Polis, devlet ve şiddet kullanımı
Bugün tüm dünyada şiddet devletin tekelindedir.
Devlet yurttaşının bedeni üzerinde çok geniş yetkilere sahiptir.
Özgürlüğünü kısıtlamaktan, kimi ülkelerde yaşam hakkına son vermeye kadar uzanan geniş bir yetkidir bu.
Devlet, bunu sadece kaba güç vasıtasıyla kullanmaz.
Yurttaşların da devletin bu hakkını meşru kabul etmesi gerekir.
Burada da ideoloji devreye girer.
Toprak, ortak geçmiş, toprak uğruna ölenler yüceltilerek... Ortak inanç kutsanarak sağlanır bu.
İnsanlık geliştikçe, refah arttıkça, eğitim düzeyi geliştikçe, devletin bu yetkisi sorgulanır, kimi zaman da kısıtlanır oldu.
Mesela dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde ölüm cezası kaldırıldı, işkence ve kötü muamele suç kabul edildi. Ancak bir gerçek değişmedi, o da şiddettin devletin tekelinde olması.
Bu güç artık sınırsız değil, dedik.
Bunu hukuk kadar, yurttaşların devlet gücünü sınırlama çabası da belirliyor.
Yunanistan’da son yaşanan olaylar, iki ülkenin yurttaşlarının devletin şiddet yetkisini kullanmasına bakışını ortaya koyuyor.
Türkiye’de halk, gerek devlet baba imajı, gerekse yıllardır sürüp giden terör olayları nedeniyle, kendi başlarına gelmedikçe devletin şiddet kullanma biçimini sorgulamıyor.
Devlet baba imajı, ‘ne yapsa doğrudur ve yerindedir’ inancını besliyor.
Eğer bir genç, cezaevinde işkence sonucu ölürse, yani devlet yurttaşına verdiği en temel sözü çiğneyip yaşam hakkını ihlal ettiğinde bile, toplumsal vicdanda büyük bir yara açılmıyor.
Bunda “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” gibi bir atasözü bulup kullanıyor olmamızın da rolü olabilir elbette.
Yunanistan halkı ise devletin şiddet tekelini kötüye kullanmasına çok sert bir tepki gösteriyor.
Sokaklardaki görüntüler sizi rahatsız ediyor olabilir ama yapılan sonuçta yurttaşların yaşam haklarına saygı gösterilmesi talebinden başka bir şey değildir.
Ve bu talep hiç ummadığınız bir ortamda sizin veya çocuklarınızın hayatını kurtarabilir.
Sabah, 10 Aralık 2008
|
Ergun Babahan
11.12.2008
|
|
AK Parti eliyle imtiyazlı ortaklık
KİM ne derse desin, AK Parti hükümeti başdöndürücü ve dostun-düşmanın gıpta damarını tahrik eden reform gündemini 2005’ten bu yana terk etmiş bulunuyor.
22 Temmuz seçimlerinin ardından beklenen II. reform hamlesi gelmediği gibi, görünen Türkiye’yi değiştirme iddiasının tamamen kaybolmak üzere oluşu. Şimdi önümüzde bir milat daha var, o da mahallî seçimler. AK Parti’yi Türkiye’yi değiştirecek diye destekleyenler mahallî seçimler neticelenene kadar bekleyecek, seçimlerden sonra reform gündemine dönülürse ne âlâ, dönülmezse iktidarın hızla erimeye başlayacağı bir döneme gireceğiz gibi görünüyor.
Brüksel’de bir süredir Türkiye’nin üyeliğini destekleyen çevreler ciddi bir tehlikeye işaret ediyor: 45 yıldan sonra AB ile müzakereleri başlatarak büyük bir rüyayı gerçekleştirme yolunda dev bir adım atan AK Parti acaba imtiyazlı ortaklığa giden yolu mu döşüyor? Üyeliği Türkiye’ye fazla görenler imtiyazlı ortaklığın da muhakkak müzakereler yoluyla gerçekleşmesini istiyor. Merkel gibi liderlerin müzakerelerin devam etmesine ses çıkarmamasının tek sebebi bu, yani müzakerelerin illa da üyelikle neticelenmesi gerekmiyor.
Bu iddia sahiplerine göre AK Parti tam da Türkiye’nin üyeliğine muhalefet edenlerin istediği kıvama geldi. Reform iştahını kaybetti ama bir yandan gönülsüz de olsa müzakereleri yürütüyor. Nefesi erken tükenen iktidarın AB maratonunu koşmaya hiç niyeti yok. Dolayısıyla Gümrük Birliği’nin üzerine bir iki artı ayrıcalık konursa daha fazla fedakârlık yapmak istemeyen Türkiye imtiyazlı ortaklığı pekâlâ kabul edebilir.
Bu teze “acaba olabilir mi?” diye kulak kabarttıracak birtakım karineler de mevcut. AB üyelik müzakereleri son derece zor bir süreç. Aday ülkeler genelde müzakerelerin sonuna doğru yorulurken, kısa süre öncesine kadar “sessiz devrim” yapan bir hükümet olarak nitelendirilen AK Parti’nin daha işin başında takati kalmamış gibi görünüyor. Müzakerelerin başladığı 3 Ekim 2005’ten bu yana “Brüksel’i şaşırtacak” herhangi bir reform hamlesine rastlanmadığı gibi bazı alanlarda geriye dönüş intibaı veren gelişmeler yaşanıyor. En “devrimci” hükümetin bile enerjisinin birkaç yılda tükendiği bir Türkiye’nin AB’ye üye olması mümkün değil.
17 Aralık 2004 kararlarında zaten üyelik olmadığı takdirde Türkiye ile mümkün olan en kuvvetli bağların kurulacağı kararlaştırılmıştı. Müzakereler sürdürülür, Türkiye’den alınabilecekler alınır ama yolun sonu üyelik yerine başka bir yere çıkar. Şu an Rum Kesimi ve Fransa yüzünden 14-15 fasıl zaten donmuş durumda, Ankara pek bir şey yapmadığı için 2009 içerisinde hem müzakerelere açılacak hazır fasıl kalmayacak hem de Brüksel söz verdiği gibi 2009’da limanlar meselesine tekrar bakmak zorunda kalacak. Bu hesabı yapan Avrupalılara göre kendilerinin pek bir şey yapmasına da gerek kalmayacak. Yani “ahde vefasızlık” söz konusu olmayacak.
Brüksel’de görüştüğümüz Dışişleri Bakanı Ali Babacan bütün bu iddiaları net bir şekilde reddederken, mahallî seçimlere kadar Meclis’in takvimi dolayısıyla pek bir şey beklemenin doğru olmayacağını ama seçimlerden sonra bir hareketlenme beklediğini söyledi. Bu hareketlenme gerçekleşmezse imtiyazlı ortaklık senaryoları daha fazla konuşulacak.
8 Aralık 2008
|
Selçuk Gültaşlı
11.12.2008
|
|
Kurban kesim tartışması bitmeli artık!
HERSENE Kurban Bayramı gelince sevimsiz birtartışma başlar. Bilen ve bilmeyen herkes de karışır ve herkafadan bir ses çıkar...
Bitmeyen mesele kurbanın nerelerde ve nasıl kesileceği...
Bu konu üzerinde lüzumsuz tartışmaları devam ettirmek yerine, köklü ve gerçekçi çözüm getirmek lazım. Bu da o kadar zor bir şey değil. Diyanet İşleri Baş kanlığı’nın danışmanlığında, bütün il ve büyük nüfuslu ilçe belediyelerinin uygu- layacağı standart projeler geliştirilip uy- gulamaya konulmalıdır. Her belediyenin kendi bildiğine göre değil, yurdun her ta- rafında benzer tatbikat olmalı. Merkezî iktidarı ve belediyelerin büyük bir kısmını elinde tutan AK Parti, bu hassas konuya ciddi şekilde el atabilir.
Hem hayvan barınakları için, hem de kesim yerleri için ülke geneline göre bir planlama rahatlıkla yapılabilir. Böylece lüzumlu-lüzumsuz eleştirilerin de önü kesilmiş olur. Her yıl belediyelerin kurdurduğu derme çatma barınaklar yeri ne, hem hayvanların perişan olmayacak biçimde on-on beş gün süre ile barındırı lacağı bir yer, hem de o hayvanların bakı mı ve koruması ile görevli insanların in sanca kalabileceği bir ortam sağlanabilir. Bu öyle çok para gerektirecek bir şey de değildir.
Kesim meselesine gelince; her şeyden evvel, mevcut kombine tesislerinden da ha fazla yararlanılması için, iyi bir iş birli ği ve planlama yapılmalıdır. Özellikle ve kalet yolu ile kurban kestiren hayır ku rumlarının yararlanacağı kombine tesis leri, daha iyi hizmet verebilir. Kurumla rın vereceği isim ve adreslere göre, kur ban etleri kesilip ambalajlanarak, yerin de teslim veya adrese teslim sistemi ile, modern ve hijyenik şartlar da mesele hal ledilebilir.
Belediyelerin tanzim edeceği kesim yerleri de, keşmekeşi, görüntü kirliliğini önleyecek biçimde ve elbette hijyenik şartlara tam manasıyla uygun standart ta olmalı. Tanzim edilen yerler, her sene kullanılabilecek uygunlukta olmalı. Pra tik bir bakımla devreye alınabilmeli. Bü tün bunlar belediyelerin altından kalka mayacağı şeyler değil. Gözde büyütüle cek bir iş de değil. Yeter ki ciddiyetle ve sorumlulukla meseleye yaklaşılsın... Böy lece her sene tekrarlanan nahoş manza ralar ortadan kalkmış olur, gereksiz tar tışmalara da fırsat verilmemiş olur. Av rupa Birliği ile bütünleşme yolundaki Türkiye, bu kadarcık işi başarmalıdır ar tık!.. Hem vatandaşlarının kurban ibade tini ifa etmesine kolaylık sağlanmalı, hem de içeride hem de dı şa rıda, kurba na şaşı bakan çevrelerin eline malzeme verilmemelidir. Bu iş o kadar zor mu Al lah aşkına!..
Türkiye, 10 Aralık 2008
|
İsmail Kapan
11.12.2008
|
|
Adaya değil, mazot ve gübre fiyatına bakılıyor
BAYRAM tatili öncesi, önemli kamuoyu araştırma şirketlerinden birinin sahibiyle sohbet ederken bir konuya dikkat çekmişti.
Aylardır sahadalar ve seçmen eğilimlerini en yakından görme imkanına sahipler.
Özetle “AK Parti seçmeni ekonomik göstergeleri çok önemsiyor. Tercihlerinde birinci öncelik ekonomi. Etkisi derinleşecek bir ekonomik kriz , yerel seçimlerde AK Parti’ye sıkıntı çıkarır” demişti.
Bayram vesilesiyle geldiğim Mersin’de de bu tespiti doğrular işaretler aldım. Köyde yaşayanlar bile güncel gelişmelere hakimler. İki önemli gündemleri var: Mazot ve gübre fiyatları. Bölge halkının en büyük gideri bu iki kalem olunca tercihlerini de mazot ve gübre fiyatları belirliyor. Tarım kesiminde ciddi bir memnuniyetsizlik var. Hatta sizi şaşırtan analizler bile yapabiliyorlar. “Petrol 110 dolar dan 40 dolara geriledi. 4 yıl önceki fiyatta. O zaman mazot 1 milyonun az üstündeydi.
Petrol şimdi de 40 dolar ama mazot 2,5 benzin 3 milyona yakın. Dünyada fiyatlar artıyor o yüzden bizde de yüksek açıklaması doğru değil.” Akdeniz sahilinden oy almak isteyen bir partinin mazot fiyatlarına makul bir açıklama getirmesi gerekiyor.
Bugün, 10 Aralık 2008
|
Adem Yavuz Arslan
11.12.2008
|