Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 08 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Onlar kendi içlerinden bir peygamber gelmesine şaştılar. kâfirler dediler ki: “Bu ancak yalancı bir sihirbazdır.”

Sâd Sûresi 4

08.12.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Şu dört kelime sözlerin en üstünüdür. Önce hangisine başlarsan başla. Bunlar, "Sübhanallah, Elhamdülillah ve Lâilâheillallahu Vallâhüekber."

Câmiü'sSağîr, c: 1, no: 529

08.12.2007


Tesettür, Risâle-i Nur’un ehemmiyetli bir şiârıdır

[Medar-ı ibret ve

hayret bir hadisedir]

Risâle-i Nur’un erkân-ı mühimmesinden bir zât yazıyor ki: “Adapazarı zelzelesinin aynı gününde, zelzeleden birkaç saat evvel, umumî ve herkese göstermek için, bir büyük tiyatro teşekkülüyle ve oyuncu kızlardan dört güzelini çırıl çıplak olarak âlâyişle çarşı ve pazarda gezdirerek, o câzibedarlara kapılan tiyatro binasında toplanan bin kişiden fazla seyirciler, oyun başlarken, birdenbire arz, kemal-i hiddet ve gayz ile onların hayasız yüzlerini dehşetli tokatladı, mahvedip zîr ü zeber etti. Ve o binayı hâk ile yeksan eyledi.”

Ben, dünyanın bu nevî hâdiselerinden iki senedir hiç haberim yoktu, bakmıyordum. Fakat bugünlerde hem Hüsrev ve hem kahraman Çelebi zelzeleden haber vermeleri ve Hüsrev ve rüfekasının kanaatiyle, Isparta’nın gürültülü zelzelesi karşısında Risâle-i Nur’u kuvvetli bir kalkan bulmasıyla hiçbir zarar vermemesi ve Risâle-i Nur’a muarız bir hocanın bütün hâsılatını mahveden dolu, o muârıza has kalması, başkasına ilişmemesi bir derece kanaat verir ki, ekser vilâyetlere giren ve Adapazar’a girmeyen Risale-i Nur’un ehemmiyetli bir esası olan tesettür şiârını bu derece açık ihanetiyle, Risâle-i Nur, onların yardımlarına koşmamış diye, yalnız bu hadiseye baktım.

Kastamonu Lâhikası, s. 203-204

***

Bin üç yüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon Müslümanların kudsî bir düstur-u hayat-ı içtimâîsi ve üç yüz elli bin tefsirin mânâlarının ittifaklarına iktidâen ve bin üç yüz elli senede geçmiş ecdatlarımızın itikadlarına ittibâen tesettür hakkındaki bir âyet-i kerimeyi tefsir eden bir adamı itham eden, elbette zemin yüzünde adalet varsa, bu ithamı şiddetle reddeder ve o ithama göre hüküm verilse nakz ve reddedecek.

Emirdağ Lâhikası, s. 361

Lügatçe:

erkân-ı mühimme: Mühim rükünler, önemli esaslar.

âlâyiş: Gösteriş, şaşaa

arz: Yer, dünya.

kemal-i hiddet ve gayz: Tam bir hiddet ve öfke.

zîr ü zeber: Paramparça, altüst.

hâk ile yeksan: Yerle bir.

rüfeka: Arkadaşlar.

şiâr (ç. şeâir): Prensip, nişan, ayırt edici iyi âdet.

düstur-u hayat-ı içtimâî: Sosyal hayat düsturu.

iktidâen: Tâbi olarak, uyarak.

ittibâen: Bağlanarak, uyarak.

nakz: Bozmak.

08.12.2007


Hazırlan âhirete

Hayatın zorlukları bıraksa da çaresiz.

Sabırlı olmalısın hayat geçmez çilesiz.

Tekemmül edeceksin tüm bunlarla şüphesiz.

Sabır ve metanetle hazırlan Ahirete.

Kur’ân rehber olursa hiç düşmezsin yanlışa.

Herkesi teşvik edin iyilikte yarışa.

Kin ve nefreti atıp dâvet edin barışa.

Kur’ân’ı yaşayarak hazırlan Ahirete.

Helâl yoldan kazansan malı, mülkü, serveti.

Rahmeti düşünerek çekersin her zahmeti.

Zorluklar karşısında bozmazsın metaneti.

Her zaman şükrederek hazırlan Ahirete.

Genç olduğun zamanlar hissiyât önde gider.

Aklını başına al, ahiret olur heder.

Salih ihtiyar gibi yaşarsan kalmaz keder.

Ölmeden önce ölüp hazırlan Ahirete.

Kötümser olmayın hiç, iyimser ol her zaman.

Gerçek mürşidin olsun peygamberin ve Kur’ân.

Sünnet-i seniyyeden taviz verme hiçbir an.

Takva dairesinde hazırlan Ahirete.

Yıllarca hasta olsan haline şükredersin.

Aylarca hasta yatsan haline hamdedersin.

Gelen her musibete daima sabredersin.

Şikâyet etmeyerek hazırlan Ahirete.

Hasta halinde bile düşünürsün hizmeti.

Başkasının ardından hiç etmezsin gıybeti.

Su-i zan etmezsin hiç bozma iyi niyeti.

Azimetten sapma hiç, hazırlan Ahirete.

İnandığın dâvâdan çeviremez hiçbir şey.

Hapishaneyi bile mekân tutarsın epey.

Numune-i imtisal herkes için ağabey.

Haktan sapmayarak hazırlan Ahirete.

Ölüm bir gölge gibi takip eder peşini.

Azrail geldiğinde sormaz sana işini.

Geride bırakırsın evlâdını, eşini.

Ölüm gelmeden önce hazırlan Ahirete.

Terhis tezkeresidir diye baksan ölüme.

Hayatın yumağını çevirme kör düğüme.

Hep Haktan yana olup yaklaşmazsın zulüme.

Takva dairesinde hazırlan Ahirete.

Ruhunu kabzetmeye geliverir Azrail.

Kelime-i tevhidi söyler ise kalp ve dil.

Yağdan kıl çeker gibi ruhun çıkar bunu bil.

Nasıl yaşarsan öyle gidersin Ahirete.

Ruhunu teslim edip kalırsın yapayalnız.

Bedenin buz gibidir sanki donmuş kanınız.

Çaresizlik içinde çaredir imanınız.

Ahiret inancıyla hazırlan Ahirete.

Kader konuştuğunda elbette susar beşer.

Baki kalan kubbede bıraktıysan bir eser.

Seninle kabre girer yaptığın hayır ve şer.

Yaptığın amellerle gidersin Ahirete.

Allah rahmet eylesin diye ederler duâ.

Ruhun için okurlar Yasin, ihlâs, Fatiha.

Kabirde ve mahşerde Rabbim düşürmez dara.

El Mevtü Hakkun der ki; hazırlan Ahirete.

İşlediğin günahın hiç yoktur gerekçesi.

Salih amel ve takva kurtuluş reçetesi.

İşte o zaman olur kabrin Cennet bahçesi

Ebedî hayat için hazırlan Ahirete.

Mehmet KOVANCI

08.12.2007


BİR KISSA, BİN HİSSE

Hz. Muaviye (ra) zamanında Kuzey Afrika Valiliği yapmış ve Tunus’ta Kayrevan şehrini inşâ etmiş olan meşhur mücahit Ukbe b. Nafi, Yezid’in halifeliğinin ilk yıllarında, 682 yılında, ikinci defa Kuzey Afrika valiliğine tayin edildi.

Hazret-i Ukbe, Kayrevan’a varır varmaz ordusunu toparlayıp Müslümanlarla sürekli savaş halinde olan Bizanslılarla şiddetli çarpışmalara girişti.

Ardından cihat harekâtını kesintisiz sürdüren Ukbe, batıya doğru ilerleyerek Tanca civarında Atlas Okyanusu’na dayandı.

Atlas Okyanusunda karanın bittiğini gören Ukbe, burada şu meşhur sözünü söyledi:

“Ya Rabbi! Eğer önüme şu deniz çıkmasaydı, senin yolunda cihatta ileri gitmekten beni hiçbir şey alıkoyamazdı!”

Ukbe Hazretleri, karanın bittiği yerden geri döndü.

Bizanslılar ve yardımcıları olan Berberîler, ondan korkarak yolundan kaçtılar.

Dönüş sırasında bir çölde konaklama yapıldı. Meğer bu bölge susuz bir yer idi.

Ordu susuzluktan neredeyse kırılacak duruma gelmişti.

Ukbe Hazretleri iki rekât namaz kıldı, suya kavuşmak için Allah’a dua etti.

Duasını bitirdiği sırada, Ukbe’nin atı ön ayaklarıyla yeri eşelemeye başladı. Ortaya çıkan bir kaya parçasının yanında sular fışkırıverdi.

Ukbe herkesi suya çağırdı.

Durumu görenler çevredeki kumluklarda eşmeler kazıp birçok su kaynağı buldu.

Kana kana su içtiler.

Buraya ‘atın suyu’ anlamında ‘Mâü’l-Feres’ denildi.

Süleyman KÖSMENE

08.12.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri