Haberler |
Fıkra gibi hastane anıları |
İNÖNÜ Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi’nde görev yapan 2 hemşire, kendilerinin ve meslektaşlarının yaşadığı ilginç olayları derleyerek kitaplaştırdı. İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinde görevli hemşire Şenay Karaaslan, yaptığı açıklamada, aynı üniversitede görevli hemşire Özlem İnan ile ortak çalışmaları sonucu oluşturdukları ve şu an basım aşamasında olan kitapta Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapan 50 hemşire ve sağlık görevlisinin 117 hatırasının yer aldığını bildirdi. 12 Mayıs Hemşireler Günü kapsamında kitabın dağıtımını yapacaklarını belirten Karaaslan, şunları söyledi: ‘’Hastanenin başhekimliği ve Hemşirelik Hizmetleri Müdürlüğünün katkılarıyla hazırladığımız kitapta mesleğimizin zorluğunu trajikomik anılarla göstermek istedik. Bu kapsamda yurt genelindeki hemşire arkadaşlara e-mail atarak ulaştık. Onlar da hatıralarını bizimle paylaştılar. Ancak kitabı hazırlarken en çok hangi hatıraya yer vereceğimizde zorlandık. Çünkü başımıza her gün o kadar çok trajikomik olay geliyor ki, hangisi seçeceğimize karar vermek kolay olmadı.’’ Karaaslan, kendisinin 15, hemşire arkadaşı Özlem İnan’ın ise 12 yıldır hemşirelik yaptığını belirterek, bu süre içerisinde bir takım olumsuz olaylarla da karşılaştıklarını kaydetti. Buna rağmen kitapta gülümseten hatıralara yer verdiklerini ifade eden Karaaslan, hatıralarda her meslektaşının kendinden bir parça bulabileceğini belirtti. Özlem İnan ise hemşirelik mesleğine renk katmak adına böyle bir girişimde bulunduklarını belirterek, mesleklerinin görünmeyen yüzüne ayna tuttuklarını ifade etti. Yaklaşık bir aylık çalışma sonucu ortaya çıkan kitapta yer alan hatıraların birbirinden komik yanlarının bulunduğunu belirten İnan, mesleğe yeni başlayan her hemşirenin bu kitabı okuması gerektiğini söyledi.
KİTAPTA YER ALAN HATIRALARDAN Hemşire Şenay Karaaslan’ın hatırası: ‘’1991 yılında ilk görev yerim Erzurum Araştırma Hastanesi’nin acil servisine başvuran kadın hastaların büyük çoğunluğu şikâyetlerinin nedenleri sorulduğunda ‘ben bilmem beyim bilir’’ diye cevap verirdi.’’ BEYAZ ÖNLÜK TAMAM DA KASKET UNUTULMUŞ
Hemşire Naciye Sarıbaş Yurtçu’nun hatırası: ‘’Diyarbakır’da çalıştığım dönemde, hasta yakınları tanıdığı çalışanlardan beyaz önlük alarak hastane çalışanı gibi binaya girerlerdi. Ancak bir gün koridorda kasketli, bıyıklı ve şalvarlı bir adamın beyaz önlük giyerek içeri girmeye çalışmasını unutamam.’’ Hemşire Selma Karakaplan’ın hatırası: ‘’Hasta yakını yoğun bakımdaki bir hastasını görmek isteyince hemşire arkadaş, ‘galoş giy gel’ dedi. Bir süre sonra, birde ne görelim... Hasta yakını galoşları ellerine ve kafasına geçirmiş hastasının yanında duruyordu.’’ Hemşire Nurhan Ulusoy’un hatırası: ‘’Yıl 1997, Ege Tıp Fakültesi Kalp-Damar Cerrahisi Yoğun bakım servisinde gece nöbetindeyim. Kalp ameliyatı olmuş entübe bir hastayı takip ederken, saat gece 02.00 civarında yoğun bakımda genel müzik yayını yapıldığı için radyo programında, bir anda sunucunun ‘bir tokat atın ve kendinize gelin’ dediğini duyduğum an, hastanın kendi suratına indirdiği tokadı görünce şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırdım. Sunucunun aynı sözü tekrar etmesiyle hasta elini yukarı kaldırdığı an, ‘ne yapıyorsun, o sadece bir radyo programı’ dedim ve hastanın elini tuttum. Yapılan yayın yarı uyanık hastamı çok etkilemişti.’’ Hemşire Niymet Hazar’ın hatırası: ‘’Kemer Devlet Hastanesi Acil Servisine başvuran hastaya, önce girişe gidip orada hasta kaydını yapması gerektiğini belirttik. Hasta uzun zaman geçtikten sonra gelip, ‘Kiriş’e gidip geldim, şimdi hasta kaydını nasıl yapacağım’ dedi. O sıra herkes birbirine bakıp, ‘bu hastayı Kiriş’e kim gönderdi’ derken, yanlış anlaşılma olduğu, hastanın giriş yerine Kemer’in beldesi Kiriş’e gittiği anlaşıldı.’’ NİYE SARI SUYLA YIKAMADIN? Hemşire Neriman Küçük’ün hatırası: ‘’1998 yılında yenidoğan servisinde çalışırken, sarılık tanısı ile bir bebek yatırıldı. Bebeği servise kabul ettiğimiz sıra, kaynana gelinin sürekli kafasına vurarak söyleniyordu: ‘ben sana demedim mi? Bebeği sarı su ile yıka dedim. Beni dinlemedin bak ne hale geldi. Gelin, hem dayak yiyor hem de ağlayarak, ‘Anne, ne dediysen yaptım. Sarı tülbent ört dedin, örttüm. Sarı ip bağla dedin, bebeği sarı ipe doladım. Ben ne bileyim sarı su nasıl oluyor?’ Ben de kaynanaya, bu söylediklerinin hiçbirisi bebeği iyileştirmez, boşuna gelinine kızma. Bebeğin kanının değişmesi lâzım. Daha erken hastaneye gelmeniz gerekiyordu’ dedim, ama kaynananın öfkesini dindirmek mümkün olma- dı.’’ |
10.05.2009 |