiyatını besleyen başlıca faktörün Batı ve özellikle de ABD aleyhtarlığı olduğu tepkilerden anlaşılıyor.

“Rus muhipler”in özellikle “ulusalcı” kesimden çıkmaları ise dikkat çekiyor. Oysa aynı kişiler dedeleri için Türklerin en büyük düşmanın Rusya olduğunu, hâlâ sıkıntı yaratan Ermeni sorunu dahil, birçok sorunu Türklerin başına ilk etapta Rusların ördüğünü unutuyorlar.

***

TARİHİN GARİP BİR TECELLİSİ

İkinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmayı başaran Türkiye’nin -tarihin garip bir tecellisi olarak aslen Gürcü olan- Stalin’in, daha çok Rus çıkarlarına hizmet eden bir şekilde, Boğazlar ile Doğu Anadolu üzerinde hak iddia etmesinden sonra Batı ittifakına girdiğini de unutuyorlar.

Bu arada bu kişilerin, Rus basınında, Gürcistan’daki çatışmalar çerçevesinde, daha şimdiden Türkiye aleyhtarı bir hava estirilmeye başlandığını da not etmeleri gerekiyor.

Ulusalcılarımızın, tarihte İslam düşmanı olan Rusların günümüzde de su yüzüne çıkan bir diğer temel korkularının “Pan-Türkizm” olduğunu, Moskova’nın sırf bu yüzden Karabağ’ın Ermenilere geçmesinde faal rol oynadığını da hatırlamaları gerekiyor.

Kaderini Gürcistan gibi Batı’ya bağlayan Azerbaycan da ileride kendisine çok kızan Rusya’nın benzeri bir saldırısına uğradığını düşünün. “Rus muhiplerimiz” o zaman kimi destekleyecekler acaba?

***

MOSKOVA, RUMLARI DESTEKLİYOR

Ulusalcılarımızın aynı şekilde, Moskova’nın her zaman Kıbrıs Rum kesimini desteklediğini, BM’de Rumlara karşı olan her şeyi engellediğini de hatırlamaları gerekiyor.

Öte yandan, bu çatışmada Moskova’yı destekleyenler acaba Rusların, Osetler gibi -ancak bu kez Rusya’dan- bağımsızlık isteyen Çeçenlere karşı sergiledikleri vahşeti de mi desteklemiş oluyorlar?

Batı düşmanlığı adına akıllarını güdülerine teslim edenler, kendilerine bunları sormayacaklar tabii. Ama küresel yansımaları olan bu meselenin Türkiye açısından hiç de sandıkları kadar basit olmadığını çok geçmeden görecekler.

Milliyet, 11 Ağustos 2008

Semih İdiz

12.08.2008


 

Tiflis’te yanlış hesap

Gürcistan ve Rusya arasında patlak veren savaş Amerika açısından pek de şaşırtıcı olmadı.

Washinton’daki durum değerlendirmesi Rusya merkezli bir şekilde yapılıyor. Moskova’ya karşı izlenmesi gereken politika her zaman olduğu gibi gene “realistler” ve “neokonlar” arasında sert bir kutuplaşma ve tartışma yaratıyor. Henry Kissinger ve Brent Scowcroft gibi realistler Gürcistan’ın NATO’ya girmek istemesine ve Kosova’nın bağımsızlık kazanmasına son derece olumsuz yaklaşan Moskova’nın bir şekilde “rövanş” almaya hazırlandığını uzun süredir dile getiriyorlardı. Bu nedenle Amerika Kafkaslar’da yaşanacak bir gerginliğe hazırlıklı durumdaydı. Kissinger ve Scowcroft gibi realistlere göre Washington bugün Kafkaslar’da kendi ektiğini biçiyor. Bugün yaşanan durum Rusya’nın tekrar kendine geliyor olması. NATO’nun 1990’lı yıllarda Rusya’nın geleneksel etki alanı olan Doğu Avrupa, Balkanlar ve Kafkaslar’a doğru genişlemesi ancak ve ancak Rusya zayıf olduğu için mümkün olmuştu. Oysa artık Rusya zayıf değil. Putin ve Medvedev Moskova’nın Yeltsin döneminde kaybettiği prestiji yeniden kazanmakta kararlılar. Petrol fiyatlarının 120 dolar seviyesinde dolaştığı bir ekonomik konjonktürde dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip Rusya artık yeniden bir süper güç haline gelmiş durumda.

Kissinger ve Scowcroft gibi realistler bu nedenle Amerika’nın Rusya’ya karşı çok daha temkinli davranması gerektiğini savunuyorlar. Rusya haklı olarak kendi arka bahçesi saydığı Kafkaslar’da Şaakaşvili yönetiminde Batı yanlısı ve NATO’ya girmeye adaybir ülke görmekten açıkça rahatsız. Robert Kagan ve William Kristol gibi neokonlar ise Moskova’nın saldırgan dış politikasına karşı Washington’un demokratik ve Batı yanlısı cumhuriyetleri sonuna kadar koruması gerektiğine inanıyorlar. Gürcistan onların gözünde bir sembol. Putin’i Hitler’le, Gürcistan’ı ise 1938’de Almanya tarafından işgal edilen Çekoslovakya’yla kıyaslıyorlar. Aynı zamanda Rusya’nın dış politikasındaki çelişkilere dikkat çekiyorlar. Moskova, Rusya Federasyonu içindeki Çeçenistan gibibölgelerde ayrılıkçı hareketlerle karşı karşıya kaldığında kendi toprak bütünlüğünü savaşarak savunuyor. Ancak iş Gürcistan’a gelince çifte standart başlıyor.

NEOKONLARIN DOLDURUŞUNA GELDİ

Neokonlara göre NATO Gürcistan konusunda üzerine düşen görevi yerine getirmedi. Kagan ve Kristol’a göre AB ülkeleri her zaman olduğu gibi korkak davrandılar. Gürcistan’ın NATO üyeliğini Bükreş zirvesinde onaylamaktan çekindiler. Oysa böyle bir karar özellikle Kosova’nın bağımsızlığı sonrasında son derece elzemdi. Zira Kosova’nın bağımsızlığının Batı tarafından tanınması sonrasında Rusya’nın Kafkaslar’da intikam peşinde koşacağı belliydi. Nitekim Moskova önce Abhazya’ya uygulanan ambargoyu kaldırdı sonra da temmuz ayı içinde hem Abhazya hem de Güney Osetya’da şiddet olaylarını tırmandırmaya başladı. Herkes Abhazya’da savaş beklerken Gürcü ordusu Güney Osetya’ya girdi. Neokonlara göre Gürcistan başkanı Şaakaşvili’nin böyle bir operasyona girişmesi kaçınılmazdı. Bükreş’teki NATO zirvesinde Gürcistan’a yeşil ışık yakılmayınca halkta derin bir düş kırıklığı oluşmuş ve Gürcü milliyetçiliği son derece yükselmişti. Bütün riskleri göze alan Saakaşvili ordusunu Güney Osetya’ya sokarak bilinçli bir kumar oynamaya karar verdi. Yaptığı hesaba göre Rusya kaçınılmaz olarak misilleme yapacak ve ABD bölgeye müdahale etmek zorunda kalacaktı. Böylece Gürcistan Washington’u kendisine daha sağlam bir şekilde bağlayacaktı. Ancak Tiflis’teki hesap Washington’a uymadı. Belki de biraz da neokonların dolduruşuna gelen Şaakaşvili Washington’daki siyasi eğilimin realistler lehine olduğunu hesaplayamadı.

Zira zaten Irak, İran, Afganistan ve Pakistan gibi krizler nedeniyle önünü doğru dürüst göremeyen Washington’da en son arzu edilen şey Rusya ile yeni bir kriz yaşanması. Soli Özel’in dün çok yerinde tespit ettiği gibi Gürcistan’ın bu savaşı başlatarak 1956’da Macaristan’ın düştüğü duruma geldiği söylenebilir. Şaakaşvili’nin Batı’ya güvenerek yaptığı bu hamlede Batı’nın Rusya’ya karşı bir askeri mücadeleye girme ihtimali hiç yok. Bu durumda Washington’da neokonlar bir kez daha hüsrana uğrarken, Gürcistan’ın NATO üyeliği de başka baharlara kalmış gözüküyor.

Sabah, 11 Ağustos 2009

Ömer Taşpınar

12.08.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır