|
|
|
YARDIMA İZİN VERİLMİYOR |
2008 de Filistinliler için kan, gözyaşı ve zulümlerle geçti. Gazze Şeridinin Hamas’ın denetimine geçmesiyle, İsrail bu bölgedeki Filistinlilerin dünyayla bağlantısını kesti. Geçtiğimiz günlerde İsrail polisi, İsrailli Arapların Gazze’ye göndermek üzere hazırladıkları; içinde yiyecek ve sağlık malzemelerinin bulunduğu bir yardım botuna bile el koydu.
İNSANLIK DRAMI YAŞANIYOR
Abluka sebebiyle Gazze elektriksiz kaldı, ameliyatlar yapılmadı. İsrail, BM'nin Filistinlilere sınır geçişlerinin kapatılması ve yardımların ulaşmasının engellenmesi halinde, Gazze’nin bir insanî yıkımla karşı karşıya kalacağı uyarısını da dinlemedi. Bölgedeki insanlar ihtiyaçlarını kazdıkları tüneller vasıtasıyla Mısır'a geçerek karşılamaya çalışıyor.
2008 de Filistinliler için kan, gözyaşı ve zulümlerle geçti. Gazze Şeridi’nin Hamas’ın denetimine geçmesiyle Filistinliler ikiye bölündü, İsrail bu bölgedeki Filistinlilerin dünyayla bağlantısını kesti. Ambargo, bölgedeki sıkıntıları daha büyüttü.
İsrail-Filistin ilişkilerinde 2008 yılı, bir önceki yılın sonunda ABD’de düzenlenen uluslararası Orta Doğu konferansında girilen taahhütlerin yerine getirilip getirilmeyeceğine ilişkin tartışmalarla geçti. ABD’nin Maryland eyaletindeki Annapolis kasabasında 27 Kasım 2007 tarihinde düzenlenen Orta Doğu konferansında, İsraillilerle Filistinlilerin 2008 sonuna kadar barış anlaşmasına varma taahhüdünde bulunuldu. Filistin’in bağımsızlık ilanının üzerinden 20 yıl, Oslo Anlaşması’nın üzerinden 15 yıl geçerken, bir yıllık Annapolis sürecinde de önemli bir adım atılamadı. Gazze Şeridi’nin Hamas’ın denetimine geçmesiyle Filistinliler ikiye bölündü, İsrail bu bölgedeki Filistinlilerin dünyayla bağlantısını kesti. Ambargo, bölgedeki sıkıntıları daha büyüttü. Geçtiğimiz günlerde İsrail polisinin, İsrailli Arapların Gazze’ye gitmek üzere hazırladıkları içinde yiyecek ve sağlık gerekçlerinin bulunduğu bir yardım botuna el koyması da işin tuzu biberi oldu. Abluka sebebiyle Gazze elektriksiz kaldı, fırınlar çalışmadı, ameliyatlar yapılmadı. İsrail, BM Filistinlilere yardım kuruluşunun, sınır geçişlerinin kapatılması ve yardımların ulaşmasınının engellenmesi halinde, Gazze’nin bir insanî yıkımla karşı karşıya kalacağı uyarısını da dinlemedi. Filistin’in bağımsızlık ilanının üzerinden 20 yıl geçerken, barış umutları bir başka bahara kaldı. Batı Şeria’da yaşayan Filistinliler ise nispeten bir rahatlama dönemine girdi. İsrail’in askeri kontrol noktalarının sayısının biraz azalması, bazı şehirlerde güvenliğin kısmen Filistin güvenlik güçlerine devredilmesi, Filistinlilerin hareket kabiliyetinin böylece artması ve para yardımlarının akmaya başlaması, bölge sakinlerini rahatlatmaya yönelik önlemler arasında sayılabilir.
Filistinlilerin efsanevi lideri Yaser Arafat’ın ölümüne kadar bölgenin merkezi konumunda bulunan Ramallah dahil, Batı Şeria’nın sıkça düzenlenen askeri operasyonlar sebebiyle delik deşik duvarlar, bozulan yollar ve yıkık binalarıyla dikkati çeken bazı şehirlerinde son biriki yılda inşaat sektöründe gözle görülür ve gelişme yaşandı. İsrailFilistin’in asıl uyuşmazlık konularının çözümü hakkında ise ortada elle tutulur somut bir gelişme olmadı. Annapolis’in böş aktörleri ABD Başkanı George Bush, İsrail Başbakanı Ehud Olmert ve Filistin lideri Mahmud Abbas üçlüsünden iki lider, Bush ve Olmert, yakında zamanda görevlerinden ayrılıyor. Abbas’ın ise durumu tartışmalı olmakla birlikte, ayağını daha sağlam bastığı kuşku götürmüyor. “Ebu Mazen”, 23 Kasımda kendisini kurulması öngörülen Filistin devletinin başkanı olarak ilan ettirdi. Bu ilanın ne rakibi Hamas tarafından tanındığı, ne de Batı Şeria’da ve özellikle Doğu Kudüs’te çoğu Filistinli’nin içine sindiği dikkate alınırsa, Abbas’ın da önümüzdeki dönemde rahat olmayacağı söylenebilir.
Annapolis’in ardından Bush’un İsrail ve Filistin’e yaptığı ziyaretin hemen akabinde İsrail’in özellikle Gazze Şeridi’ne yoğun askeri operasyonları, sürecin sancılı başlamasına sebep oldu. Tel Aviv/ aa
|
20.12.2008
|
|
|
BOP çöktü |
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Dış Politika Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu, Bush yönetiminin “Büyük Ortadoğu Projesi”nin çöktüğünü belirterek, bölgesel sorunların çözümü için tüm oyuncuların kendisini sürecin bir parçası hissedeceği “kapsayıcı” bir yaklaşım gerektiğini vurguladı.
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Dış Politika Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu, Bush Yönetiminin “Büyük Ortadoğu Projesi”nin çöktüğünü belirterek bölgesel sorunların çözümü için tüm oyuncuların sürecin bir parçası hissedeceği “kapsayıcı” bir yaklaşım gerektiğini vurguladı. Bu çerçevede “Şer Ekseni” yerine “İstikrar Ekseni” ilan edilmesini, konfederasyondan kaçınmasını isteyen Davutoğlu, Hamas ve Taliban ile görüşmeler yapılmasından yana olduğunu söyledi. Ahmet Davutoğlu, Fransa’nın önde gelen gazetelerinden Le Monde ile yaptığı söyleşide İran’a yaptırım uygulanmasının, durumu daha da kötüleştireceği uyarısını yaparken, Bush Yönetiminin “Büyük Ortadoğu Projesi”nin çöktüğünü de belirterek bölgesel sorunların çözümü için yeni bir yaklaşım gerektiğini söyledi. ABD’nin yeni başkanı seçilen Barack Obama’nın, çok taraflı yeni bir yaklaşım sözünü verdiğini kaydeden Davutoğlu, “Tüm bölgesel oyuncuların sürecin bir parçası olduğunu hissedeceği kapsayıcı bir yaklaşım” gereğini vurguladı. Ahmet Davutoğlu ,“‘Şer Ekseni’ ilan etmek yerine, ‘İstikrar Ekseni’ ilan edilmeli ve çatışma söyleminden kaçınmalı. Başta Filistinliler olmak üzere eğer oyuncular, izole edilir veya dışlanırsa, bu gerginliğin tırmanması demektir” diye konuştu. “Bu Hamas ile görüşmek anlamına gelir mi?” sorusuna “Hamas ve diğerler ile” karşılığını veren Davutoğlu, başka bir soru üzerine de Irak’ta olduğu gibi Afganistan’da da “kapsayıcı bir süreç”e ihtiyacın bulunduğunu vurguladı. Irak’ta “El Kaide’yi Amerikalılar, yenmedi. Onu Sünni gruplar yendi” ifadesini kullanan Davutoğlu, Amerikalıların “pragmatik” davranarak bu grupları organize ettiğini belirtti. Davutoğlu, “Afganistan’da Karzai veya Batı karşıtı olan tüm Afganlıların El Kaide üyesi olduğuna inanılmamalı. Taliban, El Kaide gibi değil” dedi. Davutoğlu, Taliban ile görüşmelerden yana Hamit Karzai ve Suudilerin yaklaşımının, doğru yaklaşım olduğunu belirtirken de “Türkiye, katkıda bulunabilir çünkü Afganistan’daki tüm etnik gruplarla çok iyi ilişkilerimiz var” şeklinde konuştu.
|
20.12.2008
|
|
|
Şehirden köye dönüş |
YIllardIr tarlaların bölünmesi, tarımdan beklenen verimin alınamaması ve daha iyi hayat şartları sebebiyle terk edilen ve nüfusu giderek azalan köyler, üst üste yaşanan ekonomik problemler sebebiyle eski günlerine yeniden dönüyor.
Antakya Ziraat Odası Başkanı Celal Civelek, ekonomik sorunların boyutunun artmasının, şehirden, belde ve köylere göçü hızlandırdığını söyledi. Yıllardır köyden şehre göçün hızlı bir şekilde sürdüğünü, ancak son günlerde bunun tam tersi bir durum aldığını vurgulayan Civelek, şöyle devam etti: ‘’Son küresel kriz, zaten işini yürütmekte zorlanan ve uzun süre borçlarını ödeme sıkıntısı çeken için yaşamını yeniden değiştirme yolunda dönüm noktası oldu. Şehirde ev kirasını bile ödeyemez duruma gelen, köyde küçük de olsa bir tarlası ve evi olanlar yeniden baba evine dönüşe başladı. Ev kirası, elektrik ve su giderleri ile diğer masraflar açısından daha ucuz olan köylerimiz adeta işsiz vatandaşlarımız için cazibe merkezi haline almayı başladı. Çaresizlik sebebiyle köyde babadan kalma toprağı bulunan vatandaşlarımız az masrafla kendi yağıyla kavrulmaya çalışıyor. Şu an ‘en azından aç kalmayalım’ düşüncesi var.’’ Vatandaşların köyde, günlük hayatını, yetiştirdiği sebze, buğday ve hayvan besiciliğiyle karşılayabildiğini ifade eden Civelek, ‘’Şehirlerde artık üretmek ve üretken olmak imkânsız hale geldi. İş yerlerini kapatarak, köy ve beldelerine dönen aileler, hiç değilse daha az masrafla yaşamını sürdürebiliyor’’ diye konuştu.
Kriz sebebiyle 15 yıllık tuhafiyesini kapatarak Hatay’dan baba evi olan Samandağ’ın Aknehir beldesine dönen Leyla Taş (45), tarlada çalışıp ve tandır ekmeği yaparak geçimini sağlamaya çalıştığını söyledi. Hatay / aa
“KÖYLERİMİZ
BİR CENNET’’
Türkİye Köy ve Mahallî İdareleri Muhtarlar Derneği Antakya Şube Başkanı Abdulhay Denizli ise şehirde hayat şartlarının ağırlaşması sebebiyle, köyden şehre göçün durduğunu söyledi. Köylerde yaşayanların da durumunun çok iç açıcı olmadığını belirten Denizli, ‘’Ancak kentte oturanlara göre köylerimiz bir cennet. Çünkü vatandaşlarımız burada kendi tarlalarından aldıkları ürünlerle geçimlerini sağlayabiliyor. Ancak şehirde yaşayanlar bir kilo unu bile parayla almak zorunda kalıyor’’ dedi. Şehirde işsiz kalan bazı vatandaşların köylerin yolunu tuttuğunu belirten Denizli, şuan göçle ilgili ellerinde herhangi bir rakamın bulunmadığını, ancak göçün her geçen gün artan bir şekilde devam ettiğini kaydetti.
|
20.12.2008
|
|
|
Ayakkabı atma planlanmış |
ABD Başkanı George Bush’a Irak ziyareti sırasında ayakkabı fırlatan Iraklı gazeteci Muntazar El Zeydi’nin, saldırıyı Bush’un 3 Eylül 2007’de Ramadi’ye yaptığı ziyaret sırasında planladığını itiraf ettiğini ileri sürdü.
ABD Başkanı George Bush’a Irak ziyareti sırasında ayakkabı fırlatan Iraklı gazeteci Muntazar El Zeydi’nin, saldırıyı Bush’un 3 Eylül 2007’de Ramadi’ye yaptığı ziyaret sırasında planladığını itiraf ettiği belirtildi. El Zeydi’nin dosyasına bakan hakim Diya El Kinani, “Soruşturmada Muntazar El Zeydi, Bush’a ayakkabıyla saldırıyı, Bush’un Sünni direnişin merkezi olan Ramadi’yi ziyareti sırasında yapmayı planladığını, bu girişiminin başarısızlıkla sonuçlandığını, o günden bu yana yeniden plan yaptığını ve önüne çıkan ilk fırsatı da değerlendirdiğini itiraf etti” dedi. Bağdat / aa
|
20.12.2008
|
|
|
BM’den dinlere saygı kararı |
BM Genel Kurulu, dinlere saygısızlık yapılması ve iftira atılmasını önlemek amacıyla bir karar kabul etti. Bağlayıcı niteliği bulunmayan karar, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 86 ülke tarafından kabul edildi.
BM Genel Kurulu, dinlere saygısızlık yapılması ve iftira atılmasını önlemek amacıyla bir karar kabul etti. İslâm Konferansı Teşkilâtı (İKT) ülkeleri adına Uganda ile Belarus ve Venezuela tarafından sunulan karar tasarısı, 192 üyeli Genel Kurul’da bugün oylandı. Bağlayıcı niteliği bulunmayan karar, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 86 ülke tarafından kabul edildi. Karara karşı aralarında ABD, Kanada, İsrail, İngiltere, Fransa, Hollanda gibi ülkelerin bulunduğu 53 ülke ret oyu kullanırken, 42 ülke çekimser kaldı, 11 ülke de oylamaya katılmadı.
Dini değerlere saygısızlık yaparak insanlara karşı ayrımcılık, nefret, baskı, tehdit uygulanmasına karşı çıkan ve her dine ve mensuplarına saygı gösterilmesi gerektiğine dikkat çekilen kararda, Medeniyetler İttifakı çalışmaları da takdir edildi ve İttifakın ikinci forum toplantısının 2-3 Nisan 2009 tarihinde Türkiye’de yapılacağı hatırlatıldı.
Kararın bir maddesinde İslâm dininin, özellikle 11 Eylül 2001 terör saldırılarının ardından çok yanlış bir şekilde insan hakları ihlâlleri ve terörizmle ilişkilendirildiği ve bundan derin endişe duyulduğu da belirtildi.
Karara karşı oy veren ülkelerin bu kararın ‘’ifade özgürlüğüyle’’ bağdaşmadığı gerekçesiyle bu yönde davrandıkları bildirildi.
|
20.12.2008
|
|
|
Asyayla ilk meyvesini vermeye hazırlanıyor |
Ankara’nIn Ayaş ilçesine bağlı Oltan Kasabasında, bir süredir hummalı bir çalışma devam ediyor.
Geçtiğimiz Ağustos ayı sonunda temelini Yeni Asya A. Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kutlular, yönetim kurulu üyeleri ve Genel Müdür Recep Taşçı’nın birlikte attığı ve mülkiyeti Yeni Asya A. Ş.’ye ait olan Asyayla Sosyal Tesislerinin öğrencilerin eğitimi için kullanılacak bir bloğunun kaba inşaatı tamamlandı.
Toplam 3 bloktan oluşan bu proje, hem öğrencilere, hem de ailelere eğitim, konaklama, tatil, spor ve birçok sosyal faaliyet imkânı sunacak. Şu an inşaatta olan tesise destek olmak ve proje hakkında bilgi almak isteyenler, proje koordinatörü Mustafa Köleoğlu’na 0 532 522 77 52 ve 0 312 384 21 21 numaralı telefon numaralarından ulaşabilirler. Ayrıca tesisin internet sitesi olan www.asyayla.org adresinden, inşaatın son durumunu gösteren fotoğraf, video ve diğer dokümanları inceleyebilirler.
Yeni Asya A. Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Ali Vapurlu ile tesisin yapılış amacını ve inşaat hakkındaki son durumu konuştuk.
Asyayla Sosyal Tesisleri projesi ilk olarak nasıl hayat buldu?
Şu an inşaat halinde olan tesis projemizin, Ankara’nın ve İç Anadolu Bölgesinin duyduğu ihtiyaç üzerine hayata geçirilmesi hususunda çok değişik teşebbüsler yapıldı. Netice olarak bu ideal, Ankara’nın Ayaş ilçesinin Oltan kasabasında geçtiğimiz sene hayata geçirilmiş oldu.
Gerçekleştirilen projenin katkı ve kazanımları neler olacak?
Böyle bir hayırlı teşebbüsün başlamış olmasının bizim için en büyük kazanımı, Ankara’daki genç öğrenci potansiyelimiz için oldu. Geçtiğimiz yıl itibariyle 1500’e yakın gençle okuma programı yaptık. Bu itibarla, ilimizin Ayaş-Oltan Kasabasındaki tesislerin bize en büyük kazanımı, yeni yeni gençlerin, bu programlara katılma imkânını arttırması olacaktır.
Böyle bir tesise neden ihtiyaç duydunuz?
Genç arkadaşlarımızla yaptığımız bu programların il içinde gerçekleştirilmesine katkı sağlayacaktır. Bu tesislerimizde, programlara katılan gençlerin yetişmesinde daha tecrübeli eğitici arkadaşlarımızın görev alma imkânı gerçekleşmiş olacaktır. Diğer taraftan, böyle bir tesise neden ihtiyaç duyulduğunun izahı olarak, gençlerimiz müsait olmayan ortamlarda program yapmaktaydılar. Bu tesisin tamamlanmasıyla programların daha verimli gerçekleşeceğine inanıyoruz. Ayrıca bizim parolamız hep şu oldu: “Gençliği olmayanın geleceği olmaz.” Bu gençlik bizim her halükârda geleceğimizdir. Geleceğimiz olan bu gençliğe her zaman sahip çıkmamız lâzımdır. Bu gençliğin iyi yetişmesi için sokaktan, kötü arkadaşlardan, kötü alışkanlıklardan onları kurtarıp güzel ortamlarda hem manevî hayatına katkısı olacak bilgileri onlara aktarmak, hem de dünya hayatlarında daha ciddî yetişip, bir ideal sahibi olmaları için bir gayretin sahibi olmaktayız.
Şu anda inşaatın gelmiş olduğu nokta nedir?
Bahsi geçen tesisimiz, 3 ünite halinde, 4000 metrekarelik bir alanı kapsıyor. Şimdiden bu tesisin inşaatının hepsine başlarsak, altında kalabileceğimizi dikkate alarak, 3 bloktan ibaret olan tesisimizin bir ünitesini tamamlamış olduk. Şu anda inşaatın gelmiş olduğu nokta, kabası büyük ölçüde bitmiş, sıvaları yapılmış, tesisatları döşenmiş ve çatısı takılmış durumda. Şu an ince işlerin çalışmaları sürüyor. Müteahhitle yapılan anlaşmamızın neticesinde, yıl sonuna kadar inşallah bu çalışmanın anahtar teslimi söz konusu olacak. Şu anda çalışmalar bütün hızıyla devam ediyor. Ancak maddî noktadaki bir takım aksaklıkların da tamamlanmasıyla en kısa zamanda bu tesisin bu ünitesi önümüzdeki yaz programlarına hazır hale gelecek.
Şu an inşaatı sürmekte olan bloğu bize tanıtır mısınız?
Şu anda, diğer üniteler tamamlanmadığı için, inşaatta bulunan bloğun alt katında genel bir salon, mutfak ve idarî odalar var. Onun üzerine çıkan 3 katın her katında 2’şer program aynı anda yapılabilecek şekilde, toplamda 20’şer kişilik gruplar halinde 6 program, yani 120 kişiye aynı anda hizmet verebilecek bir imkânı, yaptığımız ünite bize kazandıracaktır.
Tesisten aileler ne şekilde yararlanacak?
Okuma programları dışında, suit odalarda aileler de uygun zamanlarda gelip kalabilme imkânına sahip olacaklar. Tesisimize 10 km. uzaklıkta Oltan Belediyesine ait bir termal su kaynağı var. Onun da zaman içerisinde tesisimize getirilmesi mümkün olacak. O geldiği zaman tesisin değeri, kıymeti ve mânâsı da artacak.
İnşaatta olan binanın haricindeki blokların ne gibi fonksiyonları olacak?
Şu an inşatta olan binanın haricinde yapılacak olan bir diğer bina da, ailelerin özel olarak kalabilecekleri bir bina olacak. Bu iki binanın ortasında ise sosyal faaliyetlerin gerçekleştirileceği, toplantı salonlarının, yemekhanelerin ve mescitlerin bulunduğu bir bina yer alacak.
|
20.12.2008
|
|
|
SİGARA YASAĞI İŞE YARADI |
Sİgara ve Sağlık Ulusal Komitesi (SSUK) Başkanı Prof. Dr. Elif Dağlı, kapalı alanlarda sigara içilmesini yasaklayan kanun çıktığı tarihten bu yana, Türkiye’de ortalama 2 bin ton daha az sigara içildiğini bildirdi.
Prof. Dr. Dağlı, İstanbul Tabip Odası Konferans Salonu’nda düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin sigara yasağında son dönemece girdiğini belirterek, 4207 sayılı kanun gereği olarak 19 Mayıs 2008’den itibaren sigara içilmesi yasaklanan kapalı alanlara, 19 Temmuz 2009 tarihi itibariyle bütün restoran, kahvehane ve barların da dahil olacağını hatırlattı. Dağlı, sigara tüketiminin giderek azaldığı Türkiye’de, sigara endüstrisinin benzer kanunların çıktığı her ülkede oynadığı oyunları sergilemeye başladığını savundu. Kanun çıkan ülkelerde kalp krizlerinin yüzde 60 azaldığının görüldüğüne dikkati çeken Dağlı, otel, restoran, çalışanlarının daha az hastalandığının belirlendiğini ifade etti. İstanbul
|
20.12.2008
|
|
|
KARA KIT’ANIN ‘KARA BAHTLI’ MÜSLÜMANLARI |
Afrika kıt'ası bir bakıma İslâm dünyasının bilinmeyen yüzü. "kara kıta'nın" "kara bahtlı" Müslümanları, en başta Türkiye olmak üzere, İslâm dünyası ile kucaklaşmak için kendilerine uzanacak kardeşlik elini bekliyor.
Gazetemizin Haber Müdürü Faruk Bey, İnsanî Yardım Vakfı’nın (İHH) Gine’deki kurban organizasyonunu takip etmek üzere bu ülkeye gideceğimi söylediğinde gayri ihtiyarî “Papua Yeni Gine mi?” diye sordum. Faruk Bey, “Bilmiyorum Gine işte” dedi. İlk aklıma gelen Papua Yeni Gine olmuştu. Vakfa telefon açıp sorduğum da Gine’ye gideceğim söylendi. Dünyada Gine adında iki farklı ülke olduğunu bilmiyordum. İnternette yaptığım kısa bir araştırma sonucunda benim gideceğim ülkenin Afrika’da Ekvatora yakın bir ülke olan “Fransız Gine”si diye de bilinen ülke olduğunu, Papua Yeni Gine’nin ise Uzak Doğu’da küçük bir ada ülkesi olduğunu öğrendim. Bu arada, ben dahil herkesin ilk aklına gelen Papua Yeni Gine’nin Uzak Doğu’da eski bir İngiliz sömürgesi olduğunu öğrendim. Daha sonra dostlarıma Gine’ye gideceğimi söylediğim de onlar da gülerek, “Papua Yeni Gine mi?” diye sordu. Demek ki bu yanılgı, Türkiye’de sadece bende değil herkeste var. Gerçi halen de sömürge şartlarından tam olarak kurtulabildiği söylenemez ya neyse... Haritadan Afrika’daki Gine’yi bulduktan sonra gideceğim bu ülke hakkında mümkün olduğunca detaylı bilgi edinmeye çalıştım.
İSLÂM MEDENİYETİ 11. YILDA GİRMİŞ
Afrika kıt'ası bir bakıma İslâm dünyasının bilinmeyen yüzü. “Kara kıt'anın” “kara bahtlı” Müslümanları, İslâm dünyası ile kucaklaşmak için kendilerine uzanacak eli bekliyor. İHH Kurban 2008 organizasyonu kapsamında bu yılki Kurban Bayramını Gine Cumhuriyeti’nde geçirdik. Resmî adı, Gine (Guinea) Cumhuriyeti olan ülke, Batı Afrika’da yer alıyor. Gine, kuzeyden Gine - Bissau ve Senegal, kuzeydoğudan Mali, doğudan Fildişi Kıyısı, güneyden Liberya ve Sierra Leone, batıdan da Atlas Okyanusu’yla çevrili.
Yaptığımız araştırmalara göre Arap Müslümanlar, Afrika’ya İslâm medeniyetini 11. yüzyılda götürmüş. Bilâli Habeşi (r.a), Afrika kıt'asında dünyaya gelmiş, Peygamberimizin (asm) müezzini, önde gelen bir sahabe. Bilâli Habeşi (r.a), İslâm kültür tarihinde Kara Afrika’yı temsil eden bir simgedir. Müslümanların önemli teşebbüslerinden birisi de, bu noktadan hareketle, bütün İslâm tarihi boyunca, Kara Afrika’yı “Bilâllaştırma”ya çalışmak olmuştur. Yüzyıllarca bu büyük kıt'a, Müslüman’a Bilâli Habeşi gibi yüksek bir ideali hatırlatmıştır.
Uzun yüzyıllar Batı’nın hammadde tarlası olan Afrika’nın İslâmlaşmasına ve özellikle İslâmlaşma sürecinde tasavvufun etkileri inkâr edilemez bir gerçektir. Batılı düşünürler, “Hindistan, Endonezya ve zenci Afrika’nın büyük bölümünün, günlük hayatlarında İslâm’ın temel yükümlülüklerini yerine getiren sufî vaizlerin sürekli etkinliği sonucu İslâmlaştığı kesindir. Bu, mantıkî ya da hukukî olarak kılı kırk yarmalara başvurmadan, Allah‘a duyulan aşk ve güven, Peygamber ve ashabının sevgisi sayesindedir” görüşündedir. Yapılan tesbit, sufilerin İslâm’ın tebliğini, Kur’ânî tebliğ metotlarına uygun “kavl-i leyyin esasına” göre yaptıklarını gösterir.
Afrika’da İslâm’ın yayılışına sahne oluşunda, bazı önemli kilometre taşları vardır. İslâm dininin Afrika’ya girişinin İslâm’ın yayılışının ilk yıllarına, yani sahabelerin Habeşistan (Bugünkü Sudan toprakları) göçüne kadar dayanır. Bin beş yüz yıldır İslâm’ın Afrika’da yayıldığı gerçeğinden hareketle bu mirasa hep beraber sahip çıkılması gerekiyor. Peygamberimizin (asm) gıyabında cenaze namazını kıldığı Habeşistan Kralı Necaşi’yi unutmamalıyız...
İLK ÖNCE GÖNÜLLER FETHEDİLDİ...
Afrika’da İslâmiyet’in yayılışı askerî fetihlerden sonra gönüllerin manevî mimarları ehl-i tasavvuf sayesinde olmuştur. Bunlar içinde, ilk önce tasavvuf akımının devlet olma başarısını gösterebilmiş örneklerinden olan Murabıtlardır. 1056-1147 tarihleri arasında Afrika’da kurulan Murabitun Devleti, Afrika’nın İslâmlaşmasında önemli hizmetlerde bulunmuştur. Murabit; kelime olarak sınırlardaki ribatlarda İslâm’ı yaymak ve müdafaa etmek üzere canlarını fedaya hazır derviş anlamında kullanılmıştır. Ribat ise, dervişlerin Allah rızası için hudut boylarında kurduğu muhkem kalelerdir. Kuzey Afrika’da bulunan Berberilerin kurduğu bu devlet, dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru Sudan ve Sahra arasında yapılan, ticarette kervanlara, muhafızlık yapan kapalı sayılabilecek bir topluluktu. Berberi Senhace kabilesi reisi Yahya b. İbrahim, hacca gidip orada ruhen bir yükseldikten sonra, büyük bir sevk ve gayretle ülkesine döndü. Kendisine yardımcı olmak üzere Faslı âlim Abdullah bin Yasin’i halk arasında İslâm’ın güçlenmesi konusunda irşatta bulunması için dâvet etti. A. bin Yasin’in manevî önderliğinde Murabitun Devleti, 1056 yılında kurularak tarihteki yerini aldı. İlk kuruluş döneminde Murabıtlar, Sahranın aşağı taraflarına Nijer yahut Senegal nehri kıyısına veya Moritanya’nın sahil kesimlerinde Levrier Körfezi’ne kadar uzandılar. 91 yıl kadar iktidar mevkiinde kalan Murabitun Devleti, önceleri dini ıslâhat gayesiyle ortaya çıktı. Bu devletin merkezi Merakeş olup, Abbasi halifesine bağlıydı. Bayrak renkleri Abbasiler gibi siyahtı. Murabıtların, hidayetine vesile olduğu Afrika ülkelerinden biri de Gine’dir. Kuzey’den gelen Murabıtlar, yerli halkı birliğe dâvet etmişler, onlara candan bir yakınlık göstermişlerdir. Bu candan yakınlık binlerce yerlinin İslâmiyet’i kabul etmeleriyle sonuçlanmıştır. İslâmiyet Batı Afrika’daki yerli kralların istibdadına son vermiştir.
AFRİKA HİÇ
İHMAL EDİLMEDİ...
Tarık bin Ziyad’ın Mağrib ülkelerini fethini ve Cebeli Tarık Boğazı’ndan İspanya’ya geçtikten sonra askerlerin geriye dönüş umudunu ortadan kaldırmak için gemileri yaktırdığını bilmeyenimiz yoktur. Bu sefer sonrası Endülüs Emevi Devleti İspanya ve Kuzey Afrika’da önemli bir güç teşkil ederken, Murabıtlar da Afrika içlerinde aynı gaye ile hizmet etti. Bu yıllarda Müslümanların Avrupa’ya İslâm’ı götürürken Afrika’yı da ihmal etmediğini görüyoruz.
Bu coğrafyada ilkel bir dinî ve ilkel bir hayatı yaşayan Afrikalı siyahî insanlar arasında dil, renk ve ırk farkı gözetmeyen ve insanları eşit birer kul kabul eden İslâm hızla Afrika’da yayılır. İslâmiyet’le müşerref olan Gine’nin de İslâm ile tanışması aynı yüzyıla tekabül eder. İslâm’la tanışan Gine’de, 13. yüzyılın ortalarından itibaren Müslümanlar güçlenmeye başladılar ve Futa Calon adında bir İslâmî sultanlık kurdular. Bu sultanlık İslâmî hükümlere göre yönetiliyordu. Ancak Batı dünyası, Haçlı seferlerinden umduğu başarılı elde edemeyince Orta Doğu’da Osmanlı hakimiyeti güçlenip, Akdeniz bir Osmanlı gölü haline gelince Uzak Doğu’ya İpek ve Baharat yollarına yeni alternatifler aramaya başladı. Bu çerçevede Afrika kıt'asının en güneydeki noktası Ümit Burnu keşfedildi. Avrupalılar, Hindistan’a Uzak Doğu’ya deniz yolu ile giderken Afrika’yı da istilâ etmeye başladı. İlk başta deniz yoluyla Afrika kıyılarında başlayan bu istilâ daha sonra kıt'anın içlerine doğru yayıldı. Köle ticareti ile başlayan istilâ sömürge siyasetiyle devam etti. Ve bu sömürge siyasetinde Gine, Fransa’nın payına düştü....
FRANSIZCA’YA
FRANSIZ KALMAK....
Eski bir Fransız sömürgesi olan bu ülkede Fransızcanın resmî dil olduğunu ve bu lisanın konuşulduğunu öğrenince canım sıkıldı. Müslüman bir ülke olduğu için Arapçanın da yaygın bir şekilde konuşuluyor olabileceğini düşündüm. İlk başta yanıma bir Fransızca pratik konuşma kılavuzu ve sözlük almaya niyetlendimse de “Bir şekilde İngilizce ya da Arapça konuşan birileri karşıma çıkar” umuduyla Fransızcaya “Fransız kalmayı” tercih ettim. Şüphesiz bu tercihimde İHH temsilcisi yol arkadaşım Oğuzhan Olaş Bey’in hem Arapça hem de İngilizceyi iyi düzeyde biliyor olması etkili oldu. Kendim de İngilizceyi vasat düzeyde bildiğim için dil konusu fazla kafama takmadan yol hazırlıklarına başladım.
Atlas Okyanusu kenarında bir Batı Afrika ülkesi olan Gine’ye daha önce giden arkadaşların gözlemlerini okudum. Bu ülkede yerel yemeklerin çok farklı olduğunu öğrendikten sonra valizime konserve ve benzeri gıdaların yanı sıra uzun süre dayanabilecek ekmek vb. koydum. İlk yurt dışına çıkmanın heyecanı bir tarafa Afrika kıt'asına gidiyor olmak seyahat heyecanımı ikiye katlıyordu. Siyah tenli insanları hep sempatik bulmuşumdur ama içimde belli belirsiz bir tereddüt vardı. “Ne de olsa o insanlar beyazlar tarafından sömürüldükleri için onlara karşı öfke doludur” diye düşünüyordum. İçimi rahatlatan unsur ise gittiğimiz ülke halkının Müslüman olmasıydı. Tabi bir de İHH’nın bölgedeki çalışma ortağı Mus’ab B. Umeyr Vakfı’nın varlığı iyice beni rahatlatıyordu.
Yolculuğumuz 6 Aralık Cumartesi günü saat 15:40’te İstanbul’dan Fas’a kalkacak olan Royal Maroc Air (Fas) Havayolları uçağıyla başlayacaktı. İHH temsilcisi yol arkadaşlarım Oğuzhan Olaş Bey ve İHH Muş Temsilcisi Aydın Suna Bey ile Atatürk Havalimanı’nda buluştuk. Gümrük işlemlerimizi yaptırdıktan sonra uçağımızı beklemeye başladık. Yaklaşık 1 saatlik gecikmeyle uçağımız İstanbul’dan havalandı.
KAZABLANKA GEÇİŞ NOKTASI...
Batı Trakya, Yunanistan, İtalya’nın güneyi ve Cezayir-Tunus-Fas rotasını takip eden uçağımız Fas’ın Kazablanka şehrindeki 5. Muhammed Havaalanı’na yerel saatle 19:30 sıralarında indi. Havaalanının transit yolcu bölümü bizim gibi Afrika ülkelerine kurban çalışması için giden çeşitli vakıf ve derneklere mensup Türk yolcularla doluydu. Kendimizi Türkiye’de gibi hissettik. Faslı polisler bile bu kadar Türk yolcuyu bir arada görmenin şaşkınlığı içindeydi. Havaalanının bizim kültürümüze ters yapısı yüzünden güç belâ abdestlerimizi alıp, meydana serdiğimiz örtülerin üzerinde sırayla namazlarımızı eda ettik. Buradan Gine’ye gideceğimiz uçak yerel saatle 22:55’te kalkacaktı. Bu saate kadar transit yolcu bölümünde beklememiz gerekiyordu.
Dünyanın farklı bölgelerinden gelen Afrika yolcuları önce Fas’ın Kazablanka şehrine gidiyor buradan da Fas Havayolları ile diğer Afrika ülkelerine geçiyor. Yani Kazablanka Batı Afrika için bir geçiş noktası. 3-4 saat bekledikten Gine uçağına bindik ancak uçak bir türlü havalanmıyordu. Valizlerde bir karışıklık olduğu söylendi. Yaklaşık 2 saatlik bir rötarla uçağımız havalandı. Bekleme stresi ve yol yorgunluğu sebebiyle yarı uykulu geçen uçak yolculuğumuzun ardından 7 Aralık 2008 Pazar günü yerel saatle 04:30 sıralarında Gine’nin Başşehri Conakry (Konakri) Havalimanı’na indik.
GİNE’YE VİP SALONUNDAN GİRDİK,
AMA VALİZLERİMİZİ KAYBETTİK!
Uçağın merdivenlerinden indiğimizde gözlerimiz bizi bekleyecek olan arkadaşları aradı, sonunda ellerinde isimlerimizin yazılı olduğu pankartları taşıyan arkadaşları gördük. Yanlarında iki polis vardı. Bizi samimî ve güler yüzlü karşıladılar. Kısa bir hoş geldiniz muhabbetinden sonra bizi polisler eşliğinde VIP (Çok Önemli Kişi) salonuna aldılar. Yol arkadaşlarım Aydın Suna ve Oğuzhan Olaş ile bir süre salonda bekledikten sonra bagajlarımızla ilgili bir sorun olduğunu öğrendik. Fas’ta yaşanan kargaşada bizim valizler uçağa yüklenmemişti. Görevliye gerekli müracaatlarımızı yaptık. Valizlerin bir gün sonraki uçakla geleceği söylendi. Bayramın birinci günü bizim valizlerle ilgili arayıp soran olmadığı için bayramın ikinci günü yol arkadaşım Oğuzhan Bey ile erkenden kalkıp kaybolan valizlerimizin akıbetini öğrenmek üzere havaalanına gittik. Görevliler yerinde olmadığı için tekrar gelmek üzere otele döndük. Sonra da birkaç kez gelmemize rağmen valizlerimizi bulamadık gerekli raporları tutturduktan sonra aramaktan vazgeçtik. Türkiye’ye döndüğümüzde valizlerin Gine’ye ulaştığını öğrendik. İçinde şahsi eşyalarımızla birlikte Gineli kardeşlerimize götürdüğümüz hediyelerin yer aldığı valizim İstanbul’a döndükten 5 gün sonra geldi. Havaalanı yönetimi valizimi evime kadar getirme nezaketinde bulundu. Ancak bana ait olmayan bir kilitle kilitlendiği için valizi anahtarcıya götürüp açtırdım. Oğuzhan Bey’in valizinin akıbetinin ne olduğunu ise bilmiyorum.
AŞIRI GÜVENLİK TEDBİRLERİ
BİZİ TEDİRGİN ETTİ
Havaalanından saat 05:30 gibi kalacağımız otele doğru yola çıktık. Sabahın şafak vaktinde insanları sokakta görmek ilginçti. Gecekondu mahallesi tabiri buraları anlatmak için az kalır. Otele kadar bir polis bize eşlik etti. Giriş işlemlerimizi yaparken otel lobisinde Kaleşnikof silâhıyla bir polis bize bakıyordu. İşi o kadar abarttılar ki kalacağımız odanın kapısına kadar polisler geldi. Bu aşırı güvenlik tedbiri ve valizlerimizin kaybolmuş olması bizi inanılmaz derecede gerdi. Mus’ab B. Umeyr Vakfı Başkanı Dr. Ebubekir Kamara ve vakıf görevlisi Adem Bey, saat 12.00 gibi otele geleceklerini söyleyerek ayrıldılar. Saat 09.00’da otel görevlileri uyandırınca daha uyuyamadık. Saat 11.00 gibi arkadaşlarla birlikte kahvaltıda buluştuk. Kahvaltıda bulduğumuz haşlanmış patates ve yumurta ileriki günlerde de temel kahvaltılık yiyeceğimiz oldu.
|
20.12.2008
|
|
|
İki fasıl daha müzakerelere açıldı |
TÜRKİYE’NİN AB’ye katılım süreci çerçevesinde “Sermayenin Serbest Dolaşımı” ile “Bilgi Toplumu ve Medya” fasılları müzakerelere açıldı. Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın da hazır bulunduğu katılım konferansında, AB’yi Dönem Başkanı Fransa’nın AB’den Sorumlu Bakanı Bruno Le Maire ve AB Komisyonu Türkiye Masası Müdürü Jean Christophe Filori temsil etti. Fransa Dönem Başkanlığında açılış kriterleri karşılanarak harekete geçirilen bu iki fasılla birlikte, toplam 10 fasıl müzakerelere açılmış oldu. Brüksel / aa
|
20.12.2008
|
|
|
THY: Erivan’a sefer gündemimizde yok |
THY, Ermenistan’ın başkenti Erivan’a uçuş düzenlemenin gündemlerinde olmadığını bildirdi. THY Basın Müşavirliğinden yapılan yazılı açıklamada, bazı basın yayın organlarında THY’nin Erivan’a sefer düzenleyeceği konusunda haberler yer aldığı belirtildi. Açıklamada, ‘’büyüme hedefleri doğrultusunda çalışmalarını sürdüren THY’nin bu konuda alınmış bir kararı bulunmadığı gibi, konu Yönetim Kurulu’nun gündemine de gelmemiştir’’ denildi. İstanbul / aa
|
20.12.2008
|
|
|
Mahkeme, Danıştay için delil topluyor |
İSTANBUL 13. Ağır Ceza Mahkemesince, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi’ndeki salonda görülen “Ergenekon” davasının 29. duruşmasına dün devam edildi. Davanın önceki gugünkü duruşmasında Mahkeme Heyeti tutuklu sanıklardan Kemal Kerinçsiz’in talebi doğrultusunda, Danıştay saldırısında hayatını kaybeden Hakim Mustafa Yücel Özbilgin’in cenaze töreninde meydana geldiği iddia edilen olaylarla ilgili varsa ceraim evraklarının ve olaylara ilişkin görüntülerin istenmesi için Ankara Emniyet Müdürlüğüne yazı yazılmasını kararlaştırdı. İstanbul / aa
|
20.12.2008
|
|
|
Tek bir damla petrol harcamadan dünyayı dolaştı |
İsvİçrelİ mühendis Louis Palmer (36), “Solartaxi” adını verdiği güneş enerjisiyle çalışan aracıyla 3 Temmuz 2007’de çıktığı dünya turunu, “tek bir damla petrol harcamadan” tamamlayarak, bir ilki gerçekleştirdi.
“Güneş enerjisi tutkunu” Balmer, 1,5 yıl önce yola çıktığı İsviçre’nin Luzern şehrine, Batıdan Doğuya, dört kıtayı ve 40 kadar ülkeyi geçerek 53 bin 451 km yol katettikten sonra bugün öğle saatlerinde vardı. Doğu Avrupa, Orta Doğu, Hindistan, Yeni Zelanda, Avustralya, Güneydoğu Asya, Çin ve ABD’den sonra ülkesine ulaşmadan önce Fransa, İngiltere, İskandinavya ve Almanya üzerinden giden Palmer, İsviçre’den birçok mühendislik fakültesinin eseri olan aracıyla gelişinde, “Bir damla petrol harcamadan ilk dünya turumuzu tamamladık” diye konuştu. Cenevre / aa
|
20.12.2008
|
|
|
Palandöken’e sun'î kar yağdırılıyor |
Erzurum’da, Palandöken Kayak Merkezi’ne sun'î kar yağdırılıyor. Beklenen kar yağmayınca Palandöken Kayak Merkezi’nde suni kar yağdırma sistemi devreye sokuldu. Dedeman Hotel, yılbaşına az bir süre kalmasına rağmen Palandöken’de pistlere yeterli kar yağmayınca sun'î kar yağdırma sistemini devreye soktu. Ejder Tepesi altında, 800 metre uzunluğunda, 150 metre genişliğindeki 22. pist, tamamen sun'î karla kaplandı. Saatte yaklaşık 10 ton suyu kara dönüştüren Lenko makinesi ile pistlere yer yer 45 santimetreye ulaşan kar yağdırıldı. Bir saatte 5 santimetrelik kar yağdıran 3 adet lenko makinesi, yılbaşına kadar yoğun bir şekilde çalıştırılacak. Erzurum / aa
|
20.12.2008
|
|
|
Bebeğiniz için elinizi yıkayın |
Bebeklerİn bakımıyla ilgilenen kişilerin ellerini sık sık yıkamasının bebeği hastalıklardan koruyacağı bildirildi. Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rahmi Öz, hava değişimiyle birlikte hastalık yapan virüslerin çoğaldığını, bu virüslerin en çok, bağışıklık sistemi yeterince gelişmemiş çocukları ve bebekleri etkilediğini belirtti. Kışın solunum yolları ve gribal enfeksiyonlar başta olmak üzere çeşitli hastalıkların görülme sıklığının arttığını ifade eden Prof. Dr. Öz, çocukların en çok okul, kreş gibi kalabalık ortamlarda enfeksiyona yakalandığını söyledi. Bebeklerin daha hassas vücut yapısına sahip olduğunu belirten Öz, pek çok ailenin, bebeklerinin özellikle kışın çok sık hasta olmasından şikâyet ettiğini kaydetti.
|
20.12.2008
|
|
|
Deniz suyuna rüzgârla arıtma |
Çeşme ve Alaçatı belediyelerinin iş birliğinde rüzgâr enerjisi kullanılarak deniz suyundan içme suyu elde edileceği bildirildi. Çeşme Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu, şu an için ilçede susuzluk sorunu yaşamadıklarını, ancak ileride böyle bir sorunla karşılaşmamak için ‘’deniz suyundan rüzgâr enerjisi kullanarak tatlı su elde etme’’ projesi hazırladıklarını dile getirdi. Çeşme ilçesine bağlı Alaçatı Belediyesi iş birliğinde projenin ‘’yeterli yağmur yağmaması’’ durumunda hayata geçirileceğini kaydetti.
|
20.12.2008
|
|
|
Suçluya kitap okuma cezası |
Bİtlİs’te darp ve yaralama suçundan 3 ay 10 gün hapisle cezalandırılan zanlı, cezasını kitap okuyarak tamamlayacak.
Suat Kaya’nın (18) darp ve yaralama suçundan çarptırıldığı 3 ay 10 günlük hapis cezası, kitap okuma cezasına dönüştürüldü. Her gün Cumhuriyet Savcılığı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezi Şubesi’ne gelen Kaya, günde 4 saat kitap okuyor. İki ayda 7 kitap bitiren Kaya, okuduğu romanların özetini Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezi Şube Müdürü’ne anlatıyor. Bitlis Cumhuriyet Başsavcısı Oğuz Aydın, bu yasanın AB giriş sürecinde başlatılan bir uygulama olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu: ‘’Bu yasa basit suç işleyen kişiler için geçerlidir. Ağır suçlar için geçerli değildir. Bu yasa, ilk defa suç işleyen ve 1 ile 2 yıl arasında hapis cezası alan kişilere uygulanabilmektedir. AB’ye giriş sürecinde uygulamaya konulan bu yasa kapsamında, ceza alan kişiler kamu hizmetinde çalıştırılabilir, kitap okuma ve belirli yaştakiler için evden çıkmama cezaları verilebilir.’’ Bitlis / aa
|
20.12.2008
|
|
|
Orta Asyalı hacılar havalimanında perişan oldu |
UÇAK OLMADIĞI İÇİN ÜLKELERİNE GİDEMEYEN ORTA ASYALI HACILAR İKİ GÜN HAVALİMANINDA KONAKLADI.
Kutsal topraklardan ülkelerine dönüş yoluna geçen Orta Asyalı bir grup hacı, İstanbul’da mağdur oldu. Uçak olmadığı için ülkelerine gidemeyen çoğu yaşlı hacılar, iki gündür Atatürk Havalimanı’nda konaklıyor. Paraları bittiği için yiyecek sıkıntısı çeken hacılar, banklarda ve yerlerde sabahlıyor. Yaklaşık bir ay önce kutsal topraklara gittiklerini anlatan Kırgız ve Özbek hacılar, dönüş yolunda çektikleri çileyi anlattı. Havalimanında bekledikleri süre içinde çevredekilerin kendilerine yiyecek verdiğini belirten hacılar, her şeye rağmen hacı olmanın mutluluğunu yaşadıklarını dile getirdi. Bu arada, çoğu yaşlı olan hacıların sağlıksız şartlar sebebiyle hastalanıp, öksürdüğü gözlendi. İstanbul / cihan
|
20.12.2008
|
|
|
Su kullanımına göre orta gelirli ülkeyiz |
Türkİye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA)’nın su araştırmasına göre Türkiye, tarımda yüzde 75, endüstride yüzde 11, evlerde yüzde 14’lük tüketimle orta gelirli ülkeler arasında yer alıyor. Suyun hangi alanlarda ne miktarda tüketildiğine bakılarak ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin belirlenmeye çalışıldığı araştırma sonucuna göre, Türkiye’nin gelişmiş ülkeler statüsüne yükselebilmesi için tarımda mutlak su tasarrufu yapılması gerektiği belirtiliyor. Bunun için de geleneksel ve vahşi sulama sistemleri yerine damla sulamaya geçilmesi tavsiye ediliyor. Samsun / cihan
|
20.12.2008
|
|
|
Donan Murat Nehri yol oldu |
Muş’ta Murat Nehri’nin kısmen donmasını fırsat bilen bazı vatandaşlar, köylerine buz tutan nehrin üzerinden yürüyerek gidiyor. Doğu Anadolu Bölgesi’ni etkisi altına alan Sibirya’dan gelen soğuk hava akımı, Muş’tan geçen Murat Nehri’nin de kısmen donmasına sebep oldu. Muş merkeze bağlı Kıyıbaşı, Dumlusu, Göçmenler, Dilimli ve Akpınar köylerinde yaşayan vatandaşlar köylerine gitmek için köy yolu yerine, buz tutan nehir üzerinde yürümeyi tercih ediyor. Köylüler bu şekilde daha kısa sürede köylerine ulaşabildiklerini belirtiyor. Muş / aa
|
20.12.2008
|
|
|
Cami yangınlarına polis koruması |
İstanbul’un Anadolu yakasında son 20 gün içerisinde 18 caminin kundaklanmasının ardından camilerdeki güvenlik tedbirleri arttırıldı. Sancaktepe, Üsküdar, Kadıköy, Maltepe ve Pendik’te peş peşe camilerin kundaklanması polisi de harekete geçirdi. 3 caminin kundaklandığı Kadıköy’de polis yeni bir olayın önüne geçmek için işi sıkı tutuyor. Edinilen bilgiye göre; Kadıköy Emniyet Müdürü Veysel Tipioğlu’nun talimatıyla kamera sistemi bulunmayan ve güvenliği zayıf olan her camide resmî ve sivil bir polis memuru görevlendirildi. İkinci bir talimata kadar cami önlerinde görev yapacak olan memurlar şüpheli gördükleri kişileri takibe alıyor. Cemaat namaz kılarken görevli polislerde cami çevresinde dolaşarak güvenliği sağlıyor. Cami çıkışında karşılarında resmî polis gören bazı vatandaşlar uygulamadan memnun olduklarını söyledi. İstanbul / cihan
|
20.12.2008
|
|
|
Emeklilere dolandırıcılık uyarısı |
BazI sahtekârların emeklilere ulaşarak, ‘ölüm yardımı vereceğiz’ vaadiyle para topladığı ortaya çıktı. Mezardaki emeklinin maaşının çekilmesi haberleri tartışılmaya devam edilirken, ilginç bir gelişme daha yaşandı. Konuyla ilgili bir duyuru yapan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) son günlerde kendi adını kullanarak kimliği belirsiz bazı kişilerin emekli aylığı alan vatandaşların evlerine gittiği ve ‘ölüm yardımı vereceğiz’ vaadiyle para topladığını kaydetti. Kurum yaptığı duyuruda böyle bir uygulamalarının olmadığını vurguladı. Ankara / cihan
|
20.12.2008
|
|
|
Ali Babacan: Üyelikte kararlıyız |
DIŞİŞLERİ Bakanı Ali Babacan, ‘’Bizim AB’ye tam üyelik hedefimiz kesin bir hedeftir ve bu konudaki kararlılığımız tamdır’’ dedi.
Türk Sanayici ve İşadamları Derneğinin (TÜSİAD) ‘’TÜSİAD Bosphorus Prize for European Understanding-TÜSİAD Dış Politika Ödülü’’, Ankara Sheraton Otelinde düzenlenen törenle sahibini buldu. Ödül, İtalya Senatosu Başkan Yardımcısı Emma Bonino’ya verildi. Babacan, ödül töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin AB sürecinin toplumun her kesimini yakından ilgilendiren ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin hayatını az ya da çok değiştirecek bir süreç olduğuna işaret ederek, bugüne kadar AB sürecinde yaptıkları bütün çalışmaların, siyasî, ekonomik ve müktesebata uyumla ilgili reformların Türkiye’de hayat kalitesini yükselttiğini belirtti. Babacan, AB sürecinin, Türk insanının daha yüksek standartları yakalamasına katkı sağladığını ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin daha güçlü kılındığı bir süreç olduğunu, halkın da bu sürecin arkasında durduğunu kaydetti. Türkiye’de demokrasi derinleştikçe, temel hak ve özgürlükler konusunda ilerlemeler sağlandıkça bundan halkın istifade edeceğini ifade eden Babacan, Türkiye’nin bu süreçte kararlı adımlarla ileri gitmesi konusunda hükümetin kararlılığının tam olduğunu vurguladı. Babacan, bu süreci yavaşlatmak ve ağırdan almaktan hiç kimsenin, halkın da hükümetin de bir menfaatinin bulunmadığını kaydetti. Ankara / aa
|
20.12.2008
|
|
|
Beklentiler karşılanmadı |
TÜRKİYE-AB ilişkilerinde 2008, önceki yıllara kıyasla oldukça sakin geçerken, her iki tarafta da beklentileri karşılamaktan uzak kaldı.
AB, Türkiye’den reform çağrılarına sınırlı cevap alırken; Türkiye, müzakere sürecinin siyasi yaklaşımlara alet edilememesi umudunu yeni yıla sarkıttı.
AB tarafı, yılın ilk yarısını AKP’nin kapatılması talebiyle açılan davanın sonucunu beklemekle geçirirken, çıkacak kararın Avrupa Konseyinin hukuk ve demokrasi konularındaki danışma organı Venedik Komisyonunun ilkelerine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygun olmasını beklediğini, aksi halde Türkiye’nin AB sürecinin olumsuz etkileneceğini sık sık vurguladı. AB kurumları 28 Temmuzda uzun yaz tatiline girerken, AB Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Brüksel’de nöbetçi kalarak, Anayasa Mahkemesinin kararını bekledi. Fransa’nın AB’nin dümeninde oturduğu bir dönemde, en azından Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan çevrelerden gelmesi muhtemel baskıyı rafa kaldırması sebebiyle, mahkemenin AKP’yi kapatmamasını memnuniyetle karşılayan AB Komisyonu, “gelecekteki kazaları engellemek için” Türkiye’den bir an önce, Anayasa dahil, siyasi partilerin ve demokrasinin işleyişiyle ilgili tüm yazılı hukuku gözden geçirmesini istedi.
Öte yandan Türkiye’den siyasi reformlar başta olmak üzere son yıllarda yavaşlayan reform çabalarını hızlandırmasını talep eden AB, Türkiye’deki takvimin de çok uygun olmadığını fark ederek, sesini 29 Mart 2009’daki yerel seçimlerin ardından yükselteceğinin işaretlerini verdi.AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun genişleme komiseri Olli Rehn’le birlikte 10-12 Nisanda yaptığı Türkiye ziyareti, her iki tarafın beklentilerini en üst düzeyde paylaşabilmesi fırsatını sundu. TBMM Genel Kuruluna da hitap eden Barroso, daha fazla reform beklentisini dile getirerek, “AB üyeliği için kestirme yol yok” mesajını verdi.
|
20.12.2008
|
|
|
TÜRKİYE HEYECANSIZ BİR YIL GEÇİRDİ |
TÜRKİYE ise 2008’i AB sürecinde heyecansız bir yıl olarak geçirirken, 8. Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın deyimiyle “uzun ince yolda”, memnuniyet verici olmasa da göz ardı edilemeyecek mesafe aldı.
Türkiye’nin “Müzakere sürecine siyasî yaklaşmayın” talebi, gerçek karşılığını bu yıl da bulamadı. Limanların ve havaalanlarının Kıbrıs Rum kesiminin kullanımına açılmaması gerekçesiyle 2006 yılında müzakerelere konu 33 fasıldan 8’i AB tarafından dondurulan Türkiye, Fransa’nın üyelikle doğrudan ilgili 5 fasıldaki keyfi engellemesini aşamazken, Kıbrıs Rum kesimi, tek yanlı taviz beklentisiyle en az 2 faslı daha tıkadı. Fransa’nın keyfi engellediği 5 fasıldan birinin AB’nin resmen dondurduğu 8 fasıl arasında bulunması sebebiyle, Türkiye’nin mevcut şartlarda en az 14 fasılda ilerlemesi kısıtlanmış oldu. Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, tarama sürecinin ardından geçen iki yılda AB’nin 10 fasılda tarama sonu raporlarını dahi hazırlayamamasını Brüksel’deki temaslarında sürekli gündeme getirerek, AB’nin müzakerelerle ilgili kendi ödevini yapmaktaki başarısızlığını kayıtlara geçirdi. Babacan, ayrıca AB’de her dönem başkanının 2 fasılda müzakereleri başlatmasının adeta gelenek halini aldığına ve “gizli bir anlaşma” izlenimi uyandırdığına dikkatleri çekti.
AB Komisyonunun üyelik hazırlıklarında Türkiye’nin son 1 yıldaki performansını değerlendirdiği 5 Kasımdaki İlerleme Raporunda, sivil anayasa çalışmalarının sonuç vermemesi eleştirilerek demokrasi ve insan haklarını güçlendirecek reformlar yapılması istendi. Brüksel / aa
|
20.12.2008
|
|
|
GENELKURMAY: ÖZÜR DİLEMEK ZARAR VERİR |
GENELKURMAY Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı’ndaki haftalık basın bilgilendirme toplantısında ‘’Ermenilerden özür dileme kampanyası’’ ile ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığının görüşünün sorulması üzerine, ‘’Bizim burada görüşümüz, yapılanları kesinlikle doğru bulmuyoruz. Özür dileme yanlış olduğu kadar zarar verici sonuçlar da doğurabilecek bir davranıştır’’ dedi. Ankara / aa
|
20.12.2008
|
|
|
Toptan da özür dilemeye karşı |
TBMM Başkanı Köksal Toptan, Türkiye’nin geçmişinde utanılacak bir şeyin olmadığını belirterek, ‘’Bu kampanyayı doğru bulmuyorum. Bir kafa karışıklığına neden olur’’ dedi.
Toptan, Türk Hava Yolları’nın tarifeli uçağıyla Ankara’dan İstanbul’a gelişinde Atatürk Havalimanı’nda basın mensuplarının ‘’Ermenilerden özür dileme kampanyası’’na ilişkin sorularını cevapladı. Kampanyayı nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Köksal Toptan, ‘’Bu kampanyayı doğru bulmuyorum. Bir kafa karışıklığına neden olur’’ dedi. Türkiye’nin özellikle 2005 yılından bu yana sergilediği bir devlet politikası bulunduğunu ifade eden Toptan, şunları kaydetti: ‘’Bu politika bana göre herkesin makul karşılaması gereken bir politikadır. Orada Türkiye, bu konunun siyasî tartışmaların dışında, tarihçilerin işi olduğu esasını dile getiriyor. Türkiye bir öneride bulunuyor ve diyor ki bu konuda gerekiyorsa ilgi duyan herkesin katılabileceği ortak bir tarih komisyonu kurulsun. Bu komisyon iddia edilen olayları araştırsın. Bizim Türkiye olarak geçmişimizden utanmamızı gerektirecek hiçbir şey olmadığına inanıyoruz. Ama ne kadar iddia varsa biz bütün belgeleri ortaya koymaya hazırız. Bütün imkânlarımızı seferber etmeye hazırız. Bunlar araştırılıp, incelensin ama bu işi tarihçiler yapsın deniyor...
Bir kısım aydınlarımızın bu özür bildirisi, şimdiye kadar ortaya konulan iddiaların gerçek olmuş gibi bir varsayıma dayanması bakımından bana göre yanlıştır. Bu bildiriye imza atan arkadaşlarımız Türkiye’yi önce mahkûm ediyorlar, ondan sonra da bu mahkûmiyet nedeniyle özür diliyorlar, bu haksızlıktır.’’ İstanbul / aa
|
20.12.2008
|
|
|
AKP’yi bırakan Durak, MHP ile görüşüyor |
AKP'DEN bir süre önce istifa eden Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak, adaylık için MHP’lilerle temasta olduğunu açıkladı.
Durak, yaptığı açıklamada, adaylığı konusunda yeni bir durumun olmadığını belirterek, ‘’ancak, adaylık için MHP’lilerle temasım doğru’’ dedi. Durak, şöyle konuştu: ‘’MHP’lilerin şahsıma güvenmeleri ve olumlu değerlendirme yapıyor olmalarından dolayı mutluyum. Adanalılara zaten sözüm var; ‘eğer beni çoğunlukla istiyorlarsa bir dönem daha hizmet etmekten şeref duyacağım’ demiştim. Kamuoyunda yapılan bütün araştırmalar Adana halkının büyük çoğunlukla büyükşehir belediye başkanı olmamı istediğini açıkça göstermektedir. Bir siyasî parti olarak MHP de benim için ilkelerinin kendi görüşümle ölçüştüğü bir partidir. Ancak bugün için vermiş olduğum bir karar yok.’’ Adana / aa
|
20.12.2008
|
|
|
Elkatmış: JİTEM’in varlığı tartışılsın |
SUSURLUK Araştırma Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, bugün Ergenekon dâvâsından yargılanan bazı üst düzey komutanlarının JİTEM ile bağlantılı olmasının tesadüf olmadığına söyledi.
Türkiye’deki çoğu faili meçhul cinayetlerin ve bazı terör olaylarının arkasında JİTEM’in olduğunun altını çizen Elkatmış, “Varlığı resmî olmayan, ama eylemleri olan JİTEM’in araştırılmasını istediklerini kaydetti.
3 Kasım 1996 günü meydana gelen Susurluk kazasının ardından ortaya çıkan derin bağlantıları ortaya çıkarmak üzere TBMM’de kurulan Meclis Araştırma Komisyonunun başkanlığını yapan Elkatmış, Ergenekon operasyonu dâvâsında ortaya çıkan bağlantılarla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Susurluk olayını araştırırken, karşılarına çıkan şahıs, kurum ve bağlantıların hemen aynısının Ergenekon terör örgütü yapılanmasında da görüldüğünü kaydeden Elkatmış, “Aslında bugün ortaya çıkan yapıyı Susurluk’ta gördük. En azından bunun mantığını çözdük. Meselâ, birçok olayın faili ve bu yapının kurucusu olarak gösterilen Veli Küçük, Sami Hoştan Susurluk’ta da vardı. Yine Cem Ersever, Tarık Ümit ve Eşref Bitlis olayı da bunlarla bağlantılıydı. Aynı şekilde JİTEM’cilerin karıştığını tesbit ettiğimiz olayların aynısı bugün de karşımıza çıkmış bulunuyor” dedi.
HER TAŞIN ALTINDAN JİTEM ÇIKIYORDU
Susurluk olayını araştırırken birçok illegal yapının yanı sıra bazı derin bağlantılara da ulaştıklarını belirten Elkatmış, bunların en önemlisinin ise JİTEM’cilerin karıştığı cinayetlerle terör örgütlerinin derin devlet ile olan bağlantılarının olduğunu söyledi. Elkatmış, Türkiye’de son 30 yılda meydana gelen olayların çoğunun altında JİTEM’in parmağının olduğunu ileri sürdü. Bunun Ergenekon dâvâsının delilleri arasında da olduğuna dikkat çeken Elkatmış, Ergenekon’un tam olarak aydınlatılması için bu kurumun çok iyi araştırılması gerektiğinin altını çizgi. Elkatmış, şöyle konuştu:
“JİTEM’in mutlaka çok detaylı bir şekilde ele alınması lâzım. Çünkü birçok olayın içinde bu teşkilât var. Meselâ Güneydoğu’daki olaylardan yüzde 90’nın arkasında JİTEM var. Failî meçhullerin çoğu onların bölgesinde yaşandı, yaşanıyor. Bunun için de özellikle Güneydoğu’daki olayların çok iyi bir araştırma konusu yapılması lâzım.”
|
20.12.2008
|
|
|
Elkatmış: JİTEM’in varlığı tartışılsın |
SUSURLUK Araştırma Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, bugün Ergenekon dâvâsından yargılanan bazı üst düzey komutanlarının JİTEM ile bağlantılı olmasının tesadüf olmadığına söyledi.
Türkiye’deki çoğu faili meçhul cinayetlerin ve bazı terör olaylarının arkasında JİTEM’in olduğunun altını çizen Elkatmış, “Varlığı resmî olmayan, ama eylemleri olan JİTEM’in araştırılmasını istediklerini kaydetti.
3 Kasım 1996 günü meydana gelen Susurluk kazasının ardından ortaya çıkan derin bağlantıları ortaya çıkarmak üzere TBMM’de kurulan Meclis Araştırma Komisyonunun başkanlığını yapan Elkatmış, Ergenekon operasyonu dâvâsında ortaya çıkan bağlantılarla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Susurluk olayını araştırırken, karşılarına çıkan şahıs, kurum ve bağlantıların hemen aynısının Ergenekon terör örgütü yapılanmasında da görüldüğünü kaydeden Elkatmış, “Aslında bugün ortaya çıkan yapıyı Susurluk’ta gördük. En azından bunun mantığını çözdük. Meselâ, birçok olayın faili ve bu yapının kurucusu olarak gösterilen Veli Küçük, Sami Hoştan Susurluk’ta da vardı. Yine Cem Ersever, Tarık Ümit ve Eşref Bitlis olayı da bunlarla bağlantılıydı. Aynı şekilde JİTEM’cilerin karıştığını tesbit ettiğimiz olayların aynısı bugün de karşımıza çıkmış bulunuyor” dedi.
HER TAŞIN ALTINDAN JİTEM ÇIKIYORDU
Susurluk olayını araştırırken birçok illegal yapının yanı sıra bazı derin bağlantılara da ulaştıklarını belirten Elkatmış, bunların en önemlisinin ise JİTEM’cilerin karıştığı cinayetlerle terör örgütlerinin derin devlet ile olan bağlantılarının olduğunu söyledi. Elkatmış, Türkiye’de son 30 yılda meydana gelen olayların çoğunun altında JİTEM’in parmağının olduğunu ileri sürdü. Bunun Ergenekon dâvâsının delilleri arasında da olduğuna dikkat çeken Elkatmış, Ergenekon’un tam olarak aydınlatılması için bu kurumun çok iyi araştırılması gerektiğinin altını çizgi. Elkatmış, şöyle konuştu:
“JİTEM’in mutlaka çok detaylı bir şekilde ele alınması lâzım. Çünkü birçok olayın içinde bu teşkilât var. Meselâ Güneydoğu’daki olaylardan yüzde 90’nın arkasında JİTEM var. Failî meçhullerin çoğu onların bölgesinde yaşandı, yaşanıyor. Bunun için de özellikle Güneydoğu’daki olayların çok iyi bir araştırma konusu yapılması lâzım.”
EŞREF BİTLİS’İ JİTEM Mİ ÖLDÜRDÜ?
TÜRKİYE'DE JİTEM’in varlığının yıllarca tartışıldığını belirten Elkatmış, başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: “Bunu Jandarma Genel Komutanlığı’ndan istedik. Dönemin Jandarma Genel Komutanı olan Teoman Koman’dan bir yazı geldi. ‘JİTEM diye bir kurum yok’ diye. Ama icraatlarıyla böyle bir kurum var. Cem Ersever, Veli Küçük bunların başında. Biz de onu şöyle formüle ettik: ‘Varlığı resmî olmayan, ama eylemleri olan JİTEM araştırılmalıdır’ dedik.” Ersever ve Eşref Bitlis Paşanın öldürülmesinin de JİTEM’in işi olduğu konusunda ciddî şüphelerinin olduğunu iddia eden Elkatmış, Sapanca-Düzce ve Sakarya üçgenindeki olaylarda da JİTEM’in parmağının olduğunu düşünüyor. Ankara / cihan
|
20.12.2008
|
|
|
|