Risale-i Nur Enstitüsünce düzenlenen panele konuşmacı olarak Prof. Dr. Mehmet Altan, Prof. Dr. Atilla Yayla, Prof. Dr. Doğu Ergil, Dr. Cengiz Aktar ve gazetemiz Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz katıldı. Avukat Kadir Akbaş’ın yönettiği panelin açış konuşmasını gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular yaptı. Konuşmalarda, 100 yıl önce II. Meşrutiyete İslâmî referanslarla sahip çıkan tek İslâm âlimi olarak Said Nursî’nin, Meşrutiyetin ilânından üç gün sonra Sultanahmet ve sonraki günlerde Selânik’te düzenlenen mitinglerde irad ettiği “Hürriyete hitap” nutuklarındaki mesajların bugün de tazeliğini koruduğu vurgulandı.
Yeni Asya YENİ ASYA Gazetesi imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular, Bediüzzaman Said Nursî’nin, Meşrutiyetten demokrasiye yükselen çizgide, daima hürriyetlerden yana tavır koyduğunu belirterek, “Ağır bedeller ödemiş, ama taviz vermemiştir. Bu bakımdan, demokratikleşmenin topluma mal edilmesinde Bediüzzaman’ın katkısına geçmişten daha fazla ihtiyaç vardır” dedi.
Bediüzzaman Said Nursî’nin vefatının 48. yıldönümü münasebetiyle Risale-i Nur Enstitüsü tarafından tertiplenen “Meşrutiyetin 100. Yılında Türkiye’nin Demokrasi Serüveni” konulu Bediüzzaman’ı Anma Toplantısı, dün Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapıldı. Toplantının açılışında konuşan gazetemiz imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular, Kanun-i Esasînin ilânından sonraki 13-14 aylık dönem sayılmazsa, demokrasi tecrübemizin II. Meşrutiyetin ilânıyla 100 seneyi aştığını belirterek, ayrıca, bu yıl Bediüzzaman’ın İstanbul’a ilk gelişinin de 100’üncü yılının dolacağını söyledi. Hürriyet yürüyüşünün, 1908’de II. Meşrutiyetin ilânıyla önemli bir merhale katettiğini, 1923’ten itibaren tek partili cumhuriyetle devam ettiğini ifade eden Kutlular, şunları kaydetti:
“1950’deki beyaz ihtilâlle, büyük bir sıçrama ile demokrasi dönemine geçti. 4 ihtilâlle kesintiye uğratılmasına rağmen 100 yaşına erişmeyi başardı. Biz de, Risale-i Nur Enstitüsü olarak, Bediüzzaman Haftası’ndaki anma toplantılarını bu konuya tahsis ettik. Girişte değindiğim 100 yıllık tevafuk da dikkate alındığında, demokratikleşme gayretlerini ön plana çıkarmanın ve Bediüzzaman’ın demokratikleşmeye sunduğu katkılara dikkat çekmenin daha anlamlı olduğunu düşünüyorum. Meşrutiyetten demokrasiye yükselen çizgide O, daima hürriyetlerden yana tavır koymuştur. Ağır bedeller ödemiş ama taviz vermemiştir. Bu bakımdan, demokratikleşmenin topluma mal edilmesinde Bediüzzaman’ın katkısına geçmişten daha fazla ihtiyaç vardır. Çünkü O, toplum nezdinde büyük itibar sahibi bir İslâm âlimidir.”
“DİN ADINA SİYASET YAPMANIN
YANLIŞLIĞINA DİKKAT ÇEKTİ”
Bediüzzaman’ı Anma Haftası boyunca 50’yi aşkın yerleşim merkezinde “Meşrutiyetin 100. Yılında Türkiye’nin Demokrasi Serüveni” ana başlıklı anma toplantıları düzenlendiğini söyleyen Kutlular, bu panelin de onlardan biri olduğunu kaydetti. Kutlular, “Bediüzzaman Hazretleri, öncelikle medrese mensuplarının tereddütlerini, meşrutiyetin İslâmiyet’e uygun olduğunu anlatarak gidermek istedi. ‘Bir kavme hizmet eden o kavmin efendisidir’ hadisini hatırlatarak, halkın hizmetinde olan meşrutî bir yönetimin ruhunun İslâmiyet’ten geldiğini vurguladı. Bediüzzaman, herkesi hürriyet ve meşrutiyet aleyhtarı propagandalara karşı uyardı. Meşrutiyete sahip çıkmaları gerektiğini; kalkınmanın, ilerlemenin, medenî milletlere yetişmenin ancak hürriyetle mümkün olacağını belirtti” diye konuştu.
Bediüzzaman’ın İkinci Meşrutiyete karşı bir ayaklanmaya dönüşen 31 Mart Olayları’nda, hocalık itibarını kullanarak yatıştırıcı rol oynadığını hatırlatan Kutlular, şöyle devam etti:
“31 Mart Olayı’ndan sonra, hak ve özgürlükleri kısıtlayan bir darbe ile yara alan meşrutiyet, farklı bir mecraya girdi. Darbeyle gelen iktidar, tecrübesizliğin verdiği acemilik, acelecilik ve intikam fikirleriyle hareket ederek, tek parti diktatörlüğüne zemin hazırladı. Bediüzzaman bu durumda bile demokratikleşmeye ve özgürlüklere karşı olan kesimin görüşlerine katılmadı, meşrutiyetin başlangıcındaki durumunu korudu. Hatta meşrutiyeti yapanların aşırı tenkitlerle yıpratılmaya çalışıldığı hengâmede ülke için yapılanları savundu, yine aynı görüşte olduğunu vurguladı.”
Bediüzzaman’ın din adına siyaset yapmanın yanlışlığına dikkat çektiğini belirten Kutlular, Bediüzzaman’ın çok partili hayata geçildiğinde demokrasi, çoğulculuk, özgürlük ve eşitliği savunan Demokrat Parti’yi, açıkça desteklediğini hatırlattı.
Kutlular, “Bugün vefatının 48. yılında rahmetle andığımız Bediüzzaman Said Nursî, yadigâr bıraktığı eserlerle ve talebeleriyle toplumumuzun ahlâkına, manevî hayatına olduğu kadar, ülkenin demokratikleşmesine de hizmete devam etmektedir” dedi.
Demokratikleşmeyi istemeyenler var
Gazetemiz imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular, demokratikleşmeyi istemeyenlerin AB’yi de millî iradeyi de istemediğini söyledi.
Mehmet Kutlular, panel öncesi yaptığı basın toplantısında, “Demokratikleşmeyi başaramadık. Hâlâ kavgasını yapıyoruz. Asgarî müştereklerde anlaşıp millî mutabakatı sağlamalıyız” dedi. Kutlular, 100 yıldır demokratikleşmenin konuşulduğunu belirterek, şöyle konuştu: “27 Mayıs, bir ihtilâldi. Bahanesi irticaydı. Bir başbakan ve iki bakan asıldı. 1971’de irtica bahanesiyle ‘vatan tehlikede’ denildi ve muhtıra verildi. Hükümet istifa ettirildi. 1980’de yine ihtilal oldu. Adam asılmadı, ancak daha şiddetliydi. Partiler kapatıldı. Siyasî haklar elden alındı. Millet gereken cevabı verse de 28 Şubat muhtırası cereyan etti. Kısacası 100 senedir demokratikleşmeyi evrensel anlamda hayata geçiremedik.” Kutlular, anayasal kuruluşların demokratikleşmeyi hazmedemediğini, bir referandum meselesi olsa “Kim bu milet” denildiğini ifade ederek, “Pekii Meclisin çatısında neden ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız miletindir’ yazıyor?” diye sordu. Demokratikleşmeyi istemeyenlerin AB’yi de millî iradeyi de istemediğini kaydeden Kutlular, şöyle devam etti: “3 kesim bunu istemiyor: ‘Atatürkçülük elden gidiyor’ diyenler, ‘vatan bölünüyor’ diyenler ve ‘demokrasi küfür rejimi’ diyenler. Bu noktada Bediüzzaman demokrasinin İslâm’dan beslendiğini açık bir dille ifade etmiştir. Demokratikleşme gerçek mânâsıyla hayata geçirilmeli millet hakim olmalı parlamenter sistem işlemeli, zıt fikirler olmalıdır.”
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSî’NİN "HÜRRİYETE
HİTAP" NUTUKLARI HÂLÂ TAZELİĞİNİ KORUYOR
RİSALE-İ Nur Enstitüsünce düzenlenen panele konuşmacı olarak Prof. Dr. Mehmet Altan, Prof. Dr. Atilla Yayla, Prof. Dr. Doğu Ergil, Dr. Cengiz Aktar ve gazetemiz Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz katıldı. Avukat Kadir Akbaş’ın yönettiği panelin açış konuşmasını gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular yaptı.
Panele, Bediüzzaman'ın talebelerinden Mustafa Sungur ve Mehmet Fırıncı Ağabeyler de katıldı. Konuşmalarda, 100 yıl önce II. Meşrutiyete İslâmî referanslarla sahip çıkan tek İslâm âlimi olarak Said Nursî’nin, Meşrutiyetin ilânından üç gün sonra Sultanahmet ve sonraki günlerde Selânik’te düzenlenen mitinglerde irad ettiği “Hürriyete hitap” nutuklarındaki mesajların bugün de tazeliğini koruduğu vurgulandı. Cumhuriyeti tek parti zihniyenin dikta rejimi olarak yorumlayan kesimlerce “cumhuriyet karşıtı” olmakla suçlanan Bediüzzaman’ın, tam tersine samimî ve dindar bir cumhuriyetçi olduğuna dikkat çekilen konuşmalarda, onun demokrasiye de, meşrutiyet ve cumhuriyeti tamamlayan bir aşama olarak sahip çıktığı belirtildi. Panelde konuşmacılar özete şunları kaydetti:
Prof. Dr. Atilla Yayla:
Meşrutiyet’in 100. yılında dindar bir grup tarafından demokrasi konulu bir organizasyonun düzenlenmesi çok değerli ve önemlidir. Demokrasi özgürlüğü ve insan haklarını en iyi karşılayan siyasi rejimdir.
Kazım Güleçyüz:
Bediüzzaman Said Nursi Meşrutiyeti ‘meşveret, adalet ve kanunda inhisar-ı kuvvet’ temelleri üzerine bina etmiştir. Bu değerlere bugün bile ihtiyaç vardır. Bediüzzaman 100 yıl önce ne söylemişse bugün de geçerliliği devam etmektedir.
Prof. Dr. Doğu Ergil:
100 yıllık meşrutiyet-demokrasi serüvenimizde toplumun demokratik haklarını tam anlamıyla elde edemediğini görüyoruz. Bu arayış önümüzdeki süreçte de devam edecektir. Sivil toplum örgütlerinin devletin değil toplumun değerlerini taşıması gerekir.
Dr. Cengiz Aktar:
Türkiye demokrasisine iç ve dış dinamikleri birlikte yürüterek ulaşabilir, dış dinamikleri kullanırken utanmaya gerek yok. İspanya, Avrupa Birliği’nden aldığı destek ve iç dinamikleriyle bugüne gelmiştir.
Prof. Dr. Mehmet Altan:
1908 ve günümüz arasında bir paralellik vardır. Osmanlı’nın özgürlük hareketini 1912’de İttihatçılar tarafından durdurulmuştır. Bugün de 2008 AB ve özgürleşme süreci yine aynı zihniyet tarafından durdurulmak istenmektedir. 1908’deki gazetelerle bugünü gazetelerini karşılaştırırsak aynı zihniyeti görürüz. Türkiye’nin demokratikleşmesi içn yeryüzünden kopup içine kapanmaması gerekir.r.
Panelle ilgili ayrıntılı haber, yazı ve fotoğrafları yarınki gazetemizde bulabilirsiniz.
H. HÜSEYİN KEMAL, RECEP BOZDAĞ, ÜMİT
KIZILTEPE, TUBA NUR ARICAN, FATMA YILMAZ,
AHMET CEYLAN
|