"Gerçekten" haber verir 18 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Dünya

Üstad, ümitsizliği ortadan kaldırdı

—Dünden Devam—

MIsIr’In başşehri Kahire’de, Risâle-i Nur Araştırma Merkezi ile Mısır İslâm Edebiyatçılar Derneği’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği Risâle-i Nur’un Asrımıza Dini Hitabeti konulu Uluslararası Bediüzzaman Kahire Sempozyumu’nda yer alan konuşmacıların sözlerini bugün de aktarmaya devam ediyoruz.

Sempozyum katılımcılarından Ezher Üniversitesi’nden Muhaddis Prof. Dr Abdülhalim Üveys şöyle konuştu:

“Risâle-i Nur daima ileriye bakar. Düşmanın kuyruğuna vurmaz. Risâle-i Nur zeki bir harekettir. İctimai hayatı bilir. Adetullaha uyar. İbadette en küçük adaba riayet eder. Siyasetten ictinap eder. İçinde bulunan zamanın şartlarına ve asra göre hareket eder. Asrın hastalığı, Risâle-i Nurla şifa bulmuştur. Ümmetin ne istediğini bilmiştir. Çareleri reçeteye yazmıştır. Sünnetullaha uygun hareket etmek İslâmiyet’in baharını hazırlamıştır. Fikri daima teceddüd etmektedir. Bediüzzaman çalışıp neticeyi Cenâb-ı Hakka havale etmiştir. Sünnete tam temessük etmiştir. Cenâbı Hak razı olsun. Bizlere de Risâle-i Nuru anlamayı nasip etsin. Üstadımızı da peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle haşretsin.”

Daha evvel ihtida ederek İslâmiyet’e giren eski Papaz Hacı İsmail ise şöyle konuştu: “İslâmiyet insanı ne hale getiriyor. Beş sene önce İslâmiyet’ten hiç haberim yoktu. Ben yirmi sene Hıristiyanlık hakkında ilâhiyat dersi aldım. İslâmiyet hakkında çok az bilgim vardı. On bir sene almış olduğum ilâhiyat dersinde İslâmiyet adına hiçbir özlü bilgi yoktu. Etrafta İslâmiyet’le ilgili çok kısa şeyler duyuyordum. On beş sene idarecilik yaptım. Bir gün Brezilya’da İlk defa bir Müslüman’la karşılaştığımda bu arkadaş beni bürosuna dâvet etti ve bürosunda İslâmiyet hakkında kısa bir bilgi verdi. Bana yakınlık gösterdi ve çok ilgi ve âlâka gösterdi. İki tane de küçük Risâle verdi. Onları okudum. Çok etkilendim. Sonra da arkadaşıma İslâmiyet hakkında bazı sorular sordum. Ona da “İslâmiyet büyük bir problem” dedim.

Bu hâl üç sene devam etti. Brezilya’da radyolardan çağırdılar. Orada konuşmalar yaptım. On bir sene aldığım ilâhiyat derslerinde bu kadar bilgi alamamıştım. O da bana: “İslâmiyet barıştır, güzelliktir, rahmettir. Beş defa Allah’ın önünde eğilen bir insan nasıl kötü olabilir?” Nasıl böyle bir din problem olabilir” dedi. Bu cevaplar ve okuduğum bu kitaplar karşısında kalbimde sıcaklık meydana getirdi. Sonra Müslüman oldum. O zaman baktım ki problem benim kendimdedir. Orada hidayet nasip oldu ve Hacı İsmail oldum! İslâmın bana en fazla tesir eden tarafı bütün peygamberleri kabul etmesidir. Hâlbuki diğer dinleri Allah’ın başka peygamberlerini ve İslâmiyeti kabul etmiyor.”

Ürdün Amman Üniversitesi’nden Prof. Memur Cerra ise şöyle konuştu: “Çok seneler önce İhsan Kasım ile tanıştım. Bu Risâle-i Nur ile buluşmam demekti. Bana çok yüksek ve büyük kapılar açtı. Cenâb-ı Hak Risâle-i Nur ile insanlar arasında beni köprü yapsın İnşallah. Duâ edin de Risâle-i Nur benim vasıtamla Ürdün’e girsin. Ben Amman’da Radyoda Risâle-i Nur okuyorum. Ürdün’de radyo programlarında Kur’ân okunduktan sonra ben Risâle-i Nurdan mutlaka bir ders yapıyorum. Çok alâka uyandırıyor.”

Cezayir’den sempozyuma katılan Dr. Yunus Mena şunları söyledi: “Ben Cezayir’den Mısır’a doktora yapmak için geldim. Bediüzzaman’ı bir iki senedir tanıyorum. İnşallah Risâle-i Nur’u Cezayir’de neşretmeye çalışacağım. Risâle-i Nur’da özellikle ahir zamanda Müslüman Hristiyan ittifakının maddî düşmanlara galebenin temel şartı olduğu zikredilmiştir. Hizmetin özeti de “Allah için sevmek, Allah için buğz etmek, Allah için çalışmak, Allah için vermek, Allah için almak ve her işi Allah için yapmak olarak açıklanmıştır.”

Ezher Üniversitesi’nde tıp doktoru olan Dr. Muhammed Abdüllâtif Mısır’daki en eski Nur talebelerinden biri. Abdüllatif şöyle konuştu: “Bediüzzaman Avrupa ve İslâm medeniyeti arasında karşılaştırma yapmıştır. Önce Avrupa’yı ikiye ayırarak semavi dinlerden esaslarını alan ve insanlığa ve topluma faydalı fenleri geliştiren Avrupa’nın Kur’ân ile barışık olduğunu izah ettikten sonra ikinci Avrupa medeniyetinin beş menfi esas üzerine tesis edildiğini açıklamıştır. Kur’ân medeniyetinin ise bu beş menfi esasa karşı beş müsbet esası ortaya koyduğunu açıklamıştır. Bediüzzaman bu asırda Hıristiyan Ruhanileri ile ittifakın gerekliliğini açıklamıştır. Avrupa, Cenâb-ı Hakkın fıtrî kanunlarına yapışarak ileri gitmiştir. Başlangıcı ve hedefi batıl olsa da vesileleri hak olduğu için ileri gitmiştir. Biz sünnetulllah denilen bu kanunlara yapışmadık. Biz de hak vesilelere yapışarak Hıristiyan ruhanileri ile bile ittifak edebilirsek mütecaviz dinsizliğe karşı galebe edebiliriz.

Toplum içinde farklı din, dil ve fıtrat olması Cenâb-ı Hakkın takdiridir. Çok din ve çok mezhepler her zaman olmuştur ve bu fıtrî bir kanundur. Bu farklılıkları birbirine bağlayan ancak hakikattir. Bizler için müsbet hareket en önde olması lâzım gelen bir davranış türüdür. Harpte bile müsbet hareket Peygamberimizin emridir. Cihad ise sadece savaş değil, ilim ve hizmet dahi Cihad kavramı içindedir. İslâm tarihinde bir çok fetihler vardır ki, bu fetihlerde yapılan iş insanlar üzerinden baskıyı kaldırmaktır. Fakat baskı kalktıktan sonra dinlerinde serbest bırakılmışlardır. Bediüzzaman dokuz temel esası zikretmiştir. Bunlar: Ubudiyeti mutlaka, hürriyet, şûrâ, meşveret, uluslar arası ilişkilerde adalet ve eşitlik, doğruluk, insaf ve adalet, başka anlayışlarla yardımlaşma ve taassuplardan uzak kalma, menfi ırkçılığı terk, uluslar arası ilişkilerde küresel anlayıştır.”

Ezher Üniversitesi’nden Dr. Mahmut Ebu Leyla ise şöyle konuştu: “Bediüzzaman Said Nursî müceddit müçtehittir. Ben bu ünvanı seçiyorum. Bediüzzaman, İslâm çerçevesi içerisindedir. O gözümün önünde tezahür ediyor. Bu ruhun sırlarındandır ve O’nun İslâmla bütünleşen yapısındandır. Bediüzzaman Batı medeniyeti karşısında afallamadı. Müslümanların mağlûp ve mahzun olduğu zamanlarda, O hiç ümidini kaybetmemiştir. İnsanlar İslâmı dar buldukları ve gücünden şüphelendiklerinde İttihadı Muhammedi’yi tarif ederek ihtizaza gelecek olan azim kuvveti ve vüs’ati göstermştir. Herkes karşısında olduğu zamanlarda, bütün İslâm coğrafyasında vesile, üslûp ve kadroları ıslâh etmiştir. Birinci Dünya Savaşından sonra muahadeler ile meydana getirilen yeni yönetimlerin yöneticileri üzerindeki baskılarını bertaraf etmeye çalışıyordu. İslâmın avdeti İnşallah daha kuvvetli olacaktır. Bediüzzaman, İslâm’ın bu kuvveti üzerine gelen şüpheleri izale ediyordu. O bir çok ulemanın kabul ettiği, teklif edilen makamları reddetti. İmanın amele tebdil edilmesi ve ete kemiğe bürünmesi gerekir.

Cenâb-ı Hak gücünüz yettiği kadar güç hazırlayın diyor. Namaz, oruç hazırlayın demiyor. Bu her türlü kuvveti içeriyor. Harp gücü ile memleketi muhafazaya hazırlanın diyor. Bu bir zaman istiyor. Ancak kuvvet elinizde olsun demiyor. Hazırlayın diyor. Bediüzzaman imandaki kuvveti gösteriyor. Bu kuvvet bazen Cenâb-ı Hakka karşı acz oluyor. Bazen de aklî, medenî ve sivil ruhu terbiyeyi kapsıyor. İslâm âleminin hepsini kapsıyor. Bu bir medenileşmedir. İman olmazsa insan olmaz. İman her şeyin her türlü medeniyetin temelidir. İman rabıtası üzerinde Bediüzzaman çok durmuştur. Bu elimizde canlı bir zahiredir. İman laikliğin üzerinde durabilecek ahlâkî ve ruhî bir sultadır.

Bediüzzaman ideolojik içtihat ve devlet ile ilgili bütün meseleleri ele almıştır. Bediüzzaman, Cenâb-ı Haktan bir nefha idi. Osmanlı ordusu dağıldığında bir orduya bedel bu insanı ümmete vermiştir. O, ümitsizlikleri ortadan kaldırdı.”

Fas’lı bilimadamı Muhammet Sunusi ise şunları söyledi: “Bu organizasyonu yapanlara çok teşekkür ederim. Burada oturmaktan şeref duyuyorum. Risâle-i Nur Müslümanlar üzerinde tesirini arttırarak yoluna devam ediyor. Müslümanların ihlâsları var ancak İslâmiyet’i anlama noktasında sorunları var. Bu anlatma hizmetine nereden başlayacağız? Bediüzzaman Müslümanların vahdeti üzerinde durmuş, safları birleştirmiş, engellere dikkat çekmiş, fer’i engelleri göstermiştir. Bunlar bu zaman için çok önemlidir. Bediüzzaman ittifakı çok söylüyor. Zira fitne ve tefrika olursa gücümüz zayıflar. İttifak en önemli İslâmî bir vazifedir. Zaman cemaat zamanıdır. Bir zayıf insan bu kadar yük yüklenemez. Şahıs sarsılır. Bu toplumsal bir sorumluluktur. Herkes bir tarafından tutmalıdır. Bediüzzaman en zayıf dönemde, en istibdatlı dönemde yaşamış fakat hiç şaşırmamış, ümidini kaybetmemiş, sabırsızlığa girmemiştir. Kalbi çok sabittir. Kalbi Rabbine inandığı kadar kuvvetliydi. Ona göre yeis bütün kemâlâta manidir. Yeisi bir kanser gibi görmüştür. Fecri sadığın doğacağını müjdelemiştir. İstikbalin sadece İslâmın olacağını söylemiştir. Risâle-i Nur İslâm düşüncesinde bir sıçrama yaptı.” —Son—

NEJAT EREN- HAMZA KARA

18.02.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Üstad, ümitsizliği ortadan kaldırdı

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır