Öyle hoş ki!
Yıl, bin dokuz yüz yetmiş yedinin ilk ayları.
Yer: Van ilimiz.
Bilinen o meşhur “Van depremi” olmuş, yer yerinden oynamış.
Van ve çevresini etkileyen; Özalp, Muradiye, Erciş ve Çaldıran’dan tut, tâ Ağrı'nın Diyadin ilçesine kadar uzanan deprem kuşağı ciddî hasarlı, zâyiatlı.
Can kaybı, mal kaybı ziyâdesiyle…
Açıklanan resmî rakamlara göre ölü sayısı 3 bin 840, rivayetlerde 10 bin. Yaralının ise haddi hesabı belli değil. Tabiî, bu gibi âfetlere sadece maddî cephesinden bakmak pek isabetli olmuyor.
Biliyoruz ki, herşey gibi felâketler de Cenâb-ı Hakk’ın emri dairesinde cereyan ediyor. Ve depremzedenin zâyî olan malları onların hakkında sadaka olarak değerini bulurken; İlâhî makamda, kaybolan canlar da esasen kaybolmuyorlar; yüksek bir mevkiye ulaşıyorlar yani şehit oluyorlar.
Kitaplar böyle diyor.
Devletimizin ve dünyanın eli, Van’da.
Aynî, nakdî yardımlar; o bölgede yaşayan bir kısım insanın hayâl bile edemeyeceği âlet edevat, eşya bol miktarda. İşte böyle günlerden bir gün, Muradiye ilçesine bağlı köylerden bir köyün muhtarı, köyüne tahsis edilen istihkakı götürmek üzere âfet şantiyesine geliyor.
Günlerden Pazar.
Mevsim kış ve bölgede ciddî seviyede kar var.
Yardım malzemesini taşıyacak olan kamyonun görevli şoförü, endişeli. Şoför, muhtara soruyor:
“Muhtar!” diyor. “Yollar ne durumda, gidebilecek miyiz?” Muhtar, şöyle arkasına doğru bir kaykılıyor. Kendinden emin bir edâ ile:
“Öyle hooş, öyle hoş” diyor.
“Eh, mesele yok öyleyse” diye düşünüyor kamyonun şoförü. Yola koyuluyorlar.
Tipi, fırtına gani; yerdekini göğe savuruyor rüzgâr. Ama varsın olsun. Nasıl olsa kar makineleri çalışıyor, sürekli yollar açık tutuluyor ya.
Kamyonun şoför mahallindeki muhtarla birlikte hayli yol kat edildikten sonra “Aşağı” ve “Yukarı” tanımıyla birbirinden ayrılan aynı adlı iki köyden “Aşağı” olanı geçiliyor.
Tekerleklerde zincir, dışarıda tipi, varılması gereken köye yani “Yukarı” tanımlı olanına az bir mesafe kalı-yor; ama bu arada köye giden yol, iz kayboluyor.
Şoför tedirgin, muhtar ısrarlı!
Zorlanan kamyonla o yolsuz yolda biraz daha yol alınıyor fakat, netice berbat: Kamyonun dört tekerleği de dingillerine kadar gömülüp kalıyor. Uğraştıkça batıyor, uğraştıkça batıyor.
Meğer, önceden bir parça eriyen karlar yolu yumuşatmış, yolun çukur olan bu bölümünü bataklığa döndürmüş. Üstüne tekrar yağan karlar ve fırtına ise yolu setretmiş, görünmez hâle getirmiş.
Öyle hooş, öyle hoş olmuş ki!
Netice-i kelâm:
Bir hâtıra oldu, o gün; benzerleri pek çok bugün!
O günleri, ne o köy, ne de güzel ülkemiz bir daha yaşamaz İnşaallah.
Günümüzde de siyasî, ekonomik, sosyal “hoş”luklar(!), hoşnutluklar yok değil. Batmak için çamura, çok sebepler türedi.
Ne yaparsın, dünya bu! Bata çıka gidilir…
|