Belki de okumaktan bıktınız ama, geçen yüzyıl başının sorunlarını 21. yüzyıla taşımış olduğumuz gerçeğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Çünkü galiba sorunların çözümü, bu hatamızı fark etmemize bağlı.
20. yüzyıl başlarındaki etnik kimlik, insan hakları ve özgürlük sorunları bir yüzyıl gecikmeyle bugün de gündemimizde.
Peki neden bunları çözemiyoruz?
Çünkü korkuyoruz!
İnsan hakları, kültürel haklar, etnik gruplar gibi sözler Türkiye’yi yönetenleri çileden çıkarmaya yetiyor.
Bu sorunları, sadece kısa dönemli güvenlik boyutuyla kavrıyorlar.
Sanki Kürt ve Ermeni meseleleri, insan hakları ve özgürlük sorunları Türkiye’yi bölüp parçalamak için kullanılan birer koçbaşı. (Böyle emelleri olanlar yoktur demiyorum ama mesele sadece bunlardan ibaret değil.)
Bu anlayış ve bilinçaltımıza yerleşmiş olan korku, bizi 21. yüzyılda daha da olgunlaşmaya başlayan evrensel anlayıştan ayırıyor.
Kendi içimize kapanmamıza ve esen her rüzgârda hile sezmemize neden oluyor.
***
Peki ama Türkiye niye böyle? Niçin Ankara yönetimi iflah olmaz bir bölünme-parçalanma korkusuna kapılmış?
Bu sorunun cevabı, geçirdiğimiz ve hâlâ izlerini silemediğimiz tarihsel travmayla ilgili.
Asker ve sivil aydının bilinçaltında, koskoca bir imparatorluğu kaybetmenin ve anayurt olarak elde kalan bölümün bile işgal edilmiş olmasının yarattığı muazzam bir travma var.
Osmanlılar, imparatorluğu oluşturan değişik halklara “anasır” yani “unsurlar” diyordu.
Türk aydınları “anasır”ın teker teker bağımsızlık savaşı verip, kendi ülkesini kurduğunu gördü.
İmparatorluğun yıkılış dönemi, yürek sızlatan ve belleklerden silinmeyecek büyük trajedilere sahne oldu.
Sanki yaşlı bir aslan parça parça ediliyor, herkes aslanın bir parçasını koparıp gidiyordu.
Asker ve sivil aydınlar bu travmayı bir iki kuşakta atlatamadı.
Bugün bölünme-parçalanma korkusunun her şeye egemen olması ve sorunlarımızın çözümünü engellemesi bu yüzden.
***
Bizim sorunlarımız aynı ama dünya değişti. Uluslaşma sürecinin egemen olduğu 20. yüzyıl başları ile, giderek birbirine bağlanan 21. yüzyıl dünyasının koşulları aynı değil.
Bugün özgürlükler verildiği zaman değil, belki de verilmediği zaman parçalanma tehlikesi ortaya çıkıyor.
Kaldı ki Osmanlı İmparatorluğu da verdiği özgürlükler yüzünden değil, İttihat ve Terakki Partisi’nin hiçbir siyasî mantığa sığmayacak kadar basiretsiz ve maceracı yönetimi yüzünden battı.
***
Benzetmek gerekirse; deprem geçirmiş ve yatak her sallandığında kendini balkondan aşağı atmaya hazır insanlara benziyoruz.
Ama ne kadar ağır olursa olsun, hiçbir travma sonsuza kadar sürmez.
Biz de bir gün, imparatorluk kaybetmenin acı izlerini silip soğukkanlı, gerçekçi analizlere yönelecek ve modern dünya kavramlarıyla bütünleşeceğiz.
Biraz daha sabır...
Vatan, 2 Haziran 2006
|