"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi hakkında ne demişti?

15 Mayıs 2017, Pazartesi 15:11
Lübnan’da “Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi Sempozyumu” yapılıyor.

Beyrut’ta bir otelde gerçekleşen sempozyumun açılış programına, Türkiye ve Lübnan’dan ilim adamları, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

Sempozyumda Mustafa Sabri Efendi’nin hayatı, kitapları, siyasi mücadelesi ve günümüze olan etkisi konularında konferanslar, çalıştaylar ve karşılıklı fikir alışverişleri olacak.

Sempozyuma konuşmacı olarak katılan Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Hamdi Arslan, yaptığı açıklamada, Mustafa Sabri Efendi’nin Osmanlı’nın son şeyhülislamlarından, Fatih Camisi eski müderrislerinden ve Meclis-i Mebusan’ın aktif üyelerinden olduğunu belirterek Mustafa Sabri Efendi’nin Türkiye’deki ilim ehli ve Osmanlı’nın son dönemini inceleyen tarihçiler tarafından çok iyi tanınan şahsiyetler arasında yer aldığını söyledi.

Sempozyumun, Mustafa Sabri Efendi’nin bir süre yaşadığı Lübnan’da düzenleniyor olmasının çok güzel bir hizmet olduğunu ifade eden Arslan, “Arapça yazdığı eserler Mısır’da, Lübnan’da ve İslam dünyasında çok iyi bilinmektedir. Böyle önemli bir şahıs için inşallah Türkiye’de de konferans ve sempozyumlar yapılır. Bu değerlerimizi tanıyan ve anlayan yeni neslimizin maneviyatı ve ahlakı artacaktır.” diye konuştu.

***

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi (1869-1954) Kimdir? 

Son dönem İslâm alimlerindendir. Osmanlı şeyhülislamlarının yüz yirmi yedincisidir. İttihatve Terakki Cemiyetine muhalif olup, Beyanü’l-Hak dergisinde baş yazarlık yaptı. Çok zor bir dönemde Şeyhülislamlıkyaptı. 1922 yılından sonra Kahire’ye giderek yerleşti ve Camiü’l Ezher’de müderrislik yaptı. Bediüzzaman ile samimi dostlukları olup, Risale-i Nur’un Ezher’de okunup yayılmasına yardımcı oldu.

Mustafa Sabri Efendi, 1869 yılında Tokat’ta doğdu. İlk eğitimini memleketinde yaptıktan sonraKayseri’ye giderek medrese eğitimi aldı. Buradan İstanbul’a geçti. Padişahın ders hocalarından olan Asım Efendi’denilim tahsil ederek medrese eğitimini tamamladı. Yirmi iki yaşında Fatih Camiinde ders vermeye başladı. Çok sayıdatalebe yetiştirdi. Bir ara Sultan Abdülhamid’in kitapçılığı görevinde de bulundu. Bu dönemlerde çeşitli nişan verütbeler aldı.

1908 yılında Tokat Mebusu olarak meclise girdi. Cemiyet-i İlmiye-i İslâmiye’nin yayın organı olan"Beyanü’l-Hak" adlı derginin başyazarlığını yaptı. İkinci Meşrutiyetin ilanındaki katkı ve çabalarındandolayı İttihat ve Terakki Cemiyeti ile orduya teşekkür yazılarını kaleme aldı. Ancak, istibdada karşı yola çıkanyeni idarenin eski dönemi aratması ve muhalefete hayat hakkı tanımaması üzerine muhalifler safında yer aldı. ÖnceAhali Fırkası ve daha sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın kurucuları arasında yer aldı.

1913 Bab-ı Âli baskını, giderek sertleşen iktidarın tutumu ve aldığı tehditler üzerine önce Mısır’a,oradan da Romanya’ya gitti. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusunun Romanya’ya girmesi üzerine Bursa’ya gönderilerekmecburi ikamete tabi tutuldu. 1918 yılında tekrar siyasi hayatın içine girdi. Aynı yıl Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiyeazalığına seçildi. Bir yıl sonra Şeyhülislam oldu. Kısa bir süre sonra bu görevden ayrıldıysa da 1920 yılındatekrar bu göreve atandı. Ancak, kabine üyeleriyle anlaşamadığından bu görevi de kısa süreli oldu ve istifa etti.Aynı yıl teşkil edilen "Mutedil Hürriyet ve İtilaf Fırkası" kurucuları arasında yer aldı. (SadıkAlbayrak, Son Devrin İslâm Akademisi Dar-ül Hikmet-il İslâmiye, Yeni Asya Y., 2. Baskı, İstanbul 1973, s. 179)

Damat Ferit Paşa kabinesinde yer alması, Kuva-yı Milliyecilere karşı tutumu gibi sebeplerden dolayıtekrar yurttan ayrılmak zorunda kaldı (1922). Önce Romanya’ya giderek Şehzade Nizamettin Efendi’nin yanında bulundu.150’likler listesinde yer aldığı için artık dönmesi mümkün değildi. Bir süre oğlu ile birlikte Yunanistan’da"Yarın" gazetesini çıkardı. Bazı eserlerini tefrika olarak gazetesinde neşretti. Daha sonra Hicaz’a ve oradanda Mısır’a giderek Kahire’ye yerleşti. Ezher Üniversitesinde müderrislik yaptı. 1954 yılında burada vefat etti.

Son Osmanlı ulemasından olup, önemli fikir ve din alimi olan Mustafa Sabri, özellikle İslâm’a yöneltilenhaksız ithamlar karşısında fikirlerini beyan ederek karşı çıktı. Bununla beraber bazı din adamları ile de fikriayrılığa girdi. Mevkifü’l-Akl ve’l-İlm adlı eserinde Muhammed Abduh ve Cemaleddin Efgani hakkında çok sert eleştirilerdebulundu. Söz konusu şahısların Ezher’i karıştırdıklarını, adım adım dinsizlere yaklaşarak zararlı gelişmeleresebep olduklarını sert bir şekilde ifade etti. (Yeni Rehber Ansiklopedisi, "Mustafa Sabri Efendi", TürkiyeG.Y., 15. C., s. 29)

Risale-i Nur'da Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi

Bediüzzaman Hazretleri, bir soru üzerine Mustafa Sabri Efendi ve Musa Carullah (Risale-i Nur’da Musa Bekufolarak geçmektedir) ile ilgili izahlarda bulunmaktadır. Birincisi muhafazakâr, diğeri reformist olarak adlandırılan buşahıslar hakkında; "Birisi ifrat etmiş, diğeri tefrit ediyor" değerlendirmesinde bulunmaktadır. Bediüzzaman’agöre; Mustafa Sabri Efendi görüşlerinde Musa Carullah’a göre haklı olmakla beraber, "Muhyiddin gibi ulûm-u İslâmiyeninbir mucizesi bulunan bir zâtı tezyifte haksızdır… Mûsâ Bekûf ise, ziyade teceddüde taraftar ve asrîliğe mümâşâtkârefkârıyla çok yanlış gidiyor. Bazı hakaik-i İslâmiyeyi yanlış tevillerle tahrif ediyor. Ebu’l-Âlâ-yı Maarrîgibi merdut bir adamı muhakkikînlerin fevkinde tuttuğundan ve kendi efkârına uygun gelen Muhyiddin’in Ehl-i Sünnetemuhalefet eden meselelerine ziyade taraftarlığından, ziyade ifrat ediyor." (Lem’alar, s. 272, 273)

Hüseyin Cahit Yalçın saldırgan bir ifade ile; Arap kültürüne ihtiyacın olmadığını açıkça ifadeettiğinde, dini duyarlılığı olanların tepkisine yol açtı. Gerek o zaman gerekse sonraki dönemlerde "Arap kültürü"maskesi kullanılarak dini değerlere saldırılar yapıldı. İslâm’a açıktan saldırma yerine Arap kültürüifadelerinin kullanılması tercih edildi. Yalçın’a karşı en sert tepkiyi gösterenlerden birisi de Mustafa Sabri Efendioldu. Yazılarıyla İslâmiyet’in üstün bir kültüre sahip olduğunu dile getirdi. Müslümanları harekete geçmeye çağırdı.(Şerif Mardin, Bediüzzaman Said Nursi Olayı, İletişim Y., İstanbul 1992, s. 221-226)

Mustafa Sabri Efendi, Kahire’de bulunduğu sıralarda hem Bediüzzaman hem de Risale-i Nur ile alakasınıkesmedi. Ezher Üniversitesinde Nurlara özel önem verdi, okunmasına katkıda bulundu. (Sözler, s. 713) Bediüzzaman,"Dârü’l-Hikmet’te benim arkadaşım" dediği Mustafa Sabri Efendi’ye verilmek üzere Camiü’l-Ezher’e"hediye-i vakfiye… olarak on bir tane hususî mecmuaları[nı]…" gönderdiğini belirtmektedir. İslâm’ın büyükmedresesinin o sıralarda yirmi yedi bin öğrencisinin olduğu belirtilmektedir. (Emirdağ Lahikası, s. 301) BöyleceNurlardan çok sayıda kişinin istifadesi sağlanmıştır.

Bazı hatıralarda, Risale-i Nur Külliyatı içinde neşredilmek üzere Mustafa Sabri Efendi’nin bir eserinigönderdiği nakledilmektedir. Eseri getiren şahıslara Bediüzzaman’ın, böyle bir şeye müsaadenin olmadığını,eserde ihtilaflı konuların bulunduğunu, Nurların ittifakı esas aldığını belirterek selamını götürmelerini istediğibelirtilmektedir (Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, 3. C., s. 118-119). Ezher’de okuyanlardan Hacı Ali Kılıçalp, MustafaSabri Efendi’nin aracılığıyla Bediüzzaman tarafından üniversiteye hediye edilen Külliyatın kütüphaneye teslimedildiğini ve teslime dair resmi bir belgenin kendisine verildiğini nakletmektedir. (Şahiner, 3. C., s. 133)

Bediüzzaman ile aralarında samimi bir dostluk olmakla birlikte temel bazı fikir ayrılıkları damevcuttur. Muhyiddin-i Arabi konusunda farklı yaklaşımlarının yanında başka görüş ayrılıkları da olmuştur.Mesela, Mustafa Sabri Efendi Kuva-yı Milliye hareketine karşı olmasına rağmen Bediüzzaman, Kuva-yı Milliyehareketinden yana tavır koydu ve esaret altındaki İstanbul’da Şeyhülislamlık tarafından verilen menfi yöndeki fetvayakarşı çıktı.

Mustafa Sabri Efendi, Bediüzzaman’ın çok sayıda talebesi olmasına rağmen neden cihat için harekete geçmediğini,Ezher’de okuyan talebeler aracığıyla sordu. Bediüzzaman, en büyük cihadın iman dâvâsı olduğunu, en önemlimeselenin imanı kurtarmak olduğunu, dahilde müspet hareket ederek asayişe zarar verilmemesinin ehemmiyetine işaretederek cevap verdi. "… bilhassa Müslümanların başına öyle bir hadise ve öyle bir dâvâ açılmış ki, heradam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek dâvâyı kazanmak için, bilatereddütsarf edecek." O dâvâ da imanı kazanma veya kaybetme dâvâsıdır (Asa-yı Musa, s. 20-21). Prof. Dr. Ali Özek, Bediüzzaman’ınimanın ehemmiyeti hakkında uzun bir izahatta bulunduğunu ve söylediklerini daha sonra Mustafa Sabri Efendi’ye aktardığınıbelirtmektedir.

Mustafa Sabri Efendi, Bediüzzaman ve söyledikleri hakkında; "…Said Efendi gerçekten haklıdır!Evet söyledikleri doğrudur. O dâvâsında muvaffak oldu. Biz hata ettik. O memleketten hiçbir yere ayrılmadı, sebatetti…" ifadeleriyle Bediüzzaman’ı tasvip ve takdir ettiğini belirtti. (Şahiner, Son Şahitler, 4. C., s. 442)

Mustafa Sabri Efendi; "Yeni İslâm Müçtehidlerinin Kıymet-i İlmiyesi" adlı eserinde MusaCarullah’ın fikirlerini tenkit etti. "Savm-ı Ramazan" adlı eserinde, orucu fidye ile geçiştirmeye çalışanlarıeleştirdi. Gerek Türkiye’de gerekse Mısır’da benzeri tartışmalarla namazda surelerin tercümelerinin okunması şeklindekigörüşlere karşı, "Mesele-i Tercemetü’l-Kur’ân" adlı eseri kaleme aldı. Beyanü’l-Hak ve Yarın gazetesi dışındaMalumat, Yani Gazete, Tasisat, Alemdar, İkdam gibi muhtelif yayın organlarında çok sayıda makalesi yayınlandı.

***

Risale-i Nur'da İmam Hasan Şâzelî...

Büyük İslam Alimi ve Mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursi'nin güzide talebelerinden Mehmed Tevfik Göksu (Şamlı Hafız) Ağabeyin kaleme aldığı ve Risâle-i Nur’un satırlarında çok mühim bir yeri olan Bediüzzaman Said Nursi ve Mevlana Halid-ı Bağdadi mütalâası vardır. 

Üstad Bediüzzaman'ın manevî şahsiyetiyle alâkalı bu çok önemli, ilmi ağırlığı olan ve uzun mektubundan konumuzla ilgili bölümü nazarlarınıza sunuyoruz.

(...) Üstadım kendine ait medh ü senâyı kabul etmiyor. Fakat Risale-i Nur, Kur'ân'a ait olup medh ü senâ, Kur'ân'ın esrârına aittir. Yalnız Üstadımla Hazret-i Mevlânâ'nın birkaç farkı var:

Birincisi: Hazret-i Mevlânâ, zülcenâheyndir. Yani, hem Kadirî, hem Nakşî tarikat sahibi iken, Nakşîlik tarikatı onda daha galiptir. Üstadım, bilâkis, Kadirî meşrebi ve Şâzelî mesleği onda daha ziyade hükmediyor. 

Bu önemli mektubun tamamını okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/risaleinur/sikkeitasdikigaybi/ 

***

Şamlı Hafız Tevfik Ağabeyin mektubu ile ilgili değerlendirmenin yer aldığı ve müceddidlik meselesinin ele alındığı makaleyi istifadenize sunuyoruz:

Okumak için tıklayınız:

Müceddid kime denir ve son asrın müceddidi kimdir?

***

Konuyla benzer içerikler:

Bu yazıda tasavvufun genel bir tarifi yapıldıktan sonra içinde bulunduğumuz ahirzaman asrında Bediüzzaman’ın tasavvuf ve tarikat anlayışı öz olarak izah edilmeye çalışılacaktır.

Okumak için tıklayınız:

Bediüzzaman ve tasavvuf

Risale-i Nur’da tasavvuf ve tecdid

Abdülkâdir Geylânî (ks) ve Bedîüzzamân (ra)

Büyük İslam Alimi Bediüzzaman, Hz. İmam-ı Rabbani hakkında ne demişti?

Üstad, Hazreti Mevlana hakkında ne demişti?

***

Ümmetin Yıldızları, Peygamber varisleri: Müceddidler silsilesi ve Bediüzzaman

Peygamber Efendimiz Aleyhissalatu Vesselamın 'Alimler Peygamberlerin varisleridirler' ifade buyurdukları ulvi, veciz hakikat doğrultusunda ümmetin yıldızları olan Alimler, Evliyalar ve nurani bir silsile olan Müceddidlerin hayatlarının her anı bir ders niteliğinde adeta...

Bediüzzaman'ın hakikatli veciz ifadelerinde, müceddidlik vazifesini ve asırlara göre Asr-ı Saadet'ten gelen Nurun başka başka yaralara tedavi olacak şekilde yansıtıldığı ve ahirzamanda Risale-i Nurun öncelikli söz sahibi olarak İslam davasının nurani bir bürhanı ve son derece önemli bir dava vekili olduğu hakikati vurgulanmıştır.

Mehmet Ali Kaya'nın Müceddidlik konusu ile ilgili olarak kaleme aldığı kapsamlı makalesini istifadenize sunuyoruz.

Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/gundem/ummetin-yildizlari-peygamber-varisleri-muceddidler-silsilesi-ve-bediuzzaman_363660

Asrı tanımak, asrın müceddidini tanımakla mümkündür

‘Doğru İslâmiyet nasıl yaşanır?’ın bu asırdaki pratiği, Said Nursî’dir. O, ‘padişahlık, tek parti ve cumhuriyet’i aynı anda yaşamış çağın şahididir. Dolayısıyla bu dönemlerle ilgili önce şahit bir dinlenmelidir.

Devamını okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/sebahattin-yasar/asri-tanimak-asrin-muceddidini-tanimakla-mumkundur_392097

Üstad, Hazreti Mevlana hakkında ne demişti?

Önemli bir hakikati ihtiva eden “Hazret-i Mevlânâ benim zamanımda gelseydi, Risâle-i Nûr’u yazardı. Ben de Hazret-i Mevlânâ zamanında gelseydim, Mesnevî’yi yazardım. O zaman hizmet Mesnevî tarzındaydı. Şimdi Risâle-i Nûr tarzındadır.” veciz ifadeleri nasıl anlaşılmalıdır.

Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/gundem/ustad-hazreti-mevlana-hakkinda-ne-demisti_372339

Risale-i Nur, neden bu asra bakan bir tefsirdir?

Risale-i Nur eserleri, muhtevası, telif ediliş tarzı, dili ve düzeni itibariyle diğer İslâmî eser ve tefsirlerden farklıdır.

Zira asrın yaralarına tiryaklar sunan, dinsizlik cereyanlarına karşı delil ve ispat metodunu kullanarak çağın tereddüt ve şüphelerini bertaraf eden; isyanlara, zulümlere ve toplumda meydana gelen kargaşa ve problemlere karşı İslâmî, imanî hakikatler eşliğinde çözümler sunan bir devalar manzumesidir. 

Devamını okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/seyma-turkan/risale-i-nur-neden-bu-asra-bakan-bir-tefsirdir_409998

Büyük İslam Alimi Bediüzzamân'dan naklen ''33 Hadîs'' ve açıklaması

Üstâdımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, 3. Defa girdiği Afyon Medrese-i Yusufiyyesinde, şu gelen 33 hadis-i şerifeyi kendi evrad defterinde yazmış, bilâhare bâzı Nur talebeleri de, kendi defterlerinde kaydetmişler.

Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/gundem/buyuk-islam-alimi-bediuzzaman-dan-naklen-33-hadis-ve-aciklamasi_394625 

***

Konuyla benzer içerikler:

Bu zamanda Risale-i Nur mu okunurmuş?

Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/seyda-sultan-zengin/bu-zamanda-risale-i-nur-mu-okunurmus_431088

Risale-i Nur’u niçin çok okumalıyız, Risale-i Nur, neden bu asra bakan bir tefsirdir?

Risale-i Nur eserleri, muhtevası, telif ediliş tarzı, dili ve düzeni itibariyle diğer İslâmî eser ve tefsirlerden farklıdır.

Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/suleyman-kosmene/risale-i-nur-u-nicin-cok-okumaliyiz_414017

Mehmet Akif: En büyük âlim odur ki; İşaratü’l-İ’caz’ı anlasın...

Mehmet Akif Ersoy'un Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi ve Kur'an-ı Hakim'in hakikatli ve nurlu bir tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı ile ilgili değerlendirmeleri Risale-i Nur'un muhteva ve mesajının anlaşılması noktasında oldukça önem taşımaktadır.

Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/gundem/mehmet-akif-en-buyuk-alim-odur-ki-isaratu-l-i-caz-i-anlasin_419602

Doğru İslâmı anlama projesi: Medresetü’z - Zehra

Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/halil-elitok/dogru-islami-anlama-projesi-medresetu-z-zehra_389766

Din ve fen ilimlerinin birlikte okutulduğu bir Bediüzzaman Üniversitesi

Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/gundem/din-ve-fen-ilimlerinin-birlikte-okutuldugu-bir-bediuzzaman-universitesi_370309

AA

Okunma Sayısı: 8815
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı