Aile-Sağlık |
Eğitim ve çocuk programlarının adı yok MEDYA takip firması Interpress’in, Mart ayını içine alan televizyon dünyasının ‘Medya Karnesi’ başlıklı raporuna göre, çocuk ve eğitim programları çıkan 1’er haberle yazılı basında en az yeri aldılar. Raporda ulusal ve yerel yayın yapan 48 televizyon kanalının yayınladığı, haberden spora, komediden magazine, müzikten sinemaya 47 farklı program kategorisi hakkında toplam 15 bin 543 haberin medyada yer aldığı görüldü.
MAALESEF DİZİLER BİRİNCİLİĞİ KAPTIRMADI!
Interpress’in iki bine yakın ulusal, bölgesel, yerel gazete ile dergilerde yayımlanan haber ve yazıların analiz sonuçlarından oluşan raporuna göre, yerli diziler toplam 5 bin 199 habere konu olarak ilk sırayı aldı. Yani yerli diziler, sohbet, tartışma, kültür-san'at ve kadın programları üzerine çıktı. Televizyon programları kategorisi içinde yazılı basında geçen ay çıkan 613 haber ile sohbet programları ikinci sırayı alırken, televizyonda yayınlanan tartışma programları 601 haber ile yazılı basında üçüncü sırada yer alıyor. Önceki aylarda yazılı basında haberi çıkan televizyon programları içinde alt sıralarda yer alan kültür-sanat, geçtiğimiz ay toplam haber bazında çıkan 306 haber ile dördüncü sıraya yükseldi. Yayınlandıkları sabah ve gündüz kuşak programlarının vazgeçilmezi olan kadın programları, listede toplamda çıkan 240 haber ile beşinci sırada yer aldı.
'ÇOCUK' VE 'EĞİTİM' EN AZ HABERİ ÇIKAN PROGRAMLAR
TELEVİZYONDA yayınlanan 47 kategori içinde yer alan programlar arasında belgeseller 221, talk show programları 202, Ana Haberler 218, sporun yorumlandığı programlar 174, ekonominin değerlendirildiği programlar 129, magazin programları ise 81 defa haber konusu olurken, teknoloji konularının yer aldığı programlar 14, çocuk ve eğitim programları ise çıkan 1’er haberle yazılı basında en az yer aldılar. |
RECEP BOZDAĞ 03.04.2010 |
Böbrek taşlarına karşı bol su tüketin ÜROLOJİ Uzmanı Op. Dr. Berk Karataş, böbreklerinde taş bulunan hastaların tedavi olduktan sonra yeniden aynı sıkıntıyla karşı karşıya kalmaması için bol bol su tüketmesini önerdi. Karataş, böbreklerinde taş olan hastaların tedavi edildikten sonra yeniden aynı riskle karşı karşıya kalabileceği uyarısı yaptı. Böbreklerinde taş bulunan insanlara verilen ilâçların rahatlatma amacı taşıdığına vurgu yapan Karataş, şunları söyledi: “Ailesinde benzer rahatsızlığı olan kişilerde taş oluşma ihtimali artar. Bu durum genetik olduğu için tek seçenek düzenli kontrol yaptırmaktır. Senede bir kez yapılan böbrek ultrasonu yeterlidir. Su içimi yeterli düzeyde olmalıdır. Bunun için tavsiye edilen günlük su miktarı 8-10 bardaktır. “ Belirli yiyecekleri daha az tüketmek gerektiğini söyleyen Op. Dr. Berk Karataş, bu yöntemin daha çok taş tipi belirlenmiş veya metabolik araştırma yapılıp tanısı konmuş hastalarda uygulandığını vurguladı. Taş tipi bilinmeyen hastalarda katı diyet tedavisi uygulanmamasını isteyen Dr. Karataş, en sık kalsiyum oksalat ve fosfat taşları görüldüğü için bazı yiyeceklerin kısıtlanmasını tavsiye etti. Karataş, Ispanak, pancar, buğday, çay, bamya, tatlı patates, çikolata (bitter ya da siyah), yer fıstığı, yulaf, üzüm ve kerevizin sık tüketilmesini istedi. Dr. Karataş şöyle devam etti: “Özellikle bira, maydanoz suyu, yoğurt suyu gibi halk arasında yaygın kullanılan birçok içeceğin taş oluşumunu azalttığı ya da tedavi ettiği kanıtlanmamıştır. Dolayısıyla bu tür içecekleri önermiyorum. Diyet konusunda özellikle eskiden olduğu gibi çok katı bir diyet artık uygulanmamaktadır (özellikle taşın tipini bilmediğimiz hastalarda). Örneğin taşı olan menopoz öncesi bayanlarda kalsiyum kısıtlaması (süt, yoğurt, peynir) bugün için önerilmemektedir. Kemik kaybı böbrek taşından daha önemlidir. Kemik kaybı olduğu zaman bunu yerine koyamıyoruz. Oysa taş oluştuğu zaman tedavi edebiliyoruz. Bu nedenle halk arasında yaygın inanış olan bu durum bugün için doğru değildir. Sonuç olarak taş oluşumu hakkında bilmediğimiz çok şey var. Bu anlamda hiç olmazsa bildiğimiz nedenleri ortadan kaldırmak çok önemli.” |
03.04.2010 |
Bahar yorgunluğu ile başa çıkmanın yolları KIŞ aylarının bitmesi ve baharın hissedilmeye başlandığı bu günlerde bir çok hastane ve tıp merkezilerine yorgunluk, bitkinlik, uyku hali gibi şikâyetiyle gelenlerin sayısı oldukça artıyor. Bahar kelimesi bir yandan canlılığı, zindeliği, tazeliği, dinamizmi çağrıştırırken, bir yandan da insan bedeninde bazı negatif etkilere sebep olmaktadır. Bu etkilerin, bir kaç haftadan daha uzun olmayan ve iz bırakmadan geçen bir durum olduğunu belirten Antalya Medicalpark Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Hayati Yağmur “Bu sürede yorgunluk, halsizlik, isteksizlik, konsantre olamama durumu, eklem-kas ağrıları, göğüste sıkışma, uyuklama, sürekli esneme vs. gibi yakınmalarla seyreden bu duruma ‘bahar yorgunluğu’ denilmektedir” dedi. Bunun bir hastalık değil, geçici bir fonksiyonel bozukluk olduğunu vurgulayan Dr. Yağmur, “Bahar yorgunluğunun sebebi bahar başlangıcında atmosferin elektrostatik ve manyetik yükünün artmasıdır. Atmosferde elektrik yükü artar. Bu elektrik iyonlarla taşınır. Vücudumuzda oldukça yoğun bir iyon yükü vardır. Pozitif iyonlar canlılığı, zindeliği sağlarken negatif iyon yükü yorgunluğu, bitkinliği oluştururlar. İşte iyon dengesinin o dönemde negatif iyonlar lehine bozulduğu kişilerde bozulmanın derecesine göre hafiften ağıra doğru seyreden bahar yorgunluğu gelişir” şeklinde konuştu. Uzm. Dr. Yağmur, yakınmaları ağır seyreden kişilerin mutlaka doktora müracaat etmeleri gerektiğini ifade ederek şunları söyledi: “Birkaç haftadan uzun süren, ilâve yakınmalarında görülmeye başlandığı kişiler yorgunluğa sebep olan başka hastalıklarında araştırılması gereği mutlaka doktora görünmelidir. Bahar yorgunluğundan korunmak ve kurtulmak için kişiler genel sağlık önlemlerine baş vurmalıdırlar. Bunlar: Dengeli ve yeterli beslenme, düzenli bedensel aktivitedir. Beslenmesi yetersiz olanlar bu dönemde doktor tavsiyesi ile vitamin desteği alabilirle.” |
03.04.2010 |
Alış veriş merkezleri insanları yoruyor AKDENİZ Üniversitesi (AÜ) Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Şükrü Özen, alış veriş merkezlerindeki aydınlatmanın insanı yoran etkiye sahip olduğunu savunarak, ‘’Alış veriş merkezlerinde yoğun bir manyetik alan dağılımı var’’ dedi. Özen, alış veriş merkezlerinde uzun süre kalanların zaman, zaman baş dönmesi ve baş ağrısı şikâyetinde bulunduğunu belirterek, bunun nedenlerinden birinin de manyetik alan olduğunu söyledi. Alış veriş merkezlerinde yoğun bir aydınlatma olduğuna dikkati çeken Şükrü Özen, şunları kaydetti: ‘’Dolayısıyla her yerde bir ağ şeklinde kablolardan elektrik akımı var. Bu elektrik akımının etrafında yoğun bir manyetik alan ortamı vardır. Kompakt floresan dediğimiz tasarruflu ampuller, elektromanyetik ışıma yaparlar ve elektromanyetik dalga yayarlar. Orta güçlü bir kompakt enerji tasarruflu ampulün yaydığı elektromanyetik radyasyon, yaklaşık 20- 30 santimetre mesafede, 150 volt/metrelere çıkabiliyor. Bu, bir cep telefonunun 30 santimde yaydığı alanın neredeyse 2- 3 katıdır. Alış veriş merkezlerinde yoğun bir manyetik alan dağılımı var.’’ |
03.04.2010 |