06 Temmuz 2013, Cumartesi
Mayalanmak… Bir ağabeyimiz kampları ve okuma programlarını bu sözcükle tarif etmişti. Senede iki kez dahi olsa okuma programları bir seneyi mayalamak hükmüne geçiyor diye. İmam-ı Şafiî Hazretleri de “Hakla meşgul olmazsan, batıl seni meşgul eder” demiş. Kamplar olmazsa yaz tatillerimiz verimli olamıyor.
Üstad Hazretlerinin ağır şartlar altında sekiz sene kaldığı, dâvâsının yok olması için gönderildiği yerde, neşv ü nemâ bulduğu Barla’daydık. Barla; gül dondurmasının, gül kokan dükkânların bulunduğu, her şeyin isminin gülle başlayıp gülle bittiği, güller diyarı, Risale-i Nur eserlerinin ilk telif yeri olan nurlu belde.
Barla; yeşilini, bağ-bahçesini, mavisini, ‘uyuyan güzel’ adını verdiğimiz Gelincik Dağını tefekkür etmeye doyamadığımız manzara. Yeni Asya Tesisleri ile mübarek çınar arasındaki mesafenin, Üstadın her gün gidip geldiği yolun yanında hiç kaldığını ibretle gördüğümüz yer.
Gül mevsimine tevafuk gelmemiz duâsıyla yola çıkmıştık Nevşehir’den. Yaklaşık yedi saat süren yolculuğumuz, yerini köy garajındaki Barla arabasını beklememize bırakıyordu. Tesislerdeki o tatlı heyecanı gelir gelmez hissettik. Teras katının hazır olduğu söylendiğinde hemen yukarı çıkıp gölü temâşâ ettik. Aslında bir an evvel Üstadımızın evini ve köyün sair yerlerini gezmek istiyorduk; zira ilk defa görecek olan arkadaşlarımız da vardı. Ama uzun yolculuğumuzun ardından vücudumuzda biriken laktik asit (yorgunluk hissi veren ve beyni dinlenmeye yönlendiren asit düzeyi) ağır basmıştı ve uyumuştuk. Latif Salihoğlu Ağabeyin de dediği gibi şehirler arası kamplar gerçekten bir hicret… O kadar yolu hiç kimse sana zorla çektiremez. Ama araya rıza-yı İlâhî girdiğinde yolculukmuş, meşakkatmiş, muavinlermiş vız geliyor, yolculuk elemi sonunu lezzete bırakıyor.
Tabiî yolculuklarda aldığımız bavullar hariç. Üstadımız “Dünya bir misafirhanedir” demiş. Evet, âlimler bir şeyi hayatlarına geçirmeden tavsiye etmiyorlar. Bilindiği üzere Üstadın vefat ettiğinde sadece bir sepet eşyası vardı. Söylendiği gibi, Üstadın bu meziyetine gıpta edeceğimiz günlere geldiğimizi hissettik.
İmanı korumak, kor ateşi elinde tutmak gibi olan âhirzamanda yaşantımıza yön veren Üstadımızı ve onun eserleri olan Risale-i Nur’u hakkıyla anlamayı Cenâb-ı Erhamürrahimîn bizlere nasip etsin. İşte bunun kıymetini; kaç yıl medresede kaldığını hatırlamayacak kadar anlayan fenafi’l-hizmet vakıflarımız hizmetlerine devam ediyorlar. Tabiî hizmet olur da gezisi olmaz mı? Çam Dağı seyahatimizde Üstad’ın “Ben bu menzilleri Yıldız Sarayı’na değişmem” dediğini hatırımıza getiriyoruz. Kamelya düzenlemeleri de gayet isabetli olmuş. Ardından acıktığımızı hissederek Üstad’ın tabiriyle “Barla Denizi”ne indik. Açlıktan mıdır, yoksa İzmir, Nevşehir, Denizli ve Isparta’dan gelen kardeşlerimizin ihlâs ve tesanüdünden midir acaba, hakikaten ikramlar çok lezzetliydi. İkram demişken Cennet Bahçesi’ni atlayamayacağım. Sıddık Süleyman Ağabeyden Allah razı olsun. Vakfettiği bahçedeki meyveleri, Üstadımız elleriyle sunuyormuşçasına tattık. Allah bu lezzetlerin asıllarına ve menbalarına Cennette ulaşmayı ve bu görüntülerimizi karşılıklı tahtlarda oturup izlemeyi nasip eylesin. Her daim sırat-ı müstakîmde olmamız duâsıyla hoşça kalalım, dostça kalalım, Nurcu kalalım inşaallah…
Okunma Sayısı: 1655
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.